10 Aralık 2025 Çarşamba

 


Köyümüz Sakinlerinden  Merhum Hacı Mehmet GÜLER'in torunu Şahinde GÜLER ÜNAL  09.12.2025 Günü Vefat Etmiştir. Merhumun cenazesi 10.12.2025 günü öğle namazını takiben Kahramankazan mezarlığına defn edilecektir. Merhuma Allah'dan Rahmet Yakınlarına Başsağlığı Dileriz.

7 Aralık 2025 Pazar

 Hasbek Köyünün yetiştirmiş olduğu değerli büroklardan biri olan ve aynı zamanda ilçemizin (Sarıkaya) eski kaymakamı Necati ÇELEBİOĞLU 50.YIL Beratını aldı.. Kendisini kutluyor sağlıklı sıhhatli bir ömür diliyorum.


Mektebi Mulkiyenin Kurulusunun (A.U.SBF.)166.yıl Dönümü(1859) ile benimde dahil olduğum 1975 mezunu Mulkiyelilerin mezuniyetlerinin 50.yil dönumleri nedeniyle Ankarada yapılan kutlamaların Gorsellerdende anlaşılacağı üzere 4 temel başlıkta toplamak mümkündür.


1-Ankara Anadolu Kulübü Sosyal Tesislerinde Mülkiye 1975 mezunlarınin yemekli kutlamasi. 2-Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Mozalesini (Anıtkabir) Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanlığı ve Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanlığı ile Mulkiyenin 50.yıl mezunları olarak birlikte Resmi Ziyaretimiz, 3-Siyasal Bilgiler Fakültesinde Mulkiyeliler Birliği ile gerçekleştirilen Törenle Dekan Prof.Dr.Orhan Çelik ve Mulkiyeliler Birliği Genel Başkanı Mehmetali Yilmaz ve 50.yıl mezunları adına 1975 Mülkiye mezunu ve eski SBF.Dekanı Serpil Sancar'in konuşmasından sonra,50.yıl mezunlarına ve şahsıma Mulkiyenin duayen hocalarından Prof.Dr.Ruşen Keleş ile Mülkiyeliler Genel Başkanı Mehmetali yilmaz tarafında 50.yıl Mezuniyet Berat Belgesinin Törenle takdim edilmesi, 4-Mulkiyeliler Birliğinde, Mulkiyeliler Kokteyli de yoğun bir katılımla Siyasal Bilgiler Fakültesi mensupları,Fakulte Öğrencileri ve 50.yıl mezunları olarak bizlerinde katılımı ile harika bir şekilde gerçekleştirilmesi.

6 Aralık 2025 Cumartesi

 


KAYMAKAM NECATİ ÇELEBİOĞLU İLE SÖYLEŞİ -4

5-Hatay İli Yayladağı Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı Dönemi İle ilgili olarak(1981-1982) ilk akla gelen hizmetlerim şöyledir: Şahsımın girişimleri ile 100.Yıl Şehir Parkı kuruldu. Hükûmet konağı önüne saat kulesi inşa edildi. Şehir merkezi ile köy ve kasabalara on sekiz adet Atatürk büstü yaptırıldı.
Önemli bir anı şöyledir: Suriye’den gelen bir Türk otobüsünün Hükûmet konağı önünde durdu. Mevcut yolcular sıraya girerek kendilerinin Suriye topraklarında iken soyulduklarını, söylediler. İstihbarat Örgütü(El Muhaberat) tarafından zorla rüşvet ve bu bağlamda dolar alındığını; bir Türk vatandaşının ‘biz Türk milletiyiz rüşvet vermeyiz’ demesi üzerine falakaya yatırıldığını, üstünün başının perişan vaziyette olduğunun anlaşılması üzerine de, kaymakamlığımca bütün şikâyetlerin toplanarak tarafımdan Hatay Valiliği’ne gönderildiğini, bu yazımız üzerine Dış işleri Bakanlığı’nca Suriye hükümetine nota verildiğinin anlaşıldığı bilinen gerçeklerdir.
6-Bingol İli Genç İlçesi Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığı Dönemi ile ilgili olarak(1982-1983) ilk akla gelen anı ve hizmetlere gelince; Atatürk’ün doğumunun 100.yıl dönümü nedeniyle Isparta Valiliği ve Genç Kaymakamlığı’nın açtığı kampanyayla, Genç İlçesinde 4 ay içinde 40 civarında okul yaptırılmıştır. Okul yerleri Milli Eğitim Müdürü M.Ali Seferoğlu ile birlikte katır sırtlarında yolu olmayan köylere gidilmiş ve bizzat tarafımızdan mahallinde tespit yapılmıştır. Bu bağlamda ilçe genelinde okuma yazma seferberliği başlatılmış, hemen hemen bütün köy ve kasabalarda okuma ve beceri kazandırma kursları açılmıştır. Bu dönemde unutamadığım bir anıda şudur:
O zamanki T.C. Ulaştırma Bakanı Necmi Özgür refakatinde Bingöl Valisi Ahmet Özer olduğu halde TCDD Genç merkezinde karşılanmıştır ve bir müddet Genç Kaymakamlığı’nca ağırlanmışlar, bilahare Muş İline yolcu edilmişlerdir. Buda unutulmaz bir anıdır. Genç İlçesinde yaptığım alt yapı çalışmaları olan elektrik, yol, su ve okul yapma hizmetlerim ve üstün başarılarım nedeniyle Bingöl Valileri Ahmet Özer ve Kurtuluş Şişmantürk tarafından tarafıma takdirname tevdi edilmiştir.
7-Artvin İli Hopa Kaymakamlığı Dönemi ile ilgili olarak(1984-87) ilk Anı ve Hizmetlerim;
Sınır Hudut Komiser Yardımcılığı-Hopa Limanı Koordinatörlüğü-Hopa Kaymakamlığı yeni Hükumet Konağı’nın temelinin atılması ve tamamlanması-Hopa ilçesi kaymakam lojmanı inşaatının temelinin atılması ve tamamlanması, Atatürk Ortaokulu’nun Eğitim ve öğretim hizmetlerine açılması. Karadeniz ilköğretim okulunun hizmete açılması sağlandı. Yavuz Sultan Selim Tepesine televizyon verici istasyonunun hizmete açıldı. SSCP ile Sınır Mülakatlarının Hopa İlçesi ve Batum’da yapılmasına devam edilmesine ve bu mülakatlara katılınmasına karar verildi. Bu bağlamda, ileri tarihlerde Sarp Sınır Kapısı’nın açılması için koordinatörlük görevinin ele alınması ve aktif bir şekilde yürütülmesi ele alındı. Ayrıca Hopa Termik Santrali müdürlüğü ile Hopa Bakır İşletmeleri Başmühendisliği yöneticileri ve Hopa Tabur Komutanlığı ile işbirliği ve koordinasyonumuz da mükemmeldi. Bu dönemde Artvin Valileri Alpaslan Karacan ile Emrullah Zeybek idi. Bu süreçte çok uyumlu ve unutulmaz nitelikte yararlı görev ve hizmetler yapmıştık.
O dönemden unutamadığım bir anım da şöyledir:
Vali Emrullah Zeybek başkanlığında SSCB Döneminde 1986 yılında Gürcistan Özerk Bölgesi başkenti Batum’a Sınır Protokolü için gittiğimizde, Intour Otel’de yemek esnasında Rus heyeti başkanı kadehini kaldırarak ‘haydi sayın vali bak üst kattayız Allah seni görmez. Haydi içelim şerefe!’ dediğinde bizim Vali de ‘ Allah her yerde vardır. Allah bizi nasıl görmez? Allah her yerde görür. Ey komünist’ dediğinde, Rus heyet başkanı da ‘Artvin Valisi bana komünist dedi’ diye sevincinden yerinde duramadı ve Vali Beye bu nedenle övgüler yağdırdı.
Diğer taraftan 1986 yılında Dış işleri bakanı Mesut Yılmaz’ın ve Başbakan Turgut Özal’ın Hopa ziyaretleri unutamadıklarım arasındadır. Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, Hopa’da miting yaptığı sırasında, Demirel ve diğer yasaklı olanların yasaklarının kaldırıldığının duyulduğu da o anda Hopa’da haber alınmış ve Demirel ile maiyetindekiler bu nedenle sevinçten yerlerinde duramamışlardı. Bu anıyı da unutmak mümkün değildir.
8-Isparta İli Eğirdir İlçesi Kaymakamlığı Dönemi ile ilgili olarak (1987-1992) akla gelen ilk Anılar ve Hizmetlere gelince;
Gökcehöyük, Sarıidris, Eğirdir Merkez Konne Bucağı ilköğretim ve ortaokul binaları ile Pazarköy Lisesi hizmete açıldı. Bu bağlamda Eğirdir Mrk. Zafer İlköğretim binası ile Mustafa Çetinkaya ilköğretim okullarının bakım ve restorasyonu yapıldı. Köy ve kasabalarda alt yapı hizmetlerine ağırlık verildi(köy konağı, sağlık ocağı-semt spor sahaları, ihata duvarları ile köy kanalizasyon şebekeleri).Kemik Hastalıkları Hastanesi’nde ülkemizin her köşesinden gelen fakir ve muhtaç hastaların tedavileri konusunda gerekli yardım ve ilgi gösterildi. Bilhassa Yozgat, Sarıkaya ve Hasbek Köyü’nden gelen muhtaç ve fakir hastaların tedavileri için gerekli hassasiyet gösterilerek sağlıklarına kavuşmaları sağlandı. Dağ komando okulu ve Eğitim merkezi Komutanlığı ile işbirliği ve koordinasyon sağlanarak bilhassa umulmadık afet durumlarında gerekli katkı ve destekler temin edilmeye çalışıldı. Ayrıca Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığında düzenlenen yedek subay yemin törenlerine de protokol gereği eksiksiz katılmaya çalışırdım. Eğirdir’de birlikte çalıştığımız Tuğgeneraller: Sabri Eruc, Servet Cömert, Fevzi Türkeri ve Baha Tüzüner. Eğirdir Gölü’nde meydana gelen kerevit(ıstakoz) hastalıkları ile mücadele konusunda Eğirdir Su Ürünleri Araştırma Müdürlüğü ile işbirliğine gidildi. Orman Fidanlık ve Meyvecilik Araştırma Müdürlüğü ile meyveciliğin ve ormancılığın geliştirilmesi için işbirliği ve koordinasyonun sağlanması konusunda gerekli tedbirlerin alınması sağlandı. Eğirdir İlçesine bağlı olan Aksu kasabası, ilçe olduğundan 1988 yılında Aksu İlçesinde düzenlenen bir Tören ile bir Protokol dâhilinde Adalet Bakanı Mehmet Topaç ve Isparta Valisi Selami Teker’in de katılımı ile Eğirdir Kaymakamı olan şahsım tarafından Yeni Aksu Kaymakamı Hüseyin Aksoy’a teslim edildi. Yine bu dönemde unutulmaz Anılar arasında Başbakan Süleyman Demirel’in Eğirdir’de yaptığı miting de çok önemli idi. Türk Sinemasının unutulmaz yıldızlarından Öztürk Serengil de Demirel sevdası nedeniyle bu mitinge renk katmıştı…
ahmet.kocak16@hotmail.com

4 Aralık 2025 Perşembe

 


YOZGATLI KÜBRANUR AÇIKGÖZ: TÜRKİYE’DE PARAYA RESMİ BASILAN İLK KADIN
Türkiye’de tedavüle giren paralarda resmi kullanılan ilk kadın olma özelliğini taşıyan Yozgatlı Kübranur Açıkgöz, 1971 yılında basılan 50 kuruşluk madeni para ile tarihe geçti.
Dönemin Darphane yetkililerinin gerçekleştirdiği çalışma sonucunda yüz hatları para tasarımına en uygun bulunan Kübranur Açıkgöz’ün portresi, 50 kuruşun ön yüzünde yer aldı. Bu gelişme, 1971’de yalnızca Türkiye’de değil, dünya basınında da geniş yankı uyandırdı.
Kübranur Açıkgöz’ün hayatı boyunca kullandığı kişisel eşyaları ve aksesuarları bugün Yozgat Kent Müzesi’nde özel bir bölümde ziyaretçilere sunuluyor.
Yozgat’ın tarihine iz bırakan bu önemli isim, hem kent kültüründe hem de Türkiye para tarihinin hafızasında yerini koruyor.

 

Sarıkayalı Şamil GÜNERİ, Erzurum’a Cumhuriyet Savcısı Olarak Atandı.

Yozgat’ın Sarıkaya ilçesine bağlı Hasbek Köyü nüfusuna kayıtlı Şamil Güneri, Erzurum’a Cumhuriyet Savcısı olarak atandı. Güneri’nin başarı hikâyesi, gurbetçi bir ailenin eğitimdeki azmi ve kararlılığıyla dikkat çekiyor.
Ailenin babası Tayyar Güneri, yıllarca Avusturya’da işçi olarak çalıştıktan sonra, çocuklarının eğitimi için kesin dönüş yaparak Yozgat’a yerleşti. Eğitime verdiği büyük önem sayesinde ailede her fert kendi alanında önemli başarılara imza attı. Ailenin kızlarından biri Ordu Fatsa’da Anadolu Lisesi öğretmeni olarak görev yaparken, diğer kızı avukat olarak meslek hayatını sürdürüyor. Oğullarından biri inşaat mühendisi olarak çalışıyor. Ailenin en küçük oğlu olan Şamil Güneri ise dün itibarıyla Erzurum’a Cumhuriyet Savcısı olarak atandı.Tayyar Güneri, yaptığı değerlendirmede “Gurbetçi bir ailenin eğitim aşkı, mücadelesi, azmi ve başarısı… Çocuklarımız için yıllarca emek verdik, bugün emeğimizin karşılığını görmek bizi mutlu ediyor. Bundan sonra da Yozgat’a hizmet etmek için çalışmaya devam edeceğiz” dedi.
Tayyar Güneri’nin daha önce Yozgat’tan bağımsız milletvekili adayı olduğu da biliniyor. Hem Cumhuriyet Savcılığı görevine atanan Şamil Güneri’yi tebrik eder, hem de eğitime verdiği büyük destek nedeniyle Tayyar Güneri’yi kutlarız. 
Haber Özge Beker.

3 Aralık 2025 Çarşamba

 


Köyümüz Sakinlerinden  Merhum Mustafa BALCI'nın oğlu Yusuf BALCI  03.12.2025 Günü Vefat Etmiştir. Merhumun cenazesi 03.12.2025 günü ikindi namazını takiben Sincan Çimşit mezarlığına defn edilecektir. Merhuma Allah'dan Rahmet Yakınlarına Başsağlığı Dileriz.

30 Kasım 2025 Pazar

 

KAYMAKAM NECATİ ÇELEBİOĞLU İLE SÖYLEŞİ -3

-Ahmet Bey, sorunuzla ile ilgili detaylı cevabımdır:
Mezun olur olmaz 1975 Ağustos ayında girdiğim İçişleri Bakanlığı maiyet memurluğu (kaymakam adaylığı)sınavını kazanarak, Adana Valiliği Vali Lütfi Tuncel maiyetinde(E. Vali/ E. Anayasa Mah. üyesi) 7 ay vilayet stajı (bütün kamu kurum ve kuruluşlarında)yaptım. Daha sonra Ceyhan Kaymakamı I. Nihat Özgen’in maiyetinde 3 ay kaymakam refiki olarak staj yaptıktan sonra toplam 1,5 yıl sürecek kaymakam vekilliğinin bir bölümü olan Sarıkaya Kaymakam Vekilliğine 1976 yılı Ekim ayında İçişleri Bakanlığı’nın emri ile atandım. Atandığımda, Sarıkaya Kaymakamı Abdülkadir Aksu Malatya Emniyet Müdürlüğü’ne atanmış, ben gelmeden önce ilçeden ayrılmıştı. Sarıkaya Kaymakam Vekilliğim tam 6 ay sürdü.1977 yılında yerime asil kaymakam atanınca, tayinim Kastamonu İli Cide Kaymakam Vekilliğine çıktı. Sanırım bu ilçeye çıkmasında Yozgat Valisi Abdurrahman Lami Gözen’in olumlu katkısı olduğunu ifade etmem gerekir.1977 Mart ayında Sarıkaya’dan ayrılarak sırasıyla; Cide, Banaz, Mut kaymakam vekilliğine devam ettim. Üç aylık süre ile de Mülkiye Teftiş ve Soruşturma Stajı yaptım. Altı ay süren 59.Dönem Kaymakamlık Kursunu da başarı ile bitirerek, Haziran 1978 yılında ilk asil kaymakamlığım olan Hatay İli Hassa Kaymakamlığı’na kura çekerek müşterek Kararname ile Atanmış oldum.(İçişleri bakanı, başbakan ve cumhurbaşkanı imzası ile)
Görev yaptığım il ve ilçeler ile ilk akla gelen anılar ve hizmetlerime gelince;
1-Banaz İlçesi ve düğünümüz bağlamında önemli anı da aynen şöyledir: Düğün olup evlendikten bir gün sonra, şansımıza Murat Dağları’nda orman yangını çıkmıştı. Yangını haber alır almaz şoför ve koruma polisini almadan – ehliyetsiz ve acemi şoför olarak- Land Rover marka makam cipi ile son sürat gittim. İki bin beş yüz metre yükseklikteki dağın zirvesine kadar çıktığımı ve arkadan da şoför, koruma polisi ve jandarmanın kaza yapmamdan endişe ettiklerinden, beni korumak için son sürat bana koştuklarını ve dağın zirvesinde buluştuğumuzu unutmak mümkün değildir. Murat Dağları Uşak ve Kütahya sınırlarında yer aldığından her iki ilin valisine tarafımdan bu yangının haber verildiğini, Uşak Valisi ve Jan. Alay komutanının yangın yerine intikal ettiğini, ayrıca tarafımdan Kütahya askeri birliğine telefon açarak askeri birlik yardımı istediğimi; bu talebim üzerine Kütahya’dan en az dört yüz askeri yardım ve kurtarma ekibi geldiğini burada belirtmekte yarar görmekteyim. Bu yangın iki gün sonra söndürüldü ise de, tekrar başlayıp 10 gün daha devam etmişti. Murat Dağları ekolojik dengenin sağlanması ve su kaynakları bakımından ülkemizin zengin doğal kaynaklarına sahiptir ve Menderes Irmağı’nın en temel su kaynaklarını ihtiva etmektedir.
2-Hatay İli Hassa İlçesi Kaymakamlığı Dönemi ile ilgili olarak(1978-79) bu ilçede göreve başladığımda Suriye ile hudut teşkil ettiğinden, çok kaçakçılık yapıldığını öğrenmiştim. Bu yönde sınır güvenliğinden seyyar jandarma bölük komutanları ile bağlı oldukları Kırıkhan Tabur Komutanlığı sorumlu idi. Göreve başladığım andan itibaren tabur komutanı Jan. Bin başının kaçakçılık yaptığı, yakalanan kaçak eşyaları Adliye ye teslim etmediği ve depolarda sakladığı ihbarları geliyordu. Bana intikal eden bu yöndeki ihbarları değerlendirerek ve Hassa C. Başsavcılığı ile de irtibat kurarak anılan tabur komutanını hem Hatay Valiliği’ne hem de Akdeniz Komutanlığı Askeri Savcılığı’na bildirdim. Ertesi gün tabur komutanının evinde ve komutanlığın depolarında askeri savcılık tarafından arama yapılarak, kaçak eşyalara el konulduğunu ve tabur komutanının askeri savcılık tarafından tutuklandığını öğrenmiştim. Bu durumdan dolayı daha sonra şikâyetten vazgeçmem için çok baskı yapıldı ise de ben kesinlikle şikâyet ve ihbarımdan vazgeçmedim. Askeri mahkemede de bu tabur komutanı hakkında aleyhte ifade verdiğimi çok iyi biliyorum. Aradan uzun yıllar geçtiği için olayın akıbetini bilmiyorum.
Diğer taraftan, gerek Hassa C. Başsavcısı Şeref Terzi gerekse Hassa Lisesi Müdürü Hüseyin Hatipoğlu’nun ikamet ettikleri lojmanlara bir gece saat 02.00 sularında patlayıcı madde atılması neticesinde Hassa da ikamet eden şüpheli yirmi iki genç gözaltına alınıp sorgulanmak üzere Hatay Emniyet Müdürlüğü’ne gönderildi. Bu gençlere Hatay Emniyet Müdürlüğü’nde işkence yapıldığı haberleri üzerine Hassa da halk galeyana gelip ayaklanma hâsıl olduğundan, durumu Hatay Valisi Ünal Özgödek’e bildirdim. Toplanan kalabalığı dağıtmak için Jandarma kuvveti istemem üzerine, Vali Ünal Özgödek ve Hatay İl Jan. Komutanı Jan. Albayın Hassa’ya gelip kaymakamlık makamında durum değerlendirmesi yapmamız neticesinde, gözaltında bulunan 22 gencin Hassa Asliye Ceza Mahkemesi’nde selametle ve baskı olmadan sorgularının yapılması ve mahkemenin selameti için, biriken ve savcıyı tehdit eden kalabalığı dağıtmak için Jan. Albayı ile hükumet konağı önündeki biriken halkı teskin etmek ve gerektiğinde yasa dışı toplanan kalabalığı dağıtmak için sahaya indik. Dağılmamakta direnen topluluğun dağılması için tarafımdan güvenlik kuvvetleri olan emniyet ve jandarma birliklerine 2918 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüş Yasası’na göre emir vermem gerekliliği üzerine, kalabalığı zor kullanarak dağıtmak zorunda kaldığımızı burada ifade etmekte yarar görmekteyiz. Sonuçta, kalabalığın dağıtılması üzerine, sorguları yapılan yirmi iki kişinin serbest kalması üzerine Hassa İlçesinin tekrar huzur ve güvene kavuştuğu ve yerel basının şahsım hakkında övgülerde bulunduğu, bu yönde bana ‘asayişçi kaymakam’ unvanı verdiğini hiç unutamam.
3-Ordu İli Gölköy Kaymakamlığı Dönemi ile ilgili olarak;(1979-80) ilk akla gelen anılar ve ilk hizmetler: Bu ilçede sağ sol olayları giderek artıyordu. Derenin bir tarafı sağ, bir tarafı da sol gruplara aitti. Bu ilçede de iki grubun çatışmanın eşiğine geldiğinde, ikna ederek iki tarafın da sakin ve çatışmasız bir şekilde dağılmalarını sağlamıştım. Zaten bu nedenle İlçede ve ülkemizde ortalık karıştığından ve asayiş de bozulduğundan 14 Nisan 1980 tarihinde askere gitmeye ve 166 dönem yedek subayı olmak için Tuzla Piyade Okulu’na katılmaya karar verdim.
Diğer bir Anı da; Ordu’ya valilikteki koordinasyon toplantılarına giderken mutlaka Ulubey Kaymakamı Atilla Koç’a uğrar çayını ve kahvesini içmeden toplantıya katılmazdım. Atilla Koç daha sonraları Vali ve Kültür Turizm Bakanı olmuştu. Bu ilçede önemli bir anım da 26 Aralık 1979 yılında kayın pederim Mehmet Mahir Selimata Kilis İlçesinde vefat etmişti. Gölköy Ziraat Teknisyenliğinin Valilik onayı ile tahsis edilen Jeep’iyle kar ve kış şartlarında Sivas, Yozgat, Kayseri, K. Maraş ve Gaziantep üzerinden Kilis’e ulaştığımızı ve cenaze törenine yetiştiğimizi unutmak mümkün değildir.
4-166.Dönem Yedek subaylık dönemi ile ilgili olarak14 Nisan 1980-31 Tem.1980 tarihleri arasında Tuzla Piyade Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı’nda piyade okul öğrenciliği ve yedek subay eğitimi aldım.12 Eylül 1980-31 Temmuz 1981Sivas ve Tokat illeri Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığı İrtibat Subaylığı ve Basın Halkla ilişkiler Kısım Amirliği yaptım. Bu dönemde 11 bin şikâyet ve müracaat çözüme kavuşturulmuş 5.Er Eğitim Tugay Komutanı ve Sıkıyönetim Komutan Yardımcısı Cemal Tezgörücü tarafından üstün başarı nedeniyle tarafıma takdirname verilmiştir.
ahmet.kocak16@hotmail.com


27 Kasım 2025 Perşembe


Köyümüz Sakinlerinden  Osman KARASU 27.11.2025 Günü Vefat Etmiştir. Merhumun cenazesi 28.11.2025 günü cuma namazını takiben Mamak Ortaköy mezarlığına defn edilecektir. Merhuma Allah'dan Rahmet Yakınlarına Başsağlığı Dileriz.

19 Kasım 2025 Çarşamba

 


KAYMAKAM NECATİ ÇELEBİOĞLU İLE SÖYLEŞİ -2

-Sayın ÇELEBİOĞLU, aynı ilkokulda sizden sekiz yıl sonra ben de okudum. Cevdet Erdoğan beni de ilkokul üçe kadar okutmuştu. Hayri Özdemir de çalışıyor, başka sınıfları okutuyordu. Atilla Güler okul müdürü idi. Bir ortak yönümüz daha oldu.
Sanıyorum ilk atamanız ilçemize yapıldı. Doğup büyüdüğünüz ilçeye atandığınızı öğrendiğinizde duygu ve düşünceleriniz nasıldı? Köyünüz ve ilçe halkı tarafından nasıl karşılandınız?
-İlk tayinimin Sarıkaya ilçesi Kaymakam Vekilliğine, yani doğup büyüdüğüm topraklara yapıldığında tabii ki çok şaşırdım. Bir yandan da memleketime hizmet edeceğim ve gurur duyacağım için çok sevindim. Aslında Mülki İdare Amirleri Atanma ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’ne göre, doğup büyüdüğüm topraklar olan Sarıkaya ilçesi kaymakamlığına atanmam uygun değildi. Hemen bu yöndeki gerçeği öğrenmeye çalıştım. Ancak yönetmelikte de bu yönde; bir stajyer kaymakam vekilinin kendi ilçesinde görev yapamayacağına dair bir hükmün olmadığı da bilinen bir gerçektir. Kaldı ki, bu atanma işleminin daha sonra gerçekte Eskişehir Sarıcakaya ilçesi ile karıştırılmış olduğu ortaya çıktı. Ancak bu konuda bir sorun olmadığı anlaşıldığından değiştirilmedi. Yozgat Valiliği de bu atama işlemine karşı çıkmadı. Gerek Sarıkaya gerekse Hasbek halkı ve ileri gelenleri Sarıkaya Kaymakam vekilliğine atanmamı olumlu karşıladılar ve yoğun şekilde beni tebrik etmeye ve benimle gurur duymaya çalıştılar. Özellikle Hasbekli hemşerilerimden takdir ve kutlama yağmaya başladı. Bu yöndeki ziyaretlerin önü ve arkası kesilmek bilmiyordu. Beni yerlere göklere sığdıramıyorlardı…
-Lisede Fen Bilimleri dersimize giren sonradan eşiniz olan Saliha Selimata Hanımla nasıl tanıştınız, nasıl evlendiniz?
-Sarıkaya Kaymakamlığı’na Ekim 1976 yılında atandığımda ilk Cumhuriyet Bayramı hazırlıklarını yapıp, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerine katıldığımda ve özellikle çelenk koyma töreninde eşim Saliha ile karşılaştık. Daha öncede bir öngörüm vardı; ‘Sarıkaya’da mavi gözlü, uzun boylu bir bayan öğretmen çıkarsa ona evlenme teklif edeceğim,’ diye yakınlarıma söylemde bulunuyordum. Allah dileğimi kabul etti ki hayırlı ve mesut bir yuva kurma nasip oldu. Tabii ki Mart 1976 tarihinde de Cide Kaymakam Vekilliğine atanmamdan önce Kilis İlçesi’nde (O zaman Gaziantep iline bağlı bir ilçeydi) Salihaların evlerinde büyük bir katılımla Kilis Kaymakamı Necmettin Özturan tarafından nişan yüzüklerimiz takıldı, Nisan merasimine, Kilis’in ileri gelen aileleri ile Sarıkaya hakimi iken Kilis Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğine atanan Neşet Erdal ve eşi Selma Hanım da katılmıştı. Daha sonra da şubat ayında Sarıkaya Belediyesi’nde yıldırım nikâhı yaptırdık. Banaz Kaymakam Vekilliğim sırasında da (Ağustos 1977 tarihinde) Mercan Sineması’nda, Uşak Valisi İsmail Dokuzoğlu’nun şeref vermesi ile de düğünümüz yapıldı. Büyük bir davetli topluluğunun takı takması ile düğünümüz sona ermişti. Bu yönde güzel bir anımız da şöyleydi:
Uşak Valisi İsmail Dokuzoğlu büyük bir jest yaparak makam arabası Mercedes ile-bayraklı olarak- bizi lojmandan alıp düğün salonuna intikal ettirmesi bizim için büyük bir onurdu. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun.
-İzin verirseniz burada sözü eşiniz Saliha öğretmenime vermek istiyorum; değerli öğretmenim aileniz, evliliğiniz, görev yerleriniz hakkında neler söylemek istersiniz?
SALİHA ÇELEBİOĞLU: “8 Temmuz 1954 Kilis doğumluyum. Üç kız kardeşiz. Ben ortancayım. İlk, orta ve liseyi Kilis’te okudum. Yükseköğrenimimi Gaziantep’te tamamladım. Çalışkan bir öğrenci olduğum İçin kura çekmeden gideceğim ili seçme hakkım vardı ama MHP engel oldu. Ankara’da çekilecek kuraya babamla gittik. Kurada Sarıkaya çıkınca babam, ‘istifa et’ dedi. Sonra Yozgat valisinin ve eşinin Kilisli olduğunu öğrendik. Vali Bey telefon etti; “kızımızı gönder. Benim korumada.” dedi. Benden 2 ay sonra Necati geldi. 29 Ekim törenlerinde beni gördü. Öylece tanıştık.
Okulda benden büyük öğrencilerim vardı. Orası zordu ama küçük öğrencilerle sorun yaşamadım.
Sonra eş durumundan kısa sürelerle; Uşak /Banaz, Mersin/ Mut; sonra Necati Ankara’ya staja gitti. Asaleten Hatay /Hassa, Hatay/ Yayladağı, Bingöl /Genç, Artvin /Hopa, Isparta /Eğirdir, Çanakkale? Gelibolu, Adapazarı /Sapanca gibi illerde çalıştım. Son olarak İstanbul’a geldik. 7 yıl Ataköy Cumhuriyet Lisesi’nde çalıştıktan sonra 2004 de emekli oldum.
İnşaat yüksek mühendisi bir oğlum, Avukat bir kızım ve iki torunum var. Emeklilik hayatımı yurt dışı gezileri ve Türkiye gezilerinde geçiriyorum.
Yıllar geldi geçti. Her meslekten öğrencim oldu. Kimisi çok meşhur oldu. Onlarla çok gurur duyuyorum.
Benden bu kadar ilgine teşekkürler…”
-Sayın ÇELEBİOĞLU, Sarıkaya’ya atandığınız dönemde ilçenin önemli sorunları nelerdi ve sizin öncülüğünüzde çözülen sorunları anlatır mısınız?
-Ekim 1976 yılında Sarıkaya’nın sosyal-kültürel-ekonomik ve turizm yönünden kalkınması ve gelişmesi için hummalı bir çalışmaya; köy köy, kasaba kasaba ziyaretle yapmaya, sorunları tespit etmeye başladım. Bütün daire amirleri, kurum ve kuruluş temsilcileri ile koordinasyon ve işbirliği kurmaya ve bu bağlamda ilçe idare şube başkanları toplantılarını yapmayı problemleri yerinde görmeyi ve çözmeyi planlıyordum. Fakat bazı daire amirleri ve öğretmenler sanki devlet memuru değilmiş gibi; köy köy dolaşıp parti propagandası yapıyorlardı. Ben de tarafsız bir kaymakam olarak, bu tür davranışları önlemeye çalışıyor ve gerekirse disiplin soruşturması emri veriyordum. Diğer taraftan ilçeyi ziyarete gelen bazı bakanları ve il valisini karşılıyor, gerektiğinde köy ve kasaba ziyaretlerinde onlara refakat ediyor, sorunları dile getiriyor, çözüm yolları sunuyordum. Bu süre içinde zamanın Adalet Bakanı İsmail Müftüoğlu’nun refakatinde Yozgat Valisi Abdurrahman Lami Gözen olduğu halde kaymakamlığı ziyarete geldiğini ve kendisine makamda Sarıkaya’nın sorunları hakkında sunum yaptığımı çok iyi hatırlıyorum. Altı aylık kısa bir kaymakamlık döneminde Yozgat Valisi Abdurrahman Lami Gözen ile Hasbek Nahiyesi grup köylerinden Ramadanlı, Hisarbey, İnkışla ve Akçadam köy yollarının yapılması için çalıştım. Ayrıca Koçak, Alembey, Emirbey, Azapbaşlı, Gündüzlü, Mescitli ve Derekaplancı köy grubu yollarında inceleme yaparak bu köy yollarının bakımı ve sanat yapılarının yapılarak ulaşımın daha iyi olmasına vesile olmasına çalışıyordum. Bu çerçevede, ayrıca Benli, Erbek, Kemallı, Dayılı, Kadıgüllü, Ürkütlü ve Koçcağız köy grup yollarının da bakım ve ıslah çalışmalarına karar veriyor ve katkı sağlıyorduk…
-Sayın ÇELEBİOĞLU, Sarıkaya’dan sonra ülkemizin pek çok il ve ilçesinde görev yaptınız. Sırasıyla görev yaptığınız yerleri; ilk aklınıza gelen hizmetinizi, anılarınızı anlatır mısınız?
ahmet.kocak16@hotmail.com


14 Kasım 2025 Cuma


Köyümüz Sakinlerinden  Merhum Nuri DEMİR'in oğlu Kadir Hacı Molla DEMİR 14.11.2025 Günü Vefat Etmiştir. Merhumun cenazesi 14.11.2025 günü  Saat:11.30'da Ankara Karşıyaka  Mezarlığına defn edilecektir. Merhuma Allah'dan Rahmet Yakınlarına Başsağlığı Dileriz.

13 Kasım 2025 Perşembe

 

KAYMAKAM NECATİ ÇELEBİOĞLU İLE SÖYLEŞİ -1

Lisede okuduğumuz yıllarda ilçemizde kaymakamlık görevinde bulunan Sayın Necati ÇELEBİOĞLU’na eski usulde mektup yazdım. Zarfa koymadan, postaneye gitmeden, pul yapıştırmadan, yeni usulde; Vatsap’a yükleyip telefonun gönder tuşuna bastım. Anında gitti. Günümüzde insanlara ulaşmak ne kadar kolay değil mi? Mektupların sonunda dilek ve temenniler belirtilir. Dileğim: Kendisi ile söyleşi yapmaktı. Sayın Çelebioğlu da yanıtını aynı yerden gönderdi; “…Şahsımla ve yakınlarımla ve doğduğum topraklarla ilgili böylesine doyurucu ve heyecan verici harika bir mektubu gerçekten beklemiyordum. Emeğinize ve yüreğinize sağlık… Eşim Saliha ile birlikte her türlü söyleşi soru ve yazılarınıza da her zaman açığız…” diye yanıtlayınca bu güzel söyleşi gerçekleşmiş oldu. Kendilerine çok teşekkür ediyorum.
-Sayın ÇELEBİOĞLU, üstün bir başarı göstererek Sarıkaya Kaymakamlığı’na atandınız. Gençlik yıllarımızda hepimize rol model oldunuz. Çocukluğum köyünüzde geçtiği için sizi ve ailenizi yakından tanıyorum. Tanımayan okuyucular için kendinizi tanıtır mısınız; hangi tarihte, nerede, nasıl bir ailede doğdunuz, yetiştiğiniz ortam nasıldı, başarınızda etkisi olan önemli kişiler kimlerdi?
-1.10.1951 Tarihinde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak Hasbek Köyü’nde doğdum. Doğduğum ev baba ocağı olarak hala ayaktadır. Babam Ömer, annem ise Şerife Çelebioğlu’dur. Büyük babam Halil İbrahim, babaannem de Fadime Çelebioğlu’dur. Baba tarafına Halil İbrahim’in Ömer veya Mehmet Onbaşı’nın Ömer derler. Anne tarafıma ise Melekler derler. Dedem Ömer Bostan(go omar), anneannem(nenem)ise Akkadın Bostan’dır. Annem Şerife ve dayım Nizamettin Bostan’ın emmileri(amcaları) 1952 yılında damda buğday/hedik sergisini beklerken faili meçhul kişilerce balta ile hunharca katledildi. Katledilmesi halk arasında büyük infial uyandırdı. Şehit olan, cenazesi Akçakışlalı Mehmet hoca tarafından kıldırılan namazla Hasbek mezarlığında defnedilen İbrahim Bostan’dır. Bu olay hala gizemini korumakta ve tarihin ışığı altında aydınlatılmayı beklemekte; kamuoyunun tatmin edilmesi için yeniden araştırmayı icap ettirmektedir. Bu konuda tarafımdan yapılan araştırma ve görüşlerde mevcuttur. Konun aydınlatılması konusunda araştırma yapmanızı ve adaletin tecelli etmesi bakımından medya desteğinizi de bekleriz.
Bu bağlamda, üstün başarı göstererek Sarıkaya Kaymakamlığına atanmama gelince;1970-1971 Eğitim ve Öğretim Döneminde Bursa Atatürk Lisesi Edebiyat Bölümü’nden üstün derece ile mezun oldum. 1971 Haziran ayında İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’nde girdiğim üniversite sınavında yüksek puan alarak A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesine (Mektebi Mülkiye)aynı yıl kaydımı yaptırdım. SBF’nde 4 yıl kesintisiz başarı göstererek ve mizan üstü başarı puanına göre(bütün derslerden ortalama en az 70 puan almak suretiyle) 4 yılsonunda 25 Tem.1975 yılında SBF’nin Siyaset ve İdare Bilimleri Bölümü’nden başarı ile mezun oldum.
Dolayısıyla, Çelebioğlu ve Bostan Aileleri gibi tarihi öz geçmişleri, onurlu, hatırlı, saygın ve çalışkan bir ailenin ferdi ve torunu olarak bu topraklarda doğmak benim ve ailem için büyük bir şans ve gururdur. Her iki ailede gerek sosyal gerek kültürel ve gerekse devletine, bayrağına, Cumhuriyete, Atatürk’e vatana ve demokrasiye bağlı örnek ailelerdir. Tabi ki, bu sevdanın adı: Bozok Diyarı Kanak Çukuru’dur. Dolayısıyla, bu topraklara sevdamız var, yârimiz, yarınımız ve vatanımız var. Bu bağlamda canımızda Yozgat sevdamız doğup büyüdüğümüz topraklarda vatanımız. Bizler Çelebioğlu ve Bostan Aileleri olarak bu toprakların samimiyetini, vefasını ve birlik beraberliğini yüreğinde taşıyan bir büyük aileyiz. Dünyanın dört bir yanında yaşayan Yozgatlı hemşerilerimizin sesi kulağı olmaya, Yozgat’ın değerini ve güzelliğini her yerde duyurmaya devam edeceğiz. Çelebioğlu Ailesi olarak birlikte gönülden gönüle uzanan bu sevda yolculuğunda yürümeye kararlıyız.
-Sayın ÇELEBİOĞLU, emekli ilkokul öğretmeni olarak izninizle ilkokul öğretmenlerine torpil geçeyim; hangi ilkokulda okudunuz, ilkokulda sizi okutan öğretmeniniz veya öğretmenleriniz kimlerdi? İlkokulda yaşadığınız ve unutamadığınız bir anınızla anlatır mısınız? Bağlantılı olarak okuduğunuz diğer okulları, sizi etkileyen öğretmenlerinizi de anlatır mısınız?
-Tabi ki, Hasbek İlkokulu’na 1957-58 Eğitim ve Öğretim Dönemi’nde kayıt olmamı hocaların hocası Ziya Beye borçlu olduğumu hiç unutmam. Sanırım 1958 yılı hasat mevsiminde Eylül ayı başlarında okullar henüz yeni açıldığında, harman yerinde babamın olduğu bir ortamda, okul müdürü Ziya öğretmenin buğday yüklü bozlakların arasında beni yakalayarak, Hasbek İlkokulu’na götürüp kaydımı yaptırdığını unutmak mümkün değildir. Bu bağlamda ilkokul 1.sınıfta öğretmenimiz Cevdet Erdoğan, 2.sınıfta öğretmenimiz İsmail Akgöz ve Hayri Özdemir, 3. Sınıfta öğretmenimiz M. Ali Güneri, 4.sınıfta öğretmenimiz Orhan Küre( Tekirdağlı olup yedek subaydı. Kardeşleri Sait ve Güler de Hasbek’te oturuyorlardı), 5.sınıfta öğretmenimiz Ali Bölük’tü. Ali Bölük aynı zamanda babam Ömer’in eniştesi idi. Dolayısıyla benimde İfakat halamın eşi idi. Kuzenlerim Yurdanur, Mustafa(Murat), Suna, Şenay. Tülay ve Altuğ idi. Ali enişte güya daha iyi eğitim ve öğretim görmem, daha iyi yetişmem için ve daha ileri okullarda başarılı olmam için beni sınıfta bıraktı. Ve emsallerimden 1 yıl geri kalmış oldum. Ne alakası varsa? Bu nedenle 5.sınıfta ikinci yıl okurken öğretmenimiz Atilla Güler’di. Atilla Güler zamanında üstün başarılı olarak 1964-65 Eğitim Öğretim Dönemi’nde mezun olarak ilkokul faslını böylece kapatmış olduk.
Bu bağlamda, Çelebioğlu ailesi okuma ve yazmaya çok önem verirdi. Rahmetli babam Ömer ve amcam Mehmet Onbaşı ilkokulda iken okumama maddi ve manevi katkı sağlarlar, kalemimi defterimi çantamı beyaz yakamı ve siyah önlüğümü, kışlık ayakkabımı eksiksiz temin etmeye çalışırlardı. Benim gerek ilkokulda gerekse ortaokul ve lisede okumam ve başarılı olmam için de gerekli maddi ve manevi desteklerini esirgemezlerdi. Bu çerçevede özellikle amcam Hasan Çelebioğlu gerek ortaokul ve gerekse lise öğrenimimde bana ön ayak olanların başında geliyordu. 1964-65 Eğitim Öğretim Dönemi’nde Yozgat Lisesi ortaokul kısmında 1.D Sınıfında okurken çok sıkıntı ve mağduriyet yaşamaktaydım. Bu mağduriyetimi Ankara/K. Hamam’da Ziraat Bankası müdürü olan Amcam Hasan Çelebioğlu ve yengem Hatice Çelebioğlu anlayınca ve kulağına gidince, daha sonra beni himayelerine alarak kol kanat gererek ortaokul 2 ve 3 sınıfları K. Hamamda okumama vesile olmuşlar; 1967 yılında K. Hamam Ortaokulu’ndan mezun olmamı sağlamışlardır. Aynı şekilde Bursa Atatürk lisesine 1968 yılında kaydımın yaptırılarak 3 yıl süre ile yanlarında kalarak 1970-71 Eğitim ve Öğretim Dönemi’nde bu liseden mezun olamama ve üniversite yolunun açılmasına vesile olmuşlardır. Allah razı olsun. Nur içinde yatsınlar inşallah.
ahmet.kocak16@hotmail.com

21 Ekim 2025 Salı

 


Köyümüz Sakinlerinden  Muzaffer DEMİR 21.10.2025 Günü Vefat Etmiştir. Merhumun cenazesi 21.10.2025 günü ikindi namazını takiben Mamak Ortaköy Mezarlığına defn edilecektir. Merhuma Allah'dan Rahmet Yakınlarına Başsağlığı Dileriz.

20 Ekim 2025 Pazartesi


Köyümüz Sakinlerinden Şükrü BULUT'un eşi Aysel KAYNARCA BULUT  20.10.2025 Günü Vefat Etmiştir. Merhumenin cenazesi 21.10.2025 tarihinde öğle namazını takiben Ankara Karşıyaka  mezarlığına defn edilecektir. Merhumeye Allah'dan Rahmet Yakınlarına Başsağlığı Dileriz.

 


Köyümüz Sakinlerinden  Hidayet ANDI 19.10.2025 Günü Vefat Etmiştir. Merhumun cenazesi 20.10.2025 günü ikindi namazını takiben Antalya da, Antalya Mezarlığına defn edilecektir.Merhuma Allah'dan Rahmet Yakınlarına Başsağlığı Dileriz.

14 Ekim 2025 Salı



Köyümüz Sakinlerinden Necati KELEŞER'in eşi Fikriye KELEŞER  13.10.2025 Günü Vefat Etmiştir. Merhumenin cenazesi 15.10.2025 tarihinde ikindi namazını takiben Hasbek Köy mezarlığına defn edilecektir. Merhumeye Allah'dan Rahmet Yakınlarına Başsağlığı Dileriz.

6 Ekim 2025 Pazartesi



HASBEKLİ MAHMUT PEHLİVAN -4

Adam şaşakalmıştır. Meğer adamın sorduğu çiftçi Hasbekli Mahmut Pehlivan değil miymiş?
 Ahmet Yanalak’a o pehlivanın adını sorduğumda Sivaslı Sicimoğlu adında bir pehlivan olduğunu söyledi. Çocukluğumda duyduklarıma göre devamında Mahmut Pehlivan:
 “Arkadaş madem pehlivansın önce benimle bir güreş. Beni yıkarsan gider Mahmut pehlivanla güreşirsin “der. Adam kabul eder tarlada güreşirler. Mahmut Pehlivan onu yener.  Sicimoğlu:
“Ben sıradan bir çiftçiye yenildim. Köye gidip Mahmut Pehlivan’la güreş tutmama gerek kalmadı” deyip atına biner ve geri döner.
Şüphesiz ki bu anlatılanlar yaşanmış, ya da yaşanması muhtemel şeyler değildir. Ne var ki halkın Hasbekli Mahmut Pehlivan’ı nasıl gördüğü veya nasıl görmek istediği konusunda fikir vermesi bakımından önemlidir. Halk arasında Mahmut Pehlivan’a büyük bir pehlivan olmasının ötesinde veli gözüyle de bakanlar vardır. Olağanüstü bir takım olayların, sıradan şeylermiş gibi anlatılmasının sebebi olarak görülebilir bu inanış. Anlatılan pek çok hikâyede bu türden izler görmek mümkündür. Örneğin; Mahmut Pehlivan’ın başında üç tüy vardır ki onları hiç kesmezdi. Güreşirken o tüylerin her biri çivi gibi dikilirdi. O zaman anlardık ki Mahmut Pehlivan hiddetlenmiştir ve rakibinin sırtını yere yapıştırması yakındır.
Rahmetli babam (Hasbekli Mahmut Pehlivan’ın oğlu) anlatırdı:
“Bir gün babamla ( Mahmut Pehlivan) Yozgat’a gidiyorduk. (Kağnılarla yaptığımız bu yolculuk iki-üç günümüzü alırdı.) Artık Yozgat’a yaklaşmıştık ki, babam kağnıyı durdurdu, bana dönerek; “Mehmet, şu kayayı görüyor musun?” diye sordu. Yolun kenarında, kağnıdan daha büyücek bir kayayı gösteriyordu. “O kaya eskiden şuradaydı ve yoldan gelip-geçen arabalar, kağnılar için de bir engel teşkil ediyordu. Gene böyle bir yolculuk sırasında ben o kayayı oradan aldım, getirdim şu gördüğün yere diktim. Bir gün torunlarımla buradan geçersen onlara bunu anlat.”
Kaya öyle bir-iki kişinin güç yetirebileceği gibi değildi. Şöyle göz kararı “2-3 ton kadar gelir” diye düşündü. Babasının bu talebini bir “vasiyet” olarak kabul etmişti. Vefatına yakın bizlere bunu pek çok kez hatırlatmasına rağmen olayın geçtiği mevkii tam olarak kestiremediğimizden dedemizin bu vasiyetini gerçekleştirmek konusunda bir çabamız olmamıştı. Babam bu kayanın “Köçekli Köyü” yakınlarında olduğunu söylüyordu; biz de “Bu köy olsa olsa “Köçeğinkömü”dür: diye düşünürdük hep; çünkü bildiğimiz kadarıyla Yozgat’ta “Köçekli” diye bir köy yoktu. Bundan 2-3 yıl kadar önce bahsedilen köyün Yozgat’ın güneydoğusunda, Güdülelmahacılı Köyü’nün güneyinde bulunan “Köçeklioğlu Köyü” olduğunu; sözü edilen kayanın da o köyde bulunduğunu öğrendik. Kardeşlerim ve oğlumla beraber Köçeklioğlu Köyü’ne giderek yörede “Pehlivan Kayası” diye bilinen kayayı gördük. Köyün girişinde, yolun hemen kenarında Hasbekli Mahmut Pehlivan’ın azametinin bir işareti gibiydi sanki. Üzerinde bulunduğu zemin taşlıktı. Kaya bu zeminin üstünde iğreti duruyordu; bu da bulunduğu noktaya sonradan taşındığı iddiasını güçlendiriyordu.
Böylece dedemizin vasiyeti de yerine getirmiş, babamızı da bu sorumluluktan kurtarmış oluyorduk.”
SON ZAMANLARI
Hasbekli Mahmut Pehlivan ömrünün son yıllarında kısmi bir felç geçirir. Ömrünün kalan kısmı kimi gün ayakta, kimi gün yatakta, ama hep bu hastalığın pençesinde geçer. Kafese kapatılmış bir aslan misali yatağa bağlanışı çok üzer O’nu. Hem O’nu, hem çevresindekileri…
Köyde bir düğün vardır. Oradan gelen davul, zurna sesi O’na geçmişini hatırlatır… Bir süre eskilere dalıp gittikten sonra babama seslenir. Davulcuyla zurnacıyı çağırmasını söyler. Babam bir süre sonra davulcuyla zurnacıyı alıp gelir. Onları avluda oturturken babasının yanına varıp davulcuları getirdiğini haber verir. “Arzu ile Kamber”i çalmalarını ister… “Arzu ile Kamber” güreş sırasında çalınırmış meğerse.
Davul-zurna Arzu ile Kamber’i çalarken evde pencerenin önüne oturmuş onları izlemektedir. Bir süre gözünün önünden geçer gençliği, güreşleri. Şimdi genç olsaydı, durur muydu bu hava çalarken… Herkes çalan davul ve zurnadan çok Mahmut Pehlivan’ın o dokunaklı halini izlemektedir… Başını kaldırır… Gözlerinden aşağı doğru iki damla yaş süzülür. Felçli elini diğer eline alarak:
 “Bir zamanlar çok kispet yırttın amma şimdi uçkurunu bile bağlayamıyorsun” diyerek yatağına döner. O’nun bu sözü orada bulunanları ağlatmaya yetmiştir…
Kim bilebilirdi ki bu O’nun geçmişiyle vedalaşmasıdır.
“Her nefis ölümü tadacaktır” ilahi hükmü Hasbekli Mahmut Pehlivan için de işledi.1932 senesinde 75 yaşındayken Hakkın rahmetine kavuştu. Ruhu Şad Olsun.
YENİLGİLERİ ÜZERİNE SÖYLENTİLER:
.Hüseyin Bozdağ: “Hasbekli Mahmut Pehlivan’ı ve Sicimoğlu Halil’i Artova’da büyük bir düğün güreşinde yenen Devecidağlı Çerkezoğlu’dur. Zile’nin Silis Köyü’ndendir. Ayrıca 1900 yılında Amasya Panayırı’nda Germiyanoğlu Ali, Mahmut Pehlivan’ı yenmiştir. Birde 1897 yılında Sivas paşası ibrahim Paşa’nın huzurunda Kıbrıslı Ahmet hem Hasbekliyi, hem Sicimoğlu’nu yenmiştir. Bakın Osmanlı Tarihinde yazar. Kayıtlarda vardır.”
Takma adlı biri: “Hasbekli Mahmut Pehlivan, 1857 – 1932 yılları arasında yaşamış karakucak başpehlivanıdır. İzmir’de yaptıkları ve iki buçuk saat süren güreşte Kel Aliço ile yenişemediler. Aldığı tek yenilgi Kıbrıslı Ahmet pehlivan ile yaptığı güreştendir.”
Zülküf Tekin: “Yozgat’ın gururu Hasbekli Mahmut Pehlivan Sarıkaya’nın Hasbek Köyü’ndendir. Hayatını ve güreşlerini okuyanlar bilir; bu yiğidimizin sırtı yere hiç gelmemiş olup, benim gözümde en güçlü pehlivandır. Güreşe meraklı aynı zamanda pehlivan olan Padişah Abdulaziz sırtı yere gelmeyen Anadolu yiğidi olan Sivaslı Sicimoğlu Halil Pehlivanı saraya davet eder. Huzurunda saray pehlivanlarının hepsini yıkmış. Son olarak da güreşeceği rakibi olan 27 yıl Kırkpınar Başpehlivanlığını yapan saray başpehlivanı Kel Aliço ile güreşmesine bir gün kala kalp krizi sonucu ölmüş. Anadolu insanı Sicimoğlu için çok üzülmüş ve onun kalp krizi değil zehirlenerek öldüğüne inanmış. Daha sonra Hasbekli Mahmut Pehlivan da saraya davet edilmiş. O da ölüm korkusuyla davetten kaçarak saklanmış. Onu bulup saraya getirmesi için bir binbaşı görevlendirilmiş. İki ay kadar aramasına rağmen onu bulamadan saraya eli boş dönmüştür.
Daha sonra Abdulaziz’in tahtan indirilmesiyle ortaya çıkmış. Ara verdiği güreşlere tekrar devam etmiş ve gittiği bütün güreşlerdeki bütün ödülleri toplayarak zengin olmuştur.
Daha önce de bu yiğit pehlivanımız İzmir’de iki saray pehlivanını yıktıktan sonra Kel Aliço ile karşılaşmış, Aliço ile iki buçuk saat yenişememiştir.
Sivaslı Sicimoğlu Halil pehlivan ile Sivas’ta güreşmiş ve onu yan düşürerek yenmiştir.
Bu Anadolu yiğidi Yozgat’ın gururu efsane Mahmut Pehlivanı saygıyla anıyorum.”
Kaynak Kişiler: Ahmet YANALAK (Hasbekli Mahmut Pehlivan’ın Torunu), Murat SERTOĞLU ve Hasbekli Ömer GÜNGÖR
ahmet.kocak16@hotmail.com.

 


HASBEKLİ MAHMUT PEHLİVAN -3

Haberci birkaç dakika içinde Mahmut Pehlivan’a ulaştı, nefes nefese anlattı olup biteni. Hüseyin Pehlivan’ın, kardeşi Ali Pehlivan’a yaptıkları çok kızdırmıştı O’nu. Habercinin atına atladı, camızları eve götürmesini tembihledikten sonra uçarcasına at sürdü köye doğru. Doğru harman yerine gitti. Halk bir masal kahramanını karşılar gibi karşıladı Mahmut Pehlivan’ı. Daha atından inerken kalabalıktan birine evden kispetini getirmesini söyledi. Esat Bey’i soğuk bir yüz ifadesiyle selamladıktan sonra, kalabalık içinde kardeşini aramaya başladı göz ucuyla. Ali Pehlivan, başı dizlerinin arasında, yorgun, ağlamaklı oturuyordu tek başına. Ağa­beyinin gözlerini üzerinde hissediyor, utancından kaldıramıyordu bakışlarını göz göze gelmemek için. Kardeşinin bu hali Mahmut Pehlivan’ın üzüntüsünü de hırsını da bir kat daha artırdı. Gömleğinin düğmelerini çözmeye sabrı kalmamıştı. Yakasından tuttuğu gömleği yırtarak çıkarmıştı bir hamlede. Atıverdi kendini güreş meydanına.
Mahmut Pehlivan’ın peşrevi de güreşi kadar seyre değerdi; ancak bu sefer kısa tuttu peşrevi. Hasmının üzerine atılmak için sabırsızlanıyordu. “Ya Allah” diyerek hamle yaptı aslan karşısında, kaderine razı bir ceylan masumiyeti ve çaresizliği içerisindeki Hüseyin Pehlivan’a doğru.
Sonu ceylanınkinden farklı olmadı Hüseyin Pehlivan’ın. Daha ilk hamle de altında kalmıştı Mahmut Pehlivan’ın. O buna zaten razıydı. Farklı bir sonuç bekliyor da değildi. Kardeşi Ali Pehlivan’a yaptıklarından sonra Mahmut Pehlivan’ın kendisini sakatlayacağından korkuyordu. Kim bilir bu O’nun belki de son güreşi olurdu. Bu duygular içerisinde kendini Mahmut Pehlivan’ın karşı konulmaz gücüne ve vicdanına teslim etmişti.
Mahmut Pehlivan, rakibini bacaklarının arasına almış kendisi de yere uzanmış vaziyette ellerini kullanmaksızın bir o yana bir bu yana çarpıyordu. Biraz önce yaptıklarından sonra böylesi bir ezayı çoktan hak etmişti. Böyle düşünüyordu istisnasız seyredenler. Bir ara Esat Bey oturduğu yerden kalktı, pehlivanların yanına kadar yürüdü.
 “Hüseyin” diye seslendi. Hüseyin Pehlivan aslanpençesindeki ceylan misali kan-ter içinde:
“Buyur Ağam”.
“Biraz önce yediğin o madımaklar yine buradalar bak; niye yemiyorsun?’
Bu sözler Hüseyin Pehlivan’ın yarasına tuz biber olmuştu temelli.
“O madımakları gözüm görüyor mu ki Ağam?” diye cevap verir mecalsiz.
Mahmut Pehlivan Esat Bey’e sitemini belli edercesine yüksek sesle:
“Ağa Ağa… Hüseyin’i bırak, üçünü sal üçünü!” diye bağırarak diğer üç başpehlivana birden meydan okur. Bu, Hüseyin Pehlivan için kurtuluş olur. Yeni bir güreşi başlatmak üzere Mahmut Pehlivan ile Hüseyin Pehlivan arasındaki güreş bozulur. Şimdi Mahmut Pehlivan aynı anda üç pehlivana karşı güreşecektir. Güreş meydanlarında bir benzeri daha olmayan bu uygulama nihayet başlar. Mahmut Pehlivan kısa bir süre içinde bu üç başpehlivanı da un çuvalı gibi yığar üst üste.
TAHTA KIRAN HASBEKLİ MAHMUT PEHLİVAN
 Mahmut Pehlivan kariyerinin en önemli güreşini Adana’da bir Fransız’a karşı yapmıştır. Ticaret maksadıyla gittikleri Adana’da bir emrivaki ile ‘insan azmanı” diyebileceğimiz bir Fransız’ın karşısına çıkarılan Mahmut Pehlivan üstelik hiç güreşmediği tarzda bir güreşe de mecbur edilmiştir. Geniş meydanlarda güreş tutmaya alışık olan Mahmut Pehlivan kurdurulan daracık bir ringde ve Grekoromen sitilde, üstelik kendisinden iki misli daha ağır bir insan azmanına karşı gerçekleştirir bu güreşini.
Bu güreşi de uzun uzun anlatarak siz okuyucuların sabırlarını zorlamak istemiyorum; ancak şu kadarını söylemeliyim ki; Hasbekli Mahmut Pehlivan kendisinden hiç ama hiç beklenilmeyen bir galibiyeti ringi göçürerek almış, bu güreşiyle de Adana yöresinde ünü artmış; kendisi o güreşinden sonra “Tahta Kıran” namıyla anılır olmuştur.
Hayatındaki tek yenilgisini Sicimoglu Halil’i de yenmiş olan Kıbrıslı Ahmet’in elinden almıştır.”
EFSANELER
Birçok pehlivan gibi Mahmut pehlivan da halk tarafından efsaneleştirilmekten geri duramadı. Tarihimizden çokça pehlivanların akla hayale sığmayacak deyişlerinin sebepleri halkın onlara duyduğu müthiş sevgidir. Bu her ne kadar güzel ve hatta kutsal olsa da gerçeği bulmak isteyen bizim gibiler için de bir o kadar uğraştırıcı oluyor. Şimdi yine torunu Ahmet YANALAK’ın sözleri ile devam edelim:
“Köy odalarında en çok anlatılan hikâyelerden birisi de “Hasbekli Mahmut Pehlivan” hikâyeleridir. İşte o hikâyelerin en çok bilinen, tekrarlananlarından biri:
Mahmut Pehlivan’ın ünü köy, kasaba derken çevre vilayetlere kadar ulaşmıştır. İşte o vilayetlerden birinde yaşayan anlı-şanlı bir başpehlivan, Hasbekli Mahmut Pehlivan’ın ününü duyar ve der ki: “Varayım gideyim şu pehlivanı bulayım, tanıyayım; anlatıldığı gibi midir, göreyim.”  Bu düşünceyle yola çıkar. Günlerce at üstünde yol aldıktan sonra, artık Hasbek’e yaklaştığını düşünerek o sırada yol kenarında öküzleriyle ekin ekmekte olan bir çiftçiden yol sormak ister. Bu düşünceyle çiftçiye yaklaşır, selam verdikten sonra çiftçinin saçtığı tohumdan bir avuç alır. Parmaklarının arasında tohumluk buğdayı ezerek un eder. Çiftçiye:
“Bu ne hemşerim un mu ekiyorsun?” diye takılarak böylece yaptığı işin fark edilmesini de sağladıktan sonra devam eder:
“Buraların yabancısıyım. Hasbek’e gidiyorum. Yolu bilmiyorum. Sora sora buraya kadar gelebildim. Daha yolum var mı? Bana yolu tarif eder misin?” der. Çiftçi yolcunun avucundaki una kayıtsız bakar, sonra karasabanın tutağına çökerek, sabanın ucunu öküzlerle birlikte havaya kaldırır. Sabanın yönünü, ucunda öküzler olduğu halde sağa doğru çevirerek:
“Şu karşıda minaresi gözüken köy var ya! İşte Hasbek orası.” der… ahmet.kocak16@hotmail.com