17 Ağustos 2015 Pazartesi




BARİ YENİ ÜRETİM VE İLETİŞİM ÇAĞINI ATLAMAYALIM
Sarıkaya Hasbek köyünden sanatçı Selahattin Bölük’ün “Gel bari bari” türküsünde başarılı bir şekilde kullandığı “bari” Yozgat ağzında “hiç değilse” anlamına gelir. Cumhuriyetin inşa yıllarında Yozgat “bölge başkenti” olma şansını yakalayamadı ve devlet kurumlarının bölge müdürlükleri, askerlerin büyük garnizonları Yozgat’ta kurulamadı. Çok partili hayatta ve ağır sanayi çağında Bira Fabrikasından başka tesise sahip olamadı. 1990’lı yıllara damgasını vuran Anadolu kaplanları, Yozgat’ta pek varlık gösteremedi.
Zaman zaman kendime soruyorum ben mi yaşlanıyorum, Yozgat mı durgunlaşıyor diye. Eskiden bu konularda eleştiriler olur, dertler, sıkıntılar yüksek sesle dile getirilir, yazarlar çizerler bir şeyler söyler, bazen de halk sivil toplum kuruluşları aracılığı ile bu tartışmalara katılır, taleplere destek verirdi.
Son zamanlarda Yozgat gündemine halkı birleştiren, bunu veya şunu isteriz diyen güçlü bir talep gelmiyor. Yozgat'ın hedef olarak belirlediği ve toplumun her kademesine yaydığı bir gelecek ideali kalmadısanki. Bir zamanlar yurtdışına giden işçilerin memleket kalkınsın diye “fabrika veya şirket kuracağım” diyenlere sağladıkları “geri dönüşümsüz” desteklerihatırladıkça şimdiki topyekûn durgunluğu anlayamıyorum.

Yozgat ne yazık ki kültürde, turizmde, sanayide, tarımda kısacası kalkınma dinamiklerinde güçlü öncülere, rehberlere, başarılı uygulayıcılara sahip olamadı.Az sayıdaki iyi örnek ise genel gidişatı değiştiremedi. Yozgat “görenek” toplumudur, iyi örnekler görseydi, öncüleri takip edebilirdi. Ne yazık ki pek çok alanda ya öncü çıkmadı ya da çıkanlar başarılı olamadı.

Örneğin ağır sanayinin ve fabrikaların moda olduğu dönemde devlet mekanizması içinde Yozgat etkili olamadı. Aynı dönemde özel teşebbüs de YİBİTAŞ örneği dışında bir varlık gösteremedi. Böylece diyebiliriz ki Cumhuriyetin 60-70 yıllık dönemi Yozgat için pek de verimli geçmedi. Sonra Anadolu kaplanları çağı başladı. YİMPAŞ bu dönemde iyi bir çıkış yaptı ama çok çeşitli nedenlerle sonu gelmedi. Her iki örneği de dikkate alarak atalarımızın “bir çiçekle yaz gelmez”, “yalnız taş duvar olmaz” veya “bir elin nesi var iki elin sesi var” sözünü hatırlıyorum.

Yozgat’ın önünde şimdi bambaşka bir yol, bambaşka bir imkân var. Ama gene öncüsü yok, gene yol göstereni yok. Yozgat’ın öncelikle tarımsal ve hayvansal üretime ve markete veya metropoleyönelik paketleme ve pazarlama kültürünü öğrenmesi lazım. Yeni tarımsal üretim temelde Yozgat’ın iklimine, doğasına ve kültürüne uygun ürünlerin seçilmesi, üretilmesi, modern yöntemlerle paketlenmesi ve pazara sunulmasıyla başlamalıdır. Bunun hemen peşinden organik tarıma geçilmelidir. Organik tarım, Yozgat’ın yerli hayvan ırkları, yerli tahıl türleri ve endemik (başka yerde olmayan) bitkileri üzerinden yapılmalıdır.

Yozgat dünya ile elektronik iletişimi etkin kullanmanın yanında kara ve demir yoluyla büyük kentlere ve dünyaya en hızlı şekilde bağlanmalıdır. Mevcut yolun iyileştirilmesi yanında Ankara-Yozgat otobanı projelendirilmeli ve Ankara-Yozgat hızlı tren hattı hemen ve acilen tamamlanmalıdır. Yozgat bunu en önemli hedef olarak yerel ve ulusal siyasetin önüne koymalıdır.

Yozgat, doğa turizmi, kaplıca ve sağlık turizmi ve somut ve somut olmayan varlıklarıyla kültür turizmi alanında da harekete geçmelidir. Bu konuda Türkiye’de ve dünyada başarılı örnekler pek çoktur. Yurt dışına giden her kademeden devletten veya özeldenyönetici, etrafına bu açılardan da bakmalı, başarılı örnekleri görmeli, uygulama imkânlarını araştırmalıdır. Bu çağda dünyanın her yerine kara, deniz, hava ve demir yoluyla ulaşım da kolaylaştı, elektronik ortamda iletişim de.

Yeni kuşak yöneticiler, girişimcileri desteklemeliler, kendileri yeni girişim alanları belirlemeliler ve Yozgat’ın kaynaklarını, imkânlarını ve fırsatlarını harekete geçirmeliler. Bu süreçte Bozok Üniversitesi, kendini “yüksek lise” gibi konumlandırmamalıdır. Her hocası, her bölümü, her fakültesi Yozgat’ın potansiyelini geliştirmeye yönelik ARGE ve BAP çalışmaları yapmalıdır. Araştırma Görevlisinden Profesörüne kadar her öğretim elemanı gerekirse Köy Enstitüsü öğretmeni idealizmiyle sahaya inmelidir.

Yozgat’ta meşhur bir söz vardır “kızım sana diyorum, gelinim sen anla” diye. Yozgat için kendi üzerinde küçük de olsa bir sorumluluk duyanın kafa yorması, harekete geçmesi ve bir şeyler yapması lazım. Ben gözümün gördüklerini, aklımın yettiklerini yıllarca bu sütunlarda yazdım ve Bozok Yazıları adıyla bir kitapta topladım.

Ama ben de üniversitede hoca olarak, UNESCO’da yönetici olarak biraz önce söylediğim idealist öğretmen veya yol gösterici yönetici olamadım. Ben kendi alanımda kendi iyi niyetime inanıyorum ama çalışmalarımda yine de sonuç alamıyorum. İnandırıcı olmak için çok çaba harcamamız, yılmadan, bıkmadan çalışmamız gerekiyor. Fikirlerimize, projelerimize, buluşlarımıza destek olunacak ortamlar yaratmamız gerekiyor. Atalarımız “sabırla koruk helva olur” demişler.

15.08.2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder