Hasbekli Mahmut Pehlivan’ın torunu Ahmet Yanalak’la İlkokulu aynı sınıfta okuduk. Sabaha kadar esen tipinin adam boyu yığdığı karlardan okul yolunun kapandığı; büyüklerin açtığı tünellerden geçerek okula gittiğimiz, okulun demir kapısına dilimizi yapıştırdığımız, Amerikan yardımı soya unundan yapılan bazlamalarımızı yine Amerikan yardımı süt tozundan yapılmış süt eşliğinde yediğimiz; uzaklarda kalan yıllardan arkadaşımdır Ahmet.
İkimiz aynı boyda, sınıfın en küçüğü idik. Sakal tıraşı olan erkekler ve yetişkin kızlarla birlikte okuduk. Sınıf arkadaşlarımız teneffüslerde oyunlar oynar “siz daha küçüksünüz” der bizi aralarına almazlardı. Belki bu nedenle Ahmet’le samimi arkadaş olmuştuk. Birinci sınıfı okuma yazma öğrenemeden ikinci sınıfa geçtiğimizi anımsıyorum. Yanlış anımsamıyorsam; ikinci sınıfta okumaya ilk ikimiz geçmiştik. Ahmet kazandığı öğretmen okulundan sonra Buca Eğitim Enstitüsü Müzik Öğretmenliği bölümünü bitirdi. Müzik öğretmeni ve yönetici olarak çalışmasının ardından emekli oldu. Emekliliğini Antalya’da geçirmektedir.
Yakın arkadaşım olduğu için köyün güney batısındaki çeşmenin karşısındaki evlerine ve köyün kuzey doğusunda Kanak Çayı’nın altındaki bahçelerine sık sık giderdim. O evin yüz iki yüz metre ilerisindeki diğer çeşmenin yakınında Ahmetlerin ahır olarak kullandıkları bina Mahmut Pehlivan’ın doğduğu ve yaşadığı evdi. Yaz tatillerinde kardeşleriyle birlikte bostan beklerlerdi. Köydeki çocukların hemen hepsi mal güttüğü; tarla, bağ bahçe işlerinde çalıştığı için yalnızlığımı Ahmetlerle bostan bekleyerek gidermeye çalışırdım.
Ahmet’e sık sık takılırdım; “koskoca Mahmut pehlivanın torunusun sen de benim gibi kısa boylusun” diye. Ahmet’in babasını evlerine gittikçe görürdüm. Yaşlı, uzun boylu, zayıf bir adamdı. Annesi babasına göre genç görünüyordu. Adaş, sınıf arkadaşı ve ailenin ilk erkek evladı olmak gibi çok ortak yanımız olan Ahmet Hocamla telefonla görüştüğümde bu konuyu ve diğer konuları sordum açıklık getirdi;
“Doğru biliyorsun annem babamın beşinci karısı idi. Varlıklı, boylu poslu; düğünlerde, şenliklerde babası gibi güreşen biri olunca haliyle çok evlilik yapmış. Abisi İstiklal harbinde şehit olunca yengesini babamla nikâhlamışlar. İlk evliliği böyle olmuş. Biliyorsun o yıllarda sıkça yapılan evliliklerden. Babam yengesiyle karı koca hayatı yaşamak istememiş. Bu durumu sezen yengesi de bir süre sonra babasının evine gitmiş. Ardından üç kadınla daha evlenmiş. Kimi ölmüş, kimini boşamış. Annemden önceki hanımından iki kızı vardı. Benden büyük İki ablamın ardından ben dünyaya gelmişim. Ailenin ilk erkek evladıyım. Benden sonra bir kız, üç erkek kardeşim daha oldu.”
“Ablanın düğününü anımsıyorum. Ablanı Sorgun’dan biriyle evlendirmişlerdi. Gelin arabaya bindirilip köyden ayrılırken; Sorgun’da hamamları işlettiği söylenen kısa boylu zayıf biri tabancasını çekip sağa sola küfürler ederek havaya birkaç el ateş etmiş, ödümü patlatmıştı. O senin neyin oluyordu?”
“Deli Bekir diye anılan o kişi dayım olur.”
“Değerli adaşım, deden Mahmut Pehlivanı Tercüman gazetesinde yıllar önce Murat Sertoğlu yazmıştı. Yazı, seri halinde yayımlanmış o yıllarda çok ilgi görmüştü.”
“Doğru dedem hakkında araştırma yapmış; babamdan ve dedemi tanıyan kişilerden aldığı bilgilerle yazmıştı.”
“İnternetten aldığım, senden alacağım bilgilerle ben de yazmak istiyorum.”
“Mutlu olurum. Çok teşekkür ederim.”
MAHMUT PEHLİVANIN DOĞUMU VE ÇOCUKLUĞU
Mahmut Pehlivan 1857 senesinde, Yakup-Asiye çiftinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiş.
Hasbek, Akdağmadeni-Sarıkaya arasında, Kanak Çukuru’nda, kısmen daha yüksek rakımlı topraklarda kurulmuş ve sayıları 15’e varan köylerle çevrelenmiş vadinin tam ortasında ‘cazibe merkezi” diyebileceğimiz bir köydür.
İşte bu köyde doğup-büyüyen Hasbekli Mahmut Pehlivan daha çocuk yaşta babasını kaybetmiştir. İki kardeşiyle yetim kalan Mahmut Pehlivan, çocuk yaşta evin sorumluluğunu üslenmek zorunda kalmıştır.
O zamanlar güreşsiz geçmeyen köy düğünlerinde seyrettiklerinin etkisinde bu ata sporuna heveslenen Mahmut Pehlivan, aynı zamanda ilk güreşlerine de köyünde, bu düğünlerde çıkmıştır. ‘Heves’ kısa zaman sonra ‘tutku “ya dönüşmüş, Mahmut Pehlivan’a köy meydanları yetmez olmuştur. Çevrede, başpehlivan olarak isim yapmış Hasbekli diğer pehlivanların peşine takılarak çevre köylerde meydan aramaya başlamıştır. Bu merakı sebebiyle evin büyüğü olarak yapması gereken işleri ihmal etmesi sonucu annesi, güreşmesini yasaklamış, bununla da yetinmeyip; köyün diğer pehlivanlarını, gittikleri güreşlere oğlunu götürmemeleri konusunda uyarmış, hatta bu konuda onları suçlayıcı ifadeler de kullanmıştır. Bu durum karşısında Hasbekli pehlivanlar aslında kendileri için akran da sayılmayan bu çocuğu yanlarına yaklaştırmak istememişler; azarlamışlar, dövmüşler, uzaklaştırmışlar. Mahmut Pehlivan’ın içindeki ‘güreş’ tutkusu her türlü yasaklama ve yıldırmaya yönelik davranışlara rağmen, eksileceğine büyümüş. Köylüsü olan diğer pehlivanları uzaktan takip etmekten de geri durmamış. Zaman olmuş tarlada öküzleri bırakarak takılmış peşlerine. Zaman olmuş dövülmüş, horlanmış… Bu arada annesi Asiye kadının azarlamaları, nasihatleri de cabası…
Bir gün, küçük kardeşi Ali yine komşu köyden güreşten dönen Hasbekli pehlivanların önüne geçerek onlardan ağabeyi Mahmut’u sorar. Pehlivanların içinde hem yaşça büyük, hem de pehlivanlıkta diğerlerinin önünde olan Mustafa Pehlivan cevap verir Ali’nin sorusuna:
“Oğlum Mahmut Ağan güreşte birinci oldu, başpehlivanlık ödülü olarak bir boğa verdiler. Boğa gelirken bağlara kaçtı. Ağan da peşinden gitti. Yürü git de Mahmut Ağa’na yardım et” diyerek alay eder. Ali bu sözlerdeki hınzırlığı fark edebilecek yaşta değildir. Söylenilenleri doğru sanarak ağabeyinin böylesine büyük bir başarı kazanmış olmasına sevinir. Ağabeyini ve ödülü olan boğayı aramak için bağların yolunu tutar. Akşam olmuş, hava kararmıştır. Arada bir çakan şimşekle beraber yağmur da başlamıştır. Asiye kadını bir telaştır alır. Korkusu Mahmut’tan ziyade küçüğü Ali içindir. Korku ve telaşla, ne yapacağını bilmeden sağa-sola koştururken kapıda Mahmut görünür. Yağmurdan sırılsıklam olmuştur.
Daha kapıda karşılar annesinin azarlı, sitemli sözleri Mahmut’u… Zaten bekliyordur, hazırlıklıdır annesinin sorgular mahiyetteki sözlerine ama bu kadarı da fazla değil midir?
O da korkar, telaşlanır. Annesinin bu aşırı tepkisinin sebebini sorar. Öğrendikleri Mahmut’u çok üzmüştür. “büyüğüm”, “ustam” dediği insanlar tarafından böylesine aşağılanmak çok dokunmuştur ona. Yorgunluğunu, yağmurdan sırılsıklam oluşunu da unutarak Ali’yi aramak için tekrar yağmurlu gecenin karanlığına döner.
Bir süre sonra, iki kardeş iliklerine kadar ıslanmış vaziyette kapıdan içeri girerler. Asiye kadın gözyaşları içinde kucaklar küçük Ali’yi. Islak giyeceklerini değiştirip kuruladıktan sonra, içilen sıcak bir çorbanın ardından, Asiye kadın öğütlerine, nasihatlerine başlar:
“Her işin, her şeyin bir zamanı vardır. Sen kim, pehlivanlık kim? Daha ağzında süt kokarken “pehlivanım” diye ortaya çıkarsan, işte böyle eğlencesi olursun onun, bunun.” ahmet.kocak16@hotmail.com