Değerli Hemşehrilerim;
Sayın Alim BAŞARAN tarafından kaleme alınan "Sıra Dışı Bir Eğitimci Atila GÜLER " adlı kitabın sitemizde yayınlanmasına izin veren Alim BAŞARAN'a ve Atila GÜLER'e teşekkür eder saygılarımı sunarım.
Ömer GÜNGÖR
Kitabın Kapağı
Sıradışı Bir Eğitimci
ATİLA GÜLER
(Müdür Dede)
ATİLA GÜLER
(Müdür Dede)
Âlim BAŞARAN
Ankara 2008 Alim BAŞARAN (Kitabın Yazarı)
Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.
Kemal Atatürk
Kemal Atatürk
Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa, orada itimat (güven) ve itaat vardır.
İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır.
Kemal ATATÜRK
İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır.
Kemal ATATÜRK
Okul eve mutluluk vermeli
Atila GÜLER
Atila GÜLER
Benim mutluluğum, okulumdan ve okuluma yaptığım hizmetlerden
geliyor. Okuluma, öğrencilerime ne ölçüde bir
katkı yaparsam, mutluluğum da o ölçüde artıyor.
Atila GÜLER
geliyor. Okuluma, öğrencilerime ne ölçüde bir
katkı yaparsam, mutluluğum da o ölçüde artıyor.
Atila GÜLER
Öğretmen, ağlama duvarı değil, öğretmen çözümdür.
Atila GÜLER
Atila GÜLER
Sevgi, bir güçtür, bir enerjidir. Her güç, bir hareket,
her hareket ise bir sonuç doğurur. Tüm bu sonuçlar da
bize en güzeli en iyiyi verir. İnsan ruhu sevgiyle yeşerir,
sevgiyle gelişir.
Sevgili müdürüm (Atila Güler), siz, okul yaşamını her
zaman sevgiyle yönlendirdiniz. Sevginizle, biz öğretmenler
için güç oldunuz. Sevginizle öğrencilerimizin ruhunu
yeşerttiniz, geliştirdiniz.
Öğretmen Şerife ŞENER
her hareket ise bir sonuç doğurur. Tüm bu sonuçlar da
bize en güzeli en iyiyi verir. İnsan ruhu sevgiyle yeşerir,
sevgiyle gelişir.
Sevgili müdürüm (Atila Güler), siz, okul yaşamını her
zaman sevgiyle yönlendirdiniz. Sevginizle, biz öğretmenler
için güç oldunuz. Sevginizle öğrencilerimizin ruhunu
yeşerttiniz, geliştirdiniz.
Öğretmen Şerife ŞENER
Gözümüzden yaşlar akıyorsa,
Keyfimizden değil gidişinizdendir. Burukluğumuzu belli
ediyorsak size, Kızdığımızdan değil, üzüntümüzdendir.
Ulubatlı Hasan llkögretim Okulu
5.-D Sınıfı Öğrencileri (Nisan-2003)*
Keyfimizden değil gidişinizdendir. Burukluğumuzu belli
ediyorsak size, Kızdığımızdan değil, üzüntümüzdendir.
Ulubatlı Hasan llkögretim Okulu
5.-D Sınıfı Öğrencileri (Nisan-2003)*
* Atila Güler’in, yaş haddinden emekli olup okuldaki öğrenci ve öğretmenlerle
vedalaştığı gün yazılan bir pankart
vedalaştığı gün yazılan bir pankart
MEÇHUL ÖĞRETMEN
Ya öğretmenliğe ne dersiniz? A, işte o, mesleklerin en az kazanç getireni, fakat insanı en çok ödüllendirenidir. Eğer onu sevmiyorsan asla girmeye cesaret etme… Büyük çoğunlukla ne servet, ne de şöhret vaat eder, fakat sırf kendi hatırı için onu sevenlere insanlığın asalet unvanını bahşeder. Meçhul öğretmenin önünde saygı ile eğiliyorum.
Meşhur pedagoglar yeni eğitim sistemleri kurarlar; fakat bunları çocuklara nakleden, yol gösteren meçhul öğretmendir. Karanlıkta yaşar ve güçlüklere gönül rızası ile katlanır. Onun kapısı önünde arabalar beklemez., mızıklar çalmaz, madalyalar verilmez. O, karanlıkların hududunda nöbet bekleyerek cehalet ve cinnetlerin siperine hücum eder. Vazifesinde sabırlıdır; uyuşuklara hareket, uysallara cesareti muvazenesizlere (dengesini kaybedenlere) istikamet (yön) verir. Öğrenme aşkını ve ruhundaki hazinelerini öğrencileri ile paylaşır. Gelecek yıllarda bizzat kendi yollarını da aydınlatarak on haz verecek olan pek çok meşaleler ateşler… Onun mükafatı (ödülü) budur.
Bilgi kitaplardan elde edilebilir. Fakat bilgi aşkı ancak şahsi temaslarla geçer. Cumhuriyetimizde, meçhul öğretmen kadar haklı olan bir kimse yoktur. Demokrasi asilleri arasında, “insanlığın hadimi (hizmet edeni), kendisinin sultanı” olarak adlandırılmaya en layık olan odur.
Henry Van Dyke
Yazarın Notu: Atila Güler de, binlerce meçhul öğretmenden biridir.
Yazarın Notu: Atila Güler de, binlerce meçhul öğretmenden biridir.
SUNUŞ
Dile kolay, 47 yıl öğretmenlik ve yöneticilik yapmak, yorulmadan ve de bu mesleğe doymadan emekli olmak. Herkese kısmet olur mu dersiniz? Herkes tarafından sevilmek, sayılmak, geride hep iyilikler, güzellikler, dostluklar bırakarak, istemeyerek, ancak, yasal bir zorunluluğa boyun eğerek mesleğe veda etmek. Bunu da pek az insan, daha doğrusu , ancak sıra dışı insanlar başarabilir sanırım..
Acaba, sıra dışı ne demek, sıra dışı insan ne demek? Sözlüklerde sıra dışı; “sıradan olmayan, kimi özellik ve nitelikleriyle başkalarından ayrılan,başkaların da bulunmayan bir takım özellik ve niteliklere sahip olan” olarak tanımlanmaktadır. Bu özellik ve nitelikler; fiziksel, psikolojik, sosyal özellikler olabileceği gibi, bilgi ve beceri sahibi olmak, bir takım üstün yeteneklerle donatılmış olmak, olağanüstü çalışkan olmak, iyiliksever olmak, yardımsever olmak gibi nitelikler de olabilir.
Kimi insanlar, boyu, posu, güzelliği ya da çirkinliği ile diğer insanlardan farklılık gösterir. Çok uzun ya da kısa boylu olan bir insan, diğerlerinden kolayca ayrılır. Aynı şekilde çok güzel, çok yakışıklı ya da çok çirkin bir insan da, kolayca fark edilir. İşini, mesleğini herkesten daha iyi, herkesten farklı yapan, bilgisiyle, becerisiyle, davranışlarıyla o mesleğe farklı özellik ve nitelikler kazandıran insanlar da hemen göze çarpar..
Atila Güler de, bu tanıma uyan insanlardan biri. Bu nedenle onu, sıra dışı eğitimci olarak nitelendirdik.. Çünkü, onda da, onu, sıradan bir eğitimci olmaktan çıkarıp sıra dışı bir eğitimci haline getiren bir takım özellik ve nitelikler bulunmaktadır.
Bu kitapta, Atila Güler, sizlere, sıradan bir eğitimcide bulunan özellik ve nitelikleriyle değil, onu sıra dışı yapan özellik ve nitelikleriyle tanıtılmaya çalışılmıştır.
Bu kitap, beş yıl süren uzun ve yorucu bir çalışma sonucunda hazırlanmıştır. Kitabın hazırlanması sırasında; Atila Güler’in öğretmenleri, öğrencileri, meslektaşlarıyla görüşülmüş, bunların yazılı olarak gönderdikleri anılardan öğrencilerinin, velilerin, amirlerinin ve konukların görüşlerinden yararlanılmış, başarı belgeleri incelenmiş, aile albümü gözden geçirilmiş, böylece Atila Güler ile ilgili bu yaşam öyküsünün, tamamen belgelere dayalı olmasına çalışılmıştır.
Atila Güler’in 47 yıllık meslek yaşamının anlatıldığı bu kitapta, yurduna, halkına, köylüsüne, çevresine hizmet aşkıyla yanan gerçek bir eğitimcinin öyküsünü okuyacaksınız. Atila Güler’in meslek yaşamı, geleceğin eğitimcilerine, öğretmenlerine, yöneticilerine örnek oluşturacak niteliktedir. İstedik ki, böylesine değerli insanların örnek çalışmaları onların bu meslekten ayrılmalarıyla yok olup gitmesin. Onun, özgün düşünce, buluş ve uygulamalarından geleceğin eğitimcileri de yararlansın. Bu günkü ve yarınki kuşakların bu saf heyecandan alacakları pek çok dersler olduğunu düşünüyorum. Günümüzde bu tip idealist eğitimcilere çok az rastlandığını vurgulamak isterim.Bugün başöğretmenimiz Atatürk’ün izini kaybetmediysek, bunu, büyük ölçüde bu öğretmenlere borçluyuz.
Atilla Güler gibi eğitimcilerin sayısının artması dileğiyle.
Ankara-Mayıs- 2008
Âlim BA§ARAN
İlköğretim Müfettişi
Âlim BA§ARAN
İlköğretim Müfettişi
ATİLA GÜLER KİMDİR?
1 Nisan 1938 Yılında Yozgat’a bağlı Sarıkaya İlçesi Hasbek Bucağı’ında yedi çocuklu bir öğretmen ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Baş öğretmen baba Mehmet Ziya GÜLER, Hasbek Bucağı ile bağlı köylerin sayılan, sevilen öğretmeni, bilge bir kişidir. Öğretmenliği 1926’lı yıllara uzanan Mehmet Ziya bey, bucak köylerinin gelişmesinde de üstüne düşeni yapmayı görev edinen bir eğitim eridir.
Atila Güler, Kayseri Mimar Sinan (Pazarören) İlköğretmen Okulunda (son üç ayını Pamukpınar İlköğretmen Okulunda) okuyup 1956 yılında öğretmen oldu. Örnek bir kişiliğe ve çocuk sevgisiyle dolu bir yüreğe sahip olan A.Güler, 1962 yılında babasının vefatı ile hizmet bayrağını devralıp onun izinde, ona lâyık bir evlat olarak hizmete devam etti.
Kendi öğretmeni Ali Bölük’ten dinlediğimiz anılara göre, bucağının sevilen sayılan, aranılan bir öğretmenidir. Bucağın kalkınmasında büyük katkıları olmuştur.
Zaman zaman Hasbek Bucak Müdürlüğü’ne vekalet etmesinin avantajı ile kız ve erkek çocuklarını gelecek yaşamlarına hazırlamada üstün çaba harcadı.Yetişkinlerin eğitimi için de meslek kursları düzenleyerek, onların da eğitimli kişiler arasına katılmalarını sağladı.
1970 yılına kadar, kendi köyü olan Hasbek İlkokulu Öğretmeni ve müdürü olarak görevini sürdüren Atila Güler, 1970 yılında, Sarıkaya İlçesi Namık Kemal İlkokulu müdürlüğü görevine getirildi. 1971 Yılında Sarıkaya’da görevli iken zamanın Milli Eğitim Bakanınca “Üstün Başarı” belgesi ile ödüllendirildi.
1972 yılında, Milli Eğitim Bakanlığınca, Türk öğretmen olarak Almanya’nın Stutgard şehrine gönderildi. Orada Türk öğretmenini en iyi şekilde temsil etti. Almanya’da kaldığı dört yıl süresince hem öğretmenlik yaptı, hem de bu ülkenin eğitim sistemini inceleyerek bilgi ve görgüsünü arttırdı.
1976 yılında Türkiye”ye dönerek, Ankara Yenimahalle Emniyetçiler İlkokulu Müdürlüğü görevine başladı.
Şubat 1980 yılında Çankaya Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Müdürlüğüne atandı..
Başarılı çalışmaları ve insani ilişkileriyle dikkat çeken Atila GÜLER,1982 yılında Ankara’da “Yılın öğretmeni” seçildi. 1983 ve 2000 yıllarında aylıkla ödüllendirildi. Zaman içerisinde öğrencileri de ona, “Müdür Amca”, “Müdür Baba”, “Müdür Dede” diye hitap ederek en büyük ödüllerini vermiş
oldular.
oldular.
Gönlü istemese de, 1 Nisan 2003 tarihinde, yasal olarak emekli olan duayen öğretmen 47 yıllık onurlu meslek hayatına 14 Takdirname ve 32 Teşekkür belgesi sığdırdı.
(Mesleğe Veda Töreninde okunan özgeçmişi)
ÂLİM BAŞARAN
ORTA ANADOLUNUN ORTASINDA
BİR TÜRKMEN KÖYÜ
HASBEK
BİR TÜRKMEN KÖYÜ
HASBEK
Yozgat İl Haritası
Sarıkaya İlçe Haritası
Hasbek Bucağı Haritası
HASBEK BUCAĞI (NAHİYESİ)( 3)
Hasbek, Orta Anadolu’nun ortasında yer alan Yozgat ili, Sarıkaya ilçesine bağlı bir köydür. Sarıkaya İlçe merkezine 22, Yozgat İl merkezine uzaklığı ise100 km.dir. Hasbek’in sözlük anlamı; er, dürüst, saf ve iyi insan demektir.
Hasbek, önceleri Yozgat İli Akdağmadeni ilçesine bağlı bir köy iken,1933 yılında nahiye (bucak) statüsüne kavuşmuştur. 1957 yılında Sarıkaya’nın İlçe merkezi olması nedeniyle bu ilçeye bağlı bir bucak merkezi haline gelmiştir.1985 nüfus sayımına göre, toplam bucak nüfusu, 10342, Hasbek bucak merkezi nüfusu da 773’tür.
Hasbek’in bağlı olduğu Sarıkaya İlçesi, Yozgat’ın güneydoğusunda ve Yozgat il merkezine 90 km uzaklıktadır.İlçenin doğusunda Çayıralan, güneydoğusunda Çandır, güney ve güneybatısında Boğazlayan, batısında Sorgun, kuzeyinde ise Akdağmadeni ve Saraykent ilçeleri vardır. Hasbek bucağının da yer aldığı Sarıkaya bölgesi, “Bozok Platosu” üzerinde bulunmaktadır. Bozok platosu, Kızılırmak çayının çevirdiği dalgalı bir arazi özelliğini taşımakta ve ortalama yüksekliği 1200-1400 metre arasında değişmektedir. Kızılırmak ve Delice Irmak ve kolları tarafından derince yarılmış olan platonun yüksek-
Nahiye (Bucak): İl İdaresi Kanuna göre; ulaşım ve iletişim olanaklarının çok yetersiz olduğu
ilçelerde, İlçelerin, bir müdürle yönetilen bölümlerinden her biri. Nahiyeler, nahiye müdürü
tarafından yönetilir, nahiyede ayrıca, nüfus memuru, jandarma karakolu bulunurdu. Anılan
yasa da hâlen Nahiye (Bucak) ibareleri yer almakla birlikte, ulaşım ve iletişim olanakların
artmış olması nedeniyle bucak merkezleri kaldırılmış, ilçelerin tüm köyleri doğrudan ilçe
merkezine bağlanmıştır. Günümüzde, böyle bir idari bölüm bulunmamaktadır. Nahiye
(Bucak) ibareleri anılan yasada sadece kuru bir söz olarak kalmıştır.liği kuzeybatı ve batıya doğru azalmakta olup, 700-800 m yükseklikte olan Kızılırmak taban ovasında sona ermektedir.
ilçelerde, İlçelerin, bir müdürle yönetilen bölümlerinden her biri. Nahiyeler, nahiye müdürü
tarafından yönetilir, nahiyede ayrıca, nüfus memuru, jandarma karakolu bulunurdu. Anılan
yasa da hâlen Nahiye (Bucak) ibareleri yer almakla birlikte, ulaşım ve iletişim olanakların
artmış olması nedeniyle bucak merkezleri kaldırılmış, ilçelerin tüm köyleri doğrudan ilçe
merkezine bağlanmıştır. Günümüzde, böyle bir idari bölüm bulunmamaktadır. Nahiye
(Bucak) ibareleri anılan yasada sadece kuru bir söz olarak kalmıştır.liği kuzeybatı ve batıya doğru azalmakta olup, 700-800 m yükseklikte olan Kızılırmak taban ovasında sona ermektedir.
Genellikle dalgalı düzlüklerin geniş yer tuttuğu bölgede, önemli yükseklikler bulunmaktadır. Batıda Yazır Dağı (1683), doğuda Sıçanlı ve Tilki Dağları, kuzeyde Çomak Dağı, güney ve güneydoğusunda Beştepeler bulunmaktadır.Sorgun Özü ile Boğazlıyan Ovası arasındaki araziler de, bölgenin en önemli düzlüklerini oluşturmaktadır. Delice Irmağının önemli kaynaklarından birisi olan Kanak Çayı, bölgenin başlıca akarsuyudur.
Bölgede kara iklimi hüküm sürmekte olup, yazlar sıcak ve kurak; kışlar ise soğuk, sert ve karlı geçmektedir. Yağışların çoğu ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde düşmektedir. Yarı kurak iklimden dolayı yaygın bitki örtüsü bozkırlardır. Akdağmadeni ve Çayıralan sınırına yakın olan yerlerde meşe,
çam ve fındık türlerinden oluşan ormanlar vardır. Ayrıca akarsu kenarlarındaki söğüt ve kavak toplulukları da bölgeye yeşil bir görüntü vermektedir.
çam ve fındık türlerinden oluşan ormanlar vardır. Ayrıca akarsu kenarlarındaki söğüt ve kavak toplulukları da bölgeye yeşil bir görüntü vermektedir.
Kanak çukuru olarak alüvyal ova, Sarıkaya’nın yaklaşık 6 km kuzeyindeki verimli bir bölgedir. Bu ovada Karayakup, Hasbek ve Çıkrıkçı köy ve kasabaları bulunmaktadır. Ayrıca çıplak yüzeylerden inen seller vadi diplerinde taban ovaları oluşturmuştur.
Yörenin en önemli gelir kaynakları arasında tarım ve hayvancılık gelmektedir. Tarım alanlarının sulanmasında Kanak Çayının yansıra Koçcağız, Yukarısarıkaya, Baraklı ve Akban Çiftliği göletlerinden de yararlanılmaktadır.
Bu göletlerle genişleyen tarım alanlarında şeker pancarı, patates, çeşitli meyve ve sebze üretimi yapılmaktadır. Kuru tarım alanlarında ise arpa, buğday, mercimek ve nohut en çok yetiştirilen ürünlerdir.
HASBEK’İN DÜNÜ
Hasbek’in dününü, eski bir Hasbekli olan Sayın Hasan Çelebioğlu (Bulut)anlatıyor. Hasbek, bir zamanlar, Kanak Çukuru olarak anılan bölgede yer alan 32 köyden en gelişmişi idi. Akdağmadeni ilçesinin tek bucak merkezi olup 300 haneli idi. 1000’i aşkın nüfusu vardı. 1933 yılında bucak merkezi statüsüne kavuşunca, burada nahiye müdürlüğü ve karakol binaları yapılmıştır.
Bağlı köylerin idari sorunları nedeniyle bu köylerin muhtar ve azaları ve köy Hasasları (korucuları), sık sık karakola gelip gittikleri için köyde her zaman hareketlilik olurdu. O zaman motorlu araçlar olmadığı için gelip gitmeler atlarla, eşeklerle veya yaya olarak yapılırdı.
Köye gidip gelen çok olduğu için o zaman köyde mali durumları iyi olanların köy odaları vardı. Bu odalar, yabancı misafir ve tanıdıkları barındırırlardı.
Köyün başta gelen geçim kaynağı, arpa buğday üretimi idi. Her ailenin kendini geçindirecek kadar tarlası vardı. Tarlası olmayan aileler de vardı.Bunlar, komşularının işlerinde çalışarak hayatlarını sürdürürlerdi.
Hasbek ağalarının başında Hacıbey vardı. Hacıbey, Akdağmadeni ağalarından Bahri ve Faik Beylerin yakınlarındandı. Ayrıca İhsan Efendi (Doğan),Rifat Efendi de medrese eğitimi görmüş sevilen insanlardandı. Bunlara benzer daha birçok aile ve reisleri Hasbek’e hizmet etmişlerdi. Hasbek’te Hacıbeyin Konağına bitişik Hamdi Efendi olarak anılan ağalar da vardı.
Hasbek’in tam orta yerinde camisi vardı. Şimdi o cami yıkılıp yerine yeniden minareli bir cami yapıldı. (Eski caminin minaresi yoktu.)
ESKİ OKUL, ESKİ ÖĞRETMENLER
1930’lu yıllarda Hasbek’te bugünkü anlamda okul yoktu. O zaman mektep olarak kullanılan bina, cami ile çeşmenin karşısında bulunan Hacı Nuri’nin evi arasında bir büyük yerde idi. Burada hocalar, Kur’an okuma dersleri verirlerdi.Bu derslere devam edenler arasında 20-25 yaşlarında olanlar da vardı.
YENİ TÜRK HARFLERİ (LATİN HARFLERİ) İLE OKUMA YAZMAYA GEÇİŞ
“Artık eski okumaya son verilmiştir. Bundan böyle Yeni Türkçe (Latin harfleri) ile okumaya devam edilecektir.”
Bir gün hoca, yine Kur’an okuturken birden bire mektebin kapısı açıldı.Nahiye Müdürü, köyün ileri gelen ağaları ve beyleriyle birlikte, tek salondan ibaret olan mektebe girdiler. Nahiye Müdürü Mehmet Arıkan Bey,“Artık eski okumaya son verilmiştir. Bundan böyle Yeni Türkçe (Latin ) harfleri ile okumaya devam edilecektir.” dedi.
O tarihlerde öğretmene “muallim” deniyordu. Nahiye Müdürü ile birlikte gelenlerin içinde, bir de muallim (öğretmen) vardı. Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinden gelmişti. “Çerkez Muallim” olarak anılırdı. Bir süre, cami yanındaki bu okulda öğretime devam edildi. Burası, ihtiyaca cevap vermediği için, bir süre sonra Hasbek’in doğusunda bulunan Ragıp Hocaya ait büyük köy odasında öğretim yapılmaya başlandı. Bu okul, üç yıllıktı. Dördüncü ve beşinci sınıflar olmadığından, üçüncü sınıfı bitirenler boşta kalıyordu.
HASBEK’TE ÇAĞDAŞ BİR OKUL YAPILIYOR
Yeni okulun ustaları taaa Tokat ‘ın Zile’den getirildi. Okul inşaatında büyük mezarın taşları kullanıldı.
Bundan sonra Hasbek’e büyük bir okul yapımına başlandı. Taaa Tokat’ın Zile’den ustalar getirildi. Okulun inşaatında büyük mezarın taşları kullanıldı. Halk buna itiraz etmedi. Çünkü, Hasbek, yeniliğe açık bir köydü. Yozlaşmış medresenin yerine çağdaş bir okul yapıldı. Üç-dört yıl süren bu okulun inşaatına köylüler imece usulü ile çok katkıda bulundular. Tüm köy çocukları, iyi birer Atatürkçü ve cumhuriyetçi olarak yetiştirilmeye başlandı
1937-38 döneminde Hasbek İlkokuluna Rifat Kozan adlı bir muallim (öğretmen) atandı. Bu öğretmenin gelmesiyle dördüncü sınıf da açıldı.
MUALLİM ZİYA BEY (MEHMET ZİYA GÜLER) HASBEK İLKOKULUNA ANLATIYOR
1938-39 öğretim yılında okula Akdağmaden’li bir öğretmen geldi. Bu arada öğretmen Rıfat Kozan, Boğazlıyan ilçesine atandı. İlkokul 1, 2, 3 üncü sınıfları bir odada Akdağmadenili öğretmen, 4 ve 5 inci sınıfları da, bir başka oda da (Rifat Kozan’ın Boğazlıyan’a tayin edilmesiyle yerine gelen) Muallim Ziya Güler Bey okutuyordu.
HASBEK İLOKULU İLK MEZUNLARINI VERİYOR
Hasbek Köyünün yeni yapılan okulu, ilk mezunlarını1938- 1939 döneminde verdi. O yıl mezun olanlar beş kişi idi. Bunların üçü erkek, ikisi kız idi.Bu oran, o dönem için çok önemlidir. Kız öğrencilere de çok önem verildiğinin kanıtıdır. Bu beş kişinin adları: Erkekler: Hasan Bulut, Ziya Şimşek, Ali Uzun, kızlar ise, Vehbi’nin Ayşe, Angolardan Gülhan’dır. Her ikisi de 2006 yılında hayatta idiler. Bunlardan Hasan Bulut, soyadını, sonradan (1953 yılında) Çelebioğlu olarak değiştirmiştir.
HASBEK’TE ZİYA BEY KONAĞI
Ziya Bey, Hasbek ilkokuluna öğretmen olarak atandıktan sonra harman yerinde, etrafı duvarlarla çevrili ve iki katlı bir bina yaptırdı. Bu binanın üstü çatılı ve kiremitli idi. Diğer binaların çoğu çatısız, kiremitsiz toprak damlardı.Bu bina , “Ziya Bey Konağı” olarak anılırdı. O zaman Hasbek’te yalnız Hacı Beyin konağı vardı. Buna bir de Ziya Bey Konağı eklenince, zaten güzel olan
Hasbek Köyü, güzel bir konağa daha kavuşarak daha da güzel oldu. .
Hasbek Köyü, güzel bir konağa daha kavuşarak daha da güzel oldu. .
Bu bilgiler, 2006 yılında, Hasbekli emekli Banka Müdürü sayın Hasan Çelebioğlu tarafından yazılı olarak gönderilmiştir. Bu değerli bilgileri ve anıları kaleme alıp bize gönderme zahmetinde bulunan sayın Hasan Çelebioğlu’na burada teşekkürü bir borç biliyorum.. (Yazar)
Hasbek’teki Tarihi Ziya Bey Konağının bugünkü durumu.
Ziya Bey Konağının bir başka açıdan görünüşü. Yapıldığı 1940’lı yıllarda,”zaten güzel olan Hasbek’in güzelliğini bir kat daha artıran tarihi Ziya Bey Konağı, bugün yıkılmaya yüz tutmuş durumdadır. Tarihi konak, herhalde, kendisini restore edip koruma altına alacak kimseler çıkar belki diye zamana karşı direniyor..
SARIKAYA VE HASBEK NAHİYELERİ İLE KARAYAKUP BELDESİ ARASINDAKİ İLÇE OLMA YARIŞI
1957 yılında, Akdağmadeni ilçesine bağlı Hasbek nahiyesi ile Boğazlıyan İlçesine bağlı Sarıkaya nahiyesi arasında bir ilçe olma yarışı, mücadelesi, bir anlamda savaşı yaşanmıştır. Bu yarışın öyküsü, Recep Sanal’ın, “Yurtsever Bir Öğretmenin Sarıkaya’daki Eğitime ve Toplum Kalkınmasına Katkıları” adlı kitapta şöyle anlatılıyor.
1950’li yılların başından itibaren Sarıkaya nahiyesi halkının ilçe statüsünde yönetilme istemleri giderek artmış ve 1957 yılında çıkarılan 7003 sayılı Yasa ile buraya ilçe statüsü kazandırılmıştır.
İlçenin kuruluşu sırasında, değişik 'Yönetsel birimlerden alınan toplam 61 köy buraya bağlanmıştır. Bunlardan nahiye merkezi iken bağlı olan 29 köyün bağlılık durumu aynen korunmuştur. Bu köyler; Akbenli Çiftliği, Alifakılı, Arpalık, Aşağı Sarıkaya, Baraklı, Boyalık, Burunkışla, Çatak, Çokumeşme, Deredoğan, Gülpınar, Ilısu, Kadılı, Karabacak. Karahallı, Kavgacıoğlu, Kayapınar, Kerpiççik, Konurlu, Melez, Ömerli, Selimli, Sunullahoğlu Çiftliği, Şıhlar, Tomarcahüyüğü, Tepedoğan, Toprakpınar, Yahyalı ve Yukarı Sarıkaya’dır.
Bu köylerin yanı sıra Akdağmadeni ilçesinin Karamağara nahiyesinden Bebek, Kargalık ve Küçükçalağıl köyleri; Hasbek nahiyesinden ise Hasbek, Akçadam, Akçakışla, Alembey, Azabbaşı, Benli, Büyükçalağılköy, Çıkrıkçı, Dayılı, Derekaplancı, Emirbey, Erbek, Eynelli, Gündüzlü, Hisarbey, Hozman, İnkışla, Kadıgüllü, Karaelli, Karayakup, Kemalli, Koçak, Koççağız, Mescitli, Ramazanlı, Söylemez, Terzili, Ürkütlü, Yazıkaplancı köyleri bağlanmıştır.
Bu dönemde, benzer istemleri nedeniyle gerek Karayakup beldesi, gerekse Hasbek nahiyesi ile yoğun bir rekabet yaşanmıştır. Örneğin, ilçelik hakkının kendilerine ait olduğu yönünde dönemin Karayakup belediye başkanlığınca Hükümete telgraflar çekilmiş ve kişisel bazı girişimlerde bulunulmuştur.
Başbakan Adnan Menderes’e gönderilen bir telgrafta;
“28 Mayıs 1957 tarihli Zafer gazetesinde, bu yıl kaza olacak yirmi nahiyenin İsmi arasında Sarıkaya adı altında, vilayetimizde de bir kaza kurulacağını öğrenmiş bulunuyoruz. Evvelce buranın kaza olmasını isteyenler arasında bizler de vardık. Ancak, 1955’de kurulan Karayakup Belediyesinin her bakıma kaza merkezi olması gerekir iken Sarıkaya isimli Hamam’ın kaza merkezi yapılması, 1946 yılından beri partimizin inkişafı için gece gündüz çalışan 25 bini mütecaviz nüfus ve elli köyün halkını çok müteessir etmiştir.Bu hususta 15/3/1957 tarihinde de yüksek katınıza sunduğumuz ve Dahiliye Vekaletine giden 25/5/1957 tarihli, 3/3648 3200 sayılı mazbata dikkate alınmaksızın öteden beri iktidarımıza muhalif olan Hamam’ın kaza merkezi yapılmak istenmesi partimiz ve iktidarımız için en büyük kayıptır. Hak ve hakikatin tecellisi için, Hükümetçe mahallinde gereken tahkikatın yapılarak, kaza merkezinin buna layık olan yerde kurulması suretiyle büyük bir yanlışlığın önlenmesini partimizin çok kıymetli genel başkanı ve adalet perver milletimizin birinci medarı iftiharı yüksek şahsiyetinizden bilhassa arz ve istirham ederim.” denilmektedir.
Öte yandan, Akdağmadeni ilçesine bağlı Hasbek nahiyesi halkı da kendi nahiyelerinin ilçe merkezi yapılması gerektiğinden hareketle içişleri Bakanlığı’na 21 Ocak 1959 tarihini taşıyan bir dilekçe göndermişlerdir. Bu dilekçede;
“Asırlardan beri ihmal edilen ve bu ihmalin neticesi büyük bir kadre uğrayan ve memleketin rüknü aslisini teşkil eden, Köy davasını hizmeti halkın ayağına getirmek gibi yepyeni bir anlayış ile ele alan hükümetimizin sarfetmekte olduğu mesaiyi şükranla görmekteyiz. Tarihi, coğrafi ve iktisadi
bakımdan hususi bir hüviyet arz eden biz, eskiden Akdağ ve sonradan muhdes Sarıkaya kazasına bağlı Hasbek halkı, çok verimli ve isabetli olduğuna kani olduğumuz haklı bir talepte bulunmaktayız”
bakımdan hususi bir hüviyet arz eden biz, eskiden Akdağ ve sonradan muhdes Sarıkaya kazasına bağlı Hasbek halkı, çok verimli ve isabetli olduğuna kani olduğumuz haklı bir talepte bulunmaktayız”
denilerek bazı gerekçeler ileri sürülmekte ve nahiyelerinin ilçe yapılması istenilmektedir.
Hasbek halkının ilçe olma istemlerine ilişkin gerekçeleri arasında ise, değişik bazı konular sayılmakta ve;
“1. Nahiyemiz eski Maden kazasına 35 ve yeni Sankaya kazasına 25 kilometre mesafededir. Ara yerde aşılması müşkül tabii (doğal) manialar olduğundan her iki kaza ile irtibatı temin edecek keçi yolundan başka medeni vasıtanın geçmesine müsait yol yoktur.
Hastalık ve saire gibi çok müstacel hallerde bura halkı kaderine terk edilmiştir. 2000’den fazla nüfusa malik olan nahiye merkezi ekli krokinin tetkikinden anlaşılacağı üzere vasat bir yerde olup bucağa bağlı 35 pare köy nahiyenin etrafını sarmış bulunmaktadır. Bu köylerle beraber nahiyenin nüfusu bu gün yirmi bini, aşkındır. İleride kaza olduğu takdirde Akdağ ve Çayıralan kazalarından yakınlık dolayısıyla iltihak edecek köyler de hesaba katıldığı takdirde nüfus miktarının 30.000’i bulacağını şimdiden söylemek mümkündür.
2. Geniş bir ovaya doğru açılan nahiye merkezi ve köylerinin arazisi mümbit olup, her bakımdan inkişaf ve ümrana müsaittir. Çok eski zamanda kaza, merkezi olan nahiyedeki geniş evler, daire olmaya çok müsait olduğundan bina sıkıntısı çekilmeyecektir. Hali hazırdaki müdürlük binası ve karakolun bulunduğu bina bile mühim teşkilatı alabilecek ebattadır. Aynı zamanda her hususta hükümete muti, uyanık, zeki çalışkan ve azimli bulunan halkımız dahi bu hususta icap eden her türlü fedakarlığı fazlasıyla yapmaya hazırdır.”
denilmekte, iki ilçe arasındaki mesafenin sorun oluşturabileceği düşüncesine karşı ise Eskişehir iline bağlı Çifteler ve Mahmudiye ilçeleri ile İsparta iline bağlı Keçiborlu, Senirkent ve Gelendost gibi (nüfusları o dönemde on bini aşmayan, aralarında yaklaşık onar kilometre uzaklık olan) ilçeler örnek gösterilmektedir.
Sonuç olarak, uzun süredir nahiye merkezi durumundaki köylerinin coğrafi ve iktisadi bakımlardan ilçe olmaya lâyık olmasına karşın, yönetsel açıdan yıllardır ihmal edildiklerini ileri sürerek, hükümetçe gerekli incelemelerin yaptırılıp, yakın gelecekte kurulacak ilçeler arasına Hasbek nahiyesi merkezinin de alınması istenmektedir.
İlçe merkezinin hangi nahiye merkezi ya da beldede olacağı yönündeki girişimler bir sonuç vermemiş ve Sarıkaya nahiye merkezinin ilçe merkezine dönüşmesi, Hasbek nahiye merkezinin de yeni kurulan Sarıkaya ilçesine bağlanması kesinleşmiştir . (Yurtsever Bir Öğretmenin Sarıkaya’daki Eğitime ve Toplum Kalkınmasına Katkıları- Recep Sanal- Nisan 2005, sayfa 62-66)
HASBEK’İN BU GÜNÜ
Bir zamanların 300 hanelik Hasbek Nahiyesi, büyük şehirlere göç nedeniyle şu anda 60-70 haneye düşmüştür. Burada yaşamakta olanların çoğunun da üreteci olmaktan çok, tüketici olduğu görülmektedir.
Çeşitli nedenlerle Hasbek’i terk ederek Ankara ve diğer büyük şehirlere giden ilk Hasbek’liler, gittikleri yerlerde bekçilik, odacılık ve günü birlik işlerde çalışarak ve gecekondularda bin türlü meşakkate göğüs gererek çocuklarının öğrenimlerini yaptırmışlardır. Bu insanları kutlamak gerekir. Çünkü, çalışan ve çok sıkıntılar çeken birinci ve ikinci kuşakların çocukları çoğunlukla yüksek öğrenim yapmışlardır. Bu gün hukuk, tıp ve çeşitli fakülte mezunu pek çok Hasbekli var. Bunların sayıları gün geçtikçe daha da artmaktadır..
Hasbek İlköğretim Okulu-2007
Hasbek-2008
Hasbek’e giriş yolu
Bulgur Sokusu
Kooperatif binası
Karaçayır Yaylasında göl manzarası
Hasbekli analar
Hasbek’te kalanlar (Hasbek’in gönüllü bekçileri)
Karaçayır Yaylası
Cami
Bir kış gününde Hasbek’in görünüşü.
BABA M.ZİYA GÜLER
(Gerçek Bir Halk Önderi)
Başöğretmen Mehmet Ziya Güler, çalışkan bir eğitim eridir.
Öğretmen Mehmet Ziya Güler,Hicri 1326 , miladi 1905 yılında Hasbek’te doğdu. Hasbek’te Mahmutağa sülalesindendir. Dedesinin Malatya’nın Arapkir ilçesinden geldiği, Arapkir’de de Hasbek adlı bir köyün bulunduğu söyleniyor.
İlkokulu, Akdağmadeni’nde okudu. Annesi Elmas Hatunun, onu, kağnı arabası ile Akdağmadeni’ne götürüp okuttuğu söylenir. Daha sonra da, Kayseri Zincidere Köy Muallim Mektebini bitirerek 26 Ekim 1929’da Amasya Kapıkaya mektebi muallimliğine (Okulu öğretmenliğine) atandı. 4 Kasım 1933 tarihinde de kendi isteğiyle Yozgat İli Boğazlayan İlçesinin Büyükyağlı Köyü Muallimliğine, oradan da, Akdağmadeni ilçesinin Çıkrıkçı Köyü muallimliğine nakledildi.
22 Ekim 1938 tarihinde kendi köyü (o tarihte nahiye merkez olan) Hasbek bucağı başöğretmenliğine atanan M.Ziya Güler, hem sınıf öğretmenliği hem de başöğretmen olarak görevlendirildi. Hasbek Köyünün yeni okul binasının yapımı da o yıl tamamlandı. M.Ziya Güler, o öğretim yılında dördüncü ve beşinci sınıfları bir arada okuttu. Beş sınıflı Hasbek ilkokulu, ilk mezunlarını o öğretim yılında verdi. O yıl beşinci sınıftan beş öğrenci mezun oldu..
Bunların üçü erkek, ikisi kız idi. O yıl mezun olanlar: Hasan Bulut (soyadını sonradan Çelebipğlu olarak değiştirdi.), Ziya Şimşek, Ali Uzun, Vehbi’nin Ayşe, Angalardan Gülhan’dır.
12 Kasım 1943’te, Akdağmadeni Çulhalı Bölgesi Gezici Başöğretmeni olarak görevlendirildi. .(2) Sonra sırasıyla Abdurrahmanlı, Hasbek ve Boğazlayan Bölgeleri Gezici Başöğretmenliği görevlerinde bulundu. Gezici başöğretmenlik görevi 10 yıl sürdü. 10 Ekim 1953’te tekrar Hasbek Bucağı Başöğretmenliğine atandı. Bu görevi, 22 Ekim 1962 tarihinde geçirdiği bir trafik kazasında hayata veda etmesine kadar sürdürür.
(Gerçek Bir Halk Önderi)
Başöğretmen Mehmet Ziya Güler, çalışkan bir eğitim eridir.
Öğretmen Mehmet Ziya Güler,Hicri 1326 , miladi 1905 yılında Hasbek’te doğdu. Hasbek’te Mahmutağa sülalesindendir. Dedesinin Malatya’nın Arapkir ilçesinden geldiği, Arapkir’de de Hasbek adlı bir köyün bulunduğu söyleniyor.
İlkokulu, Akdağmadeni’nde okudu. Annesi Elmas Hatunun, onu, kağnı arabası ile Akdağmadeni’ne götürüp okuttuğu söylenir. Daha sonra da, Kayseri Zincidere Köy Muallim Mektebini bitirerek 26 Ekim 1929’da Amasya Kapıkaya mektebi muallimliğine (Okulu öğretmenliğine) atandı. 4 Kasım 1933 tarihinde de kendi isteğiyle Yozgat İli Boğazlayan İlçesinin Büyükyağlı Köyü Muallimliğine, oradan da, Akdağmadeni ilçesinin Çıkrıkçı Köyü muallimliğine nakledildi.
22 Ekim 1938 tarihinde kendi köyü (o tarihte nahiye merkez olan) Hasbek bucağı başöğretmenliğine atanan M.Ziya Güler, hem sınıf öğretmenliği hem de başöğretmen olarak görevlendirildi. Hasbek Köyünün yeni okul binasının yapımı da o yıl tamamlandı. M.Ziya Güler, o öğretim yılında dördüncü ve beşinci sınıfları bir arada okuttu. Beş sınıflı Hasbek ilkokulu, ilk mezunlarını o öğretim yılında verdi. O yıl beşinci sınıftan beş öğrenci mezun oldu..
Bunların üçü erkek, ikisi kız idi. O yıl mezun olanlar: Hasan Bulut (soyadını sonradan Çelebipğlu olarak değiştirdi.), Ziya Şimşek, Ali Uzun, Vehbi’nin Ayşe, Angalardan Gülhan’dır.
12 Kasım 1943’te, Akdağmadeni Çulhalı Bölgesi Gezici Başöğretmeni olarak görevlendirildi. .(2) Sonra sırasıyla Abdurrahmanlı, Hasbek ve Boğazlayan Bölgeleri Gezici Başöğretmenliği görevlerinde bulundu. Gezici başöğretmenlik görevi 10 yıl sürdü. 10 Ekim 1953’te tekrar Hasbek Bucağı Başöğretmenliğine atandı. Bu görevi, 22 Ekim 1962 tarihinde geçirdiği bir trafik kazasında hayata veda etmesine kadar sürdürür.
O, Hasbek’ten ilk kez okuyup öğretmen olan aydın bir insandı.
Elmas Hatun (Elmas Hala, Elmas Nine)
Hasbek, Akdağmadeni’nin tek nahiyesi (bucağı) olduğu için çok konuk gelirdi. Gelen konukların büyük çoğunluğunu Ziya Bey misafir ederdi.Ziya bey, resmi ve özel konuklarını gönül rahatlığı ve huzuru içinde konağa götürürdü. Çünkü, evde, tüm Hasbeklilerin saygı gösterdiği muhterem annesi Elmas Hatun (Elmas Hala) ile eşi Feride Hanım vardı. Bunlar, konukları güler yüzle karşılarlar ve gereği gibi ilgilenip ağırlarlardı.
Elmas Hatun (Elmas Hala, Elmas Nine), 1920’li yılların koşullarında, oğlu Ziya Beyi kağnı arabasıyla Akdağmadeni’ne götürüp okutmuştur. Böylesine uyanık, aydın ve özverili (fedakar) bir annedir.
Ziya Bey, bu yönden çok şanslı olduğu için, büyüğünden küçüğüne her konuğu, memnun etmenin mutluluğunu yaşardı. Bunun sonucu olarak da, Hacı Beyden sonra Hasbekli’nin ve civar köylerin sevgi ve saygısını kazandı.
Ziya Bey, köyde hem öğretmenlik yapmakta hem de zaman zaman Nahiye Müdürlüğüne vekalet etmekte idi. Bu nedenle sık sık ilçe merkezine,vilayete ve Ankara’ya giderdi.
Ziya Bey, “Cin Arabası” ile Gezerdi
Ziya Bey, o zamanlarda köylülerin “cin arabası” dedikleri bisiklete biner,bazı yerlere bisikletle giderdi..
2 Başöğretmen: 1961 yılında kabul edilen 222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunundan önce, ilkokul yöneticisi olan kişinin unvanı “Başöğretmen” idi. Özellikle kırsal kesimdeki birkaç okulun öğretmenlerine rehberlik yapmak. üzere, o bölgedeki başöğretmenlerden biri, gezici başöğretmen olarak görevlendiriliyordu. Gezici başöğretmenler, belli zamanlarda, bu okulları dolaşarak, eğitim öğretim konularında öğretmenlere rehberlik yapıyor, örnek dersler
veriyorlardı. O zamanın koşullarında, gezici başöğretmenlik sistemi çok yararlı olmuştur.
Anılan kanunla, başöğretmenlik unvanı, “müdür” olarak değiştirildi. Gezici başöğretmenlik
sistemi de yürürlükten kaldırıldı.
Ziya Bey, Hasbek ilkokuluna öğretmen olarak atandıktan sonra, (daha önce de belirtildiği gibi) harman yerinde, etrafı duvarlarla çevrili ve iki katlı bir bina yaptırdı. Bu binanın üstü çatılı ve kiremitli idi. Diğer binaların çoğu çatısız, kiremitsiz toprak damlardı.Bu bina, “Ziya Bey Konağı” olarak anılırdı.
O zaman Hasbek’te yalnız Hacı Beyin konağı vardı. Buna bir de Ziya Bey Konağı eklenince, zaten güzel olan Hasbek Köyü, güzel bir konağa daha kavuşarak daha da güzelleşti.
O zaman Hasbek’te yalnız Hacı Beyin konağı vardı. Buna bir de Ziya Bey Konağı eklenince, zaten güzel olan Hasbek Köyü, güzel bir konağa daha kavuşarak daha da güzelleşti.
Hasbek’te Ziya Bey Konağı. Bu konakta nice müfettişler, kaymakamlar ve valiler ağırlandı.
Başöğretmen Mehmet Ziya Güler, aynı zamanda çalışkan bir eğitim eri, gerçek bir halk önderidir.
Hasbek’teki ilk öğrencilerinden Hasan Çelebioğlu, Ziya Güler’in, toplum kalkınması, köy halkının sorunlarının çözümlenmesi yönündeki çalışmalarıyla ilgili olarak şu iki anısını anlatıyor: “1958 yılında Çanakkale İmroz Adasında Ziraat Bankası Müdürü iken Ankara’ya gelmiştim. Ulus’ta dolaşırken hocam Ziya Güler’e rastladım. Elini öptüm. O da bana sarıldı. Hasret giderdik. Bu arada bana,‘Hasanım, sayende İmroz Adasının yerini öğrendik.’ Dedi. Ben de, karşılık olarak, ‘Ben de İmroz’un yerini, tayinim oraya çıktığında öğrendim.’
dedim.
Hasbek’teki ilk öğrencilerinden Hasan Çelebioğlu, Ziya Güler’in, toplum kalkınması, köy halkının sorunlarının çözümlenmesi yönündeki çalışmalarıyla ilgili olarak şu iki anısını anlatıyor: “1958 yılında Çanakkale İmroz Adasında Ziraat Bankası Müdürü iken Ankara’ya gelmiştim. Ulus’ta dolaşırken hocam Ziya Güler’e rastladım. Elini öptüm. O da bana sarıldı. Hasret giderdik. Bu arada bana,‘Hasanım, sayende İmroz Adasının yerini öğrendik.’ Dedi. Ben de, karşılık olarak, ‘Ben de İmroz’un yerini, tayinim oraya çıktığında öğrendim.’
dedim.
Sohbet bittikten sonra ben, hocamdan izin istedim. Hocam bana izin vermedi.O zaman Ankara’nın Ulus meydanında bulunan Kızılırmak kahvesine götürdü. “Burada tanıdık birkaç kişi daha bulursam, Hasbek’ten gelen bir heyet gibi, birlikte Büyük Millet Meclisine giderek Yozgat Milletvekillerinden randevu alıp Hasbek’in ve bağlı köylerin yemlik, yemeklik ve tohumluk ihtiyaçlarının karşılanmasını isteyeceğim.” dedi.
‘Aman hocam, ben memurum. Bu iktidar memurları sevmez. Başımıza bir iş açılmasından korkarım.’ dedim.
Hocamın cevabı şöyle oldu:
‘Onlar seni tanımaz, sen de onları tanımazsın. Sessizce otur yeter.’ Dedi. Gerçekten kısa zamanda, kahvede, civar köyler halkından yeteri kadar adam buldu. Birlikte meclise gittik. Zaten randevu almışmış.
‘Aman hocam, ben memurum. Bu iktidar memurları sevmez. Başımıza bir iş açılmasından korkarım.’ dedim.
Hocamın cevabı şöyle oldu:
‘Onlar seni tanımaz, sen de onları tanımazsın. Sessizce otur yeter.’ Dedi. Gerçekten kısa zamanda, kahvede, civar köyler halkından yeteri kadar adam buldu. Birlikte meclise gittik. Zaten randevu almışmış.
Neticede, rahmetli Ziya Bey’in, bu hareketiyle de siyasi kişiliğini ortaya koyarak, milletvekillerinden taleplerini eksiksiz aldığına tanık oldum.
Ziya Bey, hem bir eğitimci, hem bir idareci hem de halkın iyiliği için çalışan yüce bir insandı. Rahmetli Ziya Beyin hatıralarını anlatmaya ne zamanımız ne de gücümüz yeter.
Bir hatıram da Hasbek’te geçti. Ben Çekerek’te görevli iken, köyü ziyarete gelmiştim. Cuma namazını müteakip cami imamından izin alarak, cami cemaatine hitaben bir konuşma yaptı.. Konuşmanın konusu; Hasbek Sarıkaya arasındaki yolun, Karayakup Köyü üzerinden Sarıkaya İlçe merkezine bağlanması idi. Yol genişletilecek, şarampoller yapılacaktı. Bu işin yapılabilmesi için de para lazımdı. Durumu köy halkına anlattı. Bunun için de paraya ihtiyaç olduğunu söyledi ve hane başı o zamanın parasıyla beşer lira istedi. Cemaatten yalnız bir kişi itirazda bulundu. İtiraz eden kişiye, “Sen de haklı olabilirsin.”Dedi. Oracıkta bu işi tatlıya bağladı. Şimdiki Hasbek Sarıkaya yolunun temeli Ziya Beyin eseridir. Nur içinde yatsın.”
Ziya Güler, ilkokuldan mezun olan öğrencilerinin, Kayseri’de ortaokula devam etmelerini istiyordu. Ancak, öğrencilerin velileri, çeşitli nedenlerle çocuklarını Kayseri’ye göndermeye yanaşmıyorlardı. Hasan Çelebioğlu’nun abisi Mehmet Onbaşıyı, Ziya Şimşek’in babası Mustafa Kahya’yı ikna etmek için çok uğraştı. Sonunda, onları ikna ederek, bu öğrencilerin ortaokulu ve liseyi okumalarını sağladı.
Ziya Güler, ilkokuldan mezun olan öğrencilerinin, Kayseri’de ortaokula devam etmelerini istiyordu. Ancak, öğrencilerin velileri, çeşitli nedenlerle çocuklarını Kayseri’ye göndermeye yanaşmıyorlardı. Hasan Çelebioğlu’nun abisi Mehmet Onbaşıyı, Ziya Şimşek’in babası Mustafa Kahya’yı ikna etmek için çok uğraştı. Sonunda, onları ikna ederek, bu öğrencilerin ortaokulu ve liseyi okumalarını sağladı.
Daha sonra da, Kayseri Pınarbaşı ilçesi sınırları içinde açılan Pazarören (Sonradan Mimar Sinan oldu.) Öğretmen Okuluna, gerek Hasbek’ten, gerekse civar köylerden pek çok öğrenci gönderdi.. Hasbek’ten Osman Ümitli, Ali Bölük, Ali Uzun, Mehmet Ali Güneri gibi çocuklar, Pazarören Öğretmen Okuluna giderek okuyup öğretmen oldular. Bu durumu gören köyün zenginlerinin “Ziya Bey, sen bu çocukları okutuyorsun ama, yarın bunlar, gelirler, senin karşına geçerler.” diye onu uyarmak istemeleri üzerine: “Onlar okusunlar, adam olsunlar da, varsınlar benim karşıma geçsinler. Kaldı ki, onlar okumuş
insanlar. Benim öğrencilerim hiçbir zaman benim karşıma geçmezler.” diye cevap veriyor.Ziya Güler, bölgeye gezici başöğretmen olarak da hizmet etti. Bu nedenle daha geniş yörelerde de hizmetini sürdürdü.
Ziya Güler, Hasbek Köyünde ilk okuyan kişi olarak, hem Hasbek’te, hem çevre köylerde, halkın eğitim düzeyinin yükselmesi için çok çaba göstermiş, bunda da oldukça başarılı olmuştur.
Başöğretmen baba Mehmet Ziya GÜLER, Hasbek Bucağı ile bağlı köylerin sayılan, sevilen öğretmeni, bilge bir kişisidir. Öğretmenliği 1926’lı yıllara uzanan Mehmet Ziya bey, Bucak köylerinin gelişmesinde de üstüne düşeni yapmayı görev edinen bir eğitim eridir.
Hemen her köy gibi, Hasbek de kışın çok çamur olurdu. Ziya Bey, köyü çamurdan kurtarmak için çok çalıştı. Onun, Hasbek ve çevresine yaptığı hizmetler konusunda öğrencileri şunları söylüyorlar: “Ziya Bey kendisini Hasbek Nahiyesine adamıştı. 300 hanelik köyden herbirine mutlaka bir iş bulmuş, herbirini mutlaka bir işe yerleştirmiştir.Onun işe yerleştirdiklerinden şimdi üç dört katlı apartmanı
olanlar var.”
M.Ziya Güler’e Valilikçe verilen “Takdirname” yazısı.
Ziya Güler’in bu özverili çalışmaları, zamanın Yozgat Valisi Turgut Başkaya tarafından da, takdirname ile ödüllendirilmişti.
Yine, Hasbek’in kalkınması, gelişmesi için gerekli görüşme ve girişimlerde bulunmak üzere Yozgat’a giderken geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayata veda etmek zorunda kalmıştır.
Onun zamansız ölümünden sonra,hizmet bayrağını oğlu Atila Güler devralmıştır.
Yine, Hasbek’in kalkınması, gelişmesi için gerekli görüşme ve girişimlerde bulunmak üzere Yozgat’a giderken geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayata veda etmek zorunda kalmıştır.
Onun zamansız ölümünden sonra,hizmet bayrağını oğlu Atila Güler devralmıştır.
Mehmet Ziya Güler ve eşi Feride Hanım
ATİLA GÜLER DE ÇOCUKTU
“Atila hep lider durumunda idi.”
Ali Bölük (Atila Güler’in Öğretmeni)
1 Nisan 1938 yılında Yozgat’a bağlı Akdağmadeni ilçesi Hasbek Bucak merkezinde öğretmen Ziya Güler ile Feride Hanımın bir erkek çocukları dünyaya geldi. Daha önce bir kız çocukları olan Mehmet Ziya ve Feride Güler çifti, bu ikinci çocuğa Atila adını verdiler Atila Güler’in çocukluğunu, halen yaşamakta olan 84 yaşındaki öğretmeni Ali Bölük’e sorduk. Ali Bölük, 1944 yılında Kayseri Pazarören Köy Enstitüsünden mezun olduktan sonra kendi Köyü olan Hasbek İlkokuluna öğretmen olarak atanmış. 4.sınıfta Atila Güler’in öğretmenliğini yapmış İşte öğretmeni Ali Bölük’ün anlattıkları: . :
Atila Hep Lider Durumunda İdi
Atilla’nın babası Ziya Bey benim hocamdı. Babası öğretmen olduğu için, Atilla çok fazla bağ bahçe işiyle uğraşmadı.
Ali Bölük’ün, Atilla Güler’in çocukluğu ile ilgili ilginç bir anısı var. Anı şöyle; “1952-53 yıllarında olsa gerek, Atilla babasından harçlık istemiş. Babası da vermemiş. O da babasının koyduğu yerden 5 Lira almış. Ancak bu parayı harcamamış. Parayı aldığını da bir türlü babasına söyleyemiyordu. Parayı babasından habersiz aldığına da pişmandı. Ben Atilla’ya, ‘Babanın parasını ver.’ Dedim. Atilla da parayı getirip bana verdi. Ben de bu parayı, ‘Parayı bulduk.’ Diyerek, babasına verdim. Böylece, hem Atilla’yı kurtardım, hem de parayı babasına vermiş oldum.
“Atila hep lider durumunda idi.”
Ali Bölük (Atila Güler’in Öğretmeni)
1 Nisan 1938 yılında Yozgat’a bağlı Akdağmadeni ilçesi Hasbek Bucak merkezinde öğretmen Ziya Güler ile Feride Hanımın bir erkek çocukları dünyaya geldi. Daha önce bir kız çocukları olan Mehmet Ziya ve Feride Güler çifti, bu ikinci çocuğa Atila adını verdiler Atila Güler’in çocukluğunu, halen yaşamakta olan 84 yaşındaki öğretmeni Ali Bölük’e sorduk. Ali Bölük, 1944 yılında Kayseri Pazarören Köy Enstitüsünden mezun olduktan sonra kendi Köyü olan Hasbek İlkokuluna öğretmen olarak atanmış. 4.sınıfta Atila Güler’in öğretmenliğini yapmış İşte öğretmeni Ali Bölük’ün anlattıkları: . :
Atila Hep Lider Durumunda İdi
Atilla’nın babası Ziya Bey benim hocamdı. Babası öğretmen olduğu için, Atilla çok fazla bağ bahçe işiyle uğraşmadı.
Ali Bölük’ün, Atilla Güler’in çocukluğu ile ilgili ilginç bir anısı var. Anı şöyle; “1952-53 yıllarında olsa gerek, Atilla babasından harçlık istemiş. Babası da vermemiş. O da babasının koyduğu yerden 5 Lira almış. Ancak bu parayı harcamamış. Parayı aldığını da bir türlü babasına söyleyemiyordu. Parayı babasından habersiz aldığına da pişmandı. Ben Atilla’ya, ‘Babanın parasını ver.’ Dedim. Atilla da parayı getirip bana verdi. Ben de bu parayı, ‘Parayı bulduk.’ Diyerek, babasına verdim. Böylece, hem Atilla’yı kurtardım, hem de parayı babasına vermiş oldum.
Atila Güler’in çocukluk yıllarına ait fotoğrafı. Bundan başka fotoğrafı bulunmamaktadır.
Bunun nedeni, 1945-50 yıllarında fotoğraf makinelerinin yaygın olmaması, özellikle kırsal kesimde yaşayanların fotoğraf çektirmek için mutlaka kent ve kasabalara gitmek zorunda olmaları, olsa gerek.
ATİLA GÜLER’İN İLKOKUL ÖĞRETMENİ
ALİ BÖLÜK
ALİ BÖLÜK
“Atila’nın öğretmenliği meşhurdu.
1926 Yozgat-Akdağmadeni-Hasbek doğumludur. 1934 yılında Hasbek’e ilkokul yapıldı. Ali Bölük de okula başladı. 1939 yılında mezun oldu. Okul müdürü Ziya Güler’in teşvikiyle 1940 yılında Pazarören Köy Enstitüsüne gitti. Ali Bölük ile birlikte Hasbek’ten Osman Umutlu, M.Ali Güneri, Abdullah Türker, ve Kemal Mutlu da aynı Köy Enstitüsüne gittiler.1944-45 öğretim yılında mezun oldu. Aynı yıl Hasbek İlkokuluna öğretmen olarak atandı.1949-50 Öğretim yılına kadar Hasbek’te öğretmen olarak çalıştı. Pek çok öğrenci yetiştirdi. Bunlardan biri de Atila Gülerdir.
Ali Bölük, 4.sınıfta Atila Güler’in öğretmenliğini yaptı.
Başta Ziya Güler olmak üzere, Ali Bölük, müfettiş Asım Alanyalı, Gezici Başöğretmen Ahmet Akdağ gibi eğitime gönül vermiş eğitimcilerin girişimiyle Habek’e bir pansiyon binası yaptırıldı. Köylerinde okul bulunmayan Çevre köylerden gelen öğrenciler, bu pansiyonda kalarak ilkokulu bitirdiler. Buradan mezun olan öğrencilerin çoğu Pazarören Köy Enstitüsüne giderek öğretmen oldular.
Hasbeklilerin, devlet katkısı olmadan, altı öğretmen evi, bir işlik binası, bir de pansiyon binası yapmaları, onların, eğitim ve öğretime ne kadar önem verdiklerinin açık bir işaretidir.
Öğretmeni Ali Bölük ile öğrencisi Atila Güler arasında, Hasbek İlkokulu Müdürlüğüne atanma konusunda çok dramatik bir olay yaşanır. Atila Güler, Öğretmeni Ali Bölük’ün müdürü olmuş. Ali Bölük, bu olayı şöyle anlatıyor:
“Atilla’nın babası Ziya Bey, okulumuzun müdürü idi. Daha önce de benim ilkokul öğretmenimdi. Ziya Bey, 1962 yılında geçirdiği bir trafik kazası sonucu vefat etti.
Ziya Beyin ölümü üzerine boşalan okul müdürlüğü görevinin Atilla’ya verilmesini istedim. Ancak, Atilla bana gelerek; “Siz benim hem büyüğüm, hem de hocamsınız. Siz varken, ben okul müdürlüğü görevini asla kabul edemem.” Dedi.
Ben de Atilla’ya; “Ben, seni, Atilla olarak değil, hocam Ziya Bey olarak görüyorum. Ziya Bey de benim hocamdı. Ben seni Ziya Bey olarak gördüğüm için, okul müdürlüğünü sen yapacaksın.’dedim.
Benim bu sözlerim üzerine Atila, okul müdürlüğünü kabul etmek zorunda kaldı. Uzun süre, o okul müdürü, ben öğretmen olarak başarılı çalışmalar yaptık.
Atilla’nın öğretmenliği meşhurdu.Öğretmenliği çok iyiydi. Öğrencileri kurtarmak istiyordu. Karşılıksız emek veriyordu. Okuttuğu öğrenciler hep yatılı okul sınavlarını kazanırlardı.”
ATİLA GÜLER’İN ÖĞRENCİLİK YILLARI
İlkokul Yılları
Birinci sınıf öğretmeni, “Kara Muallim” diye anılan bir öğretmendi. Atila Güler’i, ikinci ve üçüncü sınıfta Mehmet Ali Güneri okuttu. Dördüncü sınıf öğretmeni de Ali Bölük idi.
Atila Güler, İlkokula 1945 yılında Hasbek Bucağı İlkokulunda başladı.
Atila Güler’in öğrenciliğini, öğretmeni Ali Bölük’e sorduk. Ali Bölük, 1944 yılında Kayseri Pazarören Köy Enstitüsünden mezun olduktan sonra kendi Köyü olan Hasbek İlkokuluna öğretmen olarak atanmış. Dördüncü sınıfta Atila Güler’in öğretmenliğini yapmış. İşte öğretmeni Ali Bölük’ün Atila Güler ile ilgili olarak anlattıkları:
. :
Atila Hep Lider Durumunda İdi
“Babası öğretmen olduğu için, Atila çok fazla bağ bahçe işiyle uğraşmadı. Atilla’nın babası Ziya Bey, benim hocamdı. Hocamızın oğlu olduğu için Atilla’ya biraz hak tanırdık. Atila hep lider durumunda idi. Öğrencilere grup grup ödev verirdim. Atilla’yı da grubun başkanı olarak görevlendirirdim. Ödevleri yapmak için özel olarak oda tutardık. Çocuklar bu odada toplu olarak ödevlerini yaparlardı. Ben de lüks lambasını yakar, onların yanına gider, ödevlerini kontrol ederdim.
“Beni Döğeceğine kınalı şeker verseydin.”
Atila Güler’in öğretmenlerinden biri de “Kara Muallim” diye anılan öğretmen idi.. Bir gün Kara Muallim, öğrencisi Atila’yı döver. Atila , öğretmenine, “Beni döveceğine kınalı şeker verseydin daha iyi olurdu. ” der. Atila, Kara Muallimden yediği bu dayağı hiç unutamadı.
“Köylü çocuğu diye öğretmenim beni sınıfına kabul etmek istemedi”
Beşinci sınıfa başlayacağı 1949-50 öğretim yılı başında, İzmit Gölcük’te Yavuz zırhlısında Başgedikli (Astsubay Başçavuş) olan eniştesi (Halasının eşi) Halim Koçyiğit’in yanına gitti. Eniştesi onun daha iyi bir okulda ilköğrenimini tamamlamasını istiyordu. Atila Güler’i İzmit merkezde Akçakoca İlkokuluna kaydettirdi. Beşinci sınıfı orada okudu. O okula başladığı gün, sınıf öğretmeni, “köyden geldi” diye Atila’yı önce sınıfına kabul etmek istemez. Eniştesinin ve okul müdürünün (başöğretmenin) araya girmesiyle kabul etmek zorunda kalır. Onu en arkada bir sıraya, bir başka köylü çocuğunun yanına oturtur. Öğretmenin bu davranışı, küçük Atila’nın çok zoruna gider, yüreğinde derin bir yara açar. Bu olayı, hiç unutamaz.
Atila Güler, öğrencilik, öğretmenlik ve yöneticilik yıllarında karşılaştığı olumsuz durumlardan ders çıkarır. Bu derslerden hem öğretmenlik hem de yöneticilik yıllarında olumlu sonuçlar elde etmede yararlanır. Bu olayı da, öğretmenlik ve yöneticilik dönemlerinde sık sık öğretmen arkadaşlarına anlatır. Çünkü, her zaman, her okulda bu tür öğretmenlere rastlamıştır. Bazı öğretmenlerin, kapıcı çocuklarını sınıflarında görmek istemediklerine, onlardan yakındıklarına tanık olunca, onlara, bu anısını anlatır.Öğrenciler arasında hiçbir biçimde ayrımcılık yapmamalarını ister. Bu olayı dinleyen öğretmenlerden bir kısmı, yaptıkları davranışın yanlışlığını fark ederek hem yaptıklarından utanırlar, hem de yakınmaktan vazgeçerler.
Atila Güler’in İlkokul yıllarına ait yandaki fotoğraftan başka fotoğrafı bulunmamaktadır. Bunun nedeni, 1945-50 yıllarında fotoğraf makinelerinin yaygın olmaması, özellikle kırsal kesimde yaşayanların fotoğraf çektirmek için mutlaka kent ve kasabalara gitmek zorunda olmaları, olsa gerek.
Atila Güler, 1949-1950 öğretim yılı sonunda ilkokuldan mezun olur. Şu anda ilkokul diplomasının nerede, hangi okul ya da kurumda olduğu bilinmediğinden, örneği buraya konulamamıştır.
1926 Yozgat-Akdağmadeni-Hasbek doğumludur. 1934 yılında Hasbek’e ilkokul yapıldı. Ali Bölük de okula başladı. 1939 yılında mezun oldu. Okul müdürü Ziya Güler’in teşvikiyle 1940 yılında Pazarören Köy Enstitüsüne gitti. Ali Bölük ile birlikte Hasbek’ten Osman Umutlu, M.Ali Güneri, Abdullah Türker, ve Kemal Mutlu da aynı Köy Enstitüsüne gittiler.1944-45 öğretim yılında mezun oldu. Aynı yıl Hasbek İlkokuluna öğretmen olarak atandı.1949-50 Öğretim yılına kadar Hasbek’te öğretmen olarak çalıştı. Pek çok öğrenci yetiştirdi. Bunlardan biri de Atila Gülerdir.
Ali Bölük, 4.sınıfta Atila Güler’in öğretmenliğini yaptı.
Başta Ziya Güler olmak üzere, Ali Bölük, müfettiş Asım Alanyalı, Gezici Başöğretmen Ahmet Akdağ gibi eğitime gönül vermiş eğitimcilerin girişimiyle Habek’e bir pansiyon binası yaptırıldı. Köylerinde okul bulunmayan Çevre köylerden gelen öğrenciler, bu pansiyonda kalarak ilkokulu bitirdiler. Buradan mezun olan öğrencilerin çoğu Pazarören Köy Enstitüsüne giderek öğretmen oldular.
Hasbeklilerin, devlet katkısı olmadan, altı öğretmen evi, bir işlik binası, bir de pansiyon binası yapmaları, onların, eğitim ve öğretime ne kadar önem verdiklerinin açık bir işaretidir.
Öğretmeni Ali Bölük ile öğrencisi Atila Güler arasında, Hasbek İlkokulu Müdürlüğüne atanma konusunda çok dramatik bir olay yaşanır. Atila Güler, Öğretmeni Ali Bölük’ün müdürü olmuş. Ali Bölük, bu olayı şöyle anlatıyor:
“Atilla’nın babası Ziya Bey, okulumuzun müdürü idi. Daha önce de benim ilkokul öğretmenimdi. Ziya Bey, 1962 yılında geçirdiği bir trafik kazası sonucu vefat etti.
Ziya Beyin ölümü üzerine boşalan okul müdürlüğü görevinin Atilla’ya verilmesini istedim. Ancak, Atilla bana gelerek; “Siz benim hem büyüğüm, hem de hocamsınız. Siz varken, ben okul müdürlüğü görevini asla kabul edemem.” Dedi.
Ben de Atilla’ya; “Ben, seni, Atilla olarak değil, hocam Ziya Bey olarak görüyorum. Ziya Bey de benim hocamdı. Ben seni Ziya Bey olarak gördüğüm için, okul müdürlüğünü sen yapacaksın.’dedim.
Benim bu sözlerim üzerine Atila, okul müdürlüğünü kabul etmek zorunda kaldı. Uzun süre, o okul müdürü, ben öğretmen olarak başarılı çalışmalar yaptık.
Atilla’nın öğretmenliği meşhurdu.Öğretmenliği çok iyiydi. Öğrencileri kurtarmak istiyordu. Karşılıksız emek veriyordu. Okuttuğu öğrenciler hep yatılı okul sınavlarını kazanırlardı.”
ATİLA GÜLER’İN ÖĞRENCİLİK YILLARI
İlkokul Yılları
Birinci sınıf öğretmeni, “Kara Muallim” diye anılan bir öğretmendi. Atila Güler’i, ikinci ve üçüncü sınıfta Mehmet Ali Güneri okuttu. Dördüncü sınıf öğretmeni de Ali Bölük idi.
Atila Güler, İlkokula 1945 yılında Hasbek Bucağı İlkokulunda başladı.
Atila Güler’in öğrenciliğini, öğretmeni Ali Bölük’e sorduk. Ali Bölük, 1944 yılında Kayseri Pazarören Köy Enstitüsünden mezun olduktan sonra kendi Köyü olan Hasbek İlkokuluna öğretmen olarak atanmış. Dördüncü sınıfta Atila Güler’in öğretmenliğini yapmış. İşte öğretmeni Ali Bölük’ün Atila Güler ile ilgili olarak anlattıkları:
. :
Atila Hep Lider Durumunda İdi
“Babası öğretmen olduğu için, Atila çok fazla bağ bahçe işiyle uğraşmadı. Atilla’nın babası Ziya Bey, benim hocamdı. Hocamızın oğlu olduğu için Atilla’ya biraz hak tanırdık. Atila hep lider durumunda idi. Öğrencilere grup grup ödev verirdim. Atilla’yı da grubun başkanı olarak görevlendirirdim. Ödevleri yapmak için özel olarak oda tutardık. Çocuklar bu odada toplu olarak ödevlerini yaparlardı. Ben de lüks lambasını yakar, onların yanına gider, ödevlerini kontrol ederdim.
“Beni Döğeceğine kınalı şeker verseydin.”
Atila Güler’in öğretmenlerinden biri de “Kara Muallim” diye anılan öğretmen idi.. Bir gün Kara Muallim, öğrencisi Atila’yı döver. Atila , öğretmenine, “Beni döveceğine kınalı şeker verseydin daha iyi olurdu. ” der. Atila, Kara Muallimden yediği bu dayağı hiç unutamadı.
“Köylü çocuğu diye öğretmenim beni sınıfına kabul etmek istemedi”
Beşinci sınıfa başlayacağı 1949-50 öğretim yılı başında, İzmit Gölcük’te Yavuz zırhlısında Başgedikli (Astsubay Başçavuş) olan eniştesi (Halasının eşi) Halim Koçyiğit’in yanına gitti. Eniştesi onun daha iyi bir okulda ilköğrenimini tamamlamasını istiyordu. Atila Güler’i İzmit merkezde Akçakoca İlkokuluna kaydettirdi. Beşinci sınıfı orada okudu. O okula başladığı gün, sınıf öğretmeni, “köyden geldi” diye Atila’yı önce sınıfına kabul etmek istemez. Eniştesinin ve okul müdürünün (başöğretmenin) araya girmesiyle kabul etmek zorunda kalır. Onu en arkada bir sıraya, bir başka köylü çocuğunun yanına oturtur. Öğretmenin bu davranışı, küçük Atila’nın çok zoruna gider, yüreğinde derin bir yara açar. Bu olayı, hiç unutamaz.
Atila Güler, öğrencilik, öğretmenlik ve yöneticilik yıllarında karşılaştığı olumsuz durumlardan ders çıkarır. Bu derslerden hem öğretmenlik hem de yöneticilik yıllarında olumlu sonuçlar elde etmede yararlanır. Bu olayı da, öğretmenlik ve yöneticilik dönemlerinde sık sık öğretmen arkadaşlarına anlatır. Çünkü, her zaman, her okulda bu tür öğretmenlere rastlamıştır. Bazı öğretmenlerin, kapıcı çocuklarını sınıflarında görmek istemediklerine, onlardan yakındıklarına tanık olunca, onlara, bu anısını anlatır.Öğrenciler arasında hiçbir biçimde ayrımcılık yapmamalarını ister. Bu olayı dinleyen öğretmenlerden bir kısmı, yaptıkları davranışın yanlışlığını fark ederek hem yaptıklarından utanırlar, hem de yakınmaktan vazgeçerler.
Atila Güler’in İlkokul yıllarına ait yandaki fotoğraftan başka fotoğrafı bulunmamaktadır. Bunun nedeni, 1945-50 yıllarında fotoğraf makinelerinin yaygın olmaması, özellikle kırsal kesimde yaşayanların fotoğraf çektirmek için mutlaka kent ve kasabalara gitmek zorunda olmaları, olsa gerek.
Atila Güler, 1949-1950 öğretim yılı sonunda ilkokuldan mezun olur. Şu anda ilkokul diplomasının nerede, hangi okul ya da kurumda olduğu bilinmediğinden, örneği buraya konulamamıştır.
Atila Güler, 1950 yılında İzmit’te halasının eşi ve çocukları ile birlikte.
Öğretmen Okulu Yılları
Babası, Atila’yı ortaokula göndermek istiyor, Atila ise öğretmen okuluna
gitmek istiyordu.
A.Güler’in, ilkokuldan sonra hangi okula gideceği konusunda ilginç olaylar yaşandı. Babası onu ortaokula göndermek istiyordu. O ise, Pazarören İlköğretmen Okuluna gidip öğretmen olmayı düşünüyordu. Atila Güler, bunun nedenini şöyle açıklıyor. “Babam öğretmendi. Babama, öğretmen olarak köylüler saygı gösteriyorlar, babam da köye gelen müfettişlere saygı gösteriyordu. Bu nedenle ben, öğretmen okuluna gidip önce öğretmen olmak, daha
sonra da müfettişliğe geçmek istiyordum. Ancak, babam beni Akdağmadeni ortaokuluna kaydettirdi. Ben de, buna tepki olarak ders çalışmadım. Kasıtlı olarak ikmale (bütünlemeye) kaldım. Ertesi yıl, bu konudaki düşüncem değişti. İlçede kaymakamı gördüm. İlçede herkes kaymakama saygı gösteriyordu.Bu kez kafama kaymakam olmayı koydum. Bunun için de ortaokul, lise ve üniversitede okumam gerekiyordu. Bu nedenle de, ortaokula devam etmek istiyordum. Ancak, bu kez de babam buna razı olmadı. Beni Kayseri İli Pınarbaşı İlçesinde bulunan Pazarören İlköğretmen Okuluna (Sonradan Mimar Sinan İlköğretmen Okulu oldu.) gönderdi..”
Pazarören İlköğretmen Okulundan Sivas Yıldızeli (Sonradan Pamukpınar İlköğretmen Okulu oldu) sürgün edilişiBabası, Atila’yı ortaokula göndermek istiyor, Atila ise öğretmen okuluna
gitmek istiyordu.
A.Güler’in, ilkokuldan sonra hangi okula gideceği konusunda ilginç olaylar yaşandı. Babası onu ortaokula göndermek istiyordu. O ise, Pazarören İlköğretmen Okuluna gidip öğretmen olmayı düşünüyordu. Atila Güler, bunun nedenini şöyle açıklıyor. “Babam öğretmendi. Babama, öğretmen olarak köylüler saygı gösteriyorlar, babam da köye gelen müfettişlere saygı gösteriyordu. Bu nedenle ben, öğretmen okuluna gidip önce öğretmen olmak, daha
sonra da müfettişliğe geçmek istiyordum. Ancak, babam beni Akdağmadeni ortaokuluna kaydettirdi. Ben de, buna tepki olarak ders çalışmadım. Kasıtlı olarak ikmale (bütünlemeye) kaldım. Ertesi yıl, bu konudaki düşüncem değişti. İlçede kaymakamı gördüm. İlçede herkes kaymakama saygı gösteriyordu.Bu kez kafama kaymakam olmayı koydum. Bunun için de ortaokul, lise ve üniversitede okumam gerekiyordu. Bu nedenle de, ortaokula devam etmek istiyordum. Ancak, bu kez de babam buna razı olmadı. Beni Kayseri İli Pınarbaşı İlçesinde bulunan Pazarören İlköğretmen Okuluna (Sonradan Mimar Sinan İlköğretmen Okulu oldu.) gönderdi..”
Mimar Sinan İlköğretmen '4Fkulunun son sınıfında iken yaşanan bir disiplin olayı nedeniyle Sivas Yıldızeli (Pamukpınar) İlköğretmen Okuluna sürgün edildi. A.Güler, bu olayı da şöyle anlatıyor:
“Okulda fotoğraf çekerdim. Böylece, okul harçlığımı çıkarırdım. Okulmuz, erkek öğretmen okulu idi. Adından da anlaşılacağı gibi, bir öğretmenimizin baldızı olan kızın dışındaki tüm öğrenciler erkek idi. Bir gün bu kızın da fotoğrafını çektim. Bir arkadaşım bana, ‘Sen bu kızın fotoğrafını çoğalt, ben de diğer öğrencilere satayım.’ Dedi. Okulda başka kız öğrenci bulunmadığından, bu kızın fotoğrafını parayla almak isteyen pek çok erkek öğrenci olacaktı. Fotoğraf çok satılacaktı. Bu yüzden, arkadaşımın teklifi oldukça cazipti. Teklifi önce kabul etmedim. Arkadaşım, bana, “Sen korkuyorsan filmi bana ver, ben çoğaltıp satayım. Kazandığım parayı paylaşırız.” Dedi. Ben, işin sonucunun yine bana döneceğini düşünemedim. Filmi verdim. Arkadaşım bu filmden fotoğrafı çoğaltıp sattı. Satıştan elde ettiği paranın bir kısmını da bana verdi. Bu olay duyulunca, fotoğrafların benim tarafımdan çekildiği anlaşıldı.Bunun üzerine disiplin kuruluna sevk edildim. Disiplin Kurulunda olayı olduğu gibi açıkladım. Kurul, bana “Bir hafta okuldan tart (uzaklaştırma) cezası” verdi. Ben,yaptığım bu davranışın çok yanlış olduğunu anladım. Çünkü, bu davranış, ahlak kurallarına, şimdiki deyişle etik ilkelere aykırı bir davranıştı. Hem fotoğrafını çektiğim kız öğrenciden ve eniştesi olan öğretmenimden hem de diğer öğretmenlerimden çok utanıyordum. Utancımdan kimsenin yüzüne bakamaz olmuştum. Bu yüzden okul değiştirmek istiyordum. Bunu babama söyledim. Babam da, bununla ilgili işlemleri takip etti. Benim, Sivas Yıldızeli Pamukpınar Öğretmen Okuluna gitmemi sağladı. Olayı hatırladıkça hâlâ yüzüm kızarır.
Pamukpınar İlköğretmen Okuluna varınca, fotoğrafını çektiğim kızın eniştesi olan öğretmenimize bir mektup yazarak özür diledim. Utandığım için okul değiştirmek zorunda kaldığımı belirttim.Öğretmen de bana yazdığı mektupta, “Buna hiç gerek yoktu. Biz öğrenci psikolojisinden anlarız. Sen gelip durumu doğrudan bize söyleseydin, biz seni affederdik. İnsanlar hata yapabilirler.Önemli olan, gerçekten hata yaptığının farkına varıp, bir daha benzer bir hatayı tekrarlamamaya karar vermek ve bir daha tekrarlamamaktır. Ben, senin yaptığın hatanın gerçekten farkına vardığına ve bir daha bu hatayı tekrarlamayacağına inanıyorum.”diyordu. Öğretmenimin bu ifadeleri beni biraz rahatlattı.
Atila Güler, 1956 Yılında Sivas Pamukpınar İlköğretmen okulundan mezun oldu..
Yüksek Okul Yılları
Atila Güler, bir dönem, tüm öğretmenleri Açık Öğretim yoluyla yüksek okul mezunu yapmak amacıyla getirilen fırsatı değerlendirerek, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Yüksek Okuluna kayıt yaptırdı. 5.12.1983’tarihinde bu okulu bitirdi.
Atila Güler, bir dönem, tüm öğretmenleri Açık Öğretim yoluyla yüksek okul mezunu yapmak amacıyla getirilen fırsatı değerlendirerek, Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Yüksek Okuluna kayıt yaptırdı. 5.12.1983’tarihinde bu okulu bitirdi.
Kırşehir Eğitim Yüksek Okulu Geçici Mezuniyet Belgesi.
Almanca kursunu başarı ile bitirdiğine ilişkin belge
Mesleki Eğitim Kursu bitirme belgesi
ÖĞRETMENLİK YILLARI
“Öğretmen ağlama duvarı değildir. Öğretmen çözümdür.”
Atila GÜLER
Bu bölümün sonuna eklenen ve kronolojik olarak hangi yıllarda, nerelerde ve hangi görevlerde bulunduğunu gösteren hizmet cetvelinin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, Atila Güler, öğretmenliğe, 30.10.1956 tarihinde, Yozgat İli, Akdağmadeni İlçesi, Hasbek Bucağı İlkokulunda başladı. 8.11.1959’da, Sarıkaya İlçesi Kadılı Köyü İlkokuluna, buradan da, 14.10.1960 tarihinde yine aynı İlçeye bağlı Çıkrıkçı Köyü İlkokuluna atandı.
Bu okulda görevli iken, 30.10.1962 tarihinde, babasının ölümü üzerine boşalan Hasbek İlkokulu Öğretmenliği ve Müdürlüğü görevine getirildi. Hasbek’te hizmet bayrağını o devraldı. Babasının izinde, O’na layık bir evlât olarak göreve devam etti. Bucak Müdürlüğüne vekalet etmesinin de avantajı ile kız ve erkek çocuklarını gelecek yaşamlarına hazırlamada üstün çaba harcadı. Yetişkinlerin eğitimi için de meslek kursları düzenleyerek eğitimli kişiler
arasına katılmalarını sağladı..
Hasbek İlkokulundaki öğretmenlik ve müdürlük görevi 8 Şubat 1970 yılına kadar sürdü. 1971 Yılında Sarıkaya İlçesi Namık Kemal İlkokulu Müdürü olarak görevli iken zamanın Milli Eğitim Bakanınca “Üstün Başarı” belgesi ile taltif edildikten sonra 1972 yılında oradaki Türk öğrencilere öğretmenlik yapmak üzere Milli Eğitim Bakanlığınca Almanya’ya gönderildi. Almanya’da kaldığı dört yıl süresince bu ülkenin eğitim sistemini inceleyerek bilgi ve görgüsünü arttırdı. Görev dönüşü Ankara Emniyetçiler İlkokulunda dört yıl Müdürlük yapan Atila GÜLER, 29 Şubat 1980 tarihinde Ulubatlı Hasan İlköğretim Okuluna Müdür olarak atandı.
“Öğretmen ağlama duvarı değildir. Öğretmen çözümdür.”
Atila GÜLER
Bu bölümün sonuna eklenen ve kronolojik olarak hangi yıllarda, nerelerde ve hangi görevlerde bulunduğunu gösteren hizmet cetvelinin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, Atila Güler, öğretmenliğe, 30.10.1956 tarihinde, Yozgat İli, Akdağmadeni İlçesi, Hasbek Bucağı İlkokulunda başladı. 8.11.1959’da, Sarıkaya İlçesi Kadılı Köyü İlkokuluna, buradan da, 14.10.1960 tarihinde yine aynı İlçeye bağlı Çıkrıkçı Köyü İlkokuluna atandı.
Bu okulda görevli iken, 30.10.1962 tarihinde, babasının ölümü üzerine boşalan Hasbek İlkokulu Öğretmenliği ve Müdürlüğü görevine getirildi. Hasbek’te hizmet bayrağını o devraldı. Babasının izinde, O’na layık bir evlât olarak göreve devam etti. Bucak Müdürlüğüne vekalet etmesinin de avantajı ile kız ve erkek çocuklarını gelecek yaşamlarına hazırlamada üstün çaba harcadı. Yetişkinlerin eğitimi için de meslek kursları düzenleyerek eğitimli kişiler
arasına katılmalarını sağladı..
Hasbek İlkokulundaki öğretmenlik ve müdürlük görevi 8 Şubat 1970 yılına kadar sürdü. 1971 Yılında Sarıkaya İlçesi Namık Kemal İlkokulu Müdürü olarak görevli iken zamanın Milli Eğitim Bakanınca “Üstün Başarı” belgesi ile taltif edildikten sonra 1972 yılında oradaki Türk öğrencilere öğretmenlik yapmak üzere Milli Eğitim Bakanlığınca Almanya’ya gönderildi. Almanya’da kaldığı dört yıl süresince bu ülkenin eğitim sistemini inceleyerek bilgi ve görgüsünü arttırdı. Görev dönüşü Ankara Emniyetçiler İlkokulunda dört yıl Müdürlük yapan Atila GÜLER, 29 Şubat 1980 tarihinde Ulubatlı Hasan İlköğretim Okuluna Müdür olarak atandı.
Başarılı çalışmaları ve insani ilişkileriyle dikkat çeken Atila GÜLER, 1982 yılında Ankara’da “Yılın öğretmeni” seçildi. 1983–2000 yıllarında da aylıkla ödüllendirildi. Zaman içerisinde öğrencileri de kendisine; “Müdür Amca”, “Müdür Baba”, “Müdür Dede” diye hitap ederek kendi ödüllerini verdiler.
1 Nisan 2003 tarihinde gönlü istemese de yasal olarak emekli olan Atila Güler, 47 yıllık onurlu meslek yaşamına 1 Üstün Başarılı Sayılma, üç kez Aylıkla Ödüllendirilme, 14 Takdirname ve 32 Teşekkür belgesi sığdırdı.
ATİLA GÜLER’İN, HASBEK İLKOKULUNDA
GEÇEN ÖĞRETMENLİK VE YÖNETİCİLİK
YILLARI
Hasbek İlkokulu
Atila Güler!in öğretmenlik ve yöneticiliğinin en verimli ve en renkli yılları Hasbek İlkokulunda geçti. Bu nedenle, gelin, birlikte, Hasbek İlkokulunun geçmişine gidip, bu okuldan kimlerin gelip kimlerin geçtiğini görelim.
Bilinenlere ve anlatılanlara göre Hasbek İlkokulu, 1926 yılında öğretime açılmış, ilk öğretmenlerinin ve müdürünün kimler olduğu konusunda kesin bir bilgi yok. 1940’lı yıllarda “Kara Muallim” diye anılan bir öğretmenin, hem öğretmen hem de okul müdürlüğü yaptığı biliniyor. Kara muallim zamanında eğitim ve öğretim tüm bölgeye yayılmış, pek çok kişi, Hasbek ilkokulundan mezun olarak daha üst okullarda okuyup meslek sahibi olmuştur.
Yine eldeki kayıtlara göre Hasbek.Köyü, 1933’de Nahiye (Bucak) merkezi olmuştur. Uzun yıllar bucak müdürlüğünün ve bucak müdürünün, jandarma karakolunun, nüfus memurluğunun ve meteoroloji istasyonunun bulunması, bir çok tahsilli kamu görevlisinin bu teşkilatlarda görev yapması, Hasbek’te sosyal ve kültürel yapıyı değiştirmiş ve geliştirmiş, eğitim ve kültürel alışverişi hızlandırmış, insanları ve gençleri okuma yazmaya ve modernleşmeye itmiştir.
Kanak Çukurunda yer alan ve nahiye merkezi olan Hasbek’e bağlı 19 köyün bir çoğunda ilkokul yoktu. Bu yörelerdeki ilkokul çağındaki çocuklar da genellikle ya yürüyerek ya da bir vasıta ile Hasbek İlkokuluna gelirler, akşam olmadan tekrar köylerine dönerler; bazıları da tanıdık veya akrabalarının yanında kalırlardı. Dolayısıyla, o dönemde Hasbek İlkokulu, Cumhuriyetimizin o bölgedeki ilk ve en önemli eserlerinin başında geliyordu.
Hasbek ilkokulunun daha da kök salarak gelişmesi Başöğretmen Mehmet Ziya Güler zamanında gerçekleşmiştir. 1938-1939 öğretim yılında bu okula atanan ve bu köylü olan M.Ziya Güler, kız-erkek ayırımı yapmadan, okula gitmeyen bütün gençleri elinden tutarak okulu kaydetmiştir. İlkokulu bitirdikten sonra da öğretmen okullarına, sağlık okullarına, ebe hemşire okullarına ve üniversitelere gitmelerine ön ayak olmuş, bizzat ellerinden tutarak bu okullara kayıtlarını yaptırmıştır.1 Nisan 2003 tarihinde gönlü istemese de yasal olarak emekli olan Atila Güler, 47 yıllık onurlu meslek yaşamına 1 Üstün Başarılı Sayılma, üç kez Aylıkla Ödüllendirilme, 14 Takdirname ve 32 Teşekkür belgesi sığdırdı.
ATİLA GÜLER’İN, HASBEK İLKOKULUNDA
GEÇEN ÖĞRETMENLİK VE YÖNETİCİLİK
YILLARI
Hasbek İlkokulu
Atila Güler!in öğretmenlik ve yöneticiliğinin en verimli ve en renkli yılları Hasbek İlkokulunda geçti. Bu nedenle, gelin, birlikte, Hasbek İlkokulunun geçmişine gidip, bu okuldan kimlerin gelip kimlerin geçtiğini görelim.
Bilinenlere ve anlatılanlara göre Hasbek İlkokulu, 1926 yılında öğretime açılmış, ilk öğretmenlerinin ve müdürünün kimler olduğu konusunda kesin bir bilgi yok. 1940’lı yıllarda “Kara Muallim” diye anılan bir öğretmenin, hem öğretmen hem de okul müdürlüğü yaptığı biliniyor. Kara muallim zamanında eğitim ve öğretim tüm bölgeye yayılmış, pek çok kişi, Hasbek ilkokulundan mezun olarak daha üst okullarda okuyup meslek sahibi olmuştur.
Yine eldeki kayıtlara göre Hasbek.Köyü, 1933’de Nahiye (Bucak) merkezi olmuştur. Uzun yıllar bucak müdürlüğünün ve bucak müdürünün, jandarma karakolunun, nüfus memurluğunun ve meteoroloji istasyonunun bulunması, bir çok tahsilli kamu görevlisinin bu teşkilatlarda görev yapması, Hasbek’te sosyal ve kültürel yapıyı değiştirmiş ve geliştirmiş, eğitim ve kültürel alışverişi hızlandırmış, insanları ve gençleri okuma yazmaya ve modernleşmeye itmiştir.
Kanak Çukurunda yer alan ve nahiye merkezi olan Hasbek’e bağlı 19 köyün bir çoğunda ilkokul yoktu. Bu yörelerdeki ilkokul çağındaki çocuklar da genellikle ya yürüyerek ya da bir vasıta ile Hasbek İlkokuluna gelirler, akşam olmadan tekrar köylerine dönerler; bazıları da tanıdık veya akrabalarının yanında kalırlardı. Dolayısıyla, o dönemde Hasbek İlkokulu, Cumhuriyetimizin o bölgedeki ilk ve en önemli eserlerinin başında geliyordu.
Hasbek ilkokulundan o yıllarda (1940’lı yıllarda) mezun olarak daha sonra o dönemde Kayseri Ticaret Lisesinde okuyan ve mezun olan kişilerin başında Hasan Çelebioğlu (emekli ziraat bankası müdürü), Hacı Mehmet Şenel (emekli ziraat bankası Bölge Müdür Yrd.) ve Kemal Mutlu (emekli TEK elektrik kurumu müdürü) gelmektedir.
Bu okuldan 1950’li yıllarda mezun olarak yüksek okulları bitirenlerden birkaçı da: İbrahim Çelebioğlu (Emekli ziraat yüksek mühendisi), Ömer Mutlu (emekli Avukat) ve Turan Arıkan (emekli TBMM İdari ve Mali İşler Amiri) dır.
Ancak, bu değerli öğretmen, en verimli döneminde (1962 yılında) elim bir trafik kazasında hayata veda etmiştir. M.Ziya Bey, çalışkanlığı, dürüstlüğü, yardımseverliği ve hem kendi köyüne hem de çevre köylere yaptığı hizmetleri nedeniyle herkesin sevgisini ve saygısını kazanmış ve efsaneleşmiştir.
Hasbek İlkokulunda ayrıca, Ali Bölük, Ali Güneri gibi çok değerli öğretmenler de görev yapmışlar ve yüzlerce öğrenci yetiştirmişlerdir.Bu iki değerli öğretmen Atila Güler’e de, öğretmenlik yaptılar.
Atila Güler’in Hasbek İlkokuluna Gelişi
Atila Güler, 1956 yılında öğretmen okulunu bitirince önce kendisinin de oturduğu Hasbek Köyü İlkokulu stajyer öğretmenliğine atandı.
Üç kuşak öğretmen aynı okulda
O tarihte, Atila Güler’in babası M.Ziya Güler bu okulda müdür, onun öğrencisi olan Ali Bölük de öğretmen olarak görev yapıyorlardı. Eşi çok az görülecek bir rastlantı sonucu, üç kuşak öğretmen aynı okulda görevlendirilmişti.
|
|
|
M.Ziya GÜLER Ali Bölük’ün Öğretmeni Hasbek İlkokulu Müdürü |
Ali BÖLÜK Atila GÜLER'in Öğretmeni Hasbek İlkokulu Öğretmeni |
Atila GÜLER Ali Bölük’ün Öğrencisi Hasbek İlkokulu öğretmeni |
|
||
M.Ziya GÜLER M.Ali GÜNERİ'nin Öğretmeni |
M.Ali GÜNERİ M.Ziya GÜLER’in öğrencisi Atila Güler’in Öğretmeni |
Atila GÜLER M.Ali GÜNERİ'nin Öğrencisi |
Hasbek İlkokulunda, bir başka üç kuşak öğretmen rastlantısı daha gerçekleşti. Şöyle ki; M.Ziya Güler, Öğretmen Mehmet Ali Güneri’nin öğretmeniydi. Öğrencisi M.Ali Güneri de bir gün öğretmen olarak Hasbek İlkokuluna atandı. Öğretmen-öğrenci aynı okulda birlikte çalışmaya başladılar. M.Ali Güneri,Atila Güler’in öğretmeni oldu. Bir süre sonra, Atila Güler de, öğretmen olarak Hasbek İlkokuluna atandı. Böylece, bir başka üç kuşak öğretmenin aynı okulda çalışması rastlantısı daha gerçekleşmiş oldu.
Atila Güler’in ikinci kez Hasbek İlkokuluna atanması
Üç kuşak öğretmenin aynı okulda bir arada çalışmaları 1959 yılına kadar sürdü. 1959 yılında. Atila Güler, kendi isteğiyle yine Hasbek Bucağına bağlı Çıkrıkçı Köyü İlkokulu Öğretmeni ve Müdür Vekilliğine atandı.
Atila Güler, 1962 yılında, babası M.Ziya Güler’in bir trafik kazası sonucunda zamansız ölümü üzerine Hasbek İlkokulu müdürlüğüne atandı. Böylece, “Hasbek’e hizmet bayrağı”nı babası Mehmet Ziya Beyden devralan Atila Güler, bu bayrağı daha yükseklere taşımaya çalıştı.
Bölgenin en eski ve en gelişmiş okulu olan Hasbek İlkokulu, Atila Güler zamanında (1962-1970) tüm bölgenin en iyi, en disiplinli, en başarılı okulu haline geldi. Atila Güler, kendisini tamamen köyünün çocuklarının okuyup adam olmaları ve ülkelerine yararlı hizmetler sunmalarına ada dı.
O, Köyü ve köylüsü için bir güneş oldu. Bilgisiyle köylüsünü aydınlattı.Onları sevgisiyle ısıttı.
O, akşamları öğrencilerine, odalarda grup grup etüt yaptırıyor, kendi de onları kontrol ediyordu. Beşinci sınıfı bitiren öğrencilere “Okumak ister misin?” diye soruyor, olumlu yanıt alırsa, onlara parasız kurs veriyordu. Tüm öğrencilerini, okumaları için teşvik ediyor, masraflarını da kendi cebinden karşılayarak onları Kayseri’ye götürüp öğretmen okuluna kaydettiriyordu.Çobanlık yapan, maddi durumları iyi olmayan Mustafa Kızılsu, Adıgüzel,
Mehmet Akçasoy gibi öğrencileri, hep Atila Güler’in maddi ve manevi yardım ve desteğiyle okuyup öğretmen oldular.
Hocaya Duyulan Derin Sevgi ve Saygı
Atila Güler’in, Hasbek İlkokulu Müdürlüğüne atanması sırasında, (daha önce de belirtildiği gibi) çok ilginç ve çok dramatik bir olay yaşandı. Bu dramatik olay şöyle gelişti.
Atila Güler’in babası M.Ziya Beyin 22 Ekim 1962 tarihinde beklenmedik bir şekilde bir trafik kazası sonucu ölümü üzerine Hasbek İlkokulu müdürlüğü kadrosu boşaldı. O sırada Hasbek İlkokulunda görevli öğretmenlerin en kıdemlisi olan Ali Bölük, ilkokul beşinci sınıfta Atila Güler’in öğretmeni olmuştu. O tarihte Atila Güler, aynı ilçeye bağlı Çıkrıkçı Köyü İlkokulu öğretmeni olarak görev yapıyordu. Ali Bölük, okul müdürlüğüne atanmak için bir istekte bulunmadı. Üstelik müdürlük görevinin Atila Güler’e verilmesini istedi. Öğretmeni Ali Blük’ün bu teklifi üzerine Atilla Güler ile öğretmeni Ali Bölük arasında, Fatih Sultan Mehmet ile babası II. Murat arasında geçen dramatik olaya benzer bir olay yaşandı.
Bilindiği gibi, savaşlardan yorulan ve yaşlanan padişah II Murat, padişahlığı oğlu II.Mehmet’e (Fatih Sultan Mehmet’e) bırakmak ister. Ancak, oğlu Mehmet, çok genç ve deneyimsizdir. Koskoca devleti yönetecek bilgi ve deneyime sahip değildir. Bu nedenle, babasına,
“Baba, eğer, sen padişah isen, gel, devletin başına geç. Eğer ben padişah isem, emrediyorum, gel, devletin başına geç.” Der. Oğlunun bu sözleri üzerine padişahlığı kabul etmekten başka çaresi olmadığını anlayan II Murat, devletin başına geçer.
Kendisisini okul müdürlüğüne teklif eden Öğretmeni Ali Bölük’ün, bu davranışı karşısında çok duygulanan Atila Güler, öğretmeni Ali Bölük’e;
“Siz benim hem büyüğüm, hem de hocamsınız. Siz varken, ben okul müdürlüğü görevini kabul edemem.” Der..
Ali Bölük de, öğrencisi Atila Güler’e;
“Ben seni Atilla olarak değil, hocam Ziya Bey olarak görüyorum. Ziya Bey de benim hocamdı. Ben, seni Ziya Bey olarak gördüğüm için, okul müdürlüğünü de sen yapacaksın.’der. Hocasının, bir tür emir niteliği taşıyan bu sözleri üzerine, Atila Güler, okul müdürlüğü görevini kabul etmekten başka çaresi olmadığını anlar ve müdürlük isteğini belirten dilekçeyi imzalayarak ilgili makama gönderir. Babasının ölümü nedeniyle boşalan Hasbek İlkokulu
müdürlüğüne atanır.
Burada, iki tarafta da, büyüğe ve öğretmene duyulan derin sevgi ve saygının çok güzel bir örneğinin sergilendiğini görmekteyiz. Göz yaşartıcı bir durum. Bu olaydan alınacak pek çok dersler var. Günümüzde bu tür davranışları görmek pek mümkün olmuyor. Herkes birbirinin ayağını kaydırarak bir yerlere gelmeye çalışıyor. Nerede öğretmene ve büyüklere duyulan o eski sevgi ve saygı.
Atila Güler’in, Hasbek İlkokulu Müdürlüğüne atanması sırasında, (daha önce de belirtildiği gibi) çok ilginç ve çok dramatik bir olay yaşandı. Bu dramatik olay şöyle gelişti.
Atila Güler’in babası M.Ziya Beyin 22 Ekim 1962 tarihinde beklenmedik bir şekilde bir trafik kazası sonucu ölümü üzerine Hasbek İlkokulu müdürlüğü kadrosu boşaldı. O sırada Hasbek İlkokulunda görevli öğretmenlerin en kıdemlisi olan Ali Bölük, ilkokul beşinci sınıfta Atila Güler’in öğretmeni olmuştu. O tarihte Atila Güler, aynı ilçeye bağlı Çıkrıkçı Köyü İlkokulu öğretmeni olarak görev yapıyordu. Ali Bölük, okul müdürlüğüne atanmak için bir istekte bulunmadı. Üstelik müdürlük görevinin Atila Güler’e verilmesini istedi. Öğretmeni Ali Blük’ün bu teklifi üzerine Atilla Güler ile öğretmeni Ali Bölük arasında, Fatih Sultan Mehmet ile babası II. Murat arasında geçen dramatik olaya benzer bir olay yaşandı.
Bilindiği gibi, savaşlardan yorulan ve yaşlanan padişah II Murat, padişahlığı oğlu II.Mehmet’e (Fatih Sultan Mehmet’e) bırakmak ister. Ancak, oğlu Mehmet, çok genç ve deneyimsizdir. Koskoca devleti yönetecek bilgi ve deneyime sahip değildir. Bu nedenle, babasına,
“Baba, eğer, sen padişah isen, gel, devletin başına geç. Eğer ben padişah isem, emrediyorum, gel, devletin başına geç.” Der. Oğlunun bu sözleri üzerine padişahlığı kabul etmekten başka çaresi olmadığını anlayan II Murat, devletin başına geçer.
Kendisisini okul müdürlüğüne teklif eden Öğretmeni Ali Bölük’ün, bu davranışı karşısında çok duygulanan Atila Güler, öğretmeni Ali Bölük’e;
“Siz benim hem büyüğüm, hem de hocamsınız. Siz varken, ben okul müdürlüğü görevini kabul edemem.” Der..
Ali Bölük de, öğrencisi Atila Güler’e;
“Ben seni Atilla olarak değil, hocam Ziya Bey olarak görüyorum. Ziya Bey de benim hocamdı. Ben, seni Ziya Bey olarak gördüğüm için, okul müdürlüğünü de sen yapacaksın.’der. Hocasının, bir tür emir niteliği taşıyan bu sözleri üzerine, Atila Güler, okul müdürlüğü görevini kabul etmekten başka çaresi olmadığını anlar ve müdürlük isteğini belirten dilekçeyi imzalayarak ilgili makama gönderir. Babasının ölümü nedeniyle boşalan Hasbek İlkokulu
müdürlüğüne atanır.
Burada, iki tarafta da, büyüğe ve öğretmene duyulan derin sevgi ve saygının çok güzel bir örneğinin sergilendiğini görmekteyiz. Göz yaşartıcı bir durum. Bu olaydan alınacak pek çok dersler var. Günümüzde bu tür davranışları görmek pek mümkün olmuyor. Herkes birbirinin ayağını kaydırarak bir yerlere gelmeye çalışıyor. Nerede öğretmene ve büyüklere duyulan o eski sevgi ve saygı.
Öğretmeni Ali Bölük’e göre Atila Güler’in Öğretmenliği
“Atila Güler’in öğretmenliği meşhurdu.” Ali Bölük
Atila Güler’in en büyük şansı, herhalde Ali Bölük gibi bir öğretmenin öğrencisi olmasıdır. Atila Güler, öğretmeni Ali Bölük’ten çok etkilendi. Her şeyden önce, ondan her zaman her yerde dürüst davranmayı öğrendi. Ders dışı zamanlarda öğrencilere grup grup ödev vermesi, başlarına lider durumundaki öğrencilerden birini görevlendirmesi, özel oda tutup, buralarda ödev yaptırması, kendisinin de lüks lambasını yakarak bu odalara gidip onları kontrol etmesi, öğretmen okuluna gitmeleri için öğrencileri teşvik etmesi, maddi durumu iyi olmayan öğrencilerin masraflarını karşılaması vb. gibi.konularda, öğretmeni Ali Bölük, kendisi için hep yol gösterici oldu.
Yıllar geçti, bir gün kader onları, aynı okulda meslektaş olarak bir araya getirdi. Uzun yıllar aynı okulda öğretmen olarak birlikte çalıştılar.
Kendisi iyi bir öğretmen olan Ali Bölük, öğrencisi Atila Güler’in öğretmenliği ile ilgili olarak ;.
“Atila’nın babası Ziya Bey benim hocamdı. Ondan hep dürüstlük gördüm. Ben de, hocamdan gördüğümü uyguladım. Onun gibi dürüst olmaya çalıştım. Atila ile de hep gurur duydum.Çünkü, Atila, hep gurur duymama neden olacak davranışlarda bulundu. Atila’nın öğretmenliği meşhurdu. Öğretmenliği çok iyiydi. Öğrencilerini kurtarmak istiyordu. Onlara karşılıksız emek veriyordu. Bunun için canla başla çalışıyordu. Okuttuğu öğrenciler hep yatılı okul sınavlarını kazanırlardı. Mezun ettiği öğrenciler, yol paraları olmadığı için öğretmen okullarına gidemiyorlardı. Yol paralarını da kendi cebinden ödeyip onları öğretmen okuluna gönderiyordu.” diyor.
Gerçekten de, O’nun engin bilgi ve deneyimleri, uyguladığı çağdaş eğirim öğretim yöntem ve teknikleriyle yetişen öğrencileri, Hasbek İlkokulundan mezun olduktan sonra, gittikleri okullarda da başarılarını sürdürmüşler, hem ülke yönetiminde hem eğitim ve öğretim alanında önemli ve etkin görevler üstlenmişlerdir.
“Atila Güler’in öğretmenliği meşhurdu.” Ali Bölük
Atila Güler’in en büyük şansı, herhalde Ali Bölük gibi bir öğretmenin öğrencisi olmasıdır. Atila Güler, öğretmeni Ali Bölük’ten çok etkilendi. Her şeyden önce, ondan her zaman her yerde dürüst davranmayı öğrendi. Ders dışı zamanlarda öğrencilere grup grup ödev vermesi, başlarına lider durumundaki öğrencilerden birini görevlendirmesi, özel oda tutup, buralarda ödev yaptırması, kendisinin de lüks lambasını yakarak bu odalara gidip onları kontrol etmesi, öğretmen okuluna gitmeleri için öğrencileri teşvik etmesi, maddi durumu iyi olmayan öğrencilerin masraflarını karşılaması vb. gibi.konularda, öğretmeni Ali Bölük, kendisi için hep yol gösterici oldu.
Yıllar geçti, bir gün kader onları, aynı okulda meslektaş olarak bir araya getirdi. Uzun yıllar aynı okulda öğretmen olarak birlikte çalıştılar.
Kendisi iyi bir öğretmen olan Ali Bölük, öğrencisi Atila Güler’in öğretmenliği ile ilgili olarak ;.
“Atila’nın babası Ziya Bey benim hocamdı. Ondan hep dürüstlük gördüm. Ben de, hocamdan gördüğümü uyguladım. Onun gibi dürüst olmaya çalıştım. Atila ile de hep gurur duydum.Çünkü, Atila, hep gurur duymama neden olacak davranışlarda bulundu. Atila’nın öğretmenliği meşhurdu. Öğretmenliği çok iyiydi. Öğrencilerini kurtarmak istiyordu. Onlara karşılıksız emek veriyordu. Bunun için canla başla çalışıyordu. Okuttuğu öğrenciler hep yatılı okul sınavlarını kazanırlardı. Mezun ettiği öğrenciler, yol paraları olmadığı için öğretmen okullarına gidemiyorlardı. Yol paralarını da kendi cebinden ödeyip onları öğretmen okuluna gönderiyordu.” diyor.
Gerçekten de, O’nun engin bilgi ve deneyimleri, uyguladığı çağdaş eğirim öğretim yöntem ve teknikleriyle yetişen öğrencileri, Hasbek İlkokulundan mezun olduktan sonra, gittikleri okullarda da başarılarını sürdürmüşler, hem ülke yönetiminde hem eğitim ve öğretim alanında önemli ve etkin görevler üstlenmişlerdir.
HASBEK İLOKULUNDA YAŞANAN İLKLER
Atila Güler, meslek yaşamının, en verimli, en renkli yıllarını geçirdiği Hasbek’te pek çok şeyi değiştirdi. Pekçok ilk’e imza attı.
O, devrimci bir ruha sahipti. Gördüğü tüm aksaklıkların, yanlışlıkların, çağdışı düşüncelerin, uygulamaların üzerine korkmadan gitti. Bunların değiştirilmesi için ne gerekiyorsa onu yaptı. Pek çok tabuyu yıktı. Aşağıda, onun bu renkli meslek yaşamından kesitler bulacaksınız
Hasbek ve Akdağmadeni’nde İlk Müsamere
Atila Güler, Hasbek’te bir çok “ilkleri” gerçekleştirdi. Hem okul müdürlüğü hem de sınıf öğretmenliği görevlerini yürüten Atila Güler, Hasbek İlkokulunda, tiyatro çalışmalarına ağırlık veriyordu. Bir müsamere grubu, bir de folklor ekibi kurdu. Müsamereler düzenledi Müsamerelerde folklor ekibinin gösterilerine de yer verdi. Kahramanlık ve istiklal ile ilgili olarak Namık Kemal’in ünlü “Vatan Yahut Silistre” adlı piyesi okulda sahneye kondu. Aylar
süren hazırlıklardan sonra, söz konusu piyes başarılı bir şekilde oynandı. Bu oyun, bütün velilerden büyük alkış aldı. Daha başka müsamereler de hazırlandı. Bu müsamereler çok başarılı oldu. Bunları izlemek için Sarıkaya’dan, Akdağmadeni’nden kaymakamlar, Yozgat’tan valiler geldi. Kimi zaman da, Akdağmadeni’ne gidip, orada üç gün boyunca gösteri yaptılar. Müsamere için Akdağmadeni’ne gidiş-geliş paralarını da çoğu kez Atila Güler kendi cebinden
ödedi.
Piyeslerde İlk kez kız öğrencilere de rol verildi
O güne kadar, piyeslerdeki kadın rollerinin kız öğrenciler tarafından oynanması veliler tarafından hoş karşılanmıyordu. Bu nedenle, piyeslerdeki kadın rollerini de erkek öğrenciler oynuyordu.. Atila Güler, bir piyeste ilk kez bir kız öğrenciye kadın rolü verdi. Hasbek’te, bir piyeste ilk kez kadın rolünü oynayan kız öğrenci Melek Balaban oldu. Kadın rolünü oynayan Melek Balaban’ın babası, önce buna karşı çıktı. Ancak, Melek, piyesteki kadın rolünde çok başarılı olup herkes tarafından takdir edilip alkışlanınca, sevinçten ağladı. O günden sonra da kadın rolleri hep kız öğrenciler tarafından oynandı.
Atila Güler, meslek yaşamının, en verimli, en renkli yıllarını geçirdiği Hasbek’te pek çok şeyi değiştirdi. Pekçok ilk’e imza attı.
O, devrimci bir ruha sahipti. Gördüğü tüm aksaklıkların, yanlışlıkların, çağdışı düşüncelerin, uygulamaların üzerine korkmadan gitti. Bunların değiştirilmesi için ne gerekiyorsa onu yaptı. Pek çok tabuyu yıktı. Aşağıda, onun bu renkli meslek yaşamından kesitler bulacaksınız
Hasbek ve Akdağmadeni’nde İlk Müsamere
Atila Güler, Hasbek’te bir çok “ilkleri” gerçekleştirdi. Hem okul müdürlüğü hem de sınıf öğretmenliği görevlerini yürüten Atila Güler, Hasbek İlkokulunda, tiyatro çalışmalarına ağırlık veriyordu. Bir müsamere grubu, bir de folklor ekibi kurdu. Müsamereler düzenledi Müsamerelerde folklor ekibinin gösterilerine de yer verdi. Kahramanlık ve istiklal ile ilgili olarak Namık Kemal’in ünlü “Vatan Yahut Silistre” adlı piyesi okulda sahneye kondu. Aylar
süren hazırlıklardan sonra, söz konusu piyes başarılı bir şekilde oynandı. Bu oyun, bütün velilerden büyük alkış aldı. Daha başka müsamereler de hazırlandı. Bu müsamereler çok başarılı oldu. Bunları izlemek için Sarıkaya’dan, Akdağmadeni’nden kaymakamlar, Yozgat’tan valiler geldi. Kimi zaman da, Akdağmadeni’ne gidip, orada üç gün boyunca gösteri yaptılar. Müsamere için Akdağmadeni’ne gidiş-geliş paralarını da çoğu kez Atila Güler kendi cebinden
ödedi.
Piyeslerde İlk kez kız öğrencilere de rol verildi
O güne kadar, piyeslerdeki kadın rollerinin kız öğrenciler tarafından oynanması veliler tarafından hoş karşılanmıyordu. Bu nedenle, piyeslerdeki kadın rollerini de erkek öğrenciler oynuyordu.. Atila Güler, bir piyeste ilk kez bir kız öğrenciye kadın rolü verdi. Hasbek’te, bir piyeste ilk kez kadın rolünü oynayan kız öğrenci Melek Balaban oldu. Kadın rolünü oynayan Melek Balaban’ın babası, önce buna karşı çıktı. Ancak, Melek, piyesteki kadın rolünde çok başarılı olup herkes tarafından takdir edilip alkışlanınca, sevinçten ağladı. O günden sonra da kadın rolleri hep kız öğrenciler tarafından oynandı.
Öğrenciler ilk kez önlükle tanıştılar
Atila Güler Hasbek İlkokulu Müdürü oluncaya kadar, Hasbek’te öğrenciler, önlük nedir bilmiyorlardı. Önlüksüz, günlük kıyafetleriyle okula geliyorlardı. Atila Güler, öğrencilerine şehirde gördüğü öğrenciler gibi, hep bir örnek önlük giydirmek, boyunlarına da beyaz yakalık takmak istiyordu. Ancak, bu o kadar kolay gerçekleştirilecek bir bir iş değildi. Zaten kıt kanaat geçinen ailelere ek bir yük getirecekti. Günlerce düşündü. Sonunda çözümü buldu. Akdağmadeni’ne giderek, önlüklük siyah kumaş ve yakalık beyaz bez aldı. Daha önce köyde açılmış olan dikiş nakış kursundaki kursiyerlere, bu siyah kumaştan önlük, beyaz bezden de yakalık diktirdi. Önlük ve yakalıklar çok ucuza mal olmuştu. Böylece, Hasbek İlkokulunda öğrenciler, ilk kez önlükle tanışmış oldular. Siyah önlüklerini giyip beyaz yakalıklarını takan öğrencilerle okulun havası çok değişti. Öğrenciler, bu önlük ve yakaları çok sevdiler. Hepsi de çok mutlu oldular. Asıl mutluluğu, öğrencilerinin sevincini görerek gözleri yaşaran öğretmen Atila Güler yaşadı.
İlk kez kız ve erkek öğrenciler aynı sırada yanyana oturmaya başladılar
“Eşin eğitim” ya da “karma eğitim” denilen, kız ve erkek öğrencilerin aynı sınıfta ve aynı sıralarda yan yana oturmaları ilkesinden hiç ödün vermedi. Hasbek’te, Atila Güler’den önce, kimi öğretmenler, (çeşitli nedenlerle) kız öğrencilerle erkek öğrencileri aynı sırada oturtamıyorlardı. Bu konuda velilerden gelen itirazlara boyun eğmişlerdi. Atila Güler, bu uygulamaya son verdi. Her sıraya mutlaka bir kız, bir erkek öğrenci oturtmaya başladı. Kimi velilerden gelen yakınmalara aldırmadı. Onları, uygun bir dille ikna etmeyi başardı. Birkaç yıl sonra da bu uygulama tamamen yerleşti.
Kız öğrenciler için İlk kez kurslar açıldı.
Kızların okuması için çok uğraştı.
Atila Güler, köy çocuklarının okumaları için çok çalıştı. Salt erkek öğrenciler için değil, kız öğrenciler için de yetiştirme kursları açtı. Çünkü, o tarihe kadar, Hasbek’te kız öğrencilerden ilkokuldan sonra okuyup da bir meslek sahibi olan bir tek kız yoktu. Kapı kapı dolaşıp kızları kursa çağırdı. Babalarını ikna etti..Onlara parasız kurs verdi. Bu olay, köydeki kız öğrencilerin gözünü açtı. Pek çok kız, okuyarak meslek sahibi oldu. Kimisi öğretmen, kimisi hemşire, kimisi de ebe olup köyden ayrıldılar.
Atila Güler Hasbek İlkokulu Müdürü oluncaya kadar, Hasbek’te öğrenciler, önlük nedir bilmiyorlardı. Önlüksüz, günlük kıyafetleriyle okula geliyorlardı. Atila Güler, öğrencilerine şehirde gördüğü öğrenciler gibi, hep bir örnek önlük giydirmek, boyunlarına da beyaz yakalık takmak istiyordu. Ancak, bu o kadar kolay gerçekleştirilecek bir bir iş değildi. Zaten kıt kanaat geçinen ailelere ek bir yük getirecekti. Günlerce düşündü. Sonunda çözümü buldu. Akdağmadeni’ne giderek, önlüklük siyah kumaş ve yakalık beyaz bez aldı. Daha önce köyde açılmış olan dikiş nakış kursundaki kursiyerlere, bu siyah kumaştan önlük, beyaz bezden de yakalık diktirdi. Önlük ve yakalıklar çok ucuza mal olmuştu. Böylece, Hasbek İlkokulunda öğrenciler, ilk kez önlükle tanışmış oldular. Siyah önlüklerini giyip beyaz yakalıklarını takan öğrencilerle okulun havası çok değişti. Öğrenciler, bu önlük ve yakaları çok sevdiler. Hepsi de çok mutlu oldular. Asıl mutluluğu, öğrencilerinin sevincini görerek gözleri yaşaran öğretmen Atila Güler yaşadı.
İlk kez kız ve erkek öğrenciler aynı sırada yanyana oturmaya başladılar
“Eşin eğitim” ya da “karma eğitim” denilen, kız ve erkek öğrencilerin aynı sınıfta ve aynı sıralarda yan yana oturmaları ilkesinden hiç ödün vermedi. Hasbek’te, Atila Güler’den önce, kimi öğretmenler, (çeşitli nedenlerle) kız öğrencilerle erkek öğrencileri aynı sırada oturtamıyorlardı. Bu konuda velilerden gelen itirazlara boyun eğmişlerdi. Atila Güler, bu uygulamaya son verdi. Her sıraya mutlaka bir kız, bir erkek öğrenci oturtmaya başladı. Kimi velilerden gelen yakınmalara aldırmadı. Onları, uygun bir dille ikna etmeyi başardı. Birkaç yıl sonra da bu uygulama tamamen yerleşti.
Kız öğrenciler için İlk kez kurslar açıldı.
Kızların okuması için çok uğraştı.
Atila Güler, köy çocuklarının okumaları için çok çalıştı. Salt erkek öğrenciler için değil, kız öğrenciler için de yetiştirme kursları açtı. Çünkü, o tarihe kadar, Hasbek’te kız öğrencilerden ilkokuldan sonra okuyup da bir meslek sahibi olan bir tek kız yoktu. Kapı kapı dolaşıp kızları kursa çağırdı. Babalarını ikna etti..Onlara parasız kurs verdi. Bu olay, köydeki kız öğrencilerin gözünü açtı. Pek çok kız, okuyarak meslek sahibi oldu. Kimisi öğretmen, kimisi hemşire, kimisi de ebe olup köyden ayrıldılar.
ÇEVREYİ KORUMAK VE AĞAÇLANDIRMAK İÇİN
YAPILAN ÇALIŞMALAR
Çevrenin ağaçlandırılmasına verilen önem
Atila Güler, çevrenin ağaçlandırılmasını çok önemsiyordu. Hasbek’i ağaçlandırdığı gibi, öğrencileriyle birlikte çevre köylere gidip oralarda da ağaç diktirdi. Böylece, çevre köylerdeki öğrencileri de ağaç dikmeye özendirdi. Ağacı bol olan köylere gidildiğinde de, dönüşte her öğrencinin elinde dikilmeye hazır fidanlar oluyordu. Bunları, ya okul bahçesine, ya da evlerin
uygun yerlerine diktiriyordu.
Çatıdaki kuşları taşlayan öğrencilere verilen ders
(Şimdi, ben gitsem, sizin evleri yıksam…)
Mehmet Yılmaz adlı öğrencisi anlatıyor: “Atila Bey benim öğretmenimdi. O, disiplinli bir öğretmendi. Müthiş bir ikna gücü vardı. Biz, zaman zaman çatı arasındaki kuşların yuvalarını bozardık. Bunu gören öğretmenimiz, bizi dövmez, ancak, kulaklarımızı '6Fkşayarak ‘Şimdi ben gitsem, sizin evleri yıksam, ne yaparsınız? Çok üzülürsünüz değil mi? Şimdi bu kuşlar da
öyle.’diyerek bize öğüt verirdi. Ne zaman kuşları taşlamak istesek, aklımıza öğretmenimizin bu sözleri gelir, taşlamaktan vazgeçerdik.”
Hasbek’te On Yıl İçinde On bin Kavak Ağacı Yetiştirildi
Hasbek ve çevresi, ağaç yönünden çok zengin sayılmazdı. Bu nedenle, Hasbek’te ağaç dikmek en karlı bir iştir. Atila Güler, bir gün radyoda bir anons duyar. Anonsta şöyle denilmektedir: “Her doğan çocuğunuz için yüz kavak dikin”. O sırada oğlu Ertuğrul dünyaya gelir. Atila Güler, ağaçlardan on bin kavak çeliği keser. Bunları köylülere dağıtır. Yüz tanesini kendisi diker. Köylüler de kavak çeliklerini bahçelerine, tarlalarına dikerler.. Böylece, on yıl
sonra, Hasbek köyü on bin kavak ağacına kavuşur.
İNSAN İLİŞKİLERİ
İnsanlar ona hep inanırlar ve güvenirlerdi
Hasbek’te insanlar hep ona inanır ve güvenirlerdi. Öğrencilerinden evlenme çağına gelip de parasızlık nedeniyle düğün yapamayanların da yardımına koşuyor, düğünlerini yapıyordu.
Atilla Güler’in müthiş bir ikna gücü vardı. İlçenin ve ilin kalburüstü insanları hep onların evine gelip misafir olurdu.
Herkese aynı uzaklıkta dururdu
Atila Güler, herkese karşı aynı uzaklıkta dururdu. Herkese önce insan olarak bakardı. Herkese, her zaman sevgiyle saygıyla yaklaşırdı. Kimsenin siyasi görüşünü, dini görüşünü dikkate almazdı.
Müfettişler, yılın en az 60–70 günü Atila Gülerlerin evinde kalırlardı.
Müfettişler, Her yıl 60–70 gün Hasbek Bucağına bağlı diğer köy ilkokullarını teftiş için gelirler, gündüz değişik köy okullarında teftişi tamamlar, akşama yine Hasbek’e dönüp, Atila Gülerlerin evinde konuk olurlardı. Ancak, Atila Güler, bu durumu hiç istismar etmez, (kötüye kullanmaz). daha fazla çalışırdı
ATİLA GÜLER’İN EĞİTİM ANLAYIŞI
Atila Güler’e göre, “Öğretmenlik sevgi mesleğidir.”
O, emekliye ayrıldığı günlerde kendisine sorulan, “Öğretmenliğe yeni başlayanlara önerileriniz nelerdir?” şeklindeki bir soruya şöyle cevap veriyor:
“Öğretmenlik kutsal meslek diyorlar ya ben bin defa kutsal diyorum. Çünkü bireyin mutluluğu çocukta başlıyor, çocukta bitiyor. O bakımdan bu mesleğin para kazanmak yahut da iş amacıyla değil de, gerçekten öğretmenlik amacıyla seçilmesi lâzım. Öğretmenlik sevgi mesleği. Her şeyden önce öğretmen; konuşmasıyla, oturmasıyla, giyimiyle örnek olmalı.” “Her zaman ve her yerde eğitim” anlayışına sahipti.
Tüm halk önderlerinde görülen tipik davranış örneği vardır. O da, halkın eğitimi için belli bir zaman ve yere gereksinim duymamalarıdır. Onlar, her zaman her yerde eğitim yaparlar. Eğitim için her fırsatı değerlendirirler. Atila Güler de, öğretmenliği sadece okulla sınırlı görmüyordu. “Her yerde her zaman eğitim” anlayışını benimsemişti. Evde, sokakta, kahvede, bağda, bahçede, bayramda, düğünde, karşısına çıkan her fırsattan yararlanıyor, köylülerini aydınlatıyordu. Her gün, her saat okulda idi. Adeta, okulla özdeşleşmişti.
Okuldan kaçan öğrencilerin devamını sağlamak için diğer öğrencilerle birlikte evlere gidip velileri ve öğrencileri ikna ediyordu.
Atila Güler’e göre hiçbir çocuk okulsuz, eğitimsiz kalmamalıydı.Çeşitli nedenlerle okuldan kaçan ya da velisi tarafından okula gönderilmeyen öğrenciler oluyordu. Bunların okula devamlarını sağlamak, onlara okulu sevdirmek amacıyla diğer öğrencilerini de yanına alarak bu öğrencilerin evlerine gidiyor, hep birlikte onları ikna edip okula devamlarını sağlıyordu.
O, öğrencilerine liderlik duygusunu tattırıyordu
“Bana liderlik duygusunu tattırdı.”
Mehmet Öztürk, Halen Ankara’da büyük bir lisenin müdürlüğünü yapmaktadır. O da Atila Güler’in öğrencisidir. Mehmet Öztürk; öğrencilik anılarını anlatırken; “Ben sınıfta sessiz, pasif bir öğrenciydim. Öğretmenim Atila Güler, beni sınıf başkanı yaptı. Sınıf başkanlığı görevini başaramayacağımı düşünerek, önce bunu kabul etmedim. Ancak, öğretmenim bana, “Sen bunu başarabilirsin” diyerek beni yüreklendirdi. Böylece bana liderlik duygusunu tattırdı. Benim kendime olan güvenimi artırdı. Bu olaydan sonra ben, kendimi göstermek için daha çok çaba harcadım.” Diyor
Hep Öğrencilerden yana tavır koyardı.
Atila Güler, özgür bir aile ortamında yetişmişti. Davranışlarında da, bu özgür ortamda yetişmenin etkilerini görmek mümkündü.. Düşündüğünü, çekinmeden açıkça söyler ve uygulardı.
Necdet Doğan, küçük, cılız bir öğrenci idi. Bedensel gelişim yönünden diğer öğrencilerle karşılaştırıldığında bir alt sınıf öğrencisi gibi görünüyordu. Bu duruma bir çare arayan Necdet’in babası ile okul müdürü (O sırada okul müdürü de, babası M.Ziya Güler idi), anlaşarak, onun, bir yıl daha aynı sınıfı tekrar etmesini kararlaştırdılar. Amaçları, Necdet’in, beden gelişimi aynı olan çocuklarla aynı sınıfta okumasını sağlamaktı. Oysa, Necdet derslerinde başarılıydı. Atilla Güler, gereksiz yere sınıf tekrar ettirmenin çocuk üzerinde yapacağı yıkımı çok iyi biliyordu. Bu nedenle, aynı zamanda okul müdürü olan babası tarafından verilen bir karara karşı çıkmaktan çekinmedi.
Necdet’in sınıfta bırakılmasını önledi.
Türkçe’nin doğru kullanılmasına çok önem verirdi.
Derslerde, Türkçe’nin doğru telaffuz edilmesi üzerinde çok dururdu. Özellikle vurgu ve tonlamalara çok dikkat çekerdi. Doğru telaffuz etmeyenleri anında uyarır, sözcüğün doğru telaffuz biçimini öğretmeden, başka konuya geçmezdi
Vücut dilini çokiyi kullanırdı.
Öğrencisi Murat Bölük de, (Ankara/Gölbaşı İlçesi Baldudak İlköğretim Okulu Müdürü) “Öğretmenim Atila Güler, Babası Ziya Bey gibi, vücut dilini çok iyi kullanırdı. Kesirleri bize kavratabilmek için birer bazlama ekmeği getirtti. Ekmekleri bize önce ikiye, sonra dörde, sekize vb. böldürdü. Parçalardan bir, iki, üç parçasını yedirdi. Kaç parça ekmek kaldığını söyletti ve bunu
kesir biçiminde yazdırdı. Ben, bir öğretmen olarak Atilla Beyden öğrendiğim bu dersleri somutlaştırma yöntemini, öğretmenliğimde hep uygulamaya çalıştım.” Diyor.
Öğrencilerini okumaya teşvik etmek için…
Atila Güler, öğrencilerini, daha çok okumaya, araştırmaya teşvik etmek, onların daha fazla başarılı olmalarını sağlamak için öğrencileri arasında bilgi yarışmaları, münazaralar düzenlerdi. Yapılacak bilgi yarışmasının sorularını da genellikle öğrencilere hazırlatırdı. Soruları hazırlayacak olan öğrenciler, soruları hazırlarken hem konuyu daha dikkatli okumak, daha iyi anlamak, hem de soruların cevaplarını da bilmek zorunda oldukları için, iyi bir hazırlık yapıyorlardı. Böylece, konuları daha iyi öğrenmiş oluyorlardı. Bu yarışmaları kazanan öğrencilere verilmek üzere küçük ödüller de koyuyordu.
Kadıgüllü’de Okullararası kültür ve spor şenlikleri
Atila Güler’in, çevre köyler ile de olumlu ilişkileri vardı. Özellikle bahar aylarında ulusal egemenlik ve çocuk bayramında, bahar bayramı ile hıdrellez şenliklerinde tören ve kutlamalardan sonra bütün öğrencileri yakın komşu köylere ve kırsal kesimlere götürürdü. Oralarda, öğrenciler, yanlarında götürdükleri yiyeceklerle toplu olarak piknik yaparlardı. Kimi zaman da, yine yakın köy ilkokullarının misafiri olarak toplu bir şekilde o köylere gidilir, giderken, daha çok “Dağ başını duman almış” marşı söylenirdi. O köy okullarına varıldığında da, ev sahibi okulun öğrencileri onları toplu olarak karşılar ve en iyi biçimde ağırlamaya çalışırlardı. Komşu köylere giderken bile resmi okul kıyafetleri (önlük ve kasket) giyilirdi.
Bir gün komşu köy okullarından Azapbaşlı ilkokuluna gidilmesi kararlaştırıldı. Bir kaç gün önceden hazırlıklar başladı.Çörekler yapıldı, yumurtalar haşlandı, azıklar torbalara yerleştirildi. Heyecanla sabahı beklemeye başladılar. Sabahleyin önlüğünü giyen, kasketini başına geçiren tüm öğrenciler, okulun bahçesinde toplandılar. Öğretmenleriyle birlikte Azapbaşlı köyüne gitmek üzere yola çıktılar. Aşağı mahalleden geçtiler. Yokuşu tırmandılar. Önce Mescitli köyüne vardılar. Oradan da bahçe ve bostanların içinden geçerek, marşlar
ve kahramanlık türküleri (Özellikle “Dağ başını duman almış”, “Çanakkale içinde aynalı çarşı” marşlarını) söyleyerek Azapbaşlı Köyü İlkokuluna ulaştılar. Öğrenciler, bu köyde misafir edildiler. Annelerinin, hazırlamış oldukları azıkları veya yollukları topluca yediler. Ev sahibi köy ilk okulu öğrencileri ile kaynaştılar. Yeni arkadaşlar edindiler. Akşama kadar değişik oyunlar oynadılar. Öğrendikleri şarkıları, '6Darşları, şiirleri onlarla paylaştılar. Azapbaşlı’da
tanıştıkları arkadaşlarından ayrılmak çok zor olduysa da, hava kararmadan, Hasbek’e dönmek üzere yola koyuldular. Yorgun argın evlerine vardılar. Yemek bile yemeden yatağa girip mışıl mışıl uykuya daldılar.
Hasbek Bucağı sınırları içinde bir de Kadıgüllü diye bir köy vardır. Kadıgüllü Köyü. sulak, yeşillik bir yerdir. Çevre köylerin de merkezindedir. İşte Atila Güler, Nahiye Müdürlüğüne vekalet etmenin avantajını da kullanarak, her yıl, otuz köyün öğrenci ve öğretmenlerini Kadıgüllü Köyünde topluyor, orada bir tür kültür ve spor şenliği düzenliyor. Burada, okullararası spor karşılaşmaları, kültürel yarışmalar yapılıyor. Böylece öğrenciler, hem çevreyi tanıyorlar, bilgileri görgüleri artıyor, hem de, yeni arkadaşlar ediniyorlardı.
Otuz köyün öğrencisini Kadıgüllü Köyünde toplamak dile kolay.Yaklaşık elli yıl öncesinin iletişim ve ulaşım olanaklarıyla bunu gerçekleştirmek olağanüstü bir başarı olsa gerek. Ancak, Atila Güler, bu kadar öğrenciyi Kadıgüllü’de toplamakta zorluk çekmiyordu. Çünkü, zaman zaman nahiye müdürlüğüne vekalet ediyordu. Bu tür etkinlikleri organize etmede de, nahiye müdürlüğü yetkilerini kullanıyordu.
Aradan elli yıl geçmiş olmasına karşın, öğrencileri, bu anılarını anlatırken hâlâ heyecanlanıyorlar. Bu yaşantılarını hiç unutamadıklarını belirtiyorlar. Bunlardan biri de Zeki Karasudur. Zeki Karasu, Kadıgüllü’de düzenlenen bu şenlikleri şöyle anlatıyor.:
“İlkokulu köyümde okudum. Bizim dönemimizde köyümüzden fazla göç olmadığı için öğrenci sayısı çok kalabalıktı. Biz 5. sınıf olarak 33 kişiydik. Okulumuzun genel mevcudu tahminen 150-200 arasında idi. Her sınıfi bir öğretmen okuturdu. Bizim, 5. sınıf olarak öğretmenimiz değerli hocam Atilla GULER idi. Hocam aynı zamanda Nahiye Müdürlüğü görevini de vekaleten yürütmekte idi.
Saygıdeğer Hocam zamanında okulumuzun sosyal faaliyetleri oldukça fazlaydı. Her yıl, bilhassa bahar mevsiminde çevre köylere gezi düzenlenir, çevre köylerden de misafir öğrenciler kabul edilirdi. Çevre köylere gizi düzenlendiğinde, dönüşümüzde her öğrenci bir ağaç fidesi getirir ve okul bahçesine dikerdik. İlkokuldan mezun olduğum sene (1965-1966 ders yılı) İlkbahar mevsiminde, sanırım Mayıs ayı içerisinde ve güneşli güzel bir günde, sayın Hocam Atilla GÜLER’ in öncülüğünde, bizim köye yakın bir köy olan KADIGÜLLÜ köyünde (Kadıgüllü köyü merkez olarak seçilmişti) bütün çevre köylerin okullarındaki öğrencilerin katılımıyla çeşitli etkinlikler ve yarışmalar düzenlendi. Şu andaki düşünceme göre, bu etkinlikler köyler arası olimpiyat yarışmaları denilecek kadar muhteşem olmuştu. Koşu, güreş,
bilgi ve folklor yarışmaları yapılmıştı. Bu da, öğrencilerin küçük yaşta başkaları ile kaynaşmasını, ufuklarının açılmasını sağlamıştır. Etkinliklere katılan her öğrenci, yemeğini (azığını) kendisi getirdi ve guruplar halinde piknik havasında yenildi. Bu gezi, aylarca köyler arasında konuşuldu.”
Bir eğitmen, görevi başında nasıl yetiştirilir?
Bir okulda bazı yönlerden yetersizliği görülen öğretmenlerin, bu yetersizliklerinin, öğretmenin onuru kırılmadan nasıl giderilebileceğinin çok güzel örneklerini verir Atila Güler.
Atila Güler’in, çevre köyler ile de olumlu ilişkileri vardı. Özellikle bahar aylarında ulusal egemenlik ve çocuk bayramında, bahar bayramı ile hıdrellez şenliklerinde tören ve kutlamalardan sonra bütün öğrencileri yakın komşu köylere ve kırsal kesimlere götürürdü. Oralarda, öğrenciler, yanlarında götürdükleri yiyeceklerle toplu olarak piknik yaparlardı. Kimi zaman da, yine yakın köy ilkokullarının misafiri olarak toplu bir şekilde o köylere gidilir, giderken, daha çok “Dağ başını duman almış” marşı söylenirdi. O köy okullarına varıldığında da, ev sahibi okulun öğrencileri onları toplu olarak karşılar ve en iyi biçimde ağırlamaya çalışırlardı. Komşu köylere giderken bile resmi okul kıyafetleri (önlük ve kasket) giyilirdi.
Bir gün komşu köy okullarından Azapbaşlı ilkokuluna gidilmesi kararlaştırıldı. Bir kaç gün önceden hazırlıklar başladı.Çörekler yapıldı, yumurtalar haşlandı, azıklar torbalara yerleştirildi. Heyecanla sabahı beklemeye başladılar. Sabahleyin önlüğünü giyen, kasketini başına geçiren tüm öğrenciler, okulun bahçesinde toplandılar. Öğretmenleriyle birlikte Azapbaşlı köyüne gitmek üzere yola çıktılar. Aşağı mahalleden geçtiler. Yokuşu tırmandılar. Önce Mescitli köyüne vardılar. Oradan da bahçe ve bostanların içinden geçerek, marşlar
ve kahramanlık türküleri (Özellikle “Dağ başını duman almış”, “Çanakkale içinde aynalı çarşı” marşlarını) söyleyerek Azapbaşlı Köyü İlkokuluna ulaştılar. Öğrenciler, bu köyde misafir edildiler. Annelerinin, hazırlamış oldukları azıkları veya yollukları topluca yediler. Ev sahibi köy ilk okulu öğrencileri ile kaynaştılar. Yeni arkadaşlar edindiler. Akşama kadar değişik oyunlar oynadılar. Öğrendikleri şarkıları, '6Darşları, şiirleri onlarla paylaştılar. Azapbaşlı’da
tanıştıkları arkadaşlarından ayrılmak çok zor olduysa da, hava kararmadan, Hasbek’e dönmek üzere yola koyuldular. Yorgun argın evlerine vardılar. Yemek bile yemeden yatağa girip mışıl mışıl uykuya daldılar.
Hasbek Bucağı sınırları içinde bir de Kadıgüllü diye bir köy vardır. Kadıgüllü Köyü. sulak, yeşillik bir yerdir. Çevre köylerin de merkezindedir. İşte Atila Güler, Nahiye Müdürlüğüne vekalet etmenin avantajını da kullanarak, her yıl, otuz köyün öğrenci ve öğretmenlerini Kadıgüllü Köyünde topluyor, orada bir tür kültür ve spor şenliği düzenliyor. Burada, okullararası spor karşılaşmaları, kültürel yarışmalar yapılıyor. Böylece öğrenciler, hem çevreyi tanıyorlar, bilgileri görgüleri artıyor, hem de, yeni arkadaşlar ediniyorlardı.
Otuz köyün öğrencisini Kadıgüllü Köyünde toplamak dile kolay.Yaklaşık elli yıl öncesinin iletişim ve ulaşım olanaklarıyla bunu gerçekleştirmek olağanüstü bir başarı olsa gerek. Ancak, Atila Güler, bu kadar öğrenciyi Kadıgüllü’de toplamakta zorluk çekmiyordu. Çünkü, zaman zaman nahiye müdürlüğüne vekalet ediyordu. Bu tür etkinlikleri organize etmede de, nahiye müdürlüğü yetkilerini kullanıyordu.
Aradan elli yıl geçmiş olmasına karşın, öğrencileri, bu anılarını anlatırken hâlâ heyecanlanıyorlar. Bu yaşantılarını hiç unutamadıklarını belirtiyorlar. Bunlardan biri de Zeki Karasudur. Zeki Karasu, Kadıgüllü’de düzenlenen bu şenlikleri şöyle anlatıyor.:
“İlkokulu köyümde okudum. Bizim dönemimizde köyümüzden fazla göç olmadığı için öğrenci sayısı çok kalabalıktı. Biz 5. sınıf olarak 33 kişiydik. Okulumuzun genel mevcudu tahminen 150-200 arasında idi. Her sınıfi bir öğretmen okuturdu. Bizim, 5. sınıf olarak öğretmenimiz değerli hocam Atilla GULER idi. Hocam aynı zamanda Nahiye Müdürlüğü görevini de vekaleten yürütmekte idi.
Saygıdeğer Hocam zamanında okulumuzun sosyal faaliyetleri oldukça fazlaydı. Her yıl, bilhassa bahar mevsiminde çevre köylere gezi düzenlenir, çevre köylerden de misafir öğrenciler kabul edilirdi. Çevre köylere gizi düzenlendiğinde, dönüşümüzde her öğrenci bir ağaç fidesi getirir ve okul bahçesine dikerdik. İlkokuldan mezun olduğum sene (1965-1966 ders yılı) İlkbahar mevsiminde, sanırım Mayıs ayı içerisinde ve güneşli güzel bir günde, sayın Hocam Atilla GÜLER’ in öncülüğünde, bizim köye yakın bir köy olan KADIGÜLLÜ köyünde (Kadıgüllü köyü merkez olarak seçilmişti) bütün çevre köylerin okullarındaki öğrencilerin katılımıyla çeşitli etkinlikler ve yarışmalar düzenlendi. Şu andaki düşünceme göre, bu etkinlikler köyler arası olimpiyat yarışmaları denilecek kadar muhteşem olmuştu. Koşu, güreş,
bilgi ve folklor yarışmaları yapılmıştı. Bu da, öğrencilerin küçük yaşta başkaları ile kaynaşmasını, ufuklarının açılmasını sağlamıştır. Etkinliklere katılan her öğrenci, yemeğini (azığını) kendisi getirdi ve guruplar halinde piknik havasında yenildi. Bu gezi, aylarca köyler arasında konuşuldu.”
Bir eğitmen, görevi başında nasıl yetiştirilir?
Bir okulda bazı yönlerden yetersizliği görülen öğretmenlerin, bu yetersizliklerinin, öğretmenin onuru kırılmadan nasıl giderilebileceğinin çok güzel örneklerini verir Atila Güler.
Atila Güler’in Hasbek İlkokulundan öğretmen arkadaşı olan Nuri Bölük anlatıyor: “Atila Güler, Hasbek İlkokulunda benim okul müdürüm idi. Okulumuzda bir de eğitmen( 3) görev yapıyordu. Eğitmenin, mesleki yönden bazı eksikleri, yetersizlikleri vardı. Bu yetersizliklerin bir an önce ve okulda yapı-
eğitmen:
1936 yılında, az nüfuslu köylerin eğitim ve öğretim işlerini görmek, tarımın ileri bir teknik içinde yürütülmesi bakımından köylülere kılavuzluk etmek amacı ile eğitmen yetiştirilmeye. başlanmıştı. Eğlenenler, öğretmen göndermeye elverişli bulunmayan köylere atanıyorlardı. Bunlar, eğitmen kurslarında yetiştiriliyorlardı. Kurslara, askerliğini çavuş olarak yapmış, okuma - yazması düzgün genç köylüler alınıyordu. Kursta altı ay öğretim gören ve başarı sağlayan eğitmenler, sonra gene kendi köylerine atanıyorlardı. Eğitmenlerin çalıştığı köy okulları “eğitmenli okul” diye adlandırılıyordu. Bu okullar üç sınıflı idi. Buralardan mezun olan köy çocuklarına üç sınıflı ilkokul mezunu deniyordu.
Eğitmen kursları tarım işlerine elverişli arazisi bulunan köylerde açılmaya başlandı, sonraları da koy enstitülerine bağlandı. 1946 yılına kadar köy enstitülerinin çoğunda eğitmen kursları vardı. 1947’den itibaren eğitmen kurslarına eleman alınmadı. Böylece eğitmen kursu uygulaması sona ermiş oldu. Bu zamana kadar eğitmenlerin çalıştığı 5-15 köyden bir bölge meydana getirilerek her bölgeye oradaki eğitmenleri devamlı olarak yetiştirmek ve onların çalışmalarını denetlemek üzere öğretmen okulu ya da köy Enstitüsü mezunu bir gezici başöğretmen atanmaktaydı. Eğitmen yetiştirme kurslarının çalışmaları kültür, tarım, yapıcılık ve sanat alanlarında oluyordu. Günlük çalışma 8 saat sürüyordu. Kültür dersleri Türkçe, yazı, okuma, imlâ, tahrir, aritmetik, geometri, yurt ve yaşama bilgisi, eğitim bilgisi ve uygulamalardı. Tarım ve sanat derslerinin konularını köy hayatını ilgilendiren pratik işler meydana getiriyordu.
Zamanla öğretmen sayısı çoğaldıkça üç sınıflı eğitmen okullarına da öğretmen atanmaya
başladı ve bu okullar beş sınıflı oldu. Beş sınıflı okullarda eğitmenler birinci devre sınıflarında
eğitim ve öğretim yapmaya başladılar. Eğitmenlerin bu sınıflarda başarısı çok yüksek
oldu. Ayrıca köyün yaşayışı üzerinde de olumlu etkiler yaptılar. Buna rağmen 1947 yılından
itibaren hükümetler, eğitmenlerin sayısını azaltmaya, devlet bütçesinden aldıkları çok
az bir ücretle ve geçici kadrolarda çalışan eğitmenlerin bir kısmının işlerine son vermeye
başladılar. Eğitmen sayısındaki bu azaltma yıllarca sürdü. Öğretmen azlığına rağmen eğitmenlerin,
sayısının azaltılması halk tarafından yerinde karşılanmadığı için zamanla bundan vazgeçildi. Bu arada eğitmenlerin ücretleri biraz artırıldı. Bununla birlikte yaşama koşulları güçleştikçe eğitmenlerin durumu kötüleşti. Oysa eğitmenler, eğitim ve öğretim alanında olumlu çalışmalarına devam ediyorlardı. Her yerde kendi çalışmaları çerçevesinde bir öğretmen kadar faydalı oluyorlardı. Zamanla öğretmen dernekleri içinde eğitmenlerin de haklarının savunulmasına başlandı. Eğitmenler bu mücadeleye katılmış, bilinçli birer eğitimci gibi ayakta kalmışlardı. Sonunda mücadelenin ürünü alındı; 1964 yılındı kabul edilen bir yasa ile eğitmenler maaşlı kadrolara alındılar ve kendilerine emeklilik hakkı tanındı. Türkiye’de on yıllık bir dönem içinde on binden fazla eğitmen yetiştirilmişti. Bu gün için eğitmenlerin sayısı çok azalmıştır.Ama kalanlar, köy okullarında bir öğretmen gibi görevlerine devam etınektedirler. Üstelik eğitmenler, eskiden kendilerine yardımcı olan bir gezici baş öğretmenin ve eğitmenler için hazırlanmış özel kılavuzların yöneticiliği altında çalıştıkları halde, sonradan değişen duruma da uymuşlar ve normal yollardan yetişmiş öğretmenlerin çalışmalarına aynen katılmışlardır. (Eğitim Ansiklopedisi, Ansiklopedi Yayınevi, Ankara- 1966, sayfa: 192)
(NOT:Bugün artık çalışan eğitmen bulunmadığı gibi, her halde yaşayan eğitmen de kalmamıştır.
A.B)
1936 yılında, az nüfuslu köylerin eğitim ve öğretim işlerini görmek, tarımın ileri bir teknik içinde yürütülmesi bakımından köylülere kılavuzluk etmek amacı ile eğitmen yetiştirilmeye. başlanmıştı. Eğlenenler, öğretmen göndermeye elverişli bulunmayan köylere atanıyorlardı. Bunlar, eğitmen kurslarında yetiştiriliyorlardı. Kurslara, askerliğini çavuş olarak yapmış, okuma - yazması düzgün genç köylüler alınıyordu. Kursta altı ay öğretim gören ve başarı sağlayan eğitmenler, sonra gene kendi köylerine atanıyorlardı. Eğitmenlerin çalıştığı köy okulları “eğitmenli okul” diye adlandırılıyordu. Bu okullar üç sınıflı idi. Buralardan mezun olan köy çocuklarına üç sınıflı ilkokul mezunu deniyordu.
Eğitmen kursları tarım işlerine elverişli arazisi bulunan köylerde açılmaya başlandı, sonraları da koy enstitülerine bağlandı. 1946 yılına kadar köy enstitülerinin çoğunda eğitmen kursları vardı. 1947’den itibaren eğitmen kurslarına eleman alınmadı. Böylece eğitmen kursu uygulaması sona ermiş oldu. Bu zamana kadar eğitmenlerin çalıştığı 5-15 köyden bir bölge meydana getirilerek her bölgeye oradaki eğitmenleri devamlı olarak yetiştirmek ve onların çalışmalarını denetlemek üzere öğretmen okulu ya da köy Enstitüsü mezunu bir gezici başöğretmen atanmaktaydı. Eğitmen yetiştirme kurslarının çalışmaları kültür, tarım, yapıcılık ve sanat alanlarında oluyordu. Günlük çalışma 8 saat sürüyordu. Kültür dersleri Türkçe, yazı, okuma, imlâ, tahrir, aritmetik, geometri, yurt ve yaşama bilgisi, eğitim bilgisi ve uygulamalardı. Tarım ve sanat derslerinin konularını köy hayatını ilgilendiren pratik işler meydana getiriyordu.
Zamanla öğretmen sayısı çoğaldıkça üç sınıflı eğitmen okullarına da öğretmen atanmaya
başladı ve bu okullar beş sınıflı oldu. Beş sınıflı okullarda eğitmenler birinci devre sınıflarında
eğitim ve öğretim yapmaya başladılar. Eğitmenlerin bu sınıflarda başarısı çok yüksek
oldu. Ayrıca köyün yaşayışı üzerinde de olumlu etkiler yaptılar. Buna rağmen 1947 yılından
itibaren hükümetler, eğitmenlerin sayısını azaltmaya, devlet bütçesinden aldıkları çok
az bir ücretle ve geçici kadrolarda çalışan eğitmenlerin bir kısmının işlerine son vermeye
başladılar. Eğitmen sayısındaki bu azaltma yıllarca sürdü. Öğretmen azlığına rağmen eğitmenlerin,
sayısının azaltılması halk tarafından yerinde karşılanmadığı için zamanla bundan vazgeçildi. Bu arada eğitmenlerin ücretleri biraz artırıldı. Bununla birlikte yaşama koşulları güçleştikçe eğitmenlerin durumu kötüleşti. Oysa eğitmenler, eğitim ve öğretim alanında olumlu çalışmalarına devam ediyorlardı. Her yerde kendi çalışmaları çerçevesinde bir öğretmen kadar faydalı oluyorlardı. Zamanla öğretmen dernekleri içinde eğitmenlerin de haklarının savunulmasına başlandı. Eğitmenler bu mücadeleye katılmış, bilinçli birer eğitimci gibi ayakta kalmışlardı. Sonunda mücadelenin ürünü alındı; 1964 yılındı kabul edilen bir yasa ile eğitmenler maaşlı kadrolara alındılar ve kendilerine emeklilik hakkı tanındı. Türkiye’de on yıllık bir dönem içinde on binden fazla eğitmen yetiştirilmişti. Bu gün için eğitmenlerin sayısı çok azalmıştır.Ama kalanlar, köy okullarında bir öğretmen gibi görevlerine devam etınektedirler. Üstelik eğitmenler, eskiden kendilerine yardımcı olan bir gezici baş öğretmenin ve eğitmenler için hazırlanmış özel kılavuzların yöneticiliği altında çalıştıkları halde, sonradan değişen duruma da uymuşlar ve normal yollardan yetişmiş öğretmenlerin çalışmalarına aynen katılmışlardır. (Eğitim Ansiklopedisi, Ansiklopedi Yayınevi, Ankara- 1966, sayfa: 192)
(NOT:Bugün artık çalışan eğitmen bulunmadığı gibi, her halde yaşayan eğitmen de kalmamıştır.
A.B)
Bakanlıktan, İl’den ya da İlçeden bu konuda yardım alma olanağı yoktu. Eğitmenin yetersizlikleri giderilmeden ilkokul programının uygulanması zordu. Okulda, doğrudan eğitmene yönelik bir hizmet içi eğitim çalışması yapmanın, eğitmen açısından onur kırıcı bir durum yaratması kaçınılmaz olacaktı. Bu çalışmaların, eğitmenin onurunu zedelemeden ve doğrudan ona yönelik olduğunu sezdirmeden gerçekleştirilmesi
gerekiyordu. Müdürümüz Atila Güler, okuldaki öğretmenlerden her birini, değişik bir mesleki konuda hazırlık yapıp diğer öğretmenlere sunmak üzere görevlendirdi. Hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra, tüm öğretmenlere anlatıyormuş gibi, konularımızı anlattık. Böylece eğitmen arkadaşımızı, okulumuzda düzenlediğimiz bir tür hizmet içi eğitimle mesleki yönden yetiştirmiş olduk. Bu arada, biz de çok şeyler öğrendik.”
“Bu öğretmeni ben ıslah edemezsem başkası nasıl ıslah edecek?”
Atila Güler, yöneticilik yıllarında olumsuz davranışlar içinde bulunan pek çok öğretmenle karşılaşır. Bu öğretmenlerin hiçbiri hakkında bizzat soruşturma başlatmadığı gibi, hiç biri hakkında üst makamlara şikayette ya da suç duyurusunda da bulunmamıştır. Bu konuda; “Bu öğretmeni ben ıslah edemezsem, başkası nasıl ıslah edecek? Eğer, bir başkası bunları ıslah edebilecekse, bu başkası neden ben olmayayım?” diye düşünür. Bu öğretmenleri yanlış tutum ve davranışlarından, onları kırmadan, gücendirmeden, şu ya da bu şekilde vazgeçirir...
gerekiyordu. Müdürümüz Atila Güler, okuldaki öğretmenlerden her birini, değişik bir mesleki konuda hazırlık yapıp diğer öğretmenlere sunmak üzere görevlendirdi. Hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra, tüm öğretmenlere anlatıyormuş gibi, konularımızı anlattık. Böylece eğitmen arkadaşımızı, okulumuzda düzenlediğimiz bir tür hizmet içi eğitimle mesleki yönden yetiştirmiş olduk. Bu arada, biz de çok şeyler öğrendik.”
“Bu öğretmeni ben ıslah edemezsem başkası nasıl ıslah edecek?”
Atila Güler, yöneticilik yıllarında olumsuz davranışlar içinde bulunan pek çok öğretmenle karşılaşır. Bu öğretmenlerin hiçbiri hakkında bizzat soruşturma başlatmadığı gibi, hiç biri hakkında üst makamlara şikayette ya da suç duyurusunda da bulunmamıştır. Bu konuda; “Bu öğretmeni ben ıslah edemezsem, başkası nasıl ıslah edecek? Eğer, bir başkası bunları ıslah edebilecekse, bu başkası neden ben olmayayım?” diye düşünür. Bu öğretmenleri yanlış tutum ve davranışlarından, onları kırmadan, gücendirmeden, şu ya da bu şekilde vazgeçirir...
KÖYÜN TOPLUMSAL YAŞAMINDA YAPTIĞI DEĞİŞİKLİKLER
Damada ya da geline, vaat edilen malların verilmemesi olayına son verdi.
Kimi yörelerde “Üzengilik” ve “söylemelik” olarak adlandırılan çok güzel geleneklerimiz vardır. Sağ ayağın üzerine basılarak ata kolayca binilmesini ve inilmesini sağlayan, atın eğerine bağlı, “U” biçimindeki metal parçaya Üzengi denir. Üzengiye benzediği için, ortakulakta yer alan kemiklerden biri de “Üzengi kemiği” olarak adlandırılmıştır. Diğerine de “Örs kemiği” denilmektedir.
Otomobillerin henüz icat edilmediği ya da henüz kırsal kesime kadar girmediği yıllarda, gelinler, ata bindirilerek kız evinden oğlan evine götürülürdü. Baba evinden ata binip oğlan evinin kapısına gelen gelin, kayınbaba ya da kaynanadan maddi bir armağan alabilmek için, kendisine bir armağan verilinceye kadar -kasıtlı olarak- ayağını üzengiliğe basıp attan inmezdi. O yıllarda, köylerde nakit para ya da altın vermek mümkün olmadığından, geline
tarla, bağ, bahçe v.b. gibi taşınmaz malların, ya da inek, dana, koyun vb. gibi hayvanların armağan (hediye) olarak verileceği vaat edilirdi. Kayınbaba ve kaynana tarafından bu vaatlerin yapılmasından sonra gelin, sağ ayağını, atın eğerine bağlı üzengiye basarak attan iner ve damadın evine girerdi. Bu geleneğe, kimi bölgelerimizde, “Üzengilik verilmesi” denilmektedir.
Bir de, kimi köylerimizde “söylemelik” diye bir gelenek vardır. Düğünden birkaç gün sonra, damat, gelinin babasının evine el öpmeye gider. Burada damat, gelinin babasının ya da anasının, kendisine bir armağan vermelerini ya da vaat etmelerini sağlamak için bir süre hiç konuşmaz. Armağan verilinceye kadar, sağır ve dilsizmiş gibi davranır. Sorulan sorulara cevap vermez. Gelinin babası ya da anası tarafından bir armağan verilmesi ya da bir armağanın verileceğinin vaat edilmesinden sonra konuşmaya başlar.. Armağan verilince konuşur. Gerek üzengilik , gerekse söylemelik geleneklerinde, çoğu kez, kayınbaba ya da kayınvalide dana, inek, tarla vb. vermeyi vaat eder.
Hasbek’te de, adı “üzengilik” ya da “söylemelik” olmasa da, benzer bir gelenek sürmektedir. Ancak, zamanla bu gelenek biraz sulandırılmıştır. Kayınbabalar ya da kaynanalar tarafından vadedilen para, eşya ya da mallar verilmez olmuştur. Atila Güler’in kayınbabası da düğünden sonra, vaat ettiği tosunu bir türlü vermez. Bunun üzerine Atila Güler, gizlice kayınbabasının ahırına gidip, vadedilen tosunu alır, kendi ahırına bağlar.
Damada ya da geline, vaat edilen malların verilmemesi olayına son verdi.
Kimi yörelerde “Üzengilik” ve “söylemelik” olarak adlandırılan çok güzel geleneklerimiz vardır. Sağ ayağın üzerine basılarak ata kolayca binilmesini ve inilmesini sağlayan, atın eğerine bağlı, “U” biçimindeki metal parçaya Üzengi denir. Üzengiye benzediği için, ortakulakta yer alan kemiklerden biri de “Üzengi kemiği” olarak adlandırılmıştır. Diğerine de “Örs kemiği” denilmektedir.
Otomobillerin henüz icat edilmediği ya da henüz kırsal kesime kadar girmediği yıllarda, gelinler, ata bindirilerek kız evinden oğlan evine götürülürdü. Baba evinden ata binip oğlan evinin kapısına gelen gelin, kayınbaba ya da kaynanadan maddi bir armağan alabilmek için, kendisine bir armağan verilinceye kadar -kasıtlı olarak- ayağını üzengiliğe basıp attan inmezdi. O yıllarda, köylerde nakit para ya da altın vermek mümkün olmadığından, geline
tarla, bağ, bahçe v.b. gibi taşınmaz malların, ya da inek, dana, koyun vb. gibi hayvanların armağan (hediye) olarak verileceği vaat edilirdi. Kayınbaba ve kaynana tarafından bu vaatlerin yapılmasından sonra gelin, sağ ayağını, atın eğerine bağlı üzengiye basarak attan iner ve damadın evine girerdi. Bu geleneğe, kimi bölgelerimizde, “Üzengilik verilmesi” denilmektedir.
Bir de, kimi köylerimizde “söylemelik” diye bir gelenek vardır. Düğünden birkaç gün sonra, damat, gelinin babasının evine el öpmeye gider. Burada damat, gelinin babasının ya da anasının, kendisine bir armağan vermelerini ya da vaat etmelerini sağlamak için bir süre hiç konuşmaz. Armağan verilinceye kadar, sağır ve dilsizmiş gibi davranır. Sorulan sorulara cevap vermez. Gelinin babası ya da anası tarafından bir armağan verilmesi ya da bir armağanın verileceğinin vaat edilmesinden sonra konuşmaya başlar.. Armağan verilince konuşur. Gerek üzengilik , gerekse söylemelik geleneklerinde, çoğu kez, kayınbaba ya da kayınvalide dana, inek, tarla vb. vermeyi vaat eder.
Hasbek’te de, adı “üzengilik” ya da “söylemelik” olmasa da, benzer bir gelenek sürmektedir. Ancak, zamanla bu gelenek biraz sulandırılmıştır. Kayınbabalar ya da kaynanalar tarafından vadedilen para, eşya ya da mallar verilmez olmuştur. Atila Güler’in kayınbabası da düğünden sonra, vaat ettiği tosunu bir türlü vermez. Bunun üzerine Atila Güler, gizlice kayınbabasının ahırına gidip, vadedilen tosunu alır, kendi ahırına bağlar.
Ayrıca, köy gençlerini yanına alarak, davul zurna eşliğinde, vaat ettiği malı, eşyayı ya da parayı vermeyen kişilerin kapılarına dayanır, vaat edilen malı, eşyayı ya da parayı alıncaya kadar kapıdan ayrılmazdı. Böylece, Hasbek’te, biraz sulandırılmış olan üzengilik ve söylemelik gelenekleri yine eskisi gibi ciddi bir duruma gelir. Kimse, vermeyeceği/veremeyeceği bir para, eşya ya da malı vaat etmez.
Köyde sürüp giden başlık parasını kaldırdı
Köyde, kız babaları, kızlarını evlendirirken, oğlan tarafından başlık parası adıyla belli bir miktarda para, hayvan ya da tarla istiyorlardı. Kızları aşağılayan, onları bir mal gibi gören çağdışı bir anlayışa dayanan bu uygulama, Atila Güler’i çok rahatsız ediyordu. Buna bir son vermek gerekiyordu. Köyde, sözünün nazının geçtiği kız babalarıyla görüşerek, onları ikna etti. Onlar, kızlarını evlendirirken başlık parası istemeyince, diğer kız babaları da, yavaş yavaş başlık parası istememeye başladılar. Zamanla bu olumsuz gelenek tamamen ortadan kalktı.
Nahiye Müdürlüğüne vekalet ettiği dönemlerde, nahiyeye bağlı köylerden mahkemeye giden bir tek kişi olmadı.
Atila Güler, asıl müdür atanmaması nedeniyle uzun süre nahiye müdürlüğüne de vekalet etti. Bu süre içinde nahiyeye bağlı köylerden bir tek kişi bile mahkemeye gitmedi. Köylülere, aralarında herhangi bir anlaşmazlık olması durumunda önce nahiye müdürü olarak kendisine başvurmalarını, kendisinden habersiz mahkemeye gitmemelerini söyledi. Kendisine gelen köylüleri, duruma göre, kimi zaman özür dileterek, kimi zaman da hakkını verdirterek uzlaştırdı. Böylece, hem köylülerin gerek siz masrafa girmelerini, zaman kaybetmelerini önledi, hem de huzuru ve barışı sağladı.
Ulusal bayramlar çok coşkulu bir biçimde kutlanırdı
Atila Güler zamanında Hasbek’te ulusal bayramlar, çok canlı olarak kutlanır, çeşitli etkinlikler yapılır, spor yarışmaları düzenlenir, şiirler okunur,bayramların anlamları ile ilgili olarak sosyal yönü gelişmiş başarılı öğrenciler tarafından coşkulu konuşmalar yapılırdı. Örneğin, Faire Işık adlı öğrenci, çok güzel, çok etkili ve heyecanlı şiirler okurdu. Okuduğu şiirlerden biri, “Bu Vatan Kimin?”adlı şiir idi. Bu şiirin dörtlüklerinin son mısralarındaki “sıra dağlar gibi duranlarındır.” “Bir gül bahçesine girercesine, bu toprağın kara bağrına girenlerindir”. “Bencileyin hasmını topun namlusundan görenlerindir.” İfadeleri tüm öğrenci ve velileri derinden etkiler, heyecanlandırırdı. Ayrıca, yine önemli günler ile haftaların kutlanması konusunda geniş kapsamlı etkinlikler ve yarışmalar düzenlenir, günün anlam ve önemi ile ilgi olarak konuşmalar yapılır, şiirler okunurdu.
Disiplin, disiplin, yine disiplin
“Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa, orada itimat (güven) ve itaat vardır. İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır.”
K.Atatürk
Atila Güler, Atatürk’ün yukarıdaki sözünü kendisine düstur (genel kural, temel ilke) edinmiş, meslek yaşamı boyunca, bundan ödün vermemiştir Öğrencilerini de , disiplinli bir şekilde yetiştirmeye çalışmıştır..
O, tatlı sert olarak nitelendirilebilecek bir disiplin anlayışına sahipti. Uyulması gereken kuralları öğrencileriyle birlikte tespit eder, kurallara uyulmaması durumunda, verilecek cezaları da öğrencilerle birlikte kararlaştırırdı. Kuralları uygularken kesinlikle ödün vermezdi. Her öğrenciye önce sorumluluklarını öğretir, sonra bu sorumluluklarını ne zaman, nerede ve nasıl yerine getireceklerini söyler ve bu sorumlulukların tam olarak yerine getirilmesini isterdi. Sorumluluklarını yerine getirmeyen öğrencilerine sorumluluklarını bir kez daha hatırlatır, sorumluluklarının gereğini yerine getirmediği takdirde karşılaşacağı yaptırımları belirtirdi. Bu uyarılardan sonra, sorumluluğunu yerine getirmeyen öğrenci kalmazdı.
Hasbek İlkokulunda bir günlük yaşam
Atila Güler’in gerek okul müdürlüğü ve gerekse sınıf öğretmenliği zamanında en dikkati çeken yönü de, O’nun, hem bayramların hem de önemli günlerin ve haftaların kutlanmasında öğretmenler ve öğrenciler arasında oldukça yüksek seviyeli insani ilişkiler, işbirliği ve koordinasyon sağlayabilmiş olmasıdır. Her sabah okulun girişinde eksiksiz bir şekilde toplanılır, andımız, hafta başlarında ve sonlarında da istiklal marşımız söylenir, al bayrak göndere çekilir, bundan da öğrenciler büyük mutluluk duyarlardı. Bütün öğrenciler güler yüzlü, sempatik ve öğrenci olmalarından dolayı gururlu, sevinçli ve kendilerinden emindiler. Her öğrencinin oldukça ilginç ve komik lakapları vardı. Öğrenciler bu unvanları ile anılır veya çağrılırdı. Kısacası, o yıllarda Hasbek ilkokulunda şimdiki kolejler gibi bir atmosfer mevcuttu.
O zamanlar öğrenciler, karamandundan (bir çeşit basit bir dokuma kumaş olsa gerek) yapılmış pantolon, tire gömlek, tire işlik giyer, tahtadan veya siyah kaba kumaştan yapılmış çanta taşır, klasik ve geleneksel okul kıyafeti olarak da, siyah önlük ve kasket giyerlerdi. Ayakkabıları da, soğukkuyu veya cızlavıt marka olurdu.
O yıllarda, tüm okullarda içirilmesi zorunlu tutulan Amerikan yardımı süt tozları okulun bahçesinde büyük bakır kazanlarda pişirilir ve özel bardaklarla bütün öğrencilere içirilirdi. Bu bağlamda özellikle kış aylarında depoda muhafaza edilen yer elması-havuç-elma-portakal nöbetçi öğretmen ve öğrencilerin sorumluluğunda depodan her gün çıkarılır ve eşit bir biçimde bütün öğrencilere dağıtılırdı. Ayrıca, yine depoda muhafaza edilen kuru üzüm-incir
v.s gibi yemişler de düzenli olarak öğrencilere ikram edilirdi.
Yine o yıllarda devlet tarafından köy ilkokullarına odun ve kömür verilmediği için, okulun yakacak ihtiyacı veliler tarafından karşılanırdı. Bu nedenle, her öğrenci, her sabah okula gelirken, mutlaka bir tane meşe odunu getirirdi. Sobaları ise, hademe Nuri efendi yakardı.
Köyün genç kız ve kadınlarına Bünyan halısı dokumayı öğreterek halkın geçim düzeyini yükseltmek istedi
Hasbek ve çevresinde, halkın yaşam düzeyini yükseltmek için bir şeyler yapmak gerekiyordu. İnsanlar, yazın tarla, bağ bahçe işleriyle uğraşıyor, kışın ise, kadın erkek, tamamen üretimden uzak,işsiz, bomboş bir biçimde oturuyordu. Yapacakları bir iş yoktu.
Atila Güler, bu durumu değiştirmek, halkı, kış aylarında da üretime yönlendirmek için mutlaka bir şey yapılması gerektiğini düşündü. Köyün genç kız ve kadınlarına halı dokumayı öğreterek, onları üretici duruma getirmenin mümkün olabileceğini gördü. Ancak, bu kadınlar, Bünyan halısı dokumayı nerede, kimden ve nasıl öğreneceklerdi. Bunun için ya Bünyan’dan halı ustası getirmek, burada tezgah kurmak, ipek iplik almak gerekiyordu. Bu da, epey bir para gerektiriyordu. Para nereden bulunacaktı. İkinci bir yol da, birkaç genç kız ya da kadını Bünyan’a götürmek, oradaki halı ustalarından halı dokumayı öğrendikten sonra, köye dönüp köydeki genç kız ve kadınlara öğretmekti.
Bunun için, önce Bünyan’a gidilmesi, araştırma yapılması, gönderilecek kadınlara yatacak ve yemek yiyecek yer ayarlanması, gerekiyordu. Kendisinin bunları yapmak için zamanı yoktu. O sırada köyde Ömer Mutlu adlı bir genç bulunuyordu. Ömer Mutlu, İmam Hatip Lisesini bitirmiş, sonra Lise fark sınavlarını verip Üniversite sınavlarına katılmıştı. Bu arada Ömer Mutlu yaklaşık bir yıl köyde boş kalmıştı. Atila Güler, bu işi, onun yapabileceğini düşündü. Bir gün Ömer Mutlu’ya: “Köydeki akrabalarımızı ve tanıdıklarımızı alıp Bünyan’a götür. Orada kızlar halı dokumayı öğrensinler. Sonra da gelip köyümüzdeki diğer kadınlara öğretsinler. Halı dokumayı öğrenen kızların dokuyacakları halıların satılmasıyla köyümüzün geliri artsın. Köyümüz kalkınsın “ dedi. Ömer Mutlu’nun da bu işe aklı yattı. Ancak, kızları Bünyan’a götürüp getirmek, oradaki masraflarını karşılamak için gerekli olan para bulunamadığı için bu işten vazgeçmek zorunda kaldı.
HASBEK’TE ORTAOKUL BİNASI YAPTIRMA ÇALIŞMALARI
1997 yılına kadar, Türkiye’de zorunlu ilköğretim süresi beş yıl idi. Beş yıllık ilkokulları bitirenler, isterlerse ortaokula devam ederlerdi. Ortaokullar üç yıllıktı. Ortaokula devam etmek zorunlu değildi. 1997 yılında Milli Eğitim Temel Kanununda yapılan bir değişiklikle zorunlu İlköğretim süresi sekiz yıla çıkarıldı. Beş yıllık ilkokullarla üç yıllık ortaokullar birleştirildi. Bu okullara da, “ilköğretim okulu” denildi. Sekiz yıllık ilköğretim, her Türk yurttaşı için zorunlu hale getirildi.
1950’li ve 60’lı yıllarda köylerde sadece beş yıllık ilkokullar vardı. Ortaokullar ise yalnızca şehirlerde ve kimi kasabalarda açılabiliyordu. Nahiye merkezi olmasına karşın, o yıllarda Hasbek’te de ortaokul açılmamıştı. Bu yüzden beşinci sınıfı bitiren öğrencilerden ailesinin hali vakti iyi olanlar, ya dört saat uzaklıktaki Sarıkaya ilçe merkezindeki ya da Kayseri’deki ortaokullara gidiyorlar, yatılı okul sınavlarını kazananlar da, ortaokulu parasız okuma şansını elde ediyorlardı. Geri kalan pek çok öğrenci ise, köyde çiftçilik ya da çobanlık yapmak zorunda kalıyordu. Oysa, Hasbek’te bir ortaokul açılsa, daha çok çocuğun ortaokulu bitirme şansı olacaktı.
Ortaokul ihtiyacı, her geçen yıl daha fazla hissedilmeye başladı. Devlet burada bir ortaokul açmayı düşünmüyordu. Bu konu, köy halkı ve öğretmenler arasında günlerce tartışıldı. Sonunda, “Köy halkının katkılarıyla bir ortaokul binasının temelinin atılması, su basmana kadar çıkıldıktan sonra, devletten yardım istenmesi” görüşü ağırlık kazandı. Böylece, bir bucak merkezi olan Hasbek’te ortaokul açma konusunda devlete bir tür emrivaki yapılmış olunacaktı.
O sırada Hasbek İlkokulu müdürü olan Atila Güler’in öncülüğünde bir “Ortaokul Yaptırma Derneği” kuruldu. Ortaokul binası yapılacak uygun bir yer araştırıldı. O dönemlerde henüz köyden kente göç çok hızlı olmadığından, köyler kalabalıktı. Köyün merkezindeki arsalar, merkeze bitişik tarlalar çok kıymetli idi. Bu yüzden okul yeri olacak arsa ya da tarla bulmak oldukça zor oldu. Kimse, bu özelliklere sahip arsa ya da tarlasını parayla da olsa vermek istemiyordu.. Bu arsalardan biri de, okul müdürü Atila Güler’in dayısı Hamdi Arıkan’a aitti. Hamdi Arıkan, arsasını okul yapımı için vermeye pek istekli görünmüyordu.. Vermeye razı olsa bile, bu arsanın istimlak bedelini ödemek için çok para gerekiyordu. Bu paranın bulunması da oldukça zor olacaktı. Atila Güler’in, ne yapıp edip dayısı Hamdi Beyi ikna ederek bu arsayı, okul yeri olarak bağışlatması gerekiyordu.
Bu düşüncelerini açıklamak için dayısına gitti ve: “Dayı, ilkokulu bitiren gerek Hasbekli gerekse diğer çevre köylerden özellikle yoksul öğrenciler, ilkokuldan sonra okula gidemiyorlar. Bu yüzden nice zeki ve yetenekli çocuk köyde çiftçilik ya da çobanlık yapmak zorunda kalıyor, bunun böyle devam etmemesi gerekir. Hep birlikte bu soruna bir çözüm yolu bulmak zorundayız. Köyümüzde bir ortaokul açılmış olsa, bu çocuklar da okuma imkanı bulabilecekler. Tüm köy halkı kendi çapında özveride bulunursa, köyümüzde bir ortaokul binası yaptırır, bu çocukların kaderlerini değiştirilebiliriz. Bunu yapmak bizim elimizde.”dedi. Sonra:
“Dayı, dünyada insanlar değil, eserler baki kalıyor. İnsan ne yapacaksa sağlığında yapmalı. Allah gecinden versin. Ölünce bir mevlit okuturlar, bir yemek verirler, sonra bu iş biter. Zamanla unutulur gidersin. Bu dünyada bırakılacak en iyi eser, bir okul yaptırmaktır. Şimdi sen okul için bir yer verirsen, sonsuza kadar anılırsın. O okulda binlerce çocuk okur, adam olur. Sonra bu çocuklar meslek sahibi olurlar. Kendilerine, ana babalarına, köyümüze vatanımıza, milletimize hizmet ederler. Sana hep dua ederler.” Dedi. Bu sözler, dayısı Hamdı Arıkan’ı çok derinden etkiledi ve istenilen arsayı, okul yapılmak
kaydıyla Ortaokul yaptırma Derneğine bağışladı .
Bundan sonra da, gerek Hasbeklilerin gerekse çevre köylerin desteğiyle ortaokul binasının temeli atıldı. Su basmana kadar çıkıldı. Sonra Valiliğe başvuruldu. Valilikten alınan destekle ortaokul binasının yapımı tamamlandı. Bu okulda binlerce çocuk okudu. Sonra liseye gitti, üniversiteye gitti. Bu bina, halen İlköğretim Okulu olarak kullanılmaktadır.
Bu gün için, bir nahiye merkezinde ortaokul açılması çok da önemli ve çok büyük bir olay olarak görülmeyebilir. Bundan kırk elli yıl önce ise bir köyde ortaokul açılması, bir kentte üniversite açılması kadar önemliydi. Bu olayı da, o günün koşulları içinde değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır.
Köyde sürüp giden başlık parasını kaldırdı
Köyde, kız babaları, kızlarını evlendirirken, oğlan tarafından başlık parası adıyla belli bir miktarda para, hayvan ya da tarla istiyorlardı. Kızları aşağılayan, onları bir mal gibi gören çağdışı bir anlayışa dayanan bu uygulama, Atila Güler’i çok rahatsız ediyordu. Buna bir son vermek gerekiyordu. Köyde, sözünün nazının geçtiği kız babalarıyla görüşerek, onları ikna etti. Onlar, kızlarını evlendirirken başlık parası istemeyince, diğer kız babaları da, yavaş yavaş başlık parası istememeye başladılar. Zamanla bu olumsuz gelenek tamamen ortadan kalktı.
Nahiye Müdürlüğüne vekalet ettiği dönemlerde, nahiyeye bağlı köylerden mahkemeye giden bir tek kişi olmadı.
Atila Güler, asıl müdür atanmaması nedeniyle uzun süre nahiye müdürlüğüne de vekalet etti. Bu süre içinde nahiyeye bağlı köylerden bir tek kişi bile mahkemeye gitmedi. Köylülere, aralarında herhangi bir anlaşmazlık olması durumunda önce nahiye müdürü olarak kendisine başvurmalarını, kendisinden habersiz mahkemeye gitmemelerini söyledi. Kendisine gelen köylüleri, duruma göre, kimi zaman özür dileterek, kimi zaman da hakkını verdirterek uzlaştırdı. Böylece, hem köylülerin gerek siz masrafa girmelerini, zaman kaybetmelerini önledi, hem de huzuru ve barışı sağladı.
Ulusal bayramlar çok coşkulu bir biçimde kutlanırdı
Atila Güler zamanında Hasbek’te ulusal bayramlar, çok canlı olarak kutlanır, çeşitli etkinlikler yapılır, spor yarışmaları düzenlenir, şiirler okunur,bayramların anlamları ile ilgili olarak sosyal yönü gelişmiş başarılı öğrenciler tarafından coşkulu konuşmalar yapılırdı. Örneğin, Faire Işık adlı öğrenci, çok güzel, çok etkili ve heyecanlı şiirler okurdu. Okuduğu şiirlerden biri, “Bu Vatan Kimin?”adlı şiir idi. Bu şiirin dörtlüklerinin son mısralarındaki “sıra dağlar gibi duranlarındır.” “Bir gül bahçesine girercesine, bu toprağın kara bağrına girenlerindir”. “Bencileyin hasmını topun namlusundan görenlerindir.” İfadeleri tüm öğrenci ve velileri derinden etkiler, heyecanlandırırdı. Ayrıca, yine önemli günler ile haftaların kutlanması konusunda geniş kapsamlı etkinlikler ve yarışmalar düzenlenir, günün anlam ve önemi ile ilgi olarak konuşmalar yapılır, şiirler okunurdu.
Disiplin, disiplin, yine disiplin
“Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa, orada itimat (güven) ve itaat vardır. İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır.”
K.Atatürk
Atila Güler, Atatürk’ün yukarıdaki sözünü kendisine düstur (genel kural, temel ilke) edinmiş, meslek yaşamı boyunca, bundan ödün vermemiştir Öğrencilerini de , disiplinli bir şekilde yetiştirmeye çalışmıştır..
O, tatlı sert olarak nitelendirilebilecek bir disiplin anlayışına sahipti. Uyulması gereken kuralları öğrencileriyle birlikte tespit eder, kurallara uyulmaması durumunda, verilecek cezaları da öğrencilerle birlikte kararlaştırırdı. Kuralları uygularken kesinlikle ödün vermezdi. Her öğrenciye önce sorumluluklarını öğretir, sonra bu sorumluluklarını ne zaman, nerede ve nasıl yerine getireceklerini söyler ve bu sorumlulukların tam olarak yerine getirilmesini isterdi. Sorumluluklarını yerine getirmeyen öğrencilerine sorumluluklarını bir kez daha hatırlatır, sorumluluklarının gereğini yerine getirmediği takdirde karşılaşacağı yaptırımları belirtirdi. Bu uyarılardan sonra, sorumluluğunu yerine getirmeyen öğrenci kalmazdı.
Hasbek İlkokulunda bir günlük yaşam
Atila Güler’in gerek okul müdürlüğü ve gerekse sınıf öğretmenliği zamanında en dikkati çeken yönü de, O’nun, hem bayramların hem de önemli günlerin ve haftaların kutlanmasında öğretmenler ve öğrenciler arasında oldukça yüksek seviyeli insani ilişkiler, işbirliği ve koordinasyon sağlayabilmiş olmasıdır. Her sabah okulun girişinde eksiksiz bir şekilde toplanılır, andımız, hafta başlarında ve sonlarında da istiklal marşımız söylenir, al bayrak göndere çekilir, bundan da öğrenciler büyük mutluluk duyarlardı. Bütün öğrenciler güler yüzlü, sempatik ve öğrenci olmalarından dolayı gururlu, sevinçli ve kendilerinden emindiler. Her öğrencinin oldukça ilginç ve komik lakapları vardı. Öğrenciler bu unvanları ile anılır veya çağrılırdı. Kısacası, o yıllarda Hasbek ilkokulunda şimdiki kolejler gibi bir atmosfer mevcuttu.
O zamanlar öğrenciler, karamandundan (bir çeşit basit bir dokuma kumaş olsa gerek) yapılmış pantolon, tire gömlek, tire işlik giyer, tahtadan veya siyah kaba kumaştan yapılmış çanta taşır, klasik ve geleneksel okul kıyafeti olarak da, siyah önlük ve kasket giyerlerdi. Ayakkabıları da, soğukkuyu veya cızlavıt marka olurdu.
O yıllarda, tüm okullarda içirilmesi zorunlu tutulan Amerikan yardımı süt tozları okulun bahçesinde büyük bakır kazanlarda pişirilir ve özel bardaklarla bütün öğrencilere içirilirdi. Bu bağlamda özellikle kış aylarında depoda muhafaza edilen yer elması-havuç-elma-portakal nöbetçi öğretmen ve öğrencilerin sorumluluğunda depodan her gün çıkarılır ve eşit bir biçimde bütün öğrencilere dağıtılırdı. Ayrıca, yine depoda muhafaza edilen kuru üzüm-incir
v.s gibi yemişler de düzenli olarak öğrencilere ikram edilirdi.
Yine o yıllarda devlet tarafından köy ilkokullarına odun ve kömür verilmediği için, okulun yakacak ihtiyacı veliler tarafından karşılanırdı. Bu nedenle, her öğrenci, her sabah okula gelirken, mutlaka bir tane meşe odunu getirirdi. Sobaları ise, hademe Nuri efendi yakardı.
Köyün genç kız ve kadınlarına Bünyan halısı dokumayı öğreterek halkın geçim düzeyini yükseltmek istedi
Hasbek ve çevresinde, halkın yaşam düzeyini yükseltmek için bir şeyler yapmak gerekiyordu. İnsanlar, yazın tarla, bağ bahçe işleriyle uğraşıyor, kışın ise, kadın erkek, tamamen üretimden uzak,işsiz, bomboş bir biçimde oturuyordu. Yapacakları bir iş yoktu.
Atila Güler, bu durumu değiştirmek, halkı, kış aylarında da üretime yönlendirmek için mutlaka bir şey yapılması gerektiğini düşündü. Köyün genç kız ve kadınlarına halı dokumayı öğreterek, onları üretici duruma getirmenin mümkün olabileceğini gördü. Ancak, bu kadınlar, Bünyan halısı dokumayı nerede, kimden ve nasıl öğreneceklerdi. Bunun için ya Bünyan’dan halı ustası getirmek, burada tezgah kurmak, ipek iplik almak gerekiyordu. Bu da, epey bir para gerektiriyordu. Para nereden bulunacaktı. İkinci bir yol da, birkaç genç kız ya da kadını Bünyan’a götürmek, oradaki halı ustalarından halı dokumayı öğrendikten sonra, köye dönüp köydeki genç kız ve kadınlara öğretmekti.
Bunun için, önce Bünyan’a gidilmesi, araştırma yapılması, gönderilecek kadınlara yatacak ve yemek yiyecek yer ayarlanması, gerekiyordu. Kendisinin bunları yapmak için zamanı yoktu. O sırada köyde Ömer Mutlu adlı bir genç bulunuyordu. Ömer Mutlu, İmam Hatip Lisesini bitirmiş, sonra Lise fark sınavlarını verip Üniversite sınavlarına katılmıştı. Bu arada Ömer Mutlu yaklaşık bir yıl köyde boş kalmıştı. Atila Güler, bu işi, onun yapabileceğini düşündü. Bir gün Ömer Mutlu’ya: “Köydeki akrabalarımızı ve tanıdıklarımızı alıp Bünyan’a götür. Orada kızlar halı dokumayı öğrensinler. Sonra da gelip köyümüzdeki diğer kadınlara öğretsinler. Halı dokumayı öğrenen kızların dokuyacakları halıların satılmasıyla köyümüzün geliri artsın. Köyümüz kalkınsın “ dedi. Ömer Mutlu’nun da bu işe aklı yattı. Ancak, kızları Bünyan’a götürüp getirmek, oradaki masraflarını karşılamak için gerekli olan para bulunamadığı için bu işten vazgeçmek zorunda kaldı.
HASBEK’TE ORTAOKUL BİNASI YAPTIRMA ÇALIŞMALARI
1997 yılına kadar, Türkiye’de zorunlu ilköğretim süresi beş yıl idi. Beş yıllık ilkokulları bitirenler, isterlerse ortaokula devam ederlerdi. Ortaokullar üç yıllıktı. Ortaokula devam etmek zorunlu değildi. 1997 yılında Milli Eğitim Temel Kanununda yapılan bir değişiklikle zorunlu İlköğretim süresi sekiz yıla çıkarıldı. Beş yıllık ilkokullarla üç yıllık ortaokullar birleştirildi. Bu okullara da, “ilköğretim okulu” denildi. Sekiz yıllık ilköğretim, her Türk yurttaşı için zorunlu hale getirildi.
1950’li ve 60’lı yıllarda köylerde sadece beş yıllık ilkokullar vardı. Ortaokullar ise yalnızca şehirlerde ve kimi kasabalarda açılabiliyordu. Nahiye merkezi olmasına karşın, o yıllarda Hasbek’te de ortaokul açılmamıştı. Bu yüzden beşinci sınıfı bitiren öğrencilerden ailesinin hali vakti iyi olanlar, ya dört saat uzaklıktaki Sarıkaya ilçe merkezindeki ya da Kayseri’deki ortaokullara gidiyorlar, yatılı okul sınavlarını kazananlar da, ortaokulu parasız okuma şansını elde ediyorlardı. Geri kalan pek çok öğrenci ise, köyde çiftçilik ya da çobanlık yapmak zorunda kalıyordu. Oysa, Hasbek’te bir ortaokul açılsa, daha çok çocuğun ortaokulu bitirme şansı olacaktı.
Ortaokul ihtiyacı, her geçen yıl daha fazla hissedilmeye başladı. Devlet burada bir ortaokul açmayı düşünmüyordu. Bu konu, köy halkı ve öğretmenler arasında günlerce tartışıldı. Sonunda, “Köy halkının katkılarıyla bir ortaokul binasının temelinin atılması, su basmana kadar çıkıldıktan sonra, devletten yardım istenmesi” görüşü ağırlık kazandı. Böylece, bir bucak merkezi olan Hasbek’te ortaokul açma konusunda devlete bir tür emrivaki yapılmış olunacaktı.
O sırada Hasbek İlkokulu müdürü olan Atila Güler’in öncülüğünde bir “Ortaokul Yaptırma Derneği” kuruldu. Ortaokul binası yapılacak uygun bir yer araştırıldı. O dönemlerde henüz köyden kente göç çok hızlı olmadığından, köyler kalabalıktı. Köyün merkezindeki arsalar, merkeze bitişik tarlalar çok kıymetli idi. Bu yüzden okul yeri olacak arsa ya da tarla bulmak oldukça zor oldu. Kimse, bu özelliklere sahip arsa ya da tarlasını parayla da olsa vermek istemiyordu.. Bu arsalardan biri de, okul müdürü Atila Güler’in dayısı Hamdi Arıkan’a aitti. Hamdi Arıkan, arsasını okul yapımı için vermeye pek istekli görünmüyordu.. Vermeye razı olsa bile, bu arsanın istimlak bedelini ödemek için çok para gerekiyordu. Bu paranın bulunması da oldukça zor olacaktı. Atila Güler’in, ne yapıp edip dayısı Hamdi Beyi ikna ederek bu arsayı, okul yeri olarak bağışlatması gerekiyordu.
Bu düşüncelerini açıklamak için dayısına gitti ve: “Dayı, ilkokulu bitiren gerek Hasbekli gerekse diğer çevre köylerden özellikle yoksul öğrenciler, ilkokuldan sonra okula gidemiyorlar. Bu yüzden nice zeki ve yetenekli çocuk köyde çiftçilik ya da çobanlık yapmak zorunda kalıyor, bunun böyle devam etmemesi gerekir. Hep birlikte bu soruna bir çözüm yolu bulmak zorundayız. Köyümüzde bir ortaokul açılmış olsa, bu çocuklar da okuma imkanı bulabilecekler. Tüm köy halkı kendi çapında özveride bulunursa, köyümüzde bir ortaokul binası yaptırır, bu çocukların kaderlerini değiştirilebiliriz. Bunu yapmak bizim elimizde.”dedi. Sonra:
“Dayı, dünyada insanlar değil, eserler baki kalıyor. İnsan ne yapacaksa sağlığında yapmalı. Allah gecinden versin. Ölünce bir mevlit okuturlar, bir yemek verirler, sonra bu iş biter. Zamanla unutulur gidersin. Bu dünyada bırakılacak en iyi eser, bir okul yaptırmaktır. Şimdi sen okul için bir yer verirsen, sonsuza kadar anılırsın. O okulda binlerce çocuk okur, adam olur. Sonra bu çocuklar meslek sahibi olurlar. Kendilerine, ana babalarına, köyümüze vatanımıza, milletimize hizmet ederler. Sana hep dua ederler.” Dedi. Bu sözler, dayısı Hamdı Arıkan’ı çok derinden etkiledi ve istenilen arsayı, okul yapılmak
kaydıyla Ortaokul yaptırma Derneğine bağışladı .
Bundan sonra da, gerek Hasbeklilerin gerekse çevre köylerin desteğiyle ortaokul binasının temeli atıldı. Su basmana kadar çıkıldı. Sonra Valiliğe başvuruldu. Valilikten alınan destekle ortaokul binasının yapımı tamamlandı. Bu okulda binlerce çocuk okudu. Sonra liseye gitti, üniversiteye gitti. Bu bina, halen İlköğretim Okulu olarak kullanılmaktadır.
Bu gün için, bir nahiye merkezinde ortaokul açılması çok da önemli ve çok büyük bir olay olarak görülmeyebilir. Bundan kırk elli yıl önce ise bir köyde ortaokul açılması, bir kentte üniversite açılması kadar önemliydi. Bu olayı da, o günün koşulları içinde değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır.
Atila Güler’in dayısı Hamdi Arıkan’a ait arsanın, ortaokul binası yaptırmak üzere Hasbek Köyü Ortaokul Yaptırma Derneğine bağışlanması ile ilgili belge,
Ortaokul binasının yapıldığı arsayı bağışlayan
Hamdi Arıkan ve torunları
(Atila Güler’in dayısı)
Hasbek Ortaokulu Binası
Bugünkü Hasbek İlköğretim Okulunun dışarıdan görünüşü
Yıl 1977. Atila Güler, Emniyetçiler İlköğretim Okulu Müdürü
Atila Güler, Yozgat ili Sarıkaya ilçesi Namık Kemal İlkokulu müdürü iken, işçi çocuklarına öğretmenlik yapmak üzere, geçici görevli olarak 12.09.1972 tarihinde Almanya’ya gönderildi. 01.11.1975 tarihinde Sarıkaya İlçesi Namık Kemal İlkokulu müdürlüğü görevine geri döndü. 11.10.1976 tarihinde Ankara Çankaya Zafer İlkokulu öğretmenliğine, oradan da 13.10.1976 tarihinde Yenimahalle İlçesi Emniyetçiler İlkokulu müdür vekilliğine, 07.04.1977 tarihinde de bu okulun müdürlüğüne atandı.
Burada da başarılı çalışmalarda bulundu. Bu başarılı çalışmalarından dolayı önce Ankara Milli Eğitim Müdürü tarafından “teşekkür”le, 1976-1977 Öğretim yılında Yenimahalle Kaymakamı M.Ali Ünsal tarafından “Takdirname” ile, 29.02.1980 tarihinde de bir başka Yenimahalle Kaymakamı Kamuran Uykur tarafından yine “Takdirname“ ile ödüllendirildi.
Atila Güler’in, buradaki başarılı çalışmaları aşağıdaki gazete haberlerinden de anlaşılacağı gibi, zaman zaman basına da yansıdı.
Aşağıda solda yer alan gazete haberinde şöyle denilmekte:
“Yenimahalle Emniyetçiler İlkokulu öğrencilerinin, flüt ve mandolin eşliğinde verdikleri konser zevkle izlendi. Kurs öğretmenleri Mualla Aytekin ile Aldemir Aytekin tarafından yetiştirilen öğrenciler, Ankara Radyosunda da konser verdiler.
Okul Müdürü Atila Güler, 500 öğrenciden 150’sinin müzikle ilgilendiğini belirterek, gelecek yıl öğrencilere çok sesli müzik çalışması yaptıracaklarını ve televizyonda da konser vereceklerini söyledi.”
Hamdi Arıkan ve torunları
(Atila Güler’in dayısı)
ATİLA GÜLER’İN ÖĞRENCİLERİ, BUGÜN NEREDELER VE NE YAPIYORLAR?
Atila Güler’in, Hasbek İlkokulunda okuttuğu öğrencilerinden bir kısmının 2007 yılında nerede oldukları ve ne yaptıklarını araştırdık. İşte tespit edebildiklerimiz:.
Necati Çelebioğlu,1975 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezunu olmuş, 1978 yılında kaymakamlık görevine başlamıştır. Bir çok ilçede kaymakamlık yaptıktan sonra, Kayseri vali yardımcılığı görevinde iken Eylül 2003’te emekliye ayrılmıştır.
Hasbi Gül; Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirdikten sonra, uzun yıllar İller Bankasında çalışmış, bu bankanın İstanbul Bölge Müdür Yardımcılığı yapmıştır. Halen, İstanbul Maltepe Belediyesi Satın Alma Müdürlüğü görevini sürdürmektedir.
Necati Doğaner; Eğitim Enstitü mezunu olup, şu anda Adana da ilköğretimokulu müdürlüğü yapmaktadır.
Murat Bölük, Ankara Ticari İlimler Akademisini bitirdikten sonra,uzun yıllar öğretmenlik görevinde bulunmuş, halen Ankara Gölbaşın da ilköğretimokulu müdürlüğü yapmaktadır.
İlhami Bölük, Ankara Vatan ve Mühendislik Yüksek Okulunu bitirdikten sonra çeşitli fabrikalarda kimya mühendisliği ve Fabrika Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur.
Fatma Bostan (Gül), Hacettepe Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksek Okulu mezunu olup Dış kapı SSK Hastanesinde uzun yıllar Fizyoterapist olarak çalıştıktan sonra,emekli olarak bir özel sektör sağlık kuruluşunda mesleğini devam ettirmektedir.
Feramuz Adil, Polis Akademisini bitirdikten sonra uzun yıllar emniyet müdürlüğü yaptıktan sonra emekli olmuş olup, bir özel sektör güvenlik kurumunda çalışmaya devam etmektedir.
İsmail Savaş, Ankara Vatan mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulundan mezun olup halen İş Kurumunda Makine Mühendisi olarak çalışmaktadır.
Mehmet Öztürk, Ünal Güneri, Talat Doğan, Celal Dağkıran ve Ziya Tatlı Eğitim Enstitüsü mezunları olup öğretmenlik ve okul müdürlüğü görevlerine devam etmektedirler.
ATİLA GÜLER’İN, EMNİYETÇİLER İLKOKULUNDA GEÇEN YILLARIAtila Güler’in, Hasbek İlkokulunda okuttuğu öğrencilerinden bir kısmının 2007 yılında nerede oldukları ve ne yaptıklarını araştırdık. İşte tespit edebildiklerimiz:.
Necati Çelebioğlu,1975 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezunu olmuş, 1978 yılında kaymakamlık görevine başlamıştır. Bir çok ilçede kaymakamlık yaptıktan sonra, Kayseri vali yardımcılığı görevinde iken Eylül 2003’te emekliye ayrılmıştır.
Hasbi Gül; Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirdikten sonra, uzun yıllar İller Bankasında çalışmış, bu bankanın İstanbul Bölge Müdür Yardımcılığı yapmıştır. Halen, İstanbul Maltepe Belediyesi Satın Alma Müdürlüğü görevini sürdürmektedir.
Necati Doğaner; Eğitim Enstitü mezunu olup, şu anda Adana da ilköğretimokulu müdürlüğü yapmaktadır.
Murat Bölük, Ankara Ticari İlimler Akademisini bitirdikten sonra,uzun yıllar öğretmenlik görevinde bulunmuş, halen Ankara Gölbaşın da ilköğretimokulu müdürlüğü yapmaktadır.
İlhami Bölük, Ankara Vatan ve Mühendislik Yüksek Okulunu bitirdikten sonra çeşitli fabrikalarda kimya mühendisliği ve Fabrika Müdürlüğü görevlerinde bulunmuştur.
Fatma Bostan (Gül), Hacettepe Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Yüksek Okulu mezunu olup Dış kapı SSK Hastanesinde uzun yıllar Fizyoterapist olarak çalıştıktan sonra,emekli olarak bir özel sektör sağlık kuruluşunda mesleğini devam ettirmektedir.
Feramuz Adil, Polis Akademisini bitirdikten sonra uzun yıllar emniyet müdürlüğü yaptıktan sonra emekli olmuş olup, bir özel sektör güvenlik kurumunda çalışmaya devam etmektedir.
İsmail Savaş, Ankara Vatan mimarlık ve Mühendislik Yüksek Okulundan mezun olup halen İş Kurumunda Makine Mühendisi olarak çalışmaktadır.
Mehmet Öztürk, Ünal Güneri, Talat Doğan, Celal Dağkıran ve Ziya Tatlı Eğitim Enstitüsü mezunları olup öğretmenlik ve okul müdürlüğü görevlerine devam etmektedirler.
Yıl 1977. Atila Güler, Emniyetçiler İlköğretim Okulu Müdürü
Atila Güler, Yozgat ili Sarıkaya ilçesi Namık Kemal İlkokulu müdürü iken, işçi çocuklarına öğretmenlik yapmak üzere, geçici görevli olarak 12.09.1972 tarihinde Almanya’ya gönderildi. 01.11.1975 tarihinde Sarıkaya İlçesi Namık Kemal İlkokulu müdürlüğü görevine geri döndü. 11.10.1976 tarihinde Ankara Çankaya Zafer İlkokulu öğretmenliğine, oradan da 13.10.1976 tarihinde Yenimahalle İlçesi Emniyetçiler İlkokulu müdür vekilliğine, 07.04.1977 tarihinde de bu okulun müdürlüğüne atandı.
Burada da başarılı çalışmalarda bulundu. Bu başarılı çalışmalarından dolayı önce Ankara Milli Eğitim Müdürü tarafından “teşekkür”le, 1976-1977 Öğretim yılında Yenimahalle Kaymakamı M.Ali Ünsal tarafından “Takdirname” ile, 29.02.1980 tarihinde de bir başka Yenimahalle Kaymakamı Kamuran Uykur tarafından yine “Takdirname“ ile ödüllendirildi.
Atila Güler’in, buradaki başarılı çalışmaları aşağıdaki gazete haberlerinden de anlaşılacağı gibi, zaman zaman basına da yansıdı.
Aşağıda solda yer alan gazete haberinde şöyle denilmekte:
“Yenimahalle Emniyetçiler İlkokulu öğrencilerinin, flüt ve mandolin eşliğinde verdikleri konser zevkle izlendi. Kurs öğretmenleri Mualla Aytekin ile Aldemir Aytekin tarafından yetiştirilen öğrenciler, Ankara Radyosunda da konser verdiler.
Okul Müdürü Atila Güler, 500 öğrenciden 150’sinin müzikle ilgilendiğini belirterek, gelecek yıl öğrencilere çok sesli müzik çalışması yaptıracaklarını ve televizyonda da konser vereceklerini söyledi.”
Bu haberde, Atila Güler’in, öğrencilerin belli derslerden ve salt bilgi yönünden yetiştirilmeleriyle yetinmeyip, onların aynı zamanda müzik yönünden de kendilerini ifade etmelerine fırsat vermenin, bu yöndeki yeteneklerinin açığa çıkarılmasını ve geliştirilmesini sağlamanın gerekliliğini çokiyi kavradığını göstermektedir.
Sağ tarafta yer alan gazete haberinde de, Emniyetçiler İlkokulunda yapılan “Okuma Bayramı” etkinliklerinden söz edilmekte ve şöyle denilmektedir:
“Yenimahalle Emniyetçiler İlkokulunda birinci sınıf öğrencileri okuma bayramını coşkuyla kutladılar. Miniklerin gösterileri, anne ve babalarının gözlerini yaşarttı.
Okul Müdürü Atila Güler’in açış konuşmasıyla başlayan Okuma Bayramı, 1/A sınıfı öğretmeni Birim Gökçe, 1/B sınıfı öğretmeni Meral Kazar’ın gözetiminde gerçekleştirildi. Okuma Bayramı nedeniyle minik öğrenciler şarkı ve türkü söylediler, oyunlar oynadılar.”
Bu küçücük haberin eğitim açısından önemi şöyle açıklanabilir: Okul yönetimlerinin görevlerinden biri de, okul-veli işbirliğini sağlamaktır. Bunu sağlamanın yollarından biri ise, bu örnekte olduğu gibi, velileri, okuldaki etkinlikleri izlemeleri için okula davet etmek ve okulda neler yapılmakta olduğunu onlara göstermektir. Atila Güler, bu yöntemden yararlanmasını çok iyi bilen sayılı yöneticilerden biridir.
Üçüncü gazete kesiğinde, 1978-1979 Öğretim yılında Emniyetçiler İlkokulu 5/A ve 5/B sınıfı öğretmenleri Düriye DURAN ve Gülsev UYGUR’un düzenlediği “Veda Gösterileri”nden söz edilmektedir. Atila Güler, her gittiği okulda bu tür sosyal etkinlere yer vermektedir. Yozgat Sarıkaya Hasbek İlkokulunda başlattığı bu tür çalışmaları, burada da sürdürdüğü görülmektedir.
ULUBATLI HASAN İLKÖĞRETİM OKULUNDA YAPTIKLARI
“Benim mutluluğum, okulumdan ve okuluma yaptığım hizmetlerden geliyor.”
Atila GÜLER
“Küçük sorunları yolunuza koymayın.”
Atila GÜLER
Atila Güler, 29.02.1980’de Ulubatlı Hasan İlkokuluna müdür olarak atandı. Meslek yaşamının 23 yılı bu okulda geçti. 1 Nisan 2003’te bu okuldan emekliye ayrıldı. Burada da, pek çok ilke, pek çok ilginç uygulamaya ve başarıya imza attı. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralamak olanaklıdır.
OKULU BİR OSKESTRA ŞEFİ GİBİ YÖNETTİ
Okuldaki bütün birimleri, bütün görevlileri, bir orkestra şefi gibi birbiri ile uyumlu bir biçimde yönetmeye çalıştı. Okulun öğrencileri ve çalışanları arasında sevgi ve saygıyı ön planda tutan bir anlayış ve uygulama sergiledi. Bu durum, 12 Ekim 2001’de okulu ziyaret eden İlköğretim Genel müdürü sayın Zeki Bilgin İnanlı’nın da dikkati çekmiş, izlenimlerini kendi el yazısıyla okulun ziyaret defterine şöyle kaydetmiş ve “Okulun öğrencileri ile çalışanları arasındaki uyum bir orkestra gibi” demiştir. Başarıyı getiren etmenlerin başında da bu uyumlu çalışma geliyor. Zaten “Toplam Kalite Yönetimi” anlayışı da bunu gerektiriyor.
“Benim mutluluğum, okulumdan ve okuluma yaptığım hizmetlerden geliyor.”
Atila GÜLER
“Küçük sorunları yolunuza koymayın.”
Atila GÜLER
Atila Güler, 29.02.1980’de Ulubatlı Hasan İlkokuluna müdür olarak atandı. Meslek yaşamının 23 yılı bu okulda geçti. 1 Nisan 2003’te bu okuldan emekliye ayrıldı. Burada da, pek çok ilke, pek çok ilginç uygulamaya ve başarıya imza attı. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralamak olanaklıdır.
OKULU BİR OSKESTRA ŞEFİ GİBİ YÖNETTİ
Okuldaki bütün birimleri, bütün görevlileri, bir orkestra şefi gibi birbiri ile uyumlu bir biçimde yönetmeye çalıştı. Okulun öğrencileri ve çalışanları arasında sevgi ve saygıyı ön planda tutan bir anlayış ve uygulama sergiledi. Bu durum, 12 Ekim 2001’de okulu ziyaret eden İlköğretim Genel müdürü sayın Zeki Bilgin İnanlı’nın da dikkati çekmiş, izlenimlerini kendi el yazısıyla okulun ziyaret defterine şöyle kaydetmiş ve “Okulun öğrencileri ile çalışanları arasındaki uyum bir orkestra gibi” demiştir. Başarıyı getiren etmenlerin başında da bu uyumlu çalışma geliyor. Zaten “Toplam Kalite Yönetimi” anlayışı da bunu gerektiriyor.
SINAVA ŞEKERLİ DESTEK
Yan tarafta görülen ve 16 Haziran 2002 tarihli Milliyet gazetesinden alınan haberde şunlar yazılı:
“Yılların eğitimcisi Atila Güler, her yıl olduğu gibi bu yıl da üniversite sınavına girecek öğrencilere “şeker” dağıtarak destek olacak. Bahçelievler Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu’nda kesintisiz 23 yıldır müdürlük yaparak rekora imza atan Güler, emekliliğinden önceki son üniversite sınavı için okuluna gelecek öğrencilere jest yapacak. Her yıl sınav için okulda düzenlemeler yapan Güler, bugünkü sınav için tüm okulu temizletip bakım yaptırdı. Güler, sınav için bugün okula gelerek üniversite adaylarının sınav heyecanını yatıştırmak için sınav masalarına birer şeker bırakacak. Güler, uygulamasıyla ilgili “23 yıl önce 1. sınıf öğrencilerinin şekere karşı olanilgilerinden yararlanarak onlara basit toplama çıkarma işlemlerini öğretmeye çalışıyordum. Daha sonra şekerleri sınava giren öğrencilerimize ve velilerine de dağıtmaya başladım. Bir Türk geleneği olan misafire şeker ikramından yola çıktım. Basit ve küçük bir hediye olan şekerin arkasına sevgimizi koyduk.” Dedi. Güler, her öğrencide kendine göre olumlu bir sevgi anlayışı oluşturmaya çalıştığını belirtirken, “Ayrıca biz okul olarak dönem başlarında öğrencilerimizi davul ve zurnayla karşılıyoruz. ve teneffüslerde çocukların gündeminde bulunan sanatçılardan müzik yayını yapıyoruz. Bazen de 1983- 1984 mezunumuz Ebru Gündeş’in parçalarını çalıyoruz, motive etmek için. Bunlar bir gelenek oldu okulumuzda.” Diye konuştu.
Atila Güler, bu ilginç gazete haberiyle ilgili olarak daha sonra yaptığımız bir görüşmede de şunları söyledi:
Yan tarafta görülen ve 16 Haziran 2002 tarihli Milliyet gazetesinden alınan haberde şunlar yazılı:
“Yılların eğitimcisi Atila Güler, her yıl olduğu gibi bu yıl da üniversite sınavına girecek öğrencilere “şeker” dağıtarak destek olacak. Bahçelievler Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu’nda kesintisiz 23 yıldır müdürlük yaparak rekora imza atan Güler, emekliliğinden önceki son üniversite sınavı için okuluna gelecek öğrencilere jest yapacak. Her yıl sınav için okulda düzenlemeler yapan Güler, bugünkü sınav için tüm okulu temizletip bakım yaptırdı. Güler, sınav için bugün okula gelerek üniversite adaylarının sınav heyecanını yatıştırmak için sınav masalarına birer şeker bırakacak. Güler, uygulamasıyla ilgili “23 yıl önce 1. sınıf öğrencilerinin şekere karşı olanilgilerinden yararlanarak onlara basit toplama çıkarma işlemlerini öğretmeye çalışıyordum. Daha sonra şekerleri sınava giren öğrencilerimize ve velilerine de dağıtmaya başladım. Bir Türk geleneği olan misafire şeker ikramından yola çıktım. Basit ve küçük bir hediye olan şekerin arkasına sevgimizi koyduk.” Dedi. Güler, her öğrencide kendine göre olumlu bir sevgi anlayışı oluşturmaya çalıştığını belirtirken, “Ayrıca biz okul olarak dönem başlarında öğrencilerimizi davul ve zurnayla karşılıyoruz. ve teneffüslerde çocukların gündeminde bulunan sanatçılardan müzik yayını yapıyoruz. Bazen de 1983- 1984 mezunumuz Ebru Gündeş’in parçalarını çalıyoruz, motive etmek için. Bunlar bir gelenek oldu okulumuzda.” Diye konuştu.
Atila Güler, bu ilginç gazete haberiyle ilgili olarak daha sonra yaptığımız bir görüşmede de şunları söyledi:
“Okulumuzda Üniversite, ya da Anadolu Liseleri sınavlarına girecek öğrenciler için tüm okulu yıkatıp temizletirdim.Sınava girecek öğrencileri okulun bahçesinde toplar, “Hoş geldiniz” derdim. Sonra, elimdeki şekeri onlara göstererek, “Biraz sonra bu şekerden birer tane size vereceğim. Bu şeker, “gönül şekeri”. Bu şeker size rahatlık ve huzur verecek. Bu şekerin desteğiyle en az 20-30 soruyu rahatlıkla yapabilirsiniz. Geri kalan soruları da zaten siz kendi bilgilerinize dayanarak yaparsınız. Bu nedenle, bu sınavdan korkmanıza gerek yok. Şimdi size başarılar diliyorum..” derdim. Bu sırada onlara müzik dinletirdim. Sınavda güvenliği sağlayan polislere, gözcülük yapan öğretmenlere de, yiyecek bir şeyler verirdim. Böylece, hem sınava giren öğrenciler, hem gözcülük yapan öğretmenler hem de güvenliği sağlayan polisler rahatlar, huzur içinde bir sınav yapılmış olurdu.”
Sınava giren öğrencilere bundan daha iyi bir moral destek verilebilir mi dersiniz?
VELİLERE EV ÖDEVİ
3 Şubat 1986 tarihli Hürriyet gazetesinde yandaki haber yayınlandı. Şimdiye dek, hep öğretmenler öğrencilere ödev verir, özellikle tatillerde verilen ödevler nedeniyle öğrencilere tatil zehir olur, velilerle çocukları arasında tatil boyunca sürekli tartışmalar yaşanırdı.
Bu habere göre Atila Güler, bunu değiştiriyor, öğrencilere değil, velilere ev ödevi veriyor.. Haber aynen şöyle:
“Başlığa bakıp da sakın şaşırmayın. Hep öğrencilere ödev verilecek değil ya; biraz da anne babalara ödev vermek gerek… Sanki, çocuklarıyla birlikte gece-gündüz çalışmıyorlarmış… Ama olsun, bazen gerekebilir…
İşte, 1982 yılında Ankara’da yılın öğretmeni seçilen Ulubatlı Hasan İlkokulu Müdürü Atila Güler de tatile girmeden önce velilere ev ödevi verdi…
Velilerine götürülmesi için okul öğrencilerine verilen ev ödevleri beş maddede toplanmış.
1- Çocukların dinlenmesini sağlayınız.
2-En az bir kitap okumalarını temin ediniz.
3-Alış-veriş için pazara, çarşıya, bakkala gittiğinizde çocuklarınızı yanınıza alınız Alışverişi birlikte yapınız.
4- Ayrı ayrı alınan maddelerin paralarını hesaplatınız, geriye kalan miktarı buldurunuz.
5- Günlük harcamaları gerçek hayattan alarak çocuklara dört işlemi hayat içinde uygulatınız ve öğretiniz.
Atila Güler’in velilere verdiği ödevlerden dördüncü maddeye bir itirazımız var.
Çarşıya pazara gitmek, alışveriş yapmak güzel şey. Hatta, alınan şeylerin çocuklarımıza kaça mal olduğunu göstermek de hayat okulunun bir parçası olabilir.
Ama “geriye kalan miktarları” bulmak konusu biraz ters gibi. Bu hayat pahalılığında geriye kalan bir şey yok ki hesaplansın.
Bu bakımdan dört işlemin biri olan ve bölme çarpma toplama dışında kalan “çıkarma”yı yok saysak daha iyi gibi.”
“SURATINIZ NEDEN ASIK”?
Bir gün Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda öğrenciler arasında dolaşırken, öğrenciler, Atila Güler’in suratının asık olduğunu fark ederler ve “Öğretmenim suratınız neden asık?” diye sorarlar. Atila Güler, bu soruyu soran öğrencilere:.
“-Suratımın asık olmasının nedeni sizlersiniz. Çünkü, anneleriniz babalarınız, sizler için her şeyi yapıyorlar. Siz çalışmıyorsunuz. Onları üzüyorsunuz. Bu yüzden annelerinizin babalarınızın yüzleri hiç gülmüyor.Onların yüzü gülmeyince, benim de yüzüm gülmüyor, suratım asılıyor. Annelerinizi,babalarınızı ve dolayısıyla beni güldürmek sizin elinizde. Çok çalışırsanız, hem annelerinizin babalarınızın yüzü, hem benim yüzüm güler.” Diye cevap verir.
Onun bu sözleri üzerine, öğrenciler, “Size söz veriyoruz. Bundan sonra daha çok çalışacağız.”dediler
ANKARA İLKOKULLARI ARASI BİLGİ YARIŞMASINDA ULUBATLI HASAN İLKOKULU BİRİNCİ
Aşağıdaki gazete haberinde, “Milli Eğitim Bakanlığı Film, Radyo ve Televizyozyonla Eğitim Merkezi tarafından düzenlenen, 32 ilkokulun katıldığı ve 32 hafta süren ilkokullar arası bilgi yarışmasında, Ankara Ulubatlı Hasan İlkokulu birinci oldu.” denilmektedir.
JAPONYA’DA AÇILAN ULUSLAR ARASI ÇOCUK RESİMLERİ SERGİSİNDE KAZANILAN MADALYALAR
Yukarıdaki gazete haberinde de, “Japonya’da açılan Uluslar arası 16. Çocuk Resimleri Sergisinde, Ulubatlı Hasan İlkokulu öğrencilerinin 1 altın, 2 gümüş ve 6 bronz madalya kazandıkları, törende konuşan okul müdür Atila Güler’in, Okulda eğitim ve öğretimin yanında sosyal faaliyetlere de büyük ağırlık verildiğini belirterek, çocukların resim yeteneklerini geliştirmek amacıyla hafta sonlarında resim kursu düzenlediklerini kaydetti.” Denilmektedir.
Yukarıdaki gazete haberinde de, “Japonya’da açılan Uluslar arası 16. Çocuk Resimleri Sergisinde, Ulubatlı Hasan İlkokulu öğrencilerinin 1 altın, 2 gümüş ve 6 bronz madalya kazandıkları, törende konuşan okul müdür Atila Güler’in, Okulda eğitim ve öğretimin yanında sosyal faaliyetlere de büyük ağırlık verildiğini belirterek, çocukların resim yeteneklerini geliştirmek amacıyla hafta sonlarında resim kursu düzenlediklerini kaydetti.” Denilmektedir.
Atila Güler, minik öğrencileriyle oynuyor.
ATİLA GÜLER, ANKARA’DA YILIN ÖĞRETMENİ SEÇİLDİ
Atila Güler, 24 Kasım 1982’de “Ankara’da Yılın Öğretmeni” seçildi. Peki, yılın öğretmeni ne demekti, yılın öğretmeni nasıl seçiliyordu, günümüzde de yılın öğretmeni seçiliyor mu? Bu sorulara yanıt vermeden, yılın öğretmeni seçilmenin önemini anlamak zor olabilir.
Yılın Öğretmeni: 26.2.1981 tarih ve 17263 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan, “Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği”nin 16. maddesi ne göre:
-Meslekteki kıdemi en az 30 yıl olan, Atatürk İlke ve inkılaplarına içtenlikle bağlı bulunan, öğretmenlik süresince siciline işlenmiş ceza almamış olanlar arasından biri, - Aldığı takdirname ve başarı belgeleri, mesleği ile ilgili eserleri, çevre ve ülke kalkınmasına katkıları, eğitim alanındaki buluşları da dikkate alınarak, o ilde “Yılın Öğretmeni”, tüm illerden seçilen yılın öğretmenleri arasından, yine yukarıdaki ölçütlere göre biri de Türkiye’de “Yılın Öğretmeni” seçilmekteydi. Yaklaşık on yıl süren bu uygulamada bir takım aksaklıklar görülmeye başladı. Uygulama yozlaştırılmıştı. Yılın öğretmeni seçimlerinde objektiflikten uzaklaşıldığı, bu unvanın, hak edenlere değil, eşedosta verilmeye başlandığı gözleniyordu..Anılan Yönetmelikte gerekli değişiklikleri yapmak için bir komisyon kuruldu. Bu komisyonda Atila Güler de görev aldı. Komisyon çalışmaları sırasında Atila Güler, “Yılın Öğretmeni” uygulamasının tamamen kaldırılmasını önerdi. Yönetmelikte 26.11.1992 tarihinde yapılan bir değişiklikle de “Yılın Öğretmeni” uygulamasına son verildi.
Atila Güler, 24 Kasım 1982’de “Ankara’da Yılın Öğretmeni” seçildi. Peki, yılın öğretmeni ne demekti, yılın öğretmeni nasıl seçiliyordu, günümüzde de yılın öğretmeni seçiliyor mu? Bu sorulara yanıt vermeden, yılın öğretmeni seçilmenin önemini anlamak zor olabilir.
Yılın Öğretmeni: 26.2.1981 tarih ve 17263 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan, “Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği”nin 16. maddesi ne göre:
-Meslekteki kıdemi en az 30 yıl olan, Atatürk İlke ve inkılaplarına içtenlikle bağlı bulunan, öğretmenlik süresince siciline işlenmiş ceza almamış olanlar arasından biri, - Aldığı takdirname ve başarı belgeleri, mesleği ile ilgili eserleri, çevre ve ülke kalkınmasına katkıları, eğitim alanındaki buluşları da dikkate alınarak, o ilde “Yılın Öğretmeni”, tüm illerden seçilen yılın öğretmenleri arasından, yine yukarıdaki ölçütlere göre biri de Türkiye’de “Yılın Öğretmeni” seçilmekteydi. Yaklaşık on yıl süren bu uygulamada bir takım aksaklıklar görülmeye başladı. Uygulama yozlaştırılmıştı. Yılın öğretmeni seçimlerinde objektiflikten uzaklaşıldığı, bu unvanın, hak edenlere değil, eşedosta verilmeye başlandığı gözleniyordu..Anılan Yönetmelikte gerekli değişiklikleri yapmak için bir komisyon kuruldu. Bu komisyonda Atila Güler de görev aldı. Komisyon çalışmaları sırasında Atila Güler, “Yılın Öğretmeni” uygulamasının tamamen kaldırılmasını önerdi. Yönetmelikte 26.11.1992 tarihinde yapılan bir değişiklikle de “Yılın Öğretmeni” uygulamasına son verildi.
1982 yılında Atila Güler’e verilen Ankara İli, Yılın Öğretmeni Plaketi ile 24
Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle Ankara’ya çağrılan yılın öğretmenleri
ULUBATLI HASAN İLKÖĞRETİM OKULUNDA YAPTIĞI DİĞER ÇALIŞMALAR
ULUSLAR ARASI 23 NİSAN ÇOCUK ŞENLİKLERİ İÇİN ÜLKEMİZE GELEN BAŞKA ÜLKELERİN COCUKLARINA 20 YIL EV SAHİPLİĞİ YAPTI.
Bu konuda yapılanlara geçmeden önce, 23 Nisan Uluslar arası Çocuk Şenliği hakkında kısa bir bilgi verelim.
23 Nisan Çocuk Şenliği; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün; Meclisin açılması üzerine Türk çocuklarına armağan ettiği ve 1979’dan bu yana ülkeler arası düzeyde kutlanan bir çocuk bayramıdır. Türkiye’deki ilk kutlanışı ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı 23 Nisan 1920 tarihine kadar uzanır. Çocuklar arasındaki kardeşlik, sevgi, dostluk bağlarını geliştirerek barış içinde yaşayacakları bir dünyanın oluşmasına katkıda bulunmak amacıyla düzenlenmektedir.
Ülkesini kurtarıp, hemen her alanda devrimler gerçekleştiren, halkının bakış açısını değiştiren Atatürk’ün en büyük hayali çağdaşlaşma; yani sanayisini kurmuş, orta sınıfı sağlam ve şehirlilerin egemen olduğu bir ülkeydi. Ekonomik durumu iyi olan bütün çağdaş ülkelerde, demokrasi de iyi işlediği için buna önem vermiştir. Kurduğu Cumhuriyette, sanayinin zayıf olduğunu gören Atatürk, çağdaşlığı eğitim devrimi ile yakalamaya çalışmış, bu yüzden Türkiye’yi çocuklara ve gençlere emanet etmiştir. Ancak çağdaşlaşmanın hemen
elde edilemeyeceğini bildiği için, bu ülküsünü; pozitif bilimlere dayalı okullarda okuyan Türk çocuklarının başaracağını öngörmüştür. İnsanına inanmaktadır ve inandığını yaşayan biridir. 23 Nisan’ın temel felsefesi budur. İşte okuyup kendini yetiştiren çocuklar ve gençler, modern Türkiye’nin oluşumuna önemli katkılarda bulunmuştur. Bugünkü Türkiye, yıllar içinde gelişerek çağdaş ülkeler sınıfına katılmıştır.
1979 yılının Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Çocuk Yılı olarak ilân edilmesi üzerine, TRT Ankara Televizyonu Çocuk Programları Müdürü Tekin Özertem ve Yardımcısı Canan Arısoy tarafından bütün dünya çocuklarını kucaklamayı amaçlayan bir proje hazırlanmıştır. Bu proje, TRT Kurumunun üst yönetimi tarafından benimsenince organizasyon çalışmalarına başlanmış,böylece TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği’nin birincisi 23 Nisan 1979’da, Türkiye’de 5 ülkenin katılımıyla kutlanmıştır. Bunlar; SSCB, Irak, İtalya, Romanya ve Bulgaristan idi. TRT Uluslararası 23 Nisan Şenliği, artık her yıl yaklaşık 50 ülkenin katılımıyla kutlanmaktadır. 1979’dan 2000’e kadar başkent Ankara’da düzenlenmiştir. Daha sonraki yıllarda ise İzmir, İstanbul, Ankara ve Antalya gibi Türkiye’nin çeşitli büyük şehirlerinde kutlanmaya devam etmiştir
22 Nisan günü, galanın provaları için şenliğe katılan bütün çocuklar bir araya gelir. Büyük gün 23 Nisan’da ise TRT 23 Nisan Çocuk Şenliği Galası gerçekleştirilir. Yaklaşık 4 saat süren ve canlı olarak yayınlanan galada, bütün ülkeler, millî kıyafetleriyle hazırladıkları, ortalama 3 dakikalık millî gösterilerini, kendi müzikleri eşliğinde Türk izleyicisine sunar.
Her bir çocuğun kendi ülkesinden getirdiği selâmlarla devam eden gala; dostluk ve barış duygularıyla bütünleşen tüm dünya çiçeklerinin hep birlikte evrensel müzik eşliğinde el ele dans ederek eğlenmeleri ile son bulur. 24 ve 25 Nisan’da gerçekleştirilen piknik ve gezilerde, Türk ve diğer dünya çocuklarının kaynaşması, kardeşliği zirveye ulaşır. Bu etkinlikler, Türkiye ve konuksever Türklerin tanıtımına katkıda bulunur. Tarih 26 Nisanı gösterdiğinde artık hüzünlü saatler gelmiştir. Konuk gruplar gözyaşları içinde, burada kaynaştıkları Türk kardeşlerinden, ailelerinden ayrılarak, ancak barış ve dostluğu yanlarına alarak kendi ülkelerine geri dönmeye başlar. Bir duygu seli içinde yaşanan şenlik haftası, böylece sona erer. (TRT Web Sitesi)
Atila Güler, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Yönetici, öğretmen, veli ve öğrencileriyle el ele vererek, konuk olarak her yıl 23 Nisanda ülkemize gelen yabancı ülke çocuklarına ev sahipliği yaptı. Onları en iyi şekilde ağırlamak için çok çaba harcadı. Aynı zamanda, bu şenliklerin Ankara’daki organizasyonu görevi de Atila Güler’e verildi. Bu görevi de hiçbir aksaklığa meydan vermeden yerine getirdi. Bu çalışmaları nedeniyle kendisine önce Milli Eğitim Bakanlığı ve TRT’den sonra da konuk ülke yetkililerinden teşekkür yazı ve mektupları geldi.
Hem konuk öğrenciler, hem de bu öğrencilerin başında onlarla birlikte gelen öğretmenler Türkiye’den çok olumlu duygularla ayrıldıklarını belirttiler.. Aşağıda bunlardan birkaç örnek sunuyoruz.
Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunca gönderilen teşekkür yazısı
Endonezya Büyükelçiliğinin teşekkür yazısı
Bu da, Yavru Vatan Kıbrıs Temel Eğitim Bakanlığının teşekkür yazısı.
UYUŞTURUCU ALIŞKANLIĞI (MADDE BAĞIMLISI) OLAN ÇOCUKLARI KURTARMAK İÇİN
Uyuşturucu müptelası (bağımlısı) olan çocukları okuldan uzaklaştırmadı. Bunların uyuşturucuya alışmalarında, okuldaki başarısızlığın başlıca etken olduğunu biliyordu. Bu nedenle, öğretmenleri de ikna ederek, önce sınıf geçmelerini, sonra da velileriyle de görüşerek bu öğrencilerin sanat (meslek) okullarına kayıtlarının yapılmasını sağladı. Bu okullarda da sürekli olarak bu öğrencileri izledi. Çoğunun, bu okulları bitirerek bir meslek sahibi olduklarını gördü ve bundan çok büyük mutluluk duydu.
Uyuşturucu müptelası (bağımlısı) olan çocukları okuldan uzaklaştırmadı. Bunların uyuşturucuya alışmalarında, okuldaki başarısızlığın başlıca etken olduğunu biliyordu. Bu nedenle, öğretmenleri de ikna ederek, önce sınıf geçmelerini, sonra da velileriyle de görüşerek bu öğrencilerin sanat (meslek) okullarına kayıtlarının yapılmasını sağladı. Bu okullarda da sürekli olarak bu öğrencileri izledi. Çoğunun, bu okulları bitirerek bir meslek sahibi olduklarını gördü ve bundan çok büyük mutluluk duydu.
KAPICI ÇOCUKLARINI ÖĞRETMENLERE KABUL ETTİRDİ
“Öğretmenim, siz bizim başımızı okşardınız. Biz beslenmemizi yerken siz yanımıza gelir, bizim o yavan beslenmemizden yerdiniz. Bunu hiç unutmuyorum.”
Kapıcı çocuklarına olumlu davranışlar kazandırmak ve onları öğretmenlere kabul ettirmek için çok çaba harcadı. Onlara değer verirdi.Değer verdiğini de onlara belli ederdi. Onları küçümsemezdi. Aynı davranışları öğretmenlerden de bekler ve onların da bu öğrencilere değer vermelerini ve onları küçümsememelerini isterdi. Onlara, İzmit’te, 5. sınıf öğretmeninin, “Köy çocuğu” diye kendisini sınıfa kabul etmek istememesinin ruhunda açtığı derin yarayı anlatırdı.
Bu çocuklardan biri sonra doktor oldu. Bir gün Atila Güler bir parkta otururken, yanına bir delikanlı geldi. “Atila öğretmenim” diye Atila Güler’in eline sarılıp öptü. “Ben, doktor………. “diyerek kendisini tanıttıktan sonra:
“Öğretmenim, siz bizim başımızı okşardınız. Biz beslenmemizi yerken siz yanımıza gelir, bizim o yavan beslenmemizden yerdiniz. Bunu hiç unutmuyorum.” Dedi.
HASTALIK, ÖLÜM, DOĞUM, NİŞAN, NİKAH VE DÜĞÜNLERDE ÖĞRETMEN YÖNETİCİ VE DİĞER PERSONELİ YALNIZ BIRAKMAZDI
Hasta olan öğretmen ve müdür yardımcılarını mutlaka evinde ya da hastanede ziyaret ederdi. Onların sorunlarıyla ilgilenirdi. Öğretmenlerin doğum, nişan, nikah, düğün gibi mutlu günlerinde onların yanında bulunmaya çalışırdı.
Emekli öğretmen Hafize Avaroğlu, 29 Şubat 2000 tarihinde, Atila Güler’in Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda müdürlük görevine başlayışının 20. yılını kutlama töreninde yaptığı konuşmada bakınız neler söylüyor:
“Ben bu mikrofona ufak bir anımı sizlerle paylaşmak için geldim. Yıl 1980. Eski müdürümüz Mehmet Rüştü Mehmetağaoğlu’nu 22 Şubatta kaybetmiştik. O zaman kış bir hayli uzundu. Yarıyıl tatili 1 Marta kadar uzamıştı.
Okul açıldığı zaman Atila Beyle karşılaştık. Hepimiz üzgündük. Tabii, bu atmosfer Atila Beyi bir hayli üzmüş olabilir ama, Atila Bey bizi hiç unutmadı ve ben 22 günlük bir mesaiden sonra emekli oldum. Zaten daha önceden müracaatım vardı.
Benim burada dile getirmek istediğim, bu yirmi yıllık emeklilik yaşamımda, 22 günlük mesai (çalışma) arkadaşım olan sayın müdür Atila Bey, hiçbir gün bizi unutmadı. Bütün meslek hayatımda bu kadar vefakâr bir müdüre rastlamamıştım.”
ÖĞRETMENLERİ ÇALIŞMAYA TEŞVİK ETMEK İÇİN
Başarılı öğretmenleri kutlayarak, onların çalışma isteklerini daha da artırırdı. Başarısız öğretmenleri sürekli olarak izler, o öğretmenlerin başarısızlık nedenlerini araştırır, varsa sorunlarını çözmeye çalışır ve gerekli rehberliği yapardı.
GÖREVE GEÇ GELEN ÖĞRETMENLERE UYGULADIĞI YÖNTEM
Göreve geç gelmeyi alışkanlık haline getirmiş olan öğretmenleri önce sözlü olarak, yine geç gelmeyi sürdürürlerse, bu kez yazılı olarak uyarırdı. Sonraki günlerde aynı öğretmeni özellikle izler, yine de geç gelen öğretmen hakkında disiplin işlemi yapmaz, görevlilere dış kapıyı kilitlemeleri talimatını vererek, ders bitinceye kadar içeri girmesini önlerdi. Böylece öğretmeni bir tür cezalandırmış oluyordu. Böylece, yine geç kalması durumunda, içeri alınmayacağını anlayan öğretmenin, bir daha geç kalmaması sağlanıyordu.
“MÜDÜR BABA LABORATUARI”
Atila Güler, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okuluna pek çok katkılarda bulunmuştur. Onun çocukları da, babalarının hizmetlerine ek olarak, okulun Fen Laboratuarının tadilat ve onarımını yapmışlar, sonra da gerekli araç gereçle donatarak öğrencilerin yararlanmasına sunmuşlar. Ankara Valiliği de, bu hizmeti karşılıksız bırakmamış, aldığı 11.12.1998 tarih ve 316/2830 sayılı kararla, bu laboratuara, (Müdür Baba) “ATİLA GÜLER FEN LABORATUARI” adının verilmesini uygun bulmuş.
“Öğretmenim, siz bizim başımızı okşardınız. Biz beslenmemizi yerken siz yanımıza gelir, bizim o yavan beslenmemizden yerdiniz. Bunu hiç unutmuyorum.”
Kapıcı çocuklarına olumlu davranışlar kazandırmak ve onları öğretmenlere kabul ettirmek için çok çaba harcadı. Onlara değer verirdi.Değer verdiğini de onlara belli ederdi. Onları küçümsemezdi. Aynı davranışları öğretmenlerden de bekler ve onların da bu öğrencilere değer vermelerini ve onları küçümsememelerini isterdi. Onlara, İzmit’te, 5. sınıf öğretmeninin, “Köy çocuğu” diye kendisini sınıfa kabul etmek istememesinin ruhunda açtığı derin yarayı anlatırdı.
Bu çocuklardan biri sonra doktor oldu. Bir gün Atila Güler bir parkta otururken, yanına bir delikanlı geldi. “Atila öğretmenim” diye Atila Güler’in eline sarılıp öptü. “Ben, doktor………. “diyerek kendisini tanıttıktan sonra:
“Öğretmenim, siz bizim başımızı okşardınız. Biz beslenmemizi yerken siz yanımıza gelir, bizim o yavan beslenmemizden yerdiniz. Bunu hiç unutmuyorum.” Dedi.
HASTALIK, ÖLÜM, DOĞUM, NİŞAN, NİKAH VE DÜĞÜNLERDE ÖĞRETMEN YÖNETİCİ VE DİĞER PERSONELİ YALNIZ BIRAKMAZDI
Hasta olan öğretmen ve müdür yardımcılarını mutlaka evinde ya da hastanede ziyaret ederdi. Onların sorunlarıyla ilgilenirdi. Öğretmenlerin doğum, nişan, nikah, düğün gibi mutlu günlerinde onların yanında bulunmaya çalışırdı.
Emekli öğretmen Hafize Avaroğlu, 29 Şubat 2000 tarihinde, Atila Güler’in Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda müdürlük görevine başlayışının 20. yılını kutlama töreninde yaptığı konuşmada bakınız neler söylüyor:
“Ben bu mikrofona ufak bir anımı sizlerle paylaşmak için geldim. Yıl 1980. Eski müdürümüz Mehmet Rüştü Mehmetağaoğlu’nu 22 Şubatta kaybetmiştik. O zaman kış bir hayli uzundu. Yarıyıl tatili 1 Marta kadar uzamıştı.
Okul açıldığı zaman Atila Beyle karşılaştık. Hepimiz üzgündük. Tabii, bu atmosfer Atila Beyi bir hayli üzmüş olabilir ama, Atila Bey bizi hiç unutmadı ve ben 22 günlük bir mesaiden sonra emekli oldum. Zaten daha önceden müracaatım vardı.
Benim burada dile getirmek istediğim, bu yirmi yıllık emeklilik yaşamımda, 22 günlük mesai (çalışma) arkadaşım olan sayın müdür Atila Bey, hiçbir gün bizi unutmadı. Bütün meslek hayatımda bu kadar vefakâr bir müdüre rastlamamıştım.”
ÖĞRETMENLERİ ÇALIŞMAYA TEŞVİK ETMEK İÇİN
Başarılı öğretmenleri kutlayarak, onların çalışma isteklerini daha da artırırdı. Başarısız öğretmenleri sürekli olarak izler, o öğretmenlerin başarısızlık nedenlerini araştırır, varsa sorunlarını çözmeye çalışır ve gerekli rehberliği yapardı.
GÖREVE GEÇ GELEN ÖĞRETMENLERE UYGULADIĞI YÖNTEM
Göreve geç gelmeyi alışkanlık haline getirmiş olan öğretmenleri önce sözlü olarak, yine geç gelmeyi sürdürürlerse, bu kez yazılı olarak uyarırdı. Sonraki günlerde aynı öğretmeni özellikle izler, yine de geç gelen öğretmen hakkında disiplin işlemi yapmaz, görevlilere dış kapıyı kilitlemeleri talimatını vererek, ders bitinceye kadar içeri girmesini önlerdi. Böylece öğretmeni bir tür cezalandırmış oluyordu. Böylece, yine geç kalması durumunda, içeri alınmayacağını anlayan öğretmenin, bir daha geç kalmaması sağlanıyordu.
“MÜDÜR BABA LABORATUARI”
Atila Güler, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okuluna pek çok katkılarda bulunmuştur. Onun çocukları da, babalarının hizmetlerine ek olarak, okulun Fen Laboratuarının tadilat ve onarımını yapmışlar, sonra da gerekli araç gereçle donatarak öğrencilerin yararlanmasına sunmuşlar. Ankara Valiliği de, bu hizmeti karşılıksız bırakmamış, aldığı 11.12.1998 tarih ve 316/2830 sayılı kararla, bu laboratuara, (Müdür Baba) “ATİLA GÜLER FEN LABORATUARI” adının verilmesini uygun bulmuş.
OTOKONTROL YA DA ÖĞRENCİDEN AL HABERİ
Atila Güler,yöneticilik yaşamı boyunca zaman zaman, okulda işlerin düzenli gidip gitmediğini, ne gibi aksaklıkların olduğunu, öğrencilerin öğretmenlerinden ve okul yönetiminden neler beklediklerini vb. öğrenmek amacıyla; öğrencilerden bu konulardaki düşüncelerini ve isteklerini yazıp kendisine vermelerini istiyor. Bunu, bir tür oto kontrol (kendi çalışmalarını kontrol etme, denetleme) yöntemi olarak kullanıyor. Öğrencilerden gelen yanıtları tek tek inceliyor. En çok dile getirilen hususları not ediyor. Sonra da, bunlardan öğretmenleri ilgilendirenler varsa, onları öğretmenlerle paylaşıyor. Birlikte çözüm yolları aranıyor, uygulanıyor. Okul yönetimini ilgilendiren hususları da, müdür yardımcıları ile birlikte değerlendirip, alınması gereken önlemler ve yapılması gereken işler tespit edilip planlanıyor ve uygulamaya konuluyor.
Atila Güler, bu yöntemden çok yararlandığını belirtiyor.
Şimdi, bu uygulamalardan birinde, bakalım, öğrenciler nelerden şikayet etmişler, okul yönetiminden neler istemişler?
Atila Güler,yöneticilik yaşamı boyunca zaman zaman, okulda işlerin düzenli gidip gitmediğini, ne gibi aksaklıkların olduğunu, öğrencilerin öğretmenlerinden ve okul yönetiminden neler beklediklerini vb. öğrenmek amacıyla; öğrencilerden bu konulardaki düşüncelerini ve isteklerini yazıp kendisine vermelerini istiyor. Bunu, bir tür oto kontrol (kendi çalışmalarını kontrol etme, denetleme) yöntemi olarak kullanıyor. Öğrencilerden gelen yanıtları tek tek inceliyor. En çok dile getirilen hususları not ediyor. Sonra da, bunlardan öğretmenleri ilgilendirenler varsa, onları öğretmenlerle paylaşıyor. Birlikte çözüm yolları aranıyor, uygulanıyor. Okul yönetimini ilgilendiren hususları da, müdür yardımcıları ile birlikte değerlendirip, alınması gereken önlemler ve yapılması gereken işler tespit edilip planlanıyor ve uygulamaya konuluyor.
Atila Güler, bu yöntemden çok yararlandığını belirtiyor.
Şimdi, bu uygulamalardan birinde, bakalım, öğrenciler nelerden şikayet etmişler, okul yönetiminden neler istemişler?
İşte, başlıca şikayet ve istekler
1- Teneffüs süresi 15-20 dakikaya çıkarılsın.
2- Okulda bilgisayar Laboratuarı açılmasını istiyorum.
3-Ders süresi kısaltılsın .
4-Sınıflardaki öğrenci sayıları 45-50 arasında. Sıralarda üçer kişi oturduğumuz için çok sıkışıyoruz. Rahatça yazı yazamıyoruz.
-Sınıf mevcutları azaltılsın.
-Sıralarda birer kişi oturalım
5- Okul Müdürü konuşmalarını daha kısa kesebilir.
6- Yazın sıcak günlerde, kışın da soğuk gülerde Andımız içerde okunabilir.
7- Okul gazetesine bütün sınıflar yazı verebilsin.
8- Müdür Dede sınavında l’inci 2’inci ve 3’üncü gelene hediye verilsin.
9- Kantinde sabit telefon kartı satılsın
10- Öğretmen “istediği kişiyi sınıftan atma” yetkisine sahip olsun..
11- İngilizce dersi 3’üncü sınıftan başlasın.
12- Yetiştirme kursları ücretleri azaltılsın.
13. Büyük bir kütüphanemiz olsun.
14- Gösterilerimizi yapabileceğimiz bir salonumuz olsun.
15- Yazın güneş altında okul bahçesinde bizi fazla bekletmemenizi istiyorum.
16- Bizi bahçede az bekletmenizi ve konuşmalarınızı kısa kesmenizi istiyorum.
17- Modern bir çağda olduğumuzu unutmayarak öğretmenlerimiz bize dayak atmaktan vazgeçsinler.
18. “Müdür dede, belki size sorsalar, ‘Benim okulumda dayak yok.” dersiniz. Ama var. Olmasa daha mutlu oluruz.
19- Sınıfımızın kapısı uzun süredir bozuk. Onarılmasını istiyorum..
20- Tuvaletlere çirkin yazılar yazılıyor, tuvaletler temiz değil. Bunlar bizim güzel okulumuza yakışmıyor. Ben bu pis tuvaletlere girmek ve oradaki çirkin yazıları okumak zorunda mıyım? Tuvaletler temiz tutulsun, çirkin yazılar yazılması önlensin.
21- Sık sık sınıflar arası bilgi yarışmaları yapılmasını istiyorum.
22- Andımızı okuyacağımız gün müdür dede çok uzun süre konuşuyor. Çok yoruluyoruz. Konuşmasını özetleyemez mi?
23- Öğretmenimiz çok ödev veriyor. Ödevleri yapacağız diye hiç dinlenemiyoruz.
24- Sınıflarımızdaki panoları biz düzenleyelim. Öğretmenlerimiz karışmasınlar.
25- Okulumuz tekli (normal) öğretime geçsin.
26- Okulumuzdaki sosyal etkinlikler artırılsın.
27- Üst sınıflardaki ağabeyler tuvaletlerde su savaşı yapıyorlar. Bumum önlenmesini istiyorum.
28- Teneffüslerde okul bahçesinde futbol oynanmasın. Biz arada eziliyoruz.
29-Andımızı hep büyük sınıflar okuyor. Biraz da dördüncü sınıflar okusun.
30-Kantindeki fiyatlar, bakkaldakinden daha yüksek. Fiyatlar düşürülsün.
31- Büyük sınıflardaki öğrencilerin tuvaletleri ile küçük sınıflardaki öğrencilerin tuvaletleri ayrılsın.
32- Okul merdivenleri çok kaygan, çok tehlikeli. Ben düşüp yaralandım. Hemen önlem alınmasını istiyorum..
33- Okulda kendimize ait dolaplarımız olsun. Fazla kitap ve araç gerecimizi bu dolaplara koyalım.
34- Basketbol turnuvaları düzenlensin.
35- Teneffüslerde müzik çalınmasını istiyorum.
36- Harita odasının daha düzenli tutulmasını istiyorum.
37- Müdür yardımcılarına bir şey soramıyoruz, danışamıyoruz. Çünkü, kızıyorlar, sert davranıyorlar.
38- Resim atölyemizin olmasını istiyorum. Sınıflardaki sıralarda resim yapamıyoruz.
39- Benim müdürüm çok iyidir. Ama, bazen çok kötü yanları da var. Özel günlerde bizi okul bahçesine çıkarıp, sıcakta bizi pişiriyor.
1- Teneffüs süresi 15-20 dakikaya çıkarılsın.
2- Okulda bilgisayar Laboratuarı açılmasını istiyorum.
3-Ders süresi kısaltılsın .
4-Sınıflardaki öğrenci sayıları 45-50 arasında. Sıralarda üçer kişi oturduğumuz için çok sıkışıyoruz. Rahatça yazı yazamıyoruz.
-Sınıf mevcutları azaltılsın.
-Sıralarda birer kişi oturalım
5- Okul Müdürü konuşmalarını daha kısa kesebilir.
6- Yazın sıcak günlerde, kışın da soğuk gülerde Andımız içerde okunabilir.
7- Okul gazetesine bütün sınıflar yazı verebilsin.
8- Müdür Dede sınavında l’inci 2’inci ve 3’üncü gelene hediye verilsin.
9- Kantinde sabit telefon kartı satılsın
10- Öğretmen “istediği kişiyi sınıftan atma” yetkisine sahip olsun..
11- İngilizce dersi 3’üncü sınıftan başlasın.
12- Yetiştirme kursları ücretleri azaltılsın.
13. Büyük bir kütüphanemiz olsun.
14- Gösterilerimizi yapabileceğimiz bir salonumuz olsun.
15- Yazın güneş altında okul bahçesinde bizi fazla bekletmemenizi istiyorum.
16- Bizi bahçede az bekletmenizi ve konuşmalarınızı kısa kesmenizi istiyorum.
17- Modern bir çağda olduğumuzu unutmayarak öğretmenlerimiz bize dayak atmaktan vazgeçsinler.
18. “Müdür dede, belki size sorsalar, ‘Benim okulumda dayak yok.” dersiniz. Ama var. Olmasa daha mutlu oluruz.
19- Sınıfımızın kapısı uzun süredir bozuk. Onarılmasını istiyorum..
20- Tuvaletlere çirkin yazılar yazılıyor, tuvaletler temiz değil. Bunlar bizim güzel okulumuza yakışmıyor. Ben bu pis tuvaletlere girmek ve oradaki çirkin yazıları okumak zorunda mıyım? Tuvaletler temiz tutulsun, çirkin yazılar yazılması önlensin.
21- Sık sık sınıflar arası bilgi yarışmaları yapılmasını istiyorum.
22- Andımızı okuyacağımız gün müdür dede çok uzun süre konuşuyor. Çok yoruluyoruz. Konuşmasını özetleyemez mi?
23- Öğretmenimiz çok ödev veriyor. Ödevleri yapacağız diye hiç dinlenemiyoruz.
24- Sınıflarımızdaki panoları biz düzenleyelim. Öğretmenlerimiz karışmasınlar.
25- Okulumuz tekli (normal) öğretime geçsin.
26- Okulumuzdaki sosyal etkinlikler artırılsın.
27- Üst sınıflardaki ağabeyler tuvaletlerde su savaşı yapıyorlar. Bumum önlenmesini istiyorum.
28- Teneffüslerde okul bahçesinde futbol oynanmasın. Biz arada eziliyoruz.
29-Andımızı hep büyük sınıflar okuyor. Biraz da dördüncü sınıflar okusun.
30-Kantindeki fiyatlar, bakkaldakinden daha yüksek. Fiyatlar düşürülsün.
31- Büyük sınıflardaki öğrencilerin tuvaletleri ile küçük sınıflardaki öğrencilerin tuvaletleri ayrılsın.
32- Okul merdivenleri çok kaygan, çok tehlikeli. Ben düşüp yaralandım. Hemen önlem alınmasını istiyorum..
33- Okulda kendimize ait dolaplarımız olsun. Fazla kitap ve araç gerecimizi bu dolaplara koyalım.
34- Basketbol turnuvaları düzenlensin.
35- Teneffüslerde müzik çalınmasını istiyorum.
36- Harita odasının daha düzenli tutulmasını istiyorum.
37- Müdür yardımcılarına bir şey soramıyoruz, danışamıyoruz. Çünkü, kızıyorlar, sert davranıyorlar.
38- Resim atölyemizin olmasını istiyorum. Sınıflardaki sıralarda resim yapamıyoruz.
39- Benim müdürüm çok iyidir. Ama, bazen çok kötü yanları da var. Özel günlerde bizi okul bahçesine çıkarıp, sıcakta bizi pişiriyor.
21- Müdür dedeciğim, sizden en çok istediğim: Canınızın sağlığıdır.
Yukarıda sırlanan şikayet ve istekleri Atil Güler şöyle özetlemiş:
1. Okulun fiziksel kapasitesi ile ilgili sorunlar:
a) Sınıflardaki öğrenci mevcutlarının kalabalık olması nedeniyle, her sıraya üç öğrenci oturtulması,
b) Spor salonu, gösteri salonu, kütüphane, resim atölyesi gibi bölümlerin yetersiz olması, gibi.
2. Okulun, özellikle tuvaletlerin temizliğinin yetersiz kalması, tuvaletlere çirkin yazılar yazılması
3. Öğretmenlerle yönelik eleştiriler: Fazla ödev verilmesi, öğrencilere dayak atan öğretmenlerin bulunması,
4. Okul müdürü Atila Güler’e yönelik eleştiriler: Her sabah öğrenci andının okunması için yapılan toplantılarda, yaptığı konuşmaların çok uzun olması nedeniyle öğrencilerin yorulmaları, sıcaktan rahatsız olmaları ,
5. Sosyal ve kültürel etkinliklere yeterince yer verilmediği,
Bu istek ve şikayetler, hem yöneticiler arasında değerlendirilmiş, hem öğretmenler kurulu gündemine alınarak tartışılmış. Okulca yapılacak iş ve işlemler belirlenerek bir eylem planı hazırlanıp uygulamaya konulmuş. Veliler ilgilendiren hususlarla ilgili olarak veli toplantıları yapılmış. Bu çalışmalar sonunda, öğrenciler tarafından dile getirilen şikayetlerin önemli bir bölümü giderilmiş, isteklerin de çoğu yerine getirilmiş.Sorunların giderilmesi, okuldaki başarıyı da olumlu yönde etkilemiş.
İnternet Sayfalarında Ulubatlı Hasan İlkokulu (İlköğretim Okulu)
Ulubatlı Hasan İlkokulu (İlköğretim Okulu) ile bu okulun müdürü Atila Güler’in çalışmaları, 20 yıl sonra Internet Sitelerine de yansıdı. Bu okuldan 1985 yılında mezun olan bir öğrenci, 22 yıl sonra (17.07.2007 tarihinde) bir Internet sitesine şu notları düşmüş.
“Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu, Ankara Bahçelievlerde bir ilköğretim okulu, 1953 yılında kurulmuştur. Ünlü gazeteci ve basın şehidi Uğur Mumcu bu okulun ilk mezunlarındandır. Ünlü şarkıcı Ebru Gündeş de bu okulda okumuş. 1985 yılında, koridorların birinde hepsinin fotoğrafları asılıydı, Atilla Güler o yıl da okulun kır saçlı müdürüydü.
Yukarıda sırlanan şikayet ve istekleri Atil Güler şöyle özetlemiş:
1. Okulun fiziksel kapasitesi ile ilgili sorunlar:
a) Sınıflardaki öğrenci mevcutlarının kalabalık olması nedeniyle, her sıraya üç öğrenci oturtulması,
b) Spor salonu, gösteri salonu, kütüphane, resim atölyesi gibi bölümlerin yetersiz olması, gibi.
2. Okulun, özellikle tuvaletlerin temizliğinin yetersiz kalması, tuvaletlere çirkin yazılar yazılması
3. Öğretmenlerle yönelik eleştiriler: Fazla ödev verilmesi, öğrencilere dayak atan öğretmenlerin bulunması,
4. Okul müdürü Atila Güler’e yönelik eleştiriler: Her sabah öğrenci andının okunması için yapılan toplantılarda, yaptığı konuşmaların çok uzun olması nedeniyle öğrencilerin yorulmaları, sıcaktan rahatsız olmaları ,
5. Sosyal ve kültürel etkinliklere yeterince yer verilmediği,
Bu istek ve şikayetler, hem yöneticiler arasında değerlendirilmiş, hem öğretmenler kurulu gündemine alınarak tartışılmış. Okulca yapılacak iş ve işlemler belirlenerek bir eylem planı hazırlanıp uygulamaya konulmuş. Veliler ilgilendiren hususlarla ilgili olarak veli toplantıları yapılmış. Bu çalışmalar sonunda, öğrenciler tarafından dile getirilen şikayetlerin önemli bir bölümü giderilmiş, isteklerin de çoğu yerine getirilmiş.Sorunların giderilmesi, okuldaki başarıyı da olumlu yönde etkilemiş.
İnternet Sayfalarında Ulubatlı Hasan İlkokulu (İlköğretim Okulu)
Ulubatlı Hasan İlkokulu (İlköğretim Okulu) ile bu okulun müdürü Atila Güler’in çalışmaları, 20 yıl sonra Internet Sitelerine de yansıdı. Bu okuldan 1985 yılında mezun olan bir öğrenci, 22 yıl sonra (17.07.2007 tarihinde) bir Internet sitesine şu notları düşmüş.
“Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu, Ankara Bahçelievlerde bir ilköğretim okulu, 1953 yılında kurulmuştur. Ünlü gazeteci ve basın şehidi Uğur Mumcu bu okulun ilk mezunlarındandır. Ünlü şarkıcı Ebru Gündeş de bu okulda okumuş. 1985 yılında, koridorların birinde hepsinin fotoğrafları asılıydı, Atilla Güler o yıl da okulun kır saçlı müdürüydü.
Ankara’nın en nitelikli okullarından biridir, yaklaşık 10 yıl öncesine: kadar mezunlarının hemen hemen tamamı deneme lisesine devam ederdi, dolayısıyla Ankara Bahçelievlerde Ulubatlı Hasan İlkokulu-deneme lisesi mezunu olmuş bir kuşak vardır, Okulun çıkış saatlerinde okul önündeki servis araçlarının kalabalıklığı, hâlâ Ankara’nın birçok semtinden buraya öğrenci gelecek kadar tercih edildiğini gösterir. 1974-1983 yılları arasında beden eğitimi öğretmeni Ahmet Bal’ın kurduğu basketbol takımları hem erkeklerde hem de kızlarda defalarca Türkiye şampiyonlukları kazanmıştır. Aynı takım mezun olup Ahmet Bal ile birlikle deneme lisesine geçince bu kez aynı takım orada da ortaokullarda ve liselerde Türkiye şampiyonlukları yaşamıştır. 17.07.2006”
KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİNE GÖNDERİLEN ATATÜRK MASKIYLA SÜSLÜ ANAVATAN (TÜRKİYE) HARİTASI
(Bir öğretmenler gününde, öğretmenlere karanfil verirken onlara hitaben),
“Abartılmış bir hediyenin iki tarafa da yararı yoktur.” Atila Güler
İşte, Atila Güler’i sıradışı yapan bir olay daha. O, her zaman, kimsenin düşünemediği, yapmaya cesaret edemediği işleri düşünmüş ve başarıyla gerçekleştirmiş bir okul müdürüdür. Zaten, onu sıra dışı yapan da bu düşünce ve uygulamalarıdır.
Birisine/birilerine armağan (hediye) vermek, güzel bir gelenektir. İnsanlar arasındaki ilişkileri güçlendirir. Birisine hediye vermek, ona değer verdiğimizi, onu unutmadığımızı gösterir. Ancak, hediyenin abartılmaması gerekir. Zaten bununla ilgili çok güzel bir atasözümüz de var: “Çam sakızı çoban armağanı “diye
Atila Güler, 1981 yılında, bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak bildiğimiz, ancak o tarihteki adıyla Kıbrıs Türk Federe Devleti Başbakanı Mustafa Çağatay’a, armağan olarak Atatürk maskıyla süslü bir Anavatan (Türkiye) haritası gönderiyor. Bu armağan, yavruvatan başbakanını çok duygulandırıyor ve Atila Güler’e şu teşekkür mesajını gönderiyor.
KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİNE GÖNDERİLEN ATATÜRK MASKIYLA SÜSLÜ ANAVATAN (TÜRKİYE) HARİTASI
(Bir öğretmenler gününde, öğretmenlere karanfil verirken onlara hitaben),
“Abartılmış bir hediyenin iki tarafa da yararı yoktur.” Atila Güler
İşte, Atila Güler’i sıradışı yapan bir olay daha. O, her zaman, kimsenin düşünemediği, yapmaya cesaret edemediği işleri düşünmüş ve başarıyla gerçekleştirmiş bir okul müdürüdür. Zaten, onu sıra dışı yapan da bu düşünce ve uygulamalarıdır.
Birisine/birilerine armağan (hediye) vermek, güzel bir gelenektir. İnsanlar arasındaki ilişkileri güçlendirir. Birisine hediye vermek, ona değer verdiğimizi, onu unutmadığımızı gösterir. Ancak, hediyenin abartılmaması gerekir. Zaten bununla ilgili çok güzel bir atasözümüz de var: “Çam sakızı çoban armağanı “diye
Atila Güler, 1981 yılında, bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak bildiğimiz, ancak o tarihteki adıyla Kıbrıs Türk Federe Devleti Başbakanı Mustafa Çağatay’a, armağan olarak Atatürk maskıyla süslü bir Anavatan (Türkiye) haritası gönderiyor. Bu armağan, yavruvatan başbakanını çok duygulandırıyor ve Atila Güler’e şu teşekkür mesajını gönderiyor.
Yavru Vatan Kıbrıs Türk Federe Devleti Başbakanı Mustafa Çağatay’ın, Atila
Güler’e gönderdiği teşekkür mesajı.
KARDEŞ AZERBAYCAN’A GÖNDERİLEN KİTAPLAR
Atila güler, 2001 yılında, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu öğrenci ve velileri adına kardeş Azerbaycan’ın Kıvrak köyü Şehit Veli Camemmedov okuluna giyim eşyası ansiklopedi ve kitap göndermiş. Şimdi bakalım, Atila Güler’in bu davranışı, karşı tarafta ne gibi etkilere yol açmış, onu görelim. Bunu görebilmek için aşağıdaki iki mektubu okumamız gerekiyor.
Birinci Mektup
25 MAYIS 2001
ANKARA ŞEHRİ ULUBATLI HASAN ADINA OKULUN MÜDÜRÜ BÜYÜK HALKININ OĞLU SADAKATLİ DOST MİHRİBAN İNSAN ATİLA GÜLER’E
İzin verin öz geçmişine milli kahramanının daima hatıralarda yaşamasını yaşatan büyük Türk halkına aferin deyim.
Öten tarihlerden bizlere malumdur ki, Ulubatlı Hasan 1453 yılında İstanbul fethi savaşında büyük kahramanlık göstererek Kaleye bayrak takanlardan birincisi olmuştur. Ona göre de öz milli kahramanını yaşatan halk özü de daimi yaşayacaktır.
Çok hürmetli Atila Güler, bildiğimize göre siz bu kahramanın adını taşıyan okulda müdür gibi faaliyet gösterirsiniz. Sizin hümanistliğiniz sayesinde mektepliler tarafından gönderilen yardım bir kardeş hediyesi gibi köyümüzdeki okullara çattırıldı. Gençlerimiz his edirler ki hakiki manada bizim arkamızda büyük Türk halkı gibi kardeşlerimiz dayanmıştır.
Biz iyi anlıyoruz ki, hele 1918 yılında İngilizler, Fransızlar Baku neftini ele geçirmek için Azerbaycan’a ayak açmışlar Bu vaziyeti gören geçmiş Müsavat Partisinin lideri Hacı Zeynelabidin Tağıyev Türkiye’den yardım dilemiştir. Bu anda Türk Generali Nuri Paşa öz koşunu ile Baku’ye gelerek hemin kuvvetleri Baku’den kovmuştur.
Azerbaycan’ın bu devrinden istifade eden Andranik Türkiye’de Ermenilerin vahit vatanı olmasını istemesini duyan Türklerden kaçan Andranik öz koşunu ile İrevana oradan da Nahçivan’a gelerek yerli ahalini sıkıştırıp, çocuk ve ihtiyarları öz kanlarına boyamıştır. Andranikin bu zulmünü gören ahali Türk Paşası Kazım Karabekir Paşanı yardıma çağırmışlar ve Kazım Karabekir
Paşanın kumandası Nahçivan’a gelerek Nahcivan topraklarını Andranik zulmünden azad ederek onu kovmuştur.
Halihazırda ise köyümüzde yerleşen Tugayda yine de Türkiye’nin subaylarından hizmet eden Yarbay Ekrem Budak öz hürmeti ve şahsi çalışkanlığı ile Büyük Türk halkının itimadını doğrultarak insani teşebbüskarlık gösterir. Köyde her zaman ihtiyar ve gençlerle lazımı kardeşlik münasebeti yaradır. Biz eminiz ki, Türk evladımız Ekrem Budak’ın bu iyiliği hem bizim, hem de okul heyeti tarafından teşekküre layık görülecektir.
Hürmetli Atila Güler size tüm okul öğretmen ve idarecilerimize dostluk ve kardeşliğinize öz adımdan, köyümüzün bütün sakinleri adından teşekkürlüğümüzü bildirmekle beraber sağlık ve işinizde muvaffakiyet arzu edirem.
Büyük Tanrı iki devlet bir millet olan kardeşliğimizi daim Yaşatsın.
Kıvrak Köyü Yeni Azerbaycan Partisi İlk Teşkilat Sediri: İsmail Yakupoğlu
(İmza)
İKİNCİ MEKTUP
Sayın Hocam,
Ankara’nın seçkin ve örnek okulu Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulundan Nahçivan’daki kardeş okul Kıvrak Köyü Şehit Veli Camemmedov Okuluna göndermiş olduğunuz giyim eşyalarını sizlerin adına ihtiyaç sahibi öğrencilere dağıttım.
Giyim eşyaları yanında gönderdiğiniz ansiklopedi ve kitapları ise okul kütüphanesine teslim ettim. Bu kitaplar kütüphane zimmetine dahil edilerek öğretmen ve öğrencilerin istifadesine sunuldu.
Zatı alinizin ve değerli öğretmenlerimizin gayretleri, sevgili öğrencilerimizin kardeşlik ve yardımseverlik duyguları ile gönderilen kitap ve giyim eşyaları gerek bu okuldaki, gerekse Kıvrak köyündeki kardeşlik duygularının yükselmesine çok önemli katkıda bulunmuştur.
Kardeş okul idareci, öğretmen ve öğrencileri olarak sizlerin göstermiş olduğu bu duyarlılığa ve yardımseverliğe başta siz Sayın Hocam olmak üzere çok teşekkür ediyorum.
Sayın Hocam, artık iki okul arasında gönül bağı kuruldu, kardeşlik temeller atıldı. İnanıyorum ki bizlerin ve bizden sonra görev alacak arkadaşlarımızın aracılığı ve gayretleri ile karşılıklı bu güzel ilişkiler devam edecek.
Buralarda yaşayan kardeşlerimizin bizleri yakından tanımaya çok büyük arzu ve ihtiyaçları var. Bu maksatla öğrenciler arasında mektup arkadaşlığının kurulmasının, kitap yardımı yapılmasının Türkiye’yi tanıtan bilgi ve broşürler ile Atatürk’ü ve Türk tarihini anlatan kitapların gönderilmesinin de çok faydalı olacağına inanıyorum.
Güler’e gönderdiği teşekkür mesajı.
KARDEŞ AZERBAYCAN’A GÖNDERİLEN KİTAPLAR
Atila güler, 2001 yılında, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu öğrenci ve velileri adına kardeş Azerbaycan’ın Kıvrak köyü Şehit Veli Camemmedov okuluna giyim eşyası ansiklopedi ve kitap göndermiş. Şimdi bakalım, Atila Güler’in bu davranışı, karşı tarafta ne gibi etkilere yol açmış, onu görelim. Bunu görebilmek için aşağıdaki iki mektubu okumamız gerekiyor.
Birinci Mektup
25 MAYIS 2001
ANKARA ŞEHRİ ULUBATLI HASAN ADINA OKULUN MÜDÜRÜ BÜYÜK HALKININ OĞLU SADAKATLİ DOST MİHRİBAN İNSAN ATİLA GÜLER’E
İzin verin öz geçmişine milli kahramanının daima hatıralarda yaşamasını yaşatan büyük Türk halkına aferin deyim.
Öten tarihlerden bizlere malumdur ki, Ulubatlı Hasan 1453 yılında İstanbul fethi savaşında büyük kahramanlık göstererek Kaleye bayrak takanlardan birincisi olmuştur. Ona göre de öz milli kahramanını yaşatan halk özü de daimi yaşayacaktır.
Çok hürmetli Atila Güler, bildiğimize göre siz bu kahramanın adını taşıyan okulda müdür gibi faaliyet gösterirsiniz. Sizin hümanistliğiniz sayesinde mektepliler tarafından gönderilen yardım bir kardeş hediyesi gibi köyümüzdeki okullara çattırıldı. Gençlerimiz his edirler ki hakiki manada bizim arkamızda büyük Türk halkı gibi kardeşlerimiz dayanmıştır.
Biz iyi anlıyoruz ki, hele 1918 yılında İngilizler, Fransızlar Baku neftini ele geçirmek için Azerbaycan’a ayak açmışlar Bu vaziyeti gören geçmiş Müsavat Partisinin lideri Hacı Zeynelabidin Tağıyev Türkiye’den yardım dilemiştir. Bu anda Türk Generali Nuri Paşa öz koşunu ile Baku’ye gelerek hemin kuvvetleri Baku’den kovmuştur.
Azerbaycan’ın bu devrinden istifade eden Andranik Türkiye’de Ermenilerin vahit vatanı olmasını istemesini duyan Türklerden kaçan Andranik öz koşunu ile İrevana oradan da Nahçivan’a gelerek yerli ahalini sıkıştırıp, çocuk ve ihtiyarları öz kanlarına boyamıştır. Andranikin bu zulmünü gören ahali Türk Paşası Kazım Karabekir Paşanı yardıma çağırmışlar ve Kazım Karabekir
Paşanın kumandası Nahçivan’a gelerek Nahcivan topraklarını Andranik zulmünden azad ederek onu kovmuştur.
Halihazırda ise köyümüzde yerleşen Tugayda yine de Türkiye’nin subaylarından hizmet eden Yarbay Ekrem Budak öz hürmeti ve şahsi çalışkanlığı ile Büyük Türk halkının itimadını doğrultarak insani teşebbüskarlık gösterir. Köyde her zaman ihtiyar ve gençlerle lazımı kardeşlik münasebeti yaradır. Biz eminiz ki, Türk evladımız Ekrem Budak’ın bu iyiliği hem bizim, hem de okul heyeti tarafından teşekküre layık görülecektir.
Hürmetli Atila Güler size tüm okul öğretmen ve idarecilerimize dostluk ve kardeşliğinize öz adımdan, köyümüzün bütün sakinleri adından teşekkürlüğümüzü bildirmekle beraber sağlık ve işinizde muvaffakiyet arzu edirem.
Büyük Tanrı iki devlet bir millet olan kardeşliğimizi daim Yaşatsın.
Kıvrak Köyü Yeni Azerbaycan Partisi İlk Teşkilat Sediri: İsmail Yakupoğlu
(İmza)
İKİNCİ MEKTUP
Sayın Hocam,
Ankara’nın seçkin ve örnek okulu Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulundan Nahçivan’daki kardeş okul Kıvrak Köyü Şehit Veli Camemmedov Okuluna göndermiş olduğunuz giyim eşyalarını sizlerin adına ihtiyaç sahibi öğrencilere dağıttım.
Giyim eşyaları yanında gönderdiğiniz ansiklopedi ve kitapları ise okul kütüphanesine teslim ettim. Bu kitaplar kütüphane zimmetine dahil edilerek öğretmen ve öğrencilerin istifadesine sunuldu.
Zatı alinizin ve değerli öğretmenlerimizin gayretleri, sevgili öğrencilerimizin kardeşlik ve yardımseverlik duyguları ile gönderilen kitap ve giyim eşyaları gerek bu okuldaki, gerekse Kıvrak köyündeki kardeşlik duygularının yükselmesine çok önemli katkıda bulunmuştur.
Kardeş okul idareci, öğretmen ve öğrencileri olarak sizlerin göstermiş olduğu bu duyarlılığa ve yardımseverliğe başta siz Sayın Hocam olmak üzere çok teşekkür ediyorum.
Sayın Hocam, artık iki okul arasında gönül bağı kuruldu, kardeşlik temeller atıldı. İnanıyorum ki bizlerin ve bizden sonra görev alacak arkadaşlarımızın aracılığı ve gayretleri ile karşılıklı bu güzel ilişkiler devam edecek.
Buralarda yaşayan kardeşlerimizin bizleri yakından tanımaya çok büyük arzu ve ihtiyaçları var. Bu maksatla öğrenciler arasında mektup arkadaşlığının kurulmasının, kitap yardımı yapılmasının Türkiye’yi tanıtan bilgi ve broşürler ile Atatürk’ü ve Türk tarihini anlatan kitapların gönderilmesinin de çok faydalı olacağına inanıyorum.
Bu duygular ile bir kez daha size ve sizin şahsınızda okulunuzdaki yönetici, öğretmen ve öğrencilerimize teşekkürlerimizi iletiyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
(İmza)
Ekrem BUDAK
Tank Yarbay
217 nci Tugay Danışmanı
HER ZAMAN, HER YERDE HEP BAŞARI
Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa, orada itimat (güven) ve itaat vardır. İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır.
Kemal ATATÜRK
Her, çalışan başarılı olmak ister. Devlet memurluğunda yükselebilmek için, memurun çok çalışması, amirlerin de, bu çalışmaları değerlendirerek hem manevi hem de maddi yönden onları ödüllendirmeleri gerekmektedir.
Atila Güler, mesleğe bir ömür verdi
Atila Güler, mesleğe neredeyse bir ömür vererek emekliye ayrılmıştır. O’nun meslek yaşamı, hep başarılarla doludur. Her başarısının da mutlaka bir belgesi vardır. O, bir öğretmenin, bir okul yöneticisinin, bir devlet memurunun, başarısından dolayı alabileceği tüm maddi ve manevi ödülleri almıştır.
“Teşekkür Belgesi”, “Takdirname Belgesi” ve “Üstün Başarılı Sayılma Belgesi” verilmesi, “Aylıkla Ödüllendirme”, “Yılın Öğretmeni seçilme” v.b. gibi.
Suç işleyen memurların, hangi cezalara çarptırılacakları, görevinde olağanüstü başarı gösteren memurların da nasıl ödüllendirilecekleri yasalarla hükme bağlanmıştır. Bunların başında da, 4357 Sayılı “İlkokul Öğretmenlerinin Yükseltilmeleri, Ödüllendirilmeleri ve Cezalandırılmaları Hakkında Kanun” ile, 657 Sayılı “Devlet Memurları Kanunu” gelmektedir.
4357 Sayılı Kanunun 5. maddesinde öğretmenlere verilecek ödüller şöyle sıralanmıştır:
a) Üstün başarılı sayılmak,
b) Başöğretmen namzedi (adayı) unvanı verilmek,
c) Maarif memuru namzedi unvanı verilmek,
d)Yeni bir tesise adı verilmek,
e) Ülküeri sayılmak
4357 Sayılı Kanunun bu hükümleri bugün artık uygulanmamakta, bu hükümler yerine 657 Sayılı DMK’ nun 122 ve 123. maddeleri hükümleri uygulanmaktadır.
657 Sayılı DMK’ nun, “Takdirname” başlıklı 122. maddesinde: “Görevinde olağanüstü gayret ve çalışması ile başarı sağlayan memurlara merkezde atamaya yetkili amirler, illerde valiler ve kaymakamlar tarafından takdirname verilebilir. Takdirname sicile geçer..” hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanunun, “Aylıkla Ödüllendirme” başlıklı 123. maddesinde de: “Bağlı bulundukları kurumlarda olağanüstü gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı görev yaptıkları görülen Devlet memurlarına, bağlı veya ilgili Bakanın uygun görmesi üzerine bir mali yıl içinde bir aylık tutarını aşmamak üzere ödül verilebilir.” Denilmektedir.
5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 20. maddesi ne göre valiler, ildeki memurlara, 31/i maddesine göre de kaymakamlar İlçedeki memurlara takdirname verebilirler.
Atila Güler’in meslek yaşamı başarılarla doludur.
Atila Güler, 31.10.1956’da Yozgat İli, Akdağmadeni İlçesi, Hasbek Köyü İlkokulunda stajyer olarak öğretmenlik görevine başladı. 31.10.1959’da Sarıkaya İlçesi, Kadılı (Kadıgüllü) Köyü İlkokulu öğretmenliğine, 14.10.1960 tarihinde aynı ilçenin Çıkrıkçı İlkokulu öğretmenliğine, 28.10.1962 tarihinde de, yeniden Hasbek İlkokulu Müdürlüğüne atandı. Hasbek İlkokulunda hem öğretmenlik hem de okul müdürü olarak görev yaptı. Bu döneme ait elimizde 26.4.1968 tarihinde İlköğretim Müfettişi M.Sabri İnceler tarafından yapılan teftiş sonucunda düzenlenen bir Teftiş raporu var. Bu raporda, “Okul müdürü olarak bütün öğrenci teşekküllerini kurdurduğu, okul için gerekli araç gereç sağlama yollarını aradığı, çarşamba günü öğleden sonraki zamanların değerlendirilmesinin yönetmelik esaslarına göre yapıldığı, sınıf öğretmeni olarak yıllık ve günlük planlarını zamanında ve usulüne uygun olarak yaptığı, bilhassa konuların hazırlanmasında ve işlenmesinde öğrencilerin bütününün iştirakini (katılımını) sağladığı, ders saatlerini verimli bir şekilde kullandığı, öğrencilerine kendi başına çalışıp bilgi ve beceri kazanabilmeleri için rehberlikte bulunduğu, öğrencilerin, sınıflarına göre programdaki derslerle ilgili bilgi, beceri ve alışkanlık seviyelerinin iyi olduğu memnuniyetle müşahede edilmiş(gözlenmiş)tir. Dosyaların desimal sisteme göre düzenlediği, okulda yapılacak onarım işlerini, vaktinde ilgililere bildirdiği, diploma ve imtihan sonu defterlerini usulüne uygun olarak düzenlediği ve senelere göre iyi bir şekilde koruduğu, okul müdürü ve sınıf öğretmeni olarak uhdesine verilen işleri eksiksiz bir şekilde yürüttüğü, Hasbek bucağında, ihtiyaç duyulan ortaokul, civar köylerle irtibatı sağlayacak köprü, cami yapılması, PTT açılması ve faaliyete geçirilmesi, bucak merkezinin elektriğe kavuşturulması çalışmalarının hapsinde ön fikrin verilmesi ve gerçekleştirilmesi yolundaki içten gelen gayretli çalışması takdirle karşılanmıştır.” Denilmiştir
Bu belgeden de anlaşılacağı gibi, Atila Güler, hem başarılı bir sınıf öğretmeni ve okul müdürü hem de, başarılı bir toplum kalkınması önderidir.
Atila Güler Hasbek’te, sınıf öğretmenliği ve okul müdürlüğü görevlerinin yanısıra, zaman zaman Nahiye müdürlüğüne de vekalet ediyordu, Bu üç görevi de çok başarılı bir biçimde yürüttüğünü, Sarıkaya Kaymakamı Namık Kahvecioğlu imzasıyla Hasbek İlkokulu Müdürü ve Hasbek Bucak Müdür Vekili Atila Güler’e gönderilen 18.11.1968 tarihli bir takdirname yazısından anlıyoruz. Söz konusu yazıda;
“Hasbek İlkokulu Müdürü olarak gösterdiğiniz başarılı çalışmalar neticesinde düzenli bir öğrenimin okulunuzda sürdürülmesi ile bucak ve ona bağlı köylerin İlköğretim davalarında yakın ilgi ve alakanız takdiri mucip olmakla 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 31 nci maddesi (İ) bendi uyarınca takdirname itası (verilmesi) lüzumlu görülmüştür.” Denilmiştir.
(İmza)
Ekrem BUDAK
Tank Yarbay
217 nci Tugay Danışmanı
HER ZAMAN, HER YERDE HEP BAŞARI
Nerede karşılıklı sevgi ve saygı varsa, orada itimat (güven) ve itaat vardır. İtimat ve itaatin olduğu yerde disiplin vardır. Disiplinin olduğu yerde huzur, huzurun olduğu yerde başarı vardır.
Kemal ATATÜRK
Her, çalışan başarılı olmak ister. Devlet memurluğunda yükselebilmek için, memurun çok çalışması, amirlerin de, bu çalışmaları değerlendirerek hem manevi hem de maddi yönden onları ödüllendirmeleri gerekmektedir.
Atila Güler, mesleğe bir ömür verdi
Atila Güler, mesleğe neredeyse bir ömür vererek emekliye ayrılmıştır. O’nun meslek yaşamı, hep başarılarla doludur. Her başarısının da mutlaka bir belgesi vardır. O, bir öğretmenin, bir okul yöneticisinin, bir devlet memurunun, başarısından dolayı alabileceği tüm maddi ve manevi ödülleri almıştır.
“Teşekkür Belgesi”, “Takdirname Belgesi” ve “Üstün Başarılı Sayılma Belgesi” verilmesi, “Aylıkla Ödüllendirme”, “Yılın Öğretmeni seçilme” v.b. gibi.
Suç işleyen memurların, hangi cezalara çarptırılacakları, görevinde olağanüstü başarı gösteren memurların da nasıl ödüllendirilecekleri yasalarla hükme bağlanmıştır. Bunların başında da, 4357 Sayılı “İlkokul Öğretmenlerinin Yükseltilmeleri, Ödüllendirilmeleri ve Cezalandırılmaları Hakkında Kanun” ile, 657 Sayılı “Devlet Memurları Kanunu” gelmektedir.
4357 Sayılı Kanunun 5. maddesinde öğretmenlere verilecek ödüller şöyle sıralanmıştır:
a) Üstün başarılı sayılmak,
b) Başöğretmen namzedi (adayı) unvanı verilmek,
c) Maarif memuru namzedi unvanı verilmek,
d)Yeni bir tesise adı verilmek,
e) Ülküeri sayılmak
4357 Sayılı Kanunun bu hükümleri bugün artık uygulanmamakta, bu hükümler yerine 657 Sayılı DMK’ nun 122 ve 123. maddeleri hükümleri uygulanmaktadır.
657 Sayılı DMK’ nun, “Takdirname” başlıklı 122. maddesinde: “Görevinde olağanüstü gayret ve çalışması ile başarı sağlayan memurlara merkezde atamaya yetkili amirler, illerde valiler ve kaymakamlar tarafından takdirname verilebilir. Takdirname sicile geçer..” hükmü yer almaktadır.
Aynı Kanunun, “Aylıkla Ödüllendirme” başlıklı 123. maddesinde de: “Bağlı bulundukları kurumlarda olağanüstü gayret ve çalışmaları sonucunda emsallerine göre başarılı görev yaptıkları görülen Devlet memurlarına, bağlı veya ilgili Bakanın uygun görmesi üzerine bir mali yıl içinde bir aylık tutarını aşmamak üzere ödül verilebilir.” Denilmektedir.
5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 20. maddesi ne göre valiler, ildeki memurlara, 31/i maddesine göre de kaymakamlar İlçedeki memurlara takdirname verebilirler.
Atila Güler’in meslek yaşamı başarılarla doludur.
Atila Güler, 31.10.1956’da Yozgat İli, Akdağmadeni İlçesi, Hasbek Köyü İlkokulunda stajyer olarak öğretmenlik görevine başladı. 31.10.1959’da Sarıkaya İlçesi, Kadılı (Kadıgüllü) Köyü İlkokulu öğretmenliğine, 14.10.1960 tarihinde aynı ilçenin Çıkrıkçı İlkokulu öğretmenliğine, 28.10.1962 tarihinde de, yeniden Hasbek İlkokulu Müdürlüğüne atandı. Hasbek İlkokulunda hem öğretmenlik hem de okul müdürü olarak görev yaptı. Bu döneme ait elimizde 26.4.1968 tarihinde İlköğretim Müfettişi M.Sabri İnceler tarafından yapılan teftiş sonucunda düzenlenen bir Teftiş raporu var. Bu raporda, “Okul müdürü olarak bütün öğrenci teşekküllerini kurdurduğu, okul için gerekli araç gereç sağlama yollarını aradığı, çarşamba günü öğleden sonraki zamanların değerlendirilmesinin yönetmelik esaslarına göre yapıldığı, sınıf öğretmeni olarak yıllık ve günlük planlarını zamanında ve usulüne uygun olarak yaptığı, bilhassa konuların hazırlanmasında ve işlenmesinde öğrencilerin bütününün iştirakini (katılımını) sağladığı, ders saatlerini verimli bir şekilde kullandığı, öğrencilerine kendi başına çalışıp bilgi ve beceri kazanabilmeleri için rehberlikte bulunduğu, öğrencilerin, sınıflarına göre programdaki derslerle ilgili bilgi, beceri ve alışkanlık seviyelerinin iyi olduğu memnuniyetle müşahede edilmiş(gözlenmiş)tir. Dosyaların desimal sisteme göre düzenlediği, okulda yapılacak onarım işlerini, vaktinde ilgililere bildirdiği, diploma ve imtihan sonu defterlerini usulüne uygun olarak düzenlediği ve senelere göre iyi bir şekilde koruduğu, okul müdürü ve sınıf öğretmeni olarak uhdesine verilen işleri eksiksiz bir şekilde yürüttüğü, Hasbek bucağında, ihtiyaç duyulan ortaokul, civar köylerle irtibatı sağlayacak köprü, cami yapılması, PTT açılması ve faaliyete geçirilmesi, bucak merkezinin elektriğe kavuşturulması çalışmalarının hapsinde ön fikrin verilmesi ve gerçekleştirilmesi yolundaki içten gelen gayretli çalışması takdirle karşılanmıştır.” Denilmiştir
Bu belgeden de anlaşılacağı gibi, Atila Güler, hem başarılı bir sınıf öğretmeni ve okul müdürü hem de, başarılı bir toplum kalkınması önderidir.
Atila Güler Hasbek’te, sınıf öğretmenliği ve okul müdürlüğü görevlerinin yanısıra, zaman zaman Nahiye müdürlüğüne de vekalet ediyordu, Bu üç görevi de çok başarılı bir biçimde yürüttüğünü, Sarıkaya Kaymakamı Namık Kahvecioğlu imzasıyla Hasbek İlkokulu Müdürü ve Hasbek Bucak Müdür Vekili Atila Güler’e gönderilen 18.11.1968 tarihli bir takdirname yazısından anlıyoruz. Söz konusu yazıda;
“Hasbek İlkokulu Müdürü olarak gösterdiğiniz başarılı çalışmalar neticesinde düzenli bir öğrenimin okulunuzda sürdürülmesi ile bucak ve ona bağlı köylerin İlköğretim davalarında yakın ilgi ve alakanız takdiri mucip olmakla 5442 sayılı İl İdaresi Kanununun 31 nci maddesi (İ) bendi uyarınca takdirname itası (verilmesi) lüzumlu görülmüştür.” Denilmiştir.
Atila Güler Hasbek İlkokulu Öğretmeni ve müdürü iken hakkında düzenlenen 26.04.1968 tarihli Teftiş Raporu
Yıl 1968, Atila Güler’e, ilk takdirnameyi Sarıkaya Kaymakamı veriyor.
Bir yıl sonra, Kaymakam İbrahim Güner imzasıyla, yine Hasbek Bucak Müdür Vekili ve Okul müdürü Atila Güler’e hitaben yazılan 20.09.1969 tarihli yazıda da,
“Zaman zaman yaptığım denetlemelerde müşahede ettiğim gibi gerek bucak müdürlüğü, gerekse okul müdürlüğü görevini büyük bir ciddiyet ve titizlik içinde yürüttüğünüz ve okul, yol, çeşme, telefon gibi halkın zaruri ihtiyaçlarını karşılama yönünden oldukça teşvik ve ileri hamleler göstererek toplum kalkınması konusundaki başarılarınızdan dolayı sicilinize geçmek üzere tebriklerimle başarınızın devamını diler, takdirlerimin tebliğini rica ederim.” denilmektedir.
Atila Güler, 08.02.1970’te Sarıkaya İlçesi Merkez Barbaros İlkokulu Müdürlüğüne atandı. Burada da çok başarılı çalışmalar yaptı. Başarı belgesi bu kez çok yukarılardan, zamanın Milli Eğitim Bakanı Şinasi Oral’dan geldi. Çok az eğitimciye verilen bir başarı belgesidir bu. Milli Eğitim Bakanı Şinasi Orel imzalı ve 4 Ağustos 1971 tarihli bu belgede şu ifadeler yer alıyor:
Sayın Atila Güler,
Sarıkaya Merkez Barbaros İlkokulu Müdürü - YOZGAT
1970-1971 Öğretim yılında görevinizi olağanüstü bir başarı ile yaptığınızdan sizi, 4357 sayılı kanunun 5. maddesinin (A) fıkrası gereğince ‘ÜSTÜN BAŞARILI’ saydım. Tebrik eder, başarılarınızın devamını dilerim. Şinasi OREL- Milli Eğitim Bakanı.”
Yıl 1972, Atila Güler, üçüncü takdirnamesini Milli Eğitim Bakanı Şinasi Orel’den alıyor.
Yıl 1969, Sarıkaya’da kaymakam değişiyor, ödül değişmiyor, yine takdirname veriliyor.
Atila Güler, 12.9.1972 tarihinde öğretmen olarak Yurtdışına (Almanya’ya) gitmek için başvuruda bulundu. Açılan sınavı kazandı. Ayrıca Almanca kursuna gitti. Kursu başarı ile bitirdi. Almanya’ya gitti. Orada dört yıl görev yaptı. Bu süre içinde neler yaptığı, bu kitabın “Yurtdışına Gidiş Gelişleri” bölümünde anlatılmaktadır.
08.10.1976’da Almanya’dan döşünde, Ankara İli, Yenimahalle İlçesi Emniyetçiler İlkokulu Müdür Vekilliğine atandı. O öğretim yılı sonunda, Ankara Milli Eğitim Müdürü tarafından teşekkür belgesi verilerek ödüllendirildi.
1976 yılında Ankara Milli Eğitim Müdürü Ali Rıza Çetiner tarafından verilen teşekkür belgesi.
Y.Mahalle Kaymakamı M.li Ünsal imzalı Takdirname Belgesi
29.02.1980’de Yenimahalle Kaymakamı değişti. Ancak, ödülün türü yine değişmedi. Kaymakam Kamuran Uykur da, Atila Güler’in çalışmalarını Takdirname ile değerlendirdi.
1980’de, Yenimahalle Kaymakamı Kamuran Uykur’un gönderdiği takdir yazısı
Atila Güler, 29.02.1980’de Çankaya İlçesi, Ulubatlı Hasan İlkokulu Müdürlüğüne atandı. Önce Milli Eğitim Bakanı, “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının anlam ve önemine yaraşır bir şekilde kutlanmasında gösterdiği üstün gayret ve çalışmalarından dolayı, Teşekkürname ile taltif etti. (ödüllendirdi), daha sonra da, Kaymakam İ.Cahit Ertan, “1980-1981 Öğretim yılında görevli bulunduğunuz okulda okul müdürü olarak okul içi
sevk ve yönetimdeki göstermiş olduğunuz üstün gayretlerinizi öğrenmiş bulunmaktayım. Size bu verimli çalışmalarınızdan dolayı teşekkür eder, üstün görev duygusu içinde başarılı çalışmalarınızın devamını dilerim.”
Yazılı bir teşekkür belgesi gönderdi.
Milli Eğitim Bakanı O.Cemal Fersoy tarafından gönderilen “Teşekkürname”
Çankaya Kaymakamı İ.Cahit Ertan’ın gönderdiği “Teşekkür” yazısı.
Atila Güler, Ulubatlı Hasan İlkokulu Müdürlüğündeki başarılı çalışmalarını sonraki yıllarda da sürdürdü. Bu çalışmalarına karşılık olarak, Milli Eğitim Müdürü Hüsnü Ölçerel, “1980-1981 Öğretim yılında görevinizi başarı ile yürüttüğünüz, geleceğimizin güvencesi olan yavrularımızı, Türk Milli Eğitiminin amaçları, İlköğretimin eğitim öğretim ilkeleri doğrultusunda; üstün bir biçimde yetiştirdiğiniz tespit edilmiş olduğundan, sizi TEŞEKKÜR’LE taltif eder, başarılarınızın devamını dilerim.” diyerek bir teşekkür belgesi gönderdi.
Ankara Milli Eğitim Müdürü Hüsnü Ölçerel imzalı Teşekkür Belgesi.
1982-1983 Öğretim yılında, Ankara Valisi Dr. Mustafa Gönül, Atila Güler’in çalışmalarını, bir kez daha “TAKDİRNAME “ ile ödüllendirdi.
4 Yılın Öğretmeni: 26.2.1981 tarih ve 17263 Sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan, “Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği”nin 16. maddesi ne göre:
-Meslekteki kıdemi en az 30 yıl olan, Atatürk İlke ve inkılaplarına içtenlikle bağlı bulunan, öğretmenlik süresince siciline işlenmiş ceza almamış olanlar arasından biri, - Aldığı takdirname ve başarı belgeleri, mesleği ile ilgili eserleri, çevre ve ülke kalkınmasına katkıları, Eğitim alanındaki buluşları da dikkate alınarak, o ilde “Yılın Öğretmeni”, tüm illerden seçilen yılın öğretmenleri arasından, yine yukarıdaki ölçütlere göre biri de Türkiye’de “Yılın Öğretmeni” seçilmekteydi. Ancak, yaklaşık on yıl süren bu uygulamaya, anılan yönetmelikte 26.11.1992 tarihinde yapılan bir değişiklikle son verilmiştir
1982 yılında Atila Güler’e verilen Ankara İli, Yılın Öğretmeni Plaketi ile 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle Ankara’ya çağrılan yılın öğretmeni ve il temsilcileri
Ankara Milli Eğitim Müdürü Esat Sağcan da, 12 Şubat 1990 günü yapılan hızlı denetim sonucunda gözlenen olumlu çalışmalardan ve 1989-1990 Öğretim yılında gösterdiği başarılı çalışmalardan dolayı, Atila Güler’e iki ayrı “TEŞEKKÜR” belgesi vermiştir.
1980 yılından sonra, Atila Güler’in, neredeyse teşekkür ya da takdirname almadığı yıl olmamıştır.
Atila Güler, 1990-1991 Öğretim yılında, Çankaya İlçe Milli Eğitim MüdürüMustafa Gökçe tarafından TEŞEKKÜR’le, Ankara Valisi Saffet Arıkan Bedük tarafından da TAKDİRNAME ile, 1991-1992 Öğretim yılında da, Ankara Milli Eğitim Müdürü Kamil Zengin tarafından TEŞEKKÜR’le ödüllendirilmiştir.
Görüldüğü gibi, ödüllerin, sadece birinci derece amiri olan İlçe Milli Eğitim Müdürleri tarafından değil, Kaymakamlar, İl Milli Eğitim Müdürleri, Valiler ve nihayet Bakanlığın en tepesinde bulunan genel müdürler, müsteşarlar ve Bakanlar tarafından da verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bunun örneklerinden biri de, 10.11.1992’de Milli Eğitim Bakanı adına İlköğretim Genel Müdürü A.Ekrem Yangın tarafından verilen “Aylıkla Ödüllendirme Belgesi”dir.
1992-1993 Öğretim Yılında Ankara Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Kamburoğlu, 1993-1994 Öğretim Yılında Milli Eğitim Müdürü Hakkı Güngör, 20.6.1994’te, Çankaya İlçe Milli Eğitim Müdürü Serhat Yılmaztürk tarafından TEŞEKKÜR ile ödüllendirilirken, 1994-1995 Öğretim yılında Vali Erdoğan Şahinoğlu tarafından TAKDİRNAME ile, 1995-1996, 1996-1997 Öğretim yıllarında da Ankara Milli Eğiti Müdürü Mustafa Demirkan tarafındanTEŞEKKÜR’le ödüllendirilmiştir.
Aynı yıl, Milli Eğitim Bakanı adına İlköğretim Genel Müdürü Aydın Parlak tarafından da “Aylıkla Ödüllendirme Belgesi” verilerek ödüllendirildiği anlaşılmaktadır.
Atila Güler’e verilen manevi ödüller, yukarıda sayılanlarla sınırlı değildir. Ona, sosyal, kültürel ve sportif çalışmalardaki başarılarından dolayı da pek çok teşekkür belgesi verilmiştir. Bunları da, şöyle sıralayabiliriz:
1. Uluslar arası 23 Nisan Çocuk Şenliklerine katkılarından dolayı, TRT Genel Müdürlüğü, Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü, Milli Eğitim Bakanlığı, Yabancı Elçilikler tarafından gönderilen teşekkür belgeleri ve yazıları,
2. Okulun Sportif kültürel başarılarından dolayı verilen teşekkür belgeleri.
1.Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliklerine katkılarından dolayı gönderilen teşekkür belgeleri ve yazıları:
TRT ile Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu arasında yapılan işbirliği sonucunda 20 yıl, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında düzenlenen çocuk şenliğine katılmak üzere yabancı ülkelerden konuk olarak gelen çocuklara okul olarak ev sahipliği yaptı. Bu konudaki organizasyonu sağladı. Bu organizasyonu sağlamada, öğrencilerin en iyi biçimde ağırlanmasında çok başarılı oldu. Bu çalışmalardaki başarısı da, ilgili makamlar tarafından takdirle karşılandı. Bunu da, Atila Güler’e hitaben yazdıkları teşekkür mektupları ile belirttiler. Bu teşekkür yazılarından bir kaçına aşağıda yer verilmiştir. Örneğin:
a) TRT Genel Müdür yardımcısı Behçet Devay imzasıyla gönderilen 05.03.1983 tarihli yazıda.
“Sayın Atila Güler, Kurumumuzca, 16-26 Nisan 1983 tarihleri arasında düzenlenen, V. Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliğine katılan konuk çocukların şenlik süresince ağırlanmasında gösterdiğiniz ilgi ve konukseverliğe, şenlik programının yürütülmesindeki yardımlarınıza teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar diler, saygılar sunarım.” denilmektedir.
TRT ile Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu arasında yapılan işbirliği sonucunda 20 yıl, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında düzenlenen çocuk şenliğine katılmak üzere yabancı ülkelerden konuk olarak gelen çocuklara okul olarak ev sahipliği yaptı. Bu konudaki organizasyonu sağladı. Bu organizasyonu sağlamada, öğrencilerin en iyi biçimde ağırlanmasında çok başarılı oldu. Bu çalışmalardaki başarısı da, ilgili makamlar tarafından takdirle karşılandı. Bunu da, Atila Güler’e hitaben yazdıkları teşekkür mektupları ile belirttiler. Bu teşekkür yazılarından bir kaçına aşağıda yer verilmiştir. Örneğin:
a) TRT Genel Müdür yardımcısı Behçet Devay imzasıyla gönderilen 05.03.1983 tarihli yazıda.
“Sayın Atila Güler, Kurumumuzca, 16-26 Nisan 1983 tarihleri arasında düzenlenen, V. Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliğine katılan konuk çocukların şenlik süresince ağırlanmasında gösterdiğiniz ilgi ve konukseverliğe, şenlik programının yürütülmesindeki yardımlarınıza teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar diler, saygılar sunarım.” denilmektedir.
Aynı yıl, benzer bir teşekkür yazısı da Ankara Milli Eğitim Müdürü Ömer Saraç tarafından gönderilmiştir.
Bundan sonra TRT Genel Müdürlüğü, her yıl düzenlenen Uluslar arası 23 Nisan Çocuk Şenliklerinden sonra, Atila Güler’e, bu şenliklere katkılarından dolayı bir teşekkür yazısı göndermiştir.
Bu konuda bir teşekkür yazısı da, 7. Uluslararası Çocuk Şenliğinden sonra 24.12.1985’te, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Turhan tarafından gönderilmiştir.
Bundan sonra TRT Genel Müdürlüğü, her yıl düzenlenen Uluslar arası 23 Nisan Çocuk Şenliklerinden sonra, Atila Güler’e, bu şenliklere katkılarından dolayı bir teşekkür yazısı göndermiştir.
Bu konuda bir teşekkür yazısı da, 7. Uluslararası Çocuk Şenliğinden sonra 24.12.1985’te, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Turhan tarafından gönderilmiştir.
Bir teşekkür de Ankara Milli Eğitim Müdürü Ömer Saraç’tan geldi.
Yine 23 Nisan Çocuk Şenlikleri ile ilgili olarak gönderilen bir başka teşekkür yazısı da Endonezya Büyük Elçisinden.
22 Nisan 1985 tarihli bu yazıda da şu ifadeler yer almaktadır.
“Sayın Atila Güler, 23 Nisan Çocuk Bayramı münasebeti ile okulunuzun ve çocuklarımızı misafir eden ailelerin göstermiş olduğu, yakın ilgi ve yardımları için sonsuz teşekkürlerimi bildiririm. Bundan böyle Türk ve Endonezya halkları arasındaki bağların daha da pekişeceğine inanıyor, aynı zamanda Ulubatlı Hasan İlkokulu ile Büyükelçiliğiz arasındaki işbirliğinin sonsuza dek deva etmesini diliyorum.
Saygılarımla. Abdulrahim ALAMSJAHBüyükelçi” Aynı konuda, 1981 yılında benzer bir teşekkür
yazısı da (O zamanki adıyla) Kıbrıs Türk Federe Devleti Eğitim Kültür ve Gençlik Bakanlığından
gelmiştir.
Atila Güler, başarılı çalışmaları kadar, kimi kişi ve kurumlara verdiği ya da gönderdiği ilginç armağanlarla da takdir toplamıştır. Bunlardan biri de, Kıbrıs Türk Federe Devletine gönderilen armağandır. Bu armağan nedeniyle gönderilen, Kıbrıs Türk Federe Devleti Başbakanı Mustafa Çağatay imzalı ve 22.5.1981 tarihli yazıda da şöyle denilmektedir:
“Sayın Atila Güler, Ulusca yürekten bağlı olduğumuz Ulu Önder Atatürk’ün maskı ile süslü Anavatan Türkiye armağanınız ailece hepimizi çok duygulandırdı. Bu güzel armağanınız için teşekkür eder, bundan sonraki yaşamınızda başarı ve esenlikler diler, saygılar sunarım.”
2. Sportif ve kültürel çalışmalarından dolayı verilen TEŞEKKÜR Belgeleri
1986-1987 Öğretim Yılında Ankara Milli Eğitim Müdürlüğünce, Okullararası bir Halk Oyunları Yarışması düzenlenmiş. bu yarışmanın düzenlenmesinde Atila Güler de görev almış ve her zaman olduğu gibi, bu görevi de başarıyla yerine getirmiştir. İşte bu başarısından dolayı, dönemin İl Milli Eğitim Müdürü Turgut Akan, kendisine bir teşekkür yazısı göndermiştir.Benzer bir Halk Oyunları Yarışması da 1989-1990 Öğretim Yılında düzenlenmiş, bu yarışmada da, başarılı çalışmalar da bulunan Atila Güler’e ikinci bir teşekkür yazısı da o dönemin İl Milli Eğitim Müdürü Esat Sağcan tarafından gönderilmiştir.
Üçüncü Teşekkür yazısı da, “1987 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Araçları ve Donatım Dairesi Başkanlığı ile Ankara Milli Eğitim Müdürlüğünün işbirliği ile düzenlenen Resim Sergileri ödül törenine katılmak için 17-20 Mayıs 1987 tarihleri arasında Ankara’da bulunan öğrencilerin bir kısmının Ulubatlı Hasan İlkokulu tarafından konuk edilmesindeki nazik davranışlarından dolayı” yine o zamanki Milli Eğitim Müdürü Turgut Akan tarafından gönderiliyor.
Bir Teşekkür de Okul Koruma Derneğinden
Atila Güler’in çalışmalarından herkes memnundur. Bunlardan biri de, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Yaptırma, Onarma ve Öğrencileri Koruma Derneğidir. Dernek Yönetim Kurulu adına Atila Güler’e gönderilen28.9.1983 tarihli yazıda, “Koruma Derneğinin çalışmalarındaki yardımlarıyla üstün gayret ve başarılarının yönetim kurulunca takdirle karşılandığı” belirtilmekte ve dernek yönetiminin çalışmalarını kolaylaştıran yakın anlayış ve içtenlikten dolayı şükran arz edilmektedir.
OKULLARARASI SEVİYE TESPİT SINAVLARINDA GÖSTERİLEN BAŞARILAR
Atila Güler, gittiği her okulda, insan ilişkileri, sosyal, kültürel ve sportif çalışmalarda olduğu gibi, öğrencilerin akademik başarılarının yükseltilmesinde de başarılı çalışmalar yapmıştır. Bunun en somut kanıtlarını da gerek Milli Eğitim Bakanlığınca, gerekse Ankara Milli Eğitim Müdürlüğünce yapılan Okullar Arası Seviye Tespit Sınavlarında, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu öğrencilerinin genel sıralamada gösterdikleri başarılardır.
Şimdi, bu sıralamalara bakalım:
1. 24.01.2001 tarihinde yapılan Seviye Tespit Sınavında Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu, 128 Okul arasında 5. sınıflarda 7. sırada yer almıştır.,
2. 11 Mayıs 2001 ve 18 Ocak 2002 tarihlerinde yapılan Karşılaştırmalı Sınav Sonuçlarına ilişkin liste aşağıya çıkarılmıştır.
2001 TARİHİNDE YAPILAN İL DÜZEYİNDEKİ
“KARŞILAŞTIRMALI SINAVLAR” SONUÇ LİSTESİ
OKULLARARASI SEVİYE TESPİT SINAVLARINDA GÖSTERİLEN BAŞARILAR
Atila Güler, gittiği her okulda, insan ilişkileri, sosyal, kültürel ve sportif çalışmalarda olduğu gibi, öğrencilerin akademik başarılarının yükseltilmesinde de başarılı çalışmalar yapmıştır. Bunun en somut kanıtlarını da gerek Milli Eğitim Bakanlığınca, gerekse Ankara Milli Eğitim Müdürlüğünce yapılan Okullar Arası Seviye Tespit Sınavlarında, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu öğrencilerinin genel sıralamada gösterdikleri başarılardır.
Şimdi, bu sıralamalara bakalım:
1. 24.01.2001 tarihinde yapılan Seviye Tespit Sınavında Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu, 128 Okul arasında 5. sınıflarda 7. sırada yer almıştır.,
2. 11 Mayıs 2001 ve 18 Ocak 2002 tarihlerinde yapılan Karşılaştırmalı Sınav Sonuçlarına ilişkin liste aşağıya çıkarılmıştır.
2001 TARİHİNDE YAPILAN İL DÜZEYİNDEKİ
“KARŞILAŞTIRMALI SINAVLAR” SONUÇ LİSTESİ
SINIFLAR | OKUL SAYISI | ULUBATLI HASAN İLKÖĞRETİM OKULUNUN BU SINAVLARDA | ULUBATLI HASAN İLKÖĞRETİM OKULUNUN BU SINAVLARDA |
İLÇE SIRALAMASINDAKİ YERİ | İL SIRALAMASINDAKİ YERİ | ||
4
|
650
|
5
|
|
5
|
650
|
4
|
|
6
|
650
|
5
|
|
7
|
650
|
9
|
650 okul arasında sınıflara göre 5 incilikle 9.unculuk arasında bir yer almak herhalde kolay olmasa gerek.
18 OCAK 2002 TARİHİNDE YAPILAN İL DÜZEYİNDEKİ
“KARŞILAŞTIRMALI SINAVLAR” SONUÇ LİSTESİ
SINIFLAR | OKUL SAYISI | ULUBATLI HASAN İLKÖĞRETİM OKULUNUN BU SINAVLARDA | ULUBATLI HASAN İLKÖĞRETİM OKULUNUN BU SINAVLARDA |
İLÇE SIRALAMASINDAKİ YERİ | İL SIRALAMASINDAKİ YERİ | ||
4
|
657
|
15
|
34
|
5
|
670
|
2
|
6
|
6
|
629
|
2
|
5
|
7
|
628
|
3
|
7
|
8
|
622
|
6
|
10
|
Kaynak: Sınav sonuçlarına ilişkin olarak Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanan kitaptan alınmıştır.
YURTDIŞINA GİDİŞLERİ ATİLA GÜLER, YURTDIŞINDA DA ÜLKEMİZİ VE ULUSUMUZU EN İYİ BİÇİMDE TEMSİL ETMEYE ÇALIŞTI
Atila Güler, bir çok kez yurtdışına (Avrupa’ya) gidip geldi. Yurt dışına, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından önce oradaki Türk öğrencilere öğretmen olarak, sonra da yine Türk çocuklarının okudukları okullardaki uyum sorunlarını incelemek üzere gönderildi. Sonraki yıllarda da, kalp ameliyatı olmak için kendi isteğiyle gitti.
ÖĞRETMEN OLARAK ALMANYA’YA GİDİŞİ
Atila Güler, 1962 yılında, hem kendi köylülerini, hem de çevre köylerin yoksul, işsiz insanlarını kurtarmak için Almanya’ya giderek, oradaki işçileri örgütlemek, sonra da Türkiye’ye dönerek kooperatif kurmak, kooperatif aracılığıyla Almanya’ya daha çok işçi göndermek, gönderdiği işçilerin birikimleriyle Sarıkaya’da fabrika kurmak, böylece çevreyi topyekün kalkındırmak istiyordu. Ancak, babasının bir trafik kazasında ölmesi sonucunda bu projesini hayata geçiremedi.
Aradan on yıl geçti. Bir gün Milli Eğitim Bakanlığının, Almanya’daki işçi çocuklarının öğretmen ihtiyacını karşılamak için oraya Türk öğretmen göndermek istediğini öğrendi. Başvuruda bulundu. Açılan sınavı kazandı. On yıl önce işçi olarak gitmek isteyip de gidemediği Almanya’ya öğretmen olarak gitti. Almanya’da dört yıl Türk çocuklarına öğretmenlik yaptı.
Almanya’da başarılı çalışmalarıyla Türk öğretmenlerini en iyi şekilde temsil etti. Öte yandan, birlikte çalıştığı Alman öğretmenlerden çok şey öğrendi. Atila Güler’in Alman öğretmenlerden:
1. Prensip sahibi (ilkeli) olmayı,
2. Problemi olsa da güler yüzlü davranabilmeyi,
3. Öğrencilerin tümü çıkmadan sınıftan çıkmamayı,
4. Bir öğretmen olarak, akşam en geç 23.00’da yatmayı, sabahleyin erken kalkmayı,
5. Kendi işini kendisinin yapması gerektiğini,6. Her zaman kibar ve nazik olmayı,
7. En az bir yabancı dil bilmek gerektiğini,
8. Öğrencilere bedensel ceza yerine, bazı şeylerden mahrum etme, ya da fazladan ödev verme gibi cezaların verilebileceğini,
9. Dürüstlüğe daha fazla prim vermeyi, öğrenmiş.
Atila Güler diyor ki, “Almanya benim ufkumu açtı, çalışma şevkimi artırdı. Orada kazandığım çalışma düzeni, iş disiplini, Türkiye’ye geldikten sonra sorunları daha rahat aşmamı sağladı. Almanya’daki mutlu insanları gördükçe Türkiye’deki köylü kadınların sabahtan akşama kadar çalışıp yorgun eve dönmelerini, mutsuzluklarını düşündüm. Ülkemin insanlarının da mutlu olmaları için daha çok çalışmam gerektiğini anladım.”
Almanya’daki dört yıllık öğretmenliği sırasında yaşadığı olaylarla ilgili pek çok anısı var. Bunlardan ilginç olan bir kaçı şöyle. Almanya’da öğretmen olarak görevli olduğu yıllarda, kutlanmakta olan bir yerel bayramda geçit törenine, Almanya’da çalışan başka ülke topluluklarının temsilcileri, kendi ülkelerinin bayraklarıyla katılıyorlar. Bunların hiç biri Almanların ilgisini çekmiyor. Atila Güler ise, bir elinde Türk bayrağı, diğerinde Alman bayrağı ile geçiyor. Bu davranış, Alman gazetecilerin dikkatini çekiyor. Bu sayede gazetelerde de yer alıyor.
Atila Güler’in Almanya’daki öğretmenlik günleri ile ilgili bir diğer anısı da şöyle: Atila Güler öğretmen olarak okulda göreve başlıyor. Teneffüslerde öğretmen odasına geliyor. Öğretmenler arasında yiyecek içecek yönünden bir paylaşma olmadığını, herkesin, bireysel olarak kahve, çay gibi içecekler hazırlayıp içtiklerini görür. Kendisine bir “hoş geldin” diyen, “bir şey içer misin?” diye sorun yoktur. Birkaç gün hep böyle sürdüğünü gören A. Güler, çarşıdan bir kahve hazırlama makinesi alıp öğretmen odasına getirir. Hazırladığı kahveyi oradaki tüm öğretmenlere ikram eder. Öğretmenlere de şunu söyler: “Siz Türkiye’deki hangi okula giderseniz gidin. Önce size “hoşgeldiniz” derler. Sonra da “bir ihtiyacınızın olup olmadığını” sorarlar. Size, çay ya da kahve ikram ederler” der.
Atila Güler’in davranışı ve söylediği bu sözler, Alman öğretmenleri çok etkiler. O günden sonra ortaklaşa çay kahve alınıp birlikte pişirerek içerler.
Atila Güler’i de çok severler, ona daha çok saygı gösterirler. Evlerine konuk ederler. Atila Güler, bu davranışıyla Alman öğretmenlere konukseverliğin ne demek olduğunu da öğretmiş olur.
Ayrıca, Türkiye’ye izinli olarak geldiğinde, el işlemeleri, lokum, şeker vb. küçük armağanlar alır, bunları Almanya’daki dostlarına ve öğretmen meslektaşlarına verir. Bu küçük armağanlar, Atila Güler’in dostlarının sayısını artırır. Aynı zamanda Almanlara, armağan alıp vermenin ne denli olumlu bir gelenek olduğunu da öğretmiş olur.
Atila Güler dört yıl sonra, (1976’da) Türkiye’ye döndü. Önce Yenimahalle İlçesi Emniyetçiler İlkokulu Müdürlüğüne, sonra da, (1980 yılında) Çankaya İlçesi Ulubatlı Hasan İlkokulu Müdürlüğüne atandı. Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Müdürlüğü döneminde, her yıl,Türkiye Radyo Televizyon Kurumunca düzenlenen Uluslararası 23 Nisan Çocuk şenliklerine katılan konuk çocukların, şenlik süresince ağırlanmasında, şenlik programlarının yürütülmesinde görev aldı. Bu süre içinde pek çok yabancı ülke çocuğuna ve bu çocuklarla birlikte Türkiye’ye gelen yabancı öğretmenlere okul olarak ev sahipliği yaptı. Öğrenciler, veliler tarafından evlerde konuk olarak ağırlandılar. Gelen konuklar, gerek Atila Güler’in, gerekse öğrenci velilerinin konukseverliğinden çok memnun kaldılar. Bu duygularını, okulda tutulan bir anı defterine de yazdılar.
Türk Çocuklarının Sorunlarının Tespiti İçin Hollanda’ya Gidişi
Atila Güler, 1987 yılında beş kişilik bir öğretmen grubuyla, Milli Eğitim Bakanlığınca Hollanda’ya gönderildi. Amaç, orada okuyan Türk çocuklarının okudukları okulları ziyaret ederek onların sorunlarını tespit etmek, Hollanda’dan Türkiye’ye dönen Türk öğrencilerin Türkiye’deki eğitimlerinde uyumlarını sağlamak. Bu öğretmenlerin oradaki masrafları, Hollanda’daki Türkler tarafından kurulmuş bir dernek tarafından karşılandı. Ayrıca, evlere de konuk oldular.
Bu arada, 23 Nisan Şenliklerine katılmaları için her yıl TRT tarafından davet edilen, ancak bu davetlerin gereğini yerine getirmeyen Hollandalılarla görüşüp, onları, bu şenliklere katılmaları için ikna etti. Türkiye’ye dönünce de, TRT ile görüşüp Hollandalıları Türkiye’ye davet ettirdi. Bundan sonra, Hollandalılar, her yıl 23 Nisan Çocuk Şenliklerine katıldılar.
Kalp Ameliyatı İçin Almanya’ya Gidiş
Almanya’dan döndükten sonra, kalp rahatsızlığı başladı. Doktorlar, ameliyat olması gerektiğini söylediler. Ameliyatı Almanya’da olmak istiyordu.
Hastane ve doktor konusunda bir araştırma yapmak için Almanya’ya gitti. Orada, daha önce tanıdığı dostlarıyla özellikle de pansiyonunda kaldığı Dorrit Braher’le görüştü. Bayan Braher, onu Hollanda’ya gönderdi. Hollanda’da hastaneleri araştırdı. 23 Nisan Şenlikleri sırasında Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu öğrencilerinin konuğu olan dostlarıyla görüştü. Hollandalı dostları, “Hollanda’da ameliyat olması durumunda, kendisine her türlü yardımı yapacaklarını” söylediler. Ancak, o, ameliyat olmayı erteledi.Türkiye’ye döndü.
1989 yılında ameliyat olması kaçınılmaz duruma gelince, Almanya’ya gitmeye karar verdi. Ameliyat olmak için Almanya’ya hareket etmeden önce, öğrencilerini toplayıp, onlara,“Kalp ameliyatı olmak için Almanya’ya gideceğim, eğer dönebilirsem, hepinize birer hediyem olacak.” dedi.
Almanya’ya gitmek için Esenboğa hava alanına gitti. Tam uçağa bineceği sırada arkasında öğrencilerinin kendisine el salladıklarını görünce çok duygulandı. Öğrencileri, kendisini uğurlamak için gizlice hava alanına gelmişlerdi. Öğrencilerinin bu davranışı, onu, bir an önce ameliyat olup, en kısa zamanda yine onların arasına dönme isteğini daha da artırdı. Hiç duraksamadan gidip ameliyat oldu.
Almanya’da ameliyat olduğunu öğrenen Hollandalı dostları, 800 km uzaklıktan gelip onu hastanede ziyaret ettiler.
Yine ameliyattan sonra hastanede yatarken, 700 adet, geçmiş olsun mektubu geldi. Başta doktorlar olmak üzere tüm hastane personeli bu duruma çok şaşırdılar. Çünkü, onlara göre, bu kadar sayıda geçmiş olsun mektubu, ancak çok ünlü ve önemli kişilere gelebilirdi. Hem Hollandalıların 700 km uzaktan gelip kendisini ziyaret etmeleri hem de 700 dostunun, kendisine geçmiş olsun dileklerini bildiren mektup göndermeleri, dostlukların önemi konusundaki inancını daha da pekiştirdi.
Almanya’dan, Ulubatlı Hasan İlkokulu yönetici, öğretmen ve öğrencilerine bir mektup gönderdi. Bu mektupta Atila Güler, Ulubatlı Hasan İlkokulu yönetici, öğretmen ve öğrencilerine neler yazmıştı? Bunu öğrenmek için aşağıdaki mektubu birlikte okuyalım.
Sayın idareci arkadaşlarım,
Sayın öğretmenlerim,
Sevgili çocuklar,
Hepinize Almanya’dan kucak dolusu selam ve sevgiler. “Öğretmenler Gününüzü” kutlar, hepinize sağlıklı, güzel ve mutlu günler dilerim.
Evet, bu kez elde olmayan nedenlerle ayrı düştük. Sağlık olsun diyelim.Umarım en geç 2 Ocak günü birlikte olacağız. Sizleri çok özlediğimi özellikle belirtmek isterim. Uzun ayrılık oldukça zormuş. Birlikte olacağımız günü sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgili yavrularım,
Bu güzel günde sizlerle birlikte olamadım. Ama, hep gönlümdesiniz. Sizleri hiç unutmadım.Güzelliğiniz, tatlılığınız hep gözümün önünde idi. Döndüğüm zaman, hepinizi kucaklayıp öpeceğim. Çünkü sizleri çok seviyorum. Unutmadan söyleyeyim. Hepinize güzel bir armağanım var. 2000 adet olan bu armağan özenle ve anlamlı seçildi. Göreve başladığım gün
sizlere armağan edilecek.
Bu güzel günde sizleri de kutluyorum. Çünkü, bu denli çalışkan, güler yüzlü, sevecen, cana yakın, değerli idareci ve öğretmenlere sahip olmanız büyük bir şanstır.Bu denli güzel öğretmen topluluğunu bir arada bulmak zordur. Ama, Ulubatlı Hasan İlkokulunda var.
Sayın idareci arkadaşlarım ve öğretmenlerim,
Ulubatlı Hasan ailesine gösterdiğiniz bu sıcak ilgiden dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Hep iyi haber alıyorum. Bu da beni son derece mutlu ediyor.
Benim çalışkan ve pırlanta öğretmenlerim,
Sizlerle hep gurur duydum. Hep gurur duyacağım.Böylesine candan öğretmen grubuyla çalışmak çok güzel. “Sağ olun” diyeceğim.
Sayın idareci ve öğretmen arkadaşlarım, sevgili çocuklar,
Uzak diyarlardan sizlere özlem, sevgi ve selamlar yolluyor, hoşça kalın diyorum.
Almanya-24 Kasım 1989
Atila GÜLER
NOT: Bana gönderdikleri mektuplar için öğrencilerime çok teşekkür ediyorum.
Sayın öğretmenlerim,
Sevgili çocuklar,
Hepinize Almanya’dan kucak dolusu selam ve sevgiler. “Öğretmenler Gününüzü” kutlar, hepinize sağlıklı, güzel ve mutlu günler dilerim.
Evet, bu kez elde olmayan nedenlerle ayrı düştük. Sağlık olsun diyelim.Umarım en geç 2 Ocak günü birlikte olacağız. Sizleri çok özlediğimi özellikle belirtmek isterim. Uzun ayrılık oldukça zormuş. Birlikte olacağımız günü sabırsızlıkla bekliyorum.
Sevgili yavrularım,
Bu güzel günde sizlerle birlikte olamadım. Ama, hep gönlümdesiniz. Sizleri hiç unutmadım.Güzelliğiniz, tatlılığınız hep gözümün önünde idi. Döndüğüm zaman, hepinizi kucaklayıp öpeceğim. Çünkü sizleri çok seviyorum. Unutmadan söyleyeyim. Hepinize güzel bir armağanım var. 2000 adet olan bu armağan özenle ve anlamlı seçildi. Göreve başladığım gün
sizlere armağan edilecek.
Bu güzel günde sizleri de kutluyorum. Çünkü, bu denli çalışkan, güler yüzlü, sevecen, cana yakın, değerli idareci ve öğretmenlere sahip olmanız büyük bir şanstır.Bu denli güzel öğretmen topluluğunu bir arada bulmak zordur. Ama, Ulubatlı Hasan İlkokulunda var.
Sayın idareci arkadaşlarım ve öğretmenlerim,
Ulubatlı Hasan ailesine gösterdiğiniz bu sıcak ilgiden dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Hep iyi haber alıyorum. Bu da beni son derece mutlu ediyor.
Benim çalışkan ve pırlanta öğretmenlerim,
Sizlerle hep gurur duydum. Hep gurur duyacağım.Böylesine candan öğretmen grubuyla çalışmak çok güzel. “Sağ olun” diyeceğim.
Sayın idareci ve öğretmen arkadaşlarım, sevgili çocuklar,
Uzak diyarlardan sizlere özlem, sevgi ve selamlar yolluyor, hoşça kalın diyorum.
Almanya-24 Kasım 1989
Atila GÜLER
NOT: Bana gönderdikleri mektuplar için öğrencilerime çok teşekkür ediyorum.
Atila Güler, yurt dışında kalp ameliyatı olup okula döndüğü gün öğretmenlerin
hazırladığı çelengin önünde
Bir ay sonra Türkiye’ye döndü.
Tüm öğrenciler, “Acaba , müdürümüz Almanya’dan bize nasıl bir hediye getirecek?”diye merakla beklemeye başladılar. Okula geldi. Öğrencileri, öğretmenleri ve müdür yardımcıları, müdürlerini karşılamak ve geçmiş olsun demek için okulun bahçesinde toplandılar.
Atila Güler, hepsine teşekkür etti. Kendisinin, kısa sürede iyileşip
Türkiye’ye dönmesinde onların sevgisinin çok etkili olduğunu belirtti. Onlara, üzerinde, “Atila Güler” yazılı birer dolmakalem hediye etti.
Atila Güler’in ameliyat için yurtdışına gitmesi, öğrencilerinde hangi duyguları uyandırdı dersiniz?. İşte bu sorunun yanıtı.
Tüm öğrenciler, “Acaba , müdürümüz Almanya’dan bize nasıl bir hediye getirecek?”diye merakla beklemeye başladılar. Okula geldi. Öğrencileri, öğretmenleri ve müdür yardımcıları, müdürlerini karşılamak ve geçmiş olsun demek için okulun bahçesinde toplandılar.
Atila Güler, hepsine teşekkür etti. Kendisinin, kısa sürede iyileşip
Türkiye’ye dönmesinde onların sevgisinin çok etkili olduğunu belirtti. Onlara, üzerinde, “Atila Güler” yazılı birer dolmakalem hediye etti.
Atila Güler’in ameliyat için yurtdışına gitmesi, öğrencilerinde hangi duyguları uyandırdı dersiniz?. İşte bu sorunun yanıtı.
Atila Güler’in armağan olarak öğrencilere üzerinde “Hepinizi çok seviyorum. Atila Güler” yazılı birer kalem vermesi olayı 20 yıl sonra “Ekşi Sözlük” adlı bir internet sitesinde şöyle dile getirildi.
Ulubatlı Hasan İlkokulu.
1. Ankara Bahçelievler’de bir ilkokul.
2. TRT’nin, “Susam Sokağı” Programında kullandığı seçkin okul..
3. Ulubatlı Hasan İlkokulu, 1953 yılında öğretime başlamıştır. Ünlü gazeteci Uğur Mumcu, bu okulun ilk mezunlarındandır. Ünlü şarkıcı Ebru Gündeş de bu okuldan mezun olmuştur.
4. Okulun çıkış saatlerinde okul önünde görülen servis aracı kalabalığı, okulun hâlâ Ankara’nın bir çok semtinden buraya öğrenci gelecek kadar tercih edildiğini gösterir.
Ulubatlı Hasan İlkokulu.
1. Ankara Bahçelievler’de bir ilkokul.
2. TRT’nin, “Susam Sokağı” Programında kullandığı seçkin okul..
3. Ulubatlı Hasan İlkokulu, 1953 yılında öğretime başlamıştır. Ünlü gazeteci Uğur Mumcu, bu okulun ilk mezunlarındandır. Ünlü şarkıcı Ebru Gündeş de bu okuldan mezun olmuştur.
4. Okulun çıkış saatlerinde okul önünde görülen servis aracı kalabalığı, okulun hâlâ Ankara’nın bir çok semtinden buraya öğrenci gelecek kadar tercih edildiğini gösterir.
Atila Güler,
Çok uzun yıllar Ulubatlı Hasan İlkokulunun müdürlüğünü yapmış değerli insan. Ben birinci sınıfa giderken yanılmıyorsam Almanya’ya kalp ameliyatı için gitmişti.
Giderken de, “Eğer dönebilirsem, hepinize bir hediyem olacak.” Demişti. Bir ay sonra öğrendik ki, müdürümüz iyileşmiş, geri geliyor. Tabii hepimizde hediye merakı: robot, uçak, barbi bebek, neler neler bekliyoruz adamdan. Tabii, kaç yüz kişilik okulda herkese oyuncak verecek değil ya. Sonuçta, hepimize üzerine “hepinizi çok seviyorum. Atila Güler.” Yazılı birer kalem hediye etmişti. O zamanlar hiç sevmemiştim kalemi. Ama, şimdi düşününce, çok ince bir davranışmış.
Her öğretim yılı başında, tüm öğrencilere -zihin açıklığı olsun diye – çikolatalı bonbon şekeri dağıtırdı.”
Bir internet sitesinde yer alan bu ifadeler öğretmenlerin, yöneticilerin söz ve davranışlarının, küçük yavrularımızın kafalarında ruhlarının derinliklerinde ne gibi etkiler yaptığının çok açık ve ilginç bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Çok uzun yıllar Ulubatlı Hasan İlkokulunun müdürlüğünü yapmış değerli insan. Ben birinci sınıfa giderken yanılmıyorsam Almanya’ya kalp ameliyatı için gitmişti.
Giderken de, “Eğer dönebilirsem, hepinize bir hediyem olacak.” Demişti. Bir ay sonra öğrendik ki, müdürümüz iyileşmiş, geri geliyor. Tabii hepimizde hediye merakı: robot, uçak, barbi bebek, neler neler bekliyoruz adamdan. Tabii, kaç yüz kişilik okulda herkese oyuncak verecek değil ya. Sonuçta, hepimize üzerine “hepinizi çok seviyorum. Atila Güler.” Yazılı birer kalem hediye etmişti. O zamanlar hiç sevmemiştim kalemi. Ama, şimdi düşününce, çok ince bir davranışmış.
Her öğretim yılı başında, tüm öğrencilere -zihin açıklığı olsun diye – çikolatalı bonbon şekeri dağıtırdı.”
Bir internet sitesinde yer alan bu ifadeler öğretmenlerin, yöneticilerin söz ve davranışlarının, küçük yavrularımızın kafalarında ruhlarının derinliklerinde ne gibi etkiler yaptığının çok açık ve ilginç bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Atila Güler’in Almanya’da Öğretmenlik yaptığı sırada pansiyonunda kaldığı hanım, Dorrit Braher. Bayan Braher, ameliyatı sırasında da Atila Güler’e çok yardımcı oldu. Geniş bir kütüphaneye sahip ve oldukça kültürlü bir hanım. Türkiye’yi bizden daha iyi biliyor.
ATİLA GÜLER’İN OKUL-VELİ İLİŞKİLERİNİ YÖNETMEDEKİ BAŞARISI
(Öğretmenlere hitaben,) “Veliye güven ver. Veremiyorsan her sözün havada kalır.”
Atila GÜLER
(Velilere hitaben) “Benim bütün telefonlarım size (velilere) açıktır. Çünkü ben sizin dostunuzum.”
Atila GÜLER
Atila Güler, yöneticilik yaşamı boyunca, velilerle de sevgi, saygı anlayışına dayalı olumlu ilişkiler kurmaya önem verirdi.
Yönetici, insanları belirlenen amaca doğru istenen biçimde hareket ettirebilen kimsedir.
Eğitim öğretim kurumlarında yönetim görevi kurumun müdürüne yüklenmiştir.. Müdür, aynı zamanda kurumun eğitim lideridir. Her yönetici, şu temel görev ve sorumlulukları daima göz önünde bulundurmak zorundadır:
- Okulun ihtiyaçlarını tam olarak karşılamak,
- Okul ile bireyler arasında sağlıklı ilişkiler kurmak,
- Öğretmen, personel, öğrenci uyum sorunlarını çözümlemek,
- Öğretmen ve personelin mesleki gelişimlerine yardımcı olmak,
- Görevlileri önce insan olarak görmek ve sonra görevleriyle ilgilenmek,
- Öğretmenlerin sorunlarıyla ilgilenmek,
- Okul ve çevresini geliştirmek,
- Öteki eğitim yöneticileriyle işbirliği yapmak,
- Eğitim çalışmalarında çevrenin ve velilerin desteğini sağlamak,- Hak ve adalet ilkelerine titizlikle uymak,
- Okul-Aile Birliği çalışmalarını genel amaçlar doğrultusunda yönlendirmek,
- Öğrenci sorunlarının çözümünde sınıf öğretmenleri ve velilerle işbirliği yapmak,
- Okulu çevreye ve velilere en iyi biçimde tanıtmak.
Atila Güler, sayılan bu temel görev ve sorumlulukları en üst derecede yerine getirebilen ender yöneticilerden biridir.
O, okul veli işbirliğine son derece önem vermiş, bu işbirliğinin geliştirilip güçlendirilmesi için hem kendisi elinden gelen çabayı göstermiş, hem de öğretmenlerden aynı çabayı göstermelerini istemiştir.
İşte onun okul veli ilişkileriyle ilgili olarak öğretmenlere ve doğrudan velilere hitaben söylediği sözlerden bir demet.
Öğretim yılı başında yapılan bir Öğretmenler Kurulu toplantısında öğretmenlere şöyle sesleniyor:
“Veliye güven ver. Veremiyorsan, her sözün havada kalır.
Velilere şunu söyleyin:
“Ben çocuklarınızın hepsini eşit olarak seviyorum. Birini diğerinden üstün tutmuyorum. Çocuğunuzla ilgili sorununuzu, kendi kendinize, çocuğunuzla, ya da bir başkasıyla değil, bu konuda birinci derece yakınınız olan öğretmenle çözün.”
Yine velilere şunu da söyleyin:
“Ben çocuğu büyük bir insan olarak kabul ediyorum. Lütfen benimle çocuğunuzun arasına girmeyin.”
“Çocukların durumunu, velilerle, onları kırmadan , çocuğu aşağılamadan konuşunuz.”
Yapılan bir veli toplantısında velilere hitaben:
“Benim bütün telefonlarım velilere açıktır. Çünkü ben sizin dostunuzum.”
Diyor.
Bir başka toplantıda da şunları söylüyor:
“Ailenin mutluluğu çocuktan geçer. Hiçbir meslek, ailenin mutluluğuna % 50 katkıda bulunamaz. Bu ölçüde katkıda bulunan tek meslek öğretmenliktir.”
Şimdi, biraz da Atila Güler’in bu yöndeki çalışmalarına bir de velilerin gözüyle bakalım.
Öğrenci velisi Oğuzkan Usuflu, Atila Güler’e yazdığı bir mektupta; Sizi tanımak çocuğumuz ve bizim için mutluluktur. Okulumuzda siz ve öğretmenlerimiz sayesinde aile sıcaklığını bulduk. Şefkat dolu davranışlarınız, sevecenliğiniz, bize okulumuzu daha çok sevdirdi.”
3/A sınıfı öğrencisi Büşra Korkmaz’ın velisi de:
“Kızım burada okula başladı. Bu yıl üçüncü '73ınıfta. Okula ilk başladığı gün, açılış töreni biz çok etkiledi. Diğer okullardan farklı, alışılmışın dışında… Davullu, zurnalı açışlı bu okulda gördüm ve çok beğendim. Çocuklar, okulun ilk gününü bir bayram havası içinde geçirdiler. Okulun korkulacak bir yer olmadığını anladılar.” Diyor.
Yine 3/A sınıfından Batuhan Şener’in velisi Mine Yılmaz Şener- F.Tayfun Şener de:
“Sizi üç yıldır tanıyoruz. Oğlumuz Batuhan’ın anlattıklarından biliyoruz ki, siz tüm öğrencileri seviyor ve onlarla hayatınızı paylaşıyorsunuz. Oğlumuz sizi hem seviyor hem de sayıyor. Bu saygı ve sevgiyi bir arada tutan sizin gayretiniz ve çocuklara karşı açık yürekliliğiniz diye düşünüyoruzHakkınızda kendi gözlemlerimiz de var. Zil çalmasından çocukların tümü güvenle içeriye girinceye kadar beklediğinizi gözlemledik. Örneğin; Bayramlarda davul zurna ile çocukları coşturmanız da veli olarak bizi mutlu etti. Çocuklarımızı uyarırken bile, gösterdiğiniz sabır ve yumuşak üsluptan da olumlu etkilendik.” Diyorlar.
Cevat Oğan adlı bir öğrenci velisi de;
“ATİLA GÜLER AİLEMİZDEN BİRİ” diyor ve ekliyor:
“Doğduğumdan bu yana 47 yıldır Bahçelievler semtindeyim ve ben de ilkokulu bilgi yuvası Ulubatlı Hasan ilkokulunda okudum, fakat sayın Atila GÜLER’i büyük kızımın1992 yılında bu okulda öğrenime başlamasıyla tanıdım ve küçük kızım da şu anda halen bu okulun 4.sınıfında öğrenimini sürdürmektedir. Dolayısıyla yıllardır sayın Atila GÜLER, ailemizden biri ve ona verilen ismiyle çocuklarımızın Atila Dedesi olmuştur.
Onu idareci olarak anlatmaya kalkarsak, işine gösterdiği titizliği öğretmen ve öğrencilere verdiği değerle senelerin verdiği tecrübelerini, bilgi ve becerilerini birleştirerek yaptığı yeniliklerle başında bulunduğu okulunu Türkiye’nin sayılı okulları arasına aldırmış kişiliğinin ön plana çıktığını görürüz.
Onu, idareciliğinin yanında değerli kişiliğiyle anlatmaya kalkarsak öğrencilerle, öğretmenlerle ve velilerle kısacası çevresindeki tüm insanlarla olan iletişiminin yapmacıktan uzak sevgi ve samimiyet dolu olduğunu görürüz.
Gösterdiği davranış ve yaptığı konuşmalarında her zaman içindeki Vatan sevgisini hissetmemiz mümkündür. Bu yönüyle kendisini, örnek alınacak, Türkiye’nin yetiştirdiği değerli eğitimci ordusu içinde yerini almış ve büyük önder ATATÜRK’ÜN düşüncelerinin topluma aşılanmasında üstüne düşen görevi tam anlamıyla yapmış bir öğretmen olarak görmekteyiz.
Bu arada onun insanlık vasfı ile idarecilik vasfını birleştiren bir anımı anlatmak isterim. Sene 1999. Memleketimiz için acı ve talihsiz bir olay “Marmara Depremi”. Bu sırada eşim ve çocuklarımla Yalova’da tatildeyiz ve o şanssız olayı birebir bütün dehşetiyle yaşıyoruz,evimizi kaybediyoruz, enkazdan çıkıyoruz, fakat Allaha Şükür ailecek sağ salim Ankara’ya dönüyoruz, ne var ki, küçük kızım olayın üzerindeki etkilerini atamamış, korku ve huzursuzlukla ilkokul 1. sınıfa başlıyor. İşte o yıl başta sayın Atila GÜLER ve kızımın öğretmeni Selma KÖKTEN olmak üzere diğer tüm idarecilerin anlayışla, şefkatle, sevecen yaklaşımları her gün kızımla bir arkadaş gibi konuşmaları sonucu kısa zamanda kızımı, kendine güven kazanmış ve başarılı bir öğrenci olarak okula kazandırmışlardır.Bu yüzden bir veli olarak kendilerine her zaman minnet duymaktayım.
Bu değerli insanı satırlara, sayfalara sığdırmak gerçekten çok zor ama, ne mutlu ki, onun yetiştirdiği nesiller, onun emanetçileri olarak ülkemizi yüceltecek ve bizleri büyük önder ATATÜRK’ÜN arzu ettiği “muasır medeniyet seviyesine” ulaştıracaklardır.
Cevat OĞAN
4-A 1641 numaralı
öğrenci Pelin OGAN’IN velisi
İrem ve Seray Şahin adlı öğrencilerin anneleri Sema, babaları Alaattin Şahin de görüşlerini şöyle dile getirmişler:
Sayın Hocam;
Ne mutlu size ki, binlerce öğrenci yetiştirdiniz ve bunları büyük bir gururla toplumun hizmetine sundunuz. Bu duygular tarif edilemez duygular olmalı.
Sizinle tanışmamız ikiz kızlarımızın kayıt işlemleri münasebetiyle olmuştu. O dönemde edindiğimiz bazı yanlış bilgiler nedeniyle kayıt işlemleri sırasında bazı problemler çıkmış, ancak, olumlu sonuçlanmıştı.
Genel olarak diğer okullarda vaki olduğu üzere, şahsımızdan bir para talep edileceğini düşünüyorduk Dolayısıyla bu konuda hazırlıklı gelmiştik. Ancak, siz, kayıt sırasında kesinlikle bağış almadığınızı, okul açıldıktan sonra zorunlu hizmetleri sürdürebilmek için ihtiyaç duyulan paranın hesap edilerek, bir öğrenciye ne kadar pay düştüğünün bulunacağını, bir ay sonra da veli toplantısı yapmak suretiyle bu durumun velilerle paylaşılacağını, sadece isteğe bağlı olarak bağış yapılabileceğini, belirtmiştiniz
Aslında gu davranış biçimi, sizin bakış açınızı, yönetim tarzınızı ortaya koyuyordu. Açıkçası bu davranışınızdan çok etkilenmiştik. Bu nedenle, gerek ben, gerekse eşim, bu davranışınızın diğer okul yöneticilerine de örnek olması bakımından, bulunduğumuz ortamlarda hep bu davranışınızı dile getirdik.
Saygılarımızla.
10.04.2003
2/B Sınıfı Öğrencilerinden
İrem Şahin ve Seray Şahin’in velisi
Sema ve Alaattin Şahin
ŞİİRLERDE ATİLA GÜLER
Atila Güler’e Büyüklerden Şiirler Atila Güler’in Öğretmen arkadaşları, dostları ve öğrencileri, onunla ilgili görüşlerini şiirlerle de dile getirmişler. İşte bu şiirlerden birkaçı.Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Öğretmenlerince yazılıp, çerçeveletilerek, emekliye ayrıldıktan sonra kendisine armağan edilen bir şiir.
Bu da, emekli öğretmen Güften Kaptan’ın, Atila Güler ile ilgili duygularını dile getirdiği bir şiir.
ULU ÇINAR
Ulu bir çınarsın müdürüm sen
Dallarında binlerce öğrenciyi yetiştiren.
Minicik ellere şeker dağıtan,
Beyaz karanfillerle annemizi, anneliğimizi hatırlayan
Yurdumun köylerini anımsatır davul sesleri
Okulumun açılışının ilk günleri
Bırakalım görevlerimizi gururla yeni nesillere
Açıktır Ulubatlı’nın kapıları daima bizlere
Türk bayrağını Ulubatlı Hasan diktiyse surlara
Sen de bu okulu ışıklı bir yuva yaptın hepimize
Tüm çocuklar güzeldir senin gözünde
Bizler yıkılmaz bir kökle bağlıyız bu sevgiye
Pembe Sarayımız Ulubatlı’mız.
Taş merdivenlerde hep müdür amcamız
Bahçemizde uzun uzun öğütler verirdiniz
Kızar över her zaman eğitirdiniz
Sizi dinlerken bilirdik şefkatle sevildiğimizi biz.
Şu an insanların en mutlusu sensin
Geçmişle geleceği, yoklukla varlığı
Köyler şehirler dolusu minnet duygusunu
Sana kucak kucak getirdi tüm sevdiklerin,
Öğretmenlerin ve yetiştirdiğin bütün öğrencilerin.
Seni hep ve daima anıp seveceğiz.
Selamlarla saygılar sana
Ver ellerini kırkyedi kere kırk yıl
Öpelim öğretmenim.
ULU ÇINAR
Ulu bir çınarsın müdürüm sen
Dallarında binlerce öğrenciyi yetiştiren.
Minicik ellere şeker dağıtan,
Beyaz karanfillerle annemizi, anneliğimizi hatırlayan
Yurdumun köylerini anımsatır davul sesleri
Okulumun açılışının ilk günleri
Bırakalım görevlerimizi gururla yeni nesillere
Açıktır Ulubatlı’nın kapıları daima bizlere
Türk bayrağını Ulubatlı Hasan diktiyse surlara
Sen de bu okulu ışıklı bir yuva yaptın hepimize
Tüm çocuklar güzeldir senin gözünde
Bizler yıkılmaz bir kökle bağlıyız bu sevgiye
Pembe Sarayımız Ulubatlı’mız.
Taş merdivenlerde hep müdür amcamız
Bahçemizde uzun uzun öğütler verirdiniz
Kızar över her zaman eğitirdiniz
Sizi dinlerken bilirdik şefkatle sevildiğimizi biz.
Şu an insanların en mutlusu sensin
Geçmişle geleceği, yoklukla varlığı
Köyler şehirler dolusu minnet duygusunu
Sana kucak kucak getirdi tüm sevdiklerin,
Öğretmenlerin ve yetiştirdiğin bütün öğrencilerin.
Seni hep ve daima anıp seveceğiz.
Selamlarla saygılar sana
Ver ellerini kırkyedi kere kırk yıl
Öpelim öğretmenim.
Emekli Öğretmen
GÜLTEN KAPTAN
Aynı zamanda öğrenci velisi olan Avukat Faika Sarp da, Atila Güler ile ilgili duygu ve düşüncelerini şöyle dile getirmiş
Öğrencilerinden Atila Güler’e Şiirler
O, öğrencileriyle, öğrencileri O’nunla mutluydular.
MÜDÜR BABA
Ulubatlı Hasan MüdürüAtila GÜLER
Bizleri sever.
Eğitimimizi ister.
Müdür Baba
Teşekkürler Sana
Laiklikten yana
En iyi Müdür Baba,
Atatürk’ün izinde, Yürüyoruz
O ‘nunla gülecek bir gelecek için,Eğitim alıyoruz Okulun da
Yaramaz bir öğrenci,
Yeni geldi okula
Birde baktım ki,
Disiplinli olmuş O da.
Diyor ki Müdür baba,
Kültürlü olmak için,
Hava gibi, su gibi,
İhtiyaç duy kitaba.
Yirmi yıl vermiş okula,
Müdür Baba olmuş buraya,
Yetiştirmiş bizi disiplinle,
Büyük bir sevgiyle.
Tertemiz ve disiplinli,
Bir okulda okuyorum,
Müdür Babaya
Teşekkür ediyorum.
Elif ÖZDEMİR- Melis BALCI
5/d 1075 5/d 1558
KONUKLARIN GÖZÜYLE
Cumhur Başkanlığı Yüksek Denetleme Kurulu Eski Başkanı Sayın Fahri Öztürk’ün, Atila Güler hakkındaki görüşleri:
Atila Güler, Atatürk’ün, “Muallimler , yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.”Sözünü, kendisine düstur edinmiş bir eğitimci.
Sayın Atila GÜLER’LE ilgili görüş ve düşüncelerimi özet olarak ifade etmem gerekirse;
Değerli kardeşim, dostum Atila GÜLER’i, başöğretmen rahmetli Ziya Beyin oğlu olarak 1960’lı yıllardan beri tanırım. Babasının ölümünden sonra başlayan ilişkimiz aralıklarla devam etti.
Uzun idarecilik hayatım boyunca; böylesine çalışkan, böylesine dürüst, böylesine kendini eğitime adamış, böylesine alışılmışın dışında performans sergileyen vefa örneği bir eğitimciye pek rastlamadım.
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu müdürüyken daha yakın tanıma ve izleme imkanı buldum Atila Güler’i. Zira bu okula atanan sevgili eşim merhum Nuran Oztürk’ün müdürü, kızım Özge’nin de “müdür amcası”ydı.
Eşim Nuran Öztürk bazen derdi ki, “böylesine dürüst, böylesine çalışkan, böylesine kendini eğitime adamış, böylesine heyecan dolu bir okul müdürünün var olabileceğini hiç düşünmemiştim.”
Atila Güler, her gün erken saatlerde okuluna gider, geç saatlerde ayrılırdı. Bu alışkanlığını yaz tatillerinde ve resmi tatil günlerinde de sürdürdüğünü söylersem pek de abartmış sayılmam.
Onun eğitime olan katkıları, çalışma şevk ve arzusu ve çalışma temposu beni çoğu kez şaşırtmıştır.
Başöğretmen Atatürk’ün “muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” Sözünü vasiyet kabul ederek, görev yaptığı her yerde eğitim ve öğretimin özlenen düzeye getirilmesinde önemli katkılar sağlayan, sorunları Atatürkçü ve çağdaş bir yaklaşımla çözen Atila Güler gibi eğitimcilere ne mutlu .Bu ülke halkı Atila Güler gibi alışılmışın dışında çaba gösteren eğitime gönül vermiş, sayısız eserler bırakmış, binlerce öğrenci mezun etmiş, dürüst ve çalışkan eğitimcileri, yöneticileri asla unutmayacak ve daima minnet ve şükranla anacaktır.
Ne mutlu Atila Güler gibi onurlu ve saygın bir isim bırakarak 47 yıllık meslek hayatını noktalayıp emekli olanlara.....Cumhur Başkanlığı Yüksek Denetleme Kurulu Eski Başkanı Sayın Fahri Öztürk’ün, Atila Güler hakkındaki görüşleri:
Atila Güler, Atatürk’ün, “Muallimler , yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.”Sözünü, kendisine düstur edinmiş bir eğitimci.
Sayın Atila GÜLER’LE ilgili görüş ve düşüncelerimi özet olarak ifade etmem gerekirse;
Değerli kardeşim, dostum Atila GÜLER’i, başöğretmen rahmetli Ziya Beyin oğlu olarak 1960’lı yıllardan beri tanırım. Babasının ölümünden sonra başlayan ilişkimiz aralıklarla devam etti.
Uzun idarecilik hayatım boyunca; böylesine çalışkan, böylesine dürüst, böylesine kendini eğitime adamış, böylesine alışılmışın dışında performans sergileyen vefa örneği bir eğitimciye pek rastlamadım.
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu müdürüyken daha yakın tanıma ve izleme imkanı buldum Atila Güler’i. Zira bu okula atanan sevgili eşim merhum Nuran Oztürk’ün müdürü, kızım Özge’nin de “müdür amcası”ydı.
Eşim Nuran Öztürk bazen derdi ki, “böylesine dürüst, böylesine çalışkan, böylesine kendini eğitime adamış, böylesine heyecan dolu bir okul müdürünün var olabileceğini hiç düşünmemiştim.”
Atila Güler, her gün erken saatlerde okuluna gider, geç saatlerde ayrılırdı. Bu alışkanlığını yaz tatillerinde ve resmi tatil günlerinde de sürdürdüğünü söylersem pek de abartmış sayılmam.
Onun eğitime olan katkıları, çalışma şevk ve arzusu ve çalışma temposu beni çoğu kez şaşırtmıştır.
Başöğretmen Atatürk’ün “muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” Sözünü vasiyet kabul ederek, görev yaptığı her yerde eğitim ve öğretimin özlenen düzeye getirilmesinde önemli katkılar sağlayan, sorunları Atatürkçü ve çağdaş bir yaklaşımla çözen Atila Güler gibi eğitimcilere ne mutlu .Bu ülke halkı Atila Güler gibi alışılmışın dışında çaba gösteren eğitime gönül vermiş, sayısız eserler bırakmış, binlerce öğrenci mezun etmiş, dürüst ve çalışkan eğitimcileri, yöneticileri asla unutmayacak ve daima minnet ve şükranla anacaktır.
Teşekkürler Atila Güler, teşekkürler müdürüm, teşekkürler öğretmenim, seninle hep onur duyacağız.
27.02.2006
FAHRİ ÖZTÜRK
Emekli Vali- Müsteşar
Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu
Eski Başkanı
“ULUBATLI HASAN İLKÖĞRETİM OKULUNUN BAŞARILARININ TEMELİNDE YÖNETİCİ-ÖĞRETMEN-VELİ İLİŞKİLERİNİN BULUNDUĞU İNANCINDAYIM”
Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Sayın Yener Karahanoğlu da Temmuz 2000’de Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunu ziyaret ettikten sonra, okulun Ziyaretçi Defterine şunları yazmış.
“Eğitim-öğretim-yönetimin kimi unsurları ile en iyi şekilde sergilendiğini yaklaşık on beş yıldır izlediğim bu yuvada kısa süre de olsa bulunmaktan büyük mutluluk duyduğumu bilhassa belirtmek isterim.
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunun; gelecekte de artarak sürdüreceğinden şüphe duymadığım başarılarının temelinde yönetici-öğretmen-öğrenciveli ilişkilerinin bulunduğu, bu ilişkilerden alınan güç ile de, güzide evlatlar yetiştirmeye devam edeceği inancındayım. Saygılar sunarım.
Temmuz 2000
Yener Karahanoğlu
Koramiral
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Kurmay Başkanı
Okulunuzla iftihar etmeniz için çok sebebiniz var. Okulun atmosferi çok hoşumuza gitti.
10.03.1993
Dr. Frank Schorn Prof. Dr. Füsun PAYKOÇ
Türk Milli Eğitimini Geliştirme Ortadoğu Teknik Üniversitesi
Ohio State University Projesi Uzmanı
Not: Okulunuzu neden methettiklerini şimdi daha iyi anlıyoruz
Dünyanın neresinde olursa olsun çocuğa hizmet veren kişi, saygın kişidir. Örnek ve başarılı çalışmalarla dolu Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunu Hollandalı Eğitimciler Grubuna tanıtmakla gurur duydum.
24 Mart 1989
Hollandalı Eğitimciler Grubu Başkanı
Öğretmen Enver Ökse
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunun; gelecekte de artarak sürdüreceğinden şüphe duymadığım başarılarının temelinde yönetici-öğretmen-öğrenciveli ilişkilerinin bulunduğu, bu ilişkilerden alınan güç ile de, güzide evlatlar yetiştirmeye devam edeceği inancındayım. Saygılar sunarım.
Temmuz 2000
Yener Karahanoğlu
Koramiral
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı
Kurmay Başkanı
Okulunuzla iftihar etmeniz için çok sebebiniz var. Okulun atmosferi çok hoşumuza gitti.
10.03.1993
Dr. Frank Schorn Prof. Dr. Füsun PAYKOÇ
Türk Milli Eğitimini Geliştirme Ortadoğu Teknik Üniversitesi
Ohio State University Projesi Uzmanı
Not: Okulunuzu neden methettiklerini şimdi daha iyi anlıyoruz
Dünyanın neresinde olursa olsun çocuğa hizmet veren kişi, saygın kişidir. Örnek ve başarılı çalışmalarla dolu Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunu Hollandalı Eğitimciler Grubuna tanıtmakla gurur duydum.
24 Mart 1989
Hollandalı Eğitimciler Grubu Başkanı
Öğretmen Enver Ökse
BİR ÖĞRETMENİN NOT DEFTERİNDEKİ ATİLA GÜLER
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Öğretmenlerinden Selma Kökten, Müdür Atila Güler’in, değişik zamanlarda öğretmenlere ve velilere hitaben yaptığı konuşmalarla ilgili notlar tutmuş. Bu notlardaki düşünceler, tavsiyeler, yılların bilgi ve deneyim birikimini yansıtıyor. Dikkatli bir öğretmen olan sayın Selma Kökten, bunları tek tek not etmiş. İyi ki de not etmiş. Bu notlar sayesinde Atila Güler’in eğitim anlayışını daha iyi anlama olanağı buluyoruz. Bu önemli notlardan bir kısmını sizlerle paylaşmak istedik..
Öğretmen-veli ilişkileriyle ilgili olarak
Öğretim yılı başı Öğretmenler toplantısında:
-Veliye güven ver. Veremiyorsan, her sözün havada kalır.
Velilere şunu söyleyin:
“Ben çocuklarınızın hepsini eşit olarak seviyorum. Birini diğerinden üstün tutmuyorum. Çocuğunuzla ilgili sorununuzu, kendi kendinize, çocuğunuzla, ya da bir başkasıyla değil, bu konuda birinci derece yakınınız olan öğretmenle çözün.
Velilere şunu söyleyin:
“Ben çocuğu büyük bir insan olarak kabul ediyorum. Lütfen benimle çocuğunuzun arasına girmeyin.”
“Çocukların durumunu, velilerle, onları kırmadan , çocuğu aşağılamadan konuşunuz.”
(Spor salonunda yapılan öğretmenler kurulu toplantısından)
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Öğretmenlerinden Selma Kökten, Müdür Atila Güler’in, değişik zamanlarda öğretmenlere ve velilere hitaben yaptığı konuşmalarla ilgili notlar tutmuş. Bu notlardaki düşünceler, tavsiyeler, yılların bilgi ve deneyim birikimini yansıtıyor. Dikkatli bir öğretmen olan sayın Selma Kökten, bunları tek tek not etmiş. İyi ki de not etmiş. Bu notlar sayesinde Atila Güler’in eğitim anlayışını daha iyi anlama olanağı buluyoruz. Bu önemli notlardan bir kısmını sizlerle paylaşmak istedik..
Öğretmen-veli ilişkileriyle ilgili olarak
Öğretim yılı başı Öğretmenler toplantısında:
-Veliye güven ver. Veremiyorsan, her sözün havada kalır.
Velilere şunu söyleyin:
“Ben çocuklarınızın hepsini eşit olarak seviyorum. Birini diğerinden üstün tutmuyorum. Çocuğunuzla ilgili sorununuzu, kendi kendinize, çocuğunuzla, ya da bir başkasıyla değil, bu konuda birinci derece yakınınız olan öğretmenle çözün.
Velilere şunu söyleyin:
“Ben çocuğu büyük bir insan olarak kabul ediyorum. Lütfen benimle çocuğunuzun arasına girmeyin.”
“Çocukların durumunu, velilerle, onları kırmadan , çocuğu aşağılamadan konuşunuz.”
(Spor salonunda yapılan öğretmenler kurulu toplantısından)
Kendi Eğitim anlayışı ile ilgili olarak
Demokratik yaklaşım benim ruhumdadır. Demokratik yaklaşım benim yaşam felsefemdir.
*
Benim mutluluğum, okulumdan ve okuluma yaptığım hizmetlerden geliyor. Okuluma, öğrencilerime ne ölçüde bir katkı yaparsam, mutluluğum da o ölçüde artıyor.
*
Bu okulda eğitim olmazsa, bu okulda öğretim olmazsa, bu okulda sevgi olmazsa, sonuca ağlamamalı (Öğretmenler Kurulu toplantısında).
*
Öğretmen, ağlama duvarı değil, öğretmen çözümdür.
*
Bir güler yüz, bir gülümseme insana çok şey kazandırır. Bunu veliye, öğrencine, hizmetline yap. Kazandığın çok şey olur. (Okul koridoru ve öğretmen odası)
Öğretmenlere;
Sayın arkadaşlarım,
“Benim amacım, çocuklarınızı önce eğitmek, sonra öğretmektir.” amacını gütmelisiniz. (Seminer toplantısından) Bir veli toplantısında velilere hitaben:
“Benim bütün telefonlarım velilere açıktır. Çünkü ben sizin dostunuzum.”
Genel Konular
Bir anneler gününde, öğretmenlere karanfil verirken, öğretmenlere hitaben: “Abartılmış bir hediyenin, hiçbir tarafa yararı yoktur.”
*
Küçük sorunları yolunuza koymayın.
Demokratik yaklaşım benim ruhumdadır. Demokratik yaklaşım benim yaşam felsefemdir.
*
Benim mutluluğum, okulumdan ve okuluma yaptığım hizmetlerden geliyor. Okuluma, öğrencilerime ne ölçüde bir katkı yaparsam, mutluluğum da o ölçüde artıyor.
*
Bu okulda eğitim olmazsa, bu okulda öğretim olmazsa, bu okulda sevgi olmazsa, sonuca ağlamamalı (Öğretmenler Kurulu toplantısında).
*
Öğretmen, ağlama duvarı değil, öğretmen çözümdür.
*
Bir güler yüz, bir gülümseme insana çok şey kazandırır. Bunu veliye, öğrencine, hizmetline yap. Kazandığın çok şey olur. (Okul koridoru ve öğretmen odası)
Öğretmenlere;
Sayın arkadaşlarım,
“Benim amacım, çocuklarınızı önce eğitmek, sonra öğretmektir.” amacını gütmelisiniz. (Seminer toplantısından) Bir veli toplantısında velilere hitaben:
“Benim bütün telefonlarım velilere açıktır. Çünkü ben sizin dostunuzum.”
Genel Konular
Bir anneler gününde, öğretmenlere karanfil verirken, öğretmenlere hitaben: “Abartılmış bir hediyenin, hiçbir tarafa yararı yoktur.”
*
Küçük sorunları yolunuza koymayın.
*
Hayır, kelimesinin yüzü soğuktur.
*
Temizliğin olmadığı yerde başarı olmaz.
*
Kötüler örnek alınmaz.
*
Konuşmadan önce dinlemeyi öğren öğretmenim. (Okul bahçesinde bayrak töreni sırasında)
*
Hastalanmamak için, yaşamak için çalışın.
*
Ailenin mutluluğu çocuktan geçer. Hiçbir meslek, ailenin mutluluğuna % 50 katkıda bulunamaz. Bu ölçüde katkıda bulunan tek meslek öğretmenliktir.
*
Eğer ben yetkili olsam; öğretmenime bu ülkedeki en yüksek maaşı verirdim. Ama, öğretmenimi de benim seçmem şartıyla. (Öğretmenler toplantısında)
*
Sürekli olarak, sadece konuşmak ve eleştirmek sorumsuz ve tembel insanlara; eleştirirken çözüm önerileri de sunmak ise sorumlu ve çalışkan insanlara yakışır.
Okul duvarındaki Atatürk resminin altına şu ifadeyi yazdı.
Atatürk diyor ki,
“Benim gibi çalışkan olun. Vatanı sevin ve onu yüceltin. O zaman, beni anlamış olursunuz.”
*
Hayır, kelimesinin yüzü soğuktur.
*
Temizliğin olmadığı yerde başarı olmaz.
*
Kötüler örnek alınmaz.
*
Konuşmadan önce dinlemeyi öğren öğretmenim. (Okul bahçesinde bayrak töreni sırasında)
*
Hastalanmamak için, yaşamak için çalışın.
*
Ailenin mutluluğu çocuktan geçer. Hiçbir meslek, ailenin mutluluğuna % 50 katkıda bulunamaz. Bu ölçüde katkıda bulunan tek meslek öğretmenliktir.
*
Eğer ben yetkili olsam; öğretmenime bu ülkedeki en yüksek maaşı verirdim. Ama, öğretmenimi de benim seçmem şartıyla. (Öğretmenler toplantısında)
*
Sürekli olarak, sadece konuşmak ve eleştirmek sorumsuz ve tembel insanlara; eleştirirken çözüm önerileri de sunmak ise sorumlu ve çalışkan insanlara yakışır.
Okul duvarındaki Atatürk resminin altına şu ifadeyi yazdı.
Atatürk diyor ki,
“Benim gibi çalışkan olun. Vatanı sevin ve onu yüceltin. O zaman, beni anlamış olursunuz.”
*
Öğrencilere Verilecek Ödevler Nasıl olmalı?
(Seminer toplantısından)
Ödev vermeden, hesap sormadan önce, ödevin niçin verildiğini, nasıl çalışılması gerektiğini ve en önemlisi ödevin faydasını çocuğa sezdirin.
*
“Çok ödev vermek, çocuğu yorar.Araştırmaya yönelik, öğretici ödevler verin. Ödevleri mutlaka kontrol edin.”
*
Atatürk’le ilgili olarak :
Öğrencilere hitaben:
“İyi ki örnek alacağımız bir önderimiz olmuş. Onu örnek alın. Okuyun. 7 nci caddede (Ankara’nın Bahçelievler semtinde bir cadde) çekirdek yiyenlerden, boş gezenlerden olmayın. Bu devlet sizi, aileleriniz sizi affetmez. Ben de affetmem. İyi olmak sizin elinizde.”
(Seminer toplantısından)
Ödev vermeden, hesap sormadan önce, ödevin niçin verildiğini, nasıl çalışılması gerektiğini ve en önemlisi ödevin faydasını çocuğa sezdirin.
*
“Çok ödev vermek, çocuğu yorar.Araştırmaya yönelik, öğretici ödevler verin. Ödevleri mutlaka kontrol edin.”
*
Atatürk’le ilgili olarak :
Öğrencilere hitaben:
“İyi ki örnek alacağımız bir önderimiz olmuş. Onu örnek alın. Okuyun. 7 nci caddede (Ankara’nın Bahçelievler semtinde bir cadde) çekirdek yiyenlerden, boş gezenlerden olmayın. Bu devlet sizi, aileleriniz sizi affetmez. Ben de affetmem. İyi olmak sizin elinizde.”
OKUL EVE MUTLULUK VERMELİ
(Atila Güler, 1 Nisan 2003 tarihinde emekliye ayrıldı. Emekliye ayrıldığı günlerde, Ankara Milli Eğitim Müdürlüğünün Yayın Organı olan “Ankara” Dergisinin Mayıs-Haziran 2003 tarihli ve 34. sayısında kendisiyle yapılmış “OKUL EVE MUTLULUK VERMELİ” başlıklı bir söyleşi yayınlandı. Atila Güler’in eğitimle ilgili görüşlerini çok açık biçimde belirtmesi bakımından bu söyleşiyi aynen aşağıya alıyoruz.)
47 YILLIK EĞİTİMCİ: ATİLÂ GÜLER “1956 yılında, bundan 47 yıl önce kendi köyüm olan Yozgat ilinin Sarıkaya ilçesi, Hasbek’te göreve başladım, babam da başöğretmendi.” sözleriyle başlıyor Atilâ Güler’in mesleğe başlama öyküsü.
Ankara Dergisi: O dönemde meslek heyecanı, sosyal ortam nasıldı?
A.Güler. “Biz göreve heyecanla başladık, çok iş vardı, okuma oranı azdı, köyden köye mektup okutmaya gelirlerdi. Kendi köyümdü, akrabaydık, komşuyduk. Güven ortamı içerisinde her çocuğun okula gelmesini sağladım, özellikle kız çocuklarının. 32 köyde eğitim seferberliği başlattım. Okulu 365 gün açık tutuyordum. Biçki-dikiş, marangozluk, demircilik gibi çeşitli kurslar açtırdım. 14 yıl aynı meslek heyecanıyla çalıştım.”
(Atila Güler, 1 Nisan 2003 tarihinde emekliye ayrıldı. Emekliye ayrıldığı günlerde, Ankara Milli Eğitim Müdürlüğünün Yayın Organı olan “Ankara” Dergisinin Mayıs-Haziran 2003 tarihli ve 34. sayısında kendisiyle yapılmış “OKUL EVE MUTLULUK VERMELİ” başlıklı bir söyleşi yayınlandı. Atila Güler’in eğitimle ilgili görüşlerini çok açık biçimde belirtmesi bakımından bu söyleşiyi aynen aşağıya alıyoruz.)
47 YILLIK EĞİTİMCİ: ATİLÂ GÜLER “1956 yılında, bundan 47 yıl önce kendi köyüm olan Yozgat ilinin Sarıkaya ilçesi, Hasbek’te göreve başladım, babam da başöğretmendi.” sözleriyle başlıyor Atilâ Güler’in mesleğe başlama öyküsü.
Ankara Dergisi: O dönemde meslek heyecanı, sosyal ortam nasıldı?
A.Güler. “Biz göreve heyecanla başladık, çok iş vardı, okuma oranı azdı, köyden köye mektup okutmaya gelirlerdi. Kendi köyümdü, akrabaydık, komşuyduk. Güven ortamı içerisinde her çocuğun okula gelmesini sağladım, özellikle kız çocuklarının. 32 köyde eğitim seferberliği başlattım. Okulu 365 gün açık tutuyordum. Biçki-dikiş, marangozluk, demircilik gibi çeşitli kurslar açtırdım. 14 yıl aynı meslek heyecanıyla çalıştım.”
1972-76 yılları arasında Almanya’ya görevli öğretmen olarak gitmiş, Atilâ Güler.Almanya görüş ufkunu açmış, çalışma şevkini artırmış. Oradaki çalışma '64üzeni, iş disiplini Türkiye’ye geldikten sonra sorunları daha rahat aşmasında yardımcı olmuş.
A.D.: Şu andaki koşullarla, o zamanki koşulları değerlendirir misiniz?
A. G. :“O dönemki koşullarla, bu zamanı karşılaştırmak mümkün değil. O zaman ben köyün umuduydum. 50 yıl önce öğretmen bir umuttu. Köylünün her şeyi bendim. Şimdi öğretmen yine umut ama, veli, öğretmen, çocuk, okul hepsinin uyum içinde olması lâzım. Okul eve mutluluk vermeli, çocuk okuldan eve sorun götürmemeli. Köyü kalkındırmak için 9-10 bin tane fide diktirdim, halıcılık kooperatifi kurma çalışmaları yaptım.”
A.D.: Meslek yaşantınızda sizi en çok üzen veya sevindiren olaylar nelerdi?
A.G.: “İnsanların mutsuzluğuna çok üzüldüm. Özellikle Almanya’da yaşayan mutlu insanları gördükçe Türkiye’yi düşündüm. Köylü kadınların sabahtan akşama kadar çalışıp yorgun eve dönmeleri, mutsuzluktan. Ülkemin de mutlu insanları olmasını istedim, bunun için de çok çalıştım.”
A.D. : Öğretmenliğe yeni başlayanlara önerileriniz nelerdir?
A.G :”Öğretmenlik kutsal meslek diyorlar ya, ben bin defa kutsal diyorum. Çünkü bireyin mutluluğu çocukta başlıyor, çocukta bitiyor. O bakımdan bu mesleğin para kazanmak yahut da iş amacıyla değil de gerçekten öğretmenlik amacıyla seçilmesi lâzım. Öğretmenlik sevgi mesleği. Her şeyden önce öğretmen; konuşmasıyla, oturmasıyla, giyimiyle örnek olmalı.”
A.D: İyi bir yönetici nasıl olmalıdır? 23 yıllık müdürlük deneyiminizle öğretmen, öğrenci, veli ilişkisini nasıl dengede tutabildiniz?
A.G : “Ben öğretmenimin okula mutlu gelmesini sağladım. İdareci arkadaşlarım arasında eşitlik sağladım. Velinin dileklerini sabırla ve dikkatle dinledim. Müdürün çok dengeli olması gerekir. Bir okulda öğretmen, idareci, veli ve öğrenciyi birlik içerisinde tutamazsanız başarılı olamazsınız. Her şeyden önce idarecinin her kurala önce kendisinin uyması lâzım. Biraz da güler yüzlü, tatlı dilli sohbetli ama, mesafeyi koruyan kişi olmalı. İşini ciddi tutmalı ve mesleği sevmeli.”
A.D.: Bundan sonraki yaşamınızda ne yapmayı düşünüyorsunuz? Mesleki birikiminizi nasıl değerlendireceksiniz?
“7500 öğrenci mezun ettim, diploma verdim. Şimdi emekli oldum, haydi allahaısmarladık deyip, bir köşeye çekilmek istemedim. Şu anda Okul Koruma Derneği başkanıyım. Mezunlara ulaşmaya çalışıyorum. Eğitim bursu vermek için çalışmalar yapıyorum.”
“Kalbim sizin sayenizde çiçek bahçesine döndü.”diyen birinci sınıf öğrencisi Müdür Dedesine sevgisini söylemiş. Bir veli de “Biz veliler, sizi hep sevdik, sizden hep pozitif enerji aldık. Sizdeki görev heyecanının ve coşkusunun hiçbir zaman eksilmediğini, adeta artarak devam ettiğini gördük. Siz sadece iyi bir eğitmen, yönetici değil, aynı zamanda iyi bir cumhuriyet vatandaşı olduğunuzu da gösterdiniz.” diyerek saygılarını ifade etmiştir. Biz de Atilâ Güler’e ülkesi ve milleti için yaptığı her şey için teşekkür ediyor, sağlıklı ve mutlu günler diliyoruz.EMEKLİYE AYRILAN ÖĞRETMENLERİ MUTLAKA TÖRENLE UĞURLARDI.
Emekliye ayrılan öğretmenler için mutlaka bir tören düzenler, törende kendilerine birer plaket verir ve onları, dinlenmeye en güzel, en anlamlı biçimde uğurlardı. Bu etkinlikler gazetelere de yansımış.
Haberde, 04.02 1982 tarihli Hürriyet Gazetesinde; “Ulubatlı Hasan İlkokulundan emekliye
ayrılan 11 öğretmene plaket verildi.” başlıklı haberde, “Ulubatlı Hasan İlkokulundan emekliye ayrılan 11 öğretmen için Okul Aile Birliği, Okul Koruma Derneği ve çalışma arkadaşları tarafından bir Veda Gecesi düzenlendi. Emekli öğretmenlere plaket ve armağan
verildi.
Okul müdürü Atila Güler, Vali Yardımcısı İhsan Yalçın’ın da katıldığı gecede, emekliye ayrılan öğretmenlere, emeklilik yaşamları boyunca mutluluklar diledi.
Öğretmenlerin ve velilerin de katıldığı gece neşeli geçti. Müzik, mandolin, flüt, bale, folklor, genel yetenek, spor ve İngilizce kursları ile yoğun bir öğretim yılının yarısını geride bırakan öğretmenler de yorgunluk çıkardılar. Okul müdürü Atila Güler, yarıyıl tatiline yakın bir zamanda uzmanlara hazırlattığı Türkçe, Fen Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Matematik derslerine yönelik testin sonuçlarını açıkladı. Başarı oranının %90 olduğunu bildirdi. ‘Bu başarı öğretmenlerimize '61ittir. Kutlarım sizi’ dedi.” denilmektedir.
HER ÖĞRETMENLER GÜNÜNDE ÖĞRETMENLERİ OKULA DAVET EDERDİ
1998 yılında Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda düzenlenen bir öğretmenler Gününe çağrılan emekli öğretmenler, Atila Güler’e bir plaket verdiler. Plakette şu sözler yer alıyor:“Tek bir şeye ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak.”
Hürmetle öpülecek mübarek ellerin var,
Anzer balından tatlı dillerin var,
Gönül bağında derilmemiş güllerin var,
Susuz dudaklara kan cansın öğretmenim.
Sayın Atila Güler
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Müdürü
Her zaman “Atatürk’ü örnek aldım.” deyişinizle,
Okul ve öğrenci sevgisiyle dolu yüreğinizle,
Öğretmenlik aşkıyla yaşayışınızla,
Her Öğretmenler Gününde bizi bir araya getirerek bu
mutluluğu bizimle paylaşmanızın anısına.
Sonsuz teşekkürler. Varolun, sağ olun
24.11.1998
Çankaya Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu
Emekli Öğretmenleri
Bu durumu, Atila GÜLER’in, Bahçelievler Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu’ndaki 20. hizmet yılı nedeniyle, 29 Şubat 2000 tarihinde İçkale Otelinde yapılan kutlama töreninde, emekli öğretmen Sayın Hafize AVAROĞLU’ nun yaptığı konuşmada da görmek mümkün. Sayın Avaroğlu şöyle diyor:
“Her şeyden önce çok heyecanlı olduğumu söyleyebilirim. Adeta yeni mezun olmuş bir öğretmen kadar. Hepinize hoş geldiniz diyorum. Bu topluluğu hazırlayan arkadaşlarıma da emeklerinden dolayı ayrıca teşekkür ediyorum.
Ben buraya ufak bir anımı size anlatmak için geldim; 1980 Yılı, eski Müdürümüz Mehmet Rüştü MEHMET AĞAOĞLU’nu 22 Şubat’ta kaybetmiştik. O zaman kış bir hayli uzundu ve yarıyıl taili 1 Marta kadar uzamıştı. Okul açıldığı zaman Atila Bey’le karşılaştık. Hepimiz üzgündük. Tabii, bu atmosfer belki Atila Bey’i üzmüş olabilir ama, Atila Bey bizi hiç unutmadılar ve ben 22 günlük bir mesaiden sonra emekli oldum. Zaten müracaatım vardı.
Benim burada dile getirmek istediğim; bu 20 yıllık emeklilik yaşamımda, 22 günlük mesai arkadaşım olan Sayın Müdür Atila Bey, hiçbir gün bizi unutmadı. Bütün meslek hayatımda bu kadar vefakar bir müdüre rastlamamıştım. Kendisine ayrıca teşekkür ederim. Biz de onu unutmayacağız.”
“Her şeyden önce çok heyecanlı olduğumu söyleyebilirim. Adeta yeni mezun olmuş bir öğretmen kadar. Hepinize hoş geldiniz diyorum. Bu topluluğu hazırlayan arkadaşlarıma da emeklerinden dolayı ayrıca teşekkür ediyorum.
Ben buraya ufak bir anımı size anlatmak için geldim; 1980 Yılı, eski Müdürümüz Mehmet Rüştü MEHMET AĞAOĞLU’nu 22 Şubat’ta kaybetmiştik. O zaman kış bir hayli uzundu ve yarıyıl taili 1 Marta kadar uzamıştı. Okul açıldığı zaman Atila Bey’le karşılaştık. Hepimiz üzgündük. Tabii, bu atmosfer belki Atila Bey’i üzmüş olabilir ama, Atila Bey bizi hiç unutmadılar ve ben 22 günlük bir mesaiden sonra emekli oldum. Zaten müracaatım vardı.
Benim burada dile getirmek istediğim; bu 20 yıllık emeklilik yaşamımda, 22 günlük mesai arkadaşım olan Sayın Müdür Atila Bey, hiçbir gün bizi unutmadı. Bütün meslek hayatımda bu kadar vefakar bir müdüre rastlamamıştım. Kendisine ayrıca teşekkür ederim. Biz de onu unutmayacağız.”
ÖĞRENCİLERİNDEN ANILAR
Bu bölümde, Atila Güler’in, 1956-1970 yılları arasında, Hasbek Bucağı İlkokulunda okuttuğu öğrencilerinden bir kısmının anılarını okuyacaksınız
İLK ÖĞRENCİLERİNDEN MEHMET YILMAZ ANLATIYOR
1953’de Hasbek ilkokulunu bitirdim. 1957 yılına kadar Hasbek’te kaldım.1957’de Atila Güler öğretmenim köyümüze tayin olmuştu. Beşinci sınıfta olan dört öğrenciye akşamları ders veriyor, öğretmen okulu sınavlarına hazırlıyordu. Bana da, “Gel, sen de dinle.” dedi. Ben de, akşamları okula gitmeye başladım. Pazarören Öğretmen Okulu sınavlarına girebilmemiz için Atila öğretmenimiz bu beş kişiyi Akdağmadeni’ne götürdü. O zaman Hasbek, Akdağmadeni İlçesine bağlıydı. Bizi bir otele yerleştirdi. Otel ve yeme içme masraflarımızı Atila Güler ödedi.
Ertesi günü, bizi bir taş binaya götürdü. Orada sınavlara girdik. Sınav sorularından bildiklerimizi cevaplandırdık. Kâğıtlarımızı verip dışarı çıktığımızda, Atilla öğretmenimizin bizi beklediğini gördük. Hepimize ayrı ayrı bir şeyler sordu.
Kazanamadığımızı anlamıştı. Öğleden sonra tekrar okula gitti. Kazanamadığımızı öğrenmiş. Hepimiz çok üzgündük. Öğretmenimiz de üzülmüştü.
Bize;
“Buraya kadar gelmişken, gelin sizi ortaokula kaydettireyim.” Dedi. Ortaokula kaydımızı yaptırdı. Beşimizin de velisi oldu. Hiç sınıfta kalmadan 1959 yılında beşimiz de mezun olduk. Benimle birlikte mezun olanlar;
Bu bölümde, Atila Güler’in, 1956-1970 yılları arasında, Hasbek Bucağı İlkokulunda okuttuğu öğrencilerinden bir kısmının anılarını okuyacaksınız
İLK ÖĞRENCİLERİNDEN MEHMET YILMAZ ANLATIYOR
1953’de Hasbek ilkokulunu bitirdim. 1957 yılına kadar Hasbek’te kaldım.1957’de Atila Güler öğretmenim köyümüze tayin olmuştu. Beşinci sınıfta olan dört öğrenciye akşamları ders veriyor, öğretmen okulu sınavlarına hazırlıyordu. Bana da, “Gel, sen de dinle.” dedi. Ben de, akşamları okula gitmeye başladım. Pazarören Öğretmen Okulu sınavlarına girebilmemiz için Atila öğretmenimiz bu beş kişiyi Akdağmadeni’ne götürdü. O zaman Hasbek, Akdağmadeni İlçesine bağlıydı. Bizi bir otele yerleştirdi. Otel ve yeme içme masraflarımızı Atila Güler ödedi.
Ertesi günü, bizi bir taş binaya götürdü. Orada sınavlara girdik. Sınav sorularından bildiklerimizi cevaplandırdık. Kâğıtlarımızı verip dışarı çıktığımızda, Atilla öğretmenimizin bizi beklediğini gördük. Hepimize ayrı ayrı bir şeyler sordu.
Kazanamadığımızı anlamıştı. Öğleden sonra tekrar okula gitti. Kazanamadığımızı öğrenmiş. Hepimiz çok üzgündük. Öğretmenimiz de üzülmüştü.
Bize;
“Buraya kadar gelmişken, gelin sizi ortaokula kaydettireyim.” Dedi. Ortaokula kaydımızı yaptırdı. Beşimizin de velisi oldu. Hiç sınıfta kalmadan 1959 yılında beşimiz de mezun olduk. Benimle birlikte mezun olanlar;
Mehmet Yılmaz
Mehmet Yılmaz, Halit Adaşlı, Osman Özdemir, İbrahim Keleş ve Mehmet Akçasoy dur.
1971’de Yozgat Lisesine kaydolmak için Yozgat’a gittim. Kayıt yaptırabilmek için ceketli, kravatlı fotoğraf istediler. Sırtımda sadece bir gömlek vardı. Ceketim ise, hiç yoktu. Çaresiz, çarşıda dolaşırken, Atila öğretmenimi gördüm. Ona, “Öğretmenim, liseye kayıt olacağım. Benden ceketli, kravatlı fotoğraf istediler. Ceketim, kravatım yok.” dedim. Hemen sırtındaki ceketi, boynundaki kravatı çıkardı. Ceketi bana giydirdi, kravatı da boynuma taktı. Fotoğrafı çektirip kaydımı yaptırdım. Allah razı olsun. Şimdi onun ekmeğini yiyorum. O bana, “Sen de oku.” Demeseydi. Ben bu rahatlığı bulamazdım. Çünkü ben İlkokuldan mezun olalı dört yıl geçmişti.
Atila, Güler’in, öğretmen olarak, Hasbek köyüne gelmesinden sonra 1943 doğumludan yukarısının yüzde doksanı ortaokul, lise, üniversite bitirdi.
Mehmet YILMAZ
1971’de Yozgat Lisesine kaydolmak için Yozgat’a gittim. Kayıt yaptırabilmek için ceketli, kravatlı fotoğraf istediler. Sırtımda sadece bir gömlek vardı. Ceketim ise, hiç yoktu. Çaresiz, çarşıda dolaşırken, Atila öğretmenimi gördüm. Ona, “Öğretmenim, liseye kayıt olacağım. Benden ceketli, kravatlı fotoğraf istediler. Ceketim, kravatım yok.” dedim. Hemen sırtındaki ceketi, boynundaki kravatı çıkardı. Ceketi bana giydirdi, kravatı da boynuma taktı. Fotoğrafı çektirip kaydımı yaptırdım. Allah razı olsun. Şimdi onun ekmeğini yiyorum. O bana, “Sen de oku.” Demeseydi. Ben bu rahatlığı bulamazdım. Çünkü ben İlkokuldan mezun olalı dört yıl geçmişti.
Atila, Güler’in, öğretmen olarak, Hasbek köyüne gelmesinden sonra 1943 doğumludan yukarısının yüzde doksanı ortaokul, lise, üniversite bitirdi.
Mehmet YILMAZ
ÖĞRENCİLERİNDEN FADİME HATUN YENİEL ANLATIYOR
Köyümüz Hasbek, Yozgat ili Sarıkaya ilçesine bağlı idi. Aynı zamanda Nahiye merkezi olan köyümüze, Kanak çukuru denilen vadide yer alan 22 pare köy bağlıydı. Kanak, şimdiki gibi göç vermemişti. Köyümüz, çevre köylerin en büyüğü idi..
Köyümüzden yetişen, kendisini eğitime adayan ve köyümüzün medarı iftiharı olan Atilla Güler, 1961 yılında Hasbek’e atandı. Hala kendisi ile gurur duyduğum öğretmenimizin isteği üzerine, çalışkan bir öğrencisi olarak öğrencilik yıllarımdan hafızamda kalan anılarımı kaleme aldım.
0 yıllarda köyümüz ve çevresinde kız çocuklarının okuma ve yazma öğrenmesi anne ve babalarımız tarafından istenmezdi. Köyümüzün ilkokul müdürü Mehmet Ziya Güler ve oğlu Atilla Güler öğretmenlerimizin gösterdikleri çaba sonucunda bizler ilkokulu ancak bitirebildik. Eğitim hayatımızı ilkokulu bitirerek noktaladık.
Ben okulun en başarılı öğrencisiydim. Atilla öğretmenim benim okumam için çok uğraşmıştı ve hala her karşılaştığımızda benim okumamı çok istediğini söylemeden geçmez. Ama babam beni okutmadı. Okulumuza müfettişler geldiğinde müfettiş ilk önce hep beni kaldırır ve sorularını cevaplardım. Beni çeşitli hediyeler vererek ödüllendirirdi. Atilla öğretmenim, benim öğretmen olmamı, ablamın ise hemşire olmasını çok istemişti. Ama, babam, ilkokuldan
sonra bizi okutmaya göndermedi.
Öğretmenimiz Atila Güler, bize disiplini ve disiplinli çalışmayı öğretti. Bizi önlükle tanıştırdı. İlk kez onun zamanında önlük giymeye başladık. 1961-1962 yıllarında bize bir piyes oynattı. Öğrencilerin her birine vali, kaymakam, hakim, doktor, mal müdürü, nüfus müdürü, nahiye müdürü, muhtar ve aza gibi devlet görevlilerinin rollerini verdi.Tüm arkadaşlar yukarıda saydığım unvanların ne işe yaradığını ve ne gibi görevler yaptıklarını başarı ile oynamıştık Ben bu piyeste mal müdürünü oynamıştım. Hüseyin Güler adlı arkadaşımız da, doktoru oynamıştı.
Bu piyesimiz, köyümüz halkı tarafından çok beğenilmişti. Ünümüz etraf köy ilkokullarına kadar yayılmıştı. Bir de Hacivat’la Karagöz oynatmıştı. Ayrıca, Milli bayramlarımız ile ilgili piyesler oynamıştık.. Piyesimizi, komşu köy Akçakışla’nın öğretmeni Yahya Gündüz’ün daveti üzerine Akçakışla’da oynamıştık ve o köyün halkı da çok beğenmişti. Hepimiz, Akçakışla Köyünün ileri gelenlerinden Halim Efendinin evinde yatıp, ertesi gün köyümüze döndük.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihini ve Milli bayramlarımızı anlatan başka bir piyes hazırladık ve oynadık. Her öğrenci, bir ulusal bayramı anlatıyordu bu piyeste. Ben de, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını anlatıyordum. Arkadaşım Emine Kaynarca da, 30 Ağustos Zafer Bayramını. Bu piyesi de, komşu Azapbaşlı Köyü öğretmeni Ramazan Beyin daveti üzerine, o köye giderek tekrar oynadık. 0 yıllarda tüm milli bayramlarda her öğrenci şiirler okurduk, oyunlar oynardık. Tüm bayramlarımız şimdikinden daha coşkulu geçerdi. Köyümüzde görev yapan öğretmenimizin başarısı tüm etraf köy ilkokullarına yayılmıştı. Diğer köylerden ilkokul çağına gelmiş öğrenciler bizim köye gelir, ilkokulu bizimle beraber okur ve mezun olurlardı.Köyümüz Hasbek, Yozgat ili Sarıkaya ilçesine bağlı idi. Aynı zamanda Nahiye merkezi olan köyümüze, Kanak çukuru denilen vadide yer alan 22 pare köy bağlıydı. Kanak, şimdiki gibi göç vermemişti. Köyümüz, çevre köylerin en büyüğü idi..
Köyümüzden yetişen, kendisini eğitime adayan ve köyümüzün medarı iftiharı olan Atilla Güler, 1961 yılında Hasbek’e atandı. Hala kendisi ile gurur duyduğum öğretmenimizin isteği üzerine, çalışkan bir öğrencisi olarak öğrencilik yıllarımdan hafızamda kalan anılarımı kaleme aldım.
0 yıllarda köyümüz ve çevresinde kız çocuklarının okuma ve yazma öğrenmesi anne ve babalarımız tarafından istenmezdi. Köyümüzün ilkokul müdürü Mehmet Ziya Güler ve oğlu Atilla Güler öğretmenlerimizin gösterdikleri çaba sonucunda bizler ilkokulu ancak bitirebildik. Eğitim hayatımızı ilkokulu bitirerek noktaladık.
Ben okulun en başarılı öğrencisiydim. Atilla öğretmenim benim okumam için çok uğraşmıştı ve hala her karşılaştığımızda benim okumamı çok istediğini söylemeden geçmez. Ama babam beni okutmadı. Okulumuza müfettişler geldiğinde müfettiş ilk önce hep beni kaldırır ve sorularını cevaplardım. Beni çeşitli hediyeler vererek ödüllendirirdi. Atilla öğretmenim, benim öğretmen olmamı, ablamın ise hemşire olmasını çok istemişti. Ama, babam, ilkokuldan
sonra bizi okutmaya göndermedi.
Öğretmenimiz Atila Güler, bize disiplini ve disiplinli çalışmayı öğretti. Bizi önlükle tanıştırdı. İlk kez onun zamanında önlük giymeye başladık. 1961-1962 yıllarında bize bir piyes oynattı. Öğrencilerin her birine vali, kaymakam, hakim, doktor, mal müdürü, nüfus müdürü, nahiye müdürü, muhtar ve aza gibi devlet görevlilerinin rollerini verdi.Tüm arkadaşlar yukarıda saydığım unvanların ne işe yaradığını ve ne gibi görevler yaptıklarını başarı ile oynamıştık Ben bu piyeste mal müdürünü oynamıştım. Hüseyin Güler adlı arkadaşımız da, doktoru oynamıştı.
Bu piyesimiz, köyümüz halkı tarafından çok beğenilmişti. Ünümüz etraf köy ilkokullarına kadar yayılmıştı. Bir de Hacivat’la Karagöz oynatmıştı. Ayrıca, Milli bayramlarımız ile ilgili piyesler oynamıştık.. Piyesimizi, komşu köy Akçakışla’nın öğretmeni Yahya Gündüz’ün daveti üzerine Akçakışla’da oynamıştık ve o köyün halkı da çok beğenmişti. Hepimiz, Akçakışla Köyünün ileri gelenlerinden Halim Efendinin evinde yatıp, ertesi gün köyümüze döndük.
Yukarıda yazmış olduğum anılarımın üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen oynadığımız piyesler, kutladığımız bayramlar, okuduğumuz şiirler dün gibi aklımda. Sevgili Atilla Güler öğretmenime teşekkür ediyor, ellerinden öpüyorum. Ben Fadime Hatun (Öztürk) YENIEL eşim Mehmet Yeniel okuma arzusunu hâlâ üzerimizde taşıdığımızı belirtmek istiyoruz.
BİR ÖĞRENCİSİ‘NİN HATIRASINDA HOCASI ATİLA GÜLER
Ben Yozgat-İli Sarıkaya İlçesi Hasbek Nahiye merkezinden ve Atila GÜLER Öğretmenin ilk öğrencilerinden M.Zeki KAYNARCA’YIM. Öğretmenim Atila GULER, 1956 yılı Ekim ayında okulumuzda ilk öğretmenlik görevine başladı. 0 zaman biz 5. sınıf öğrencisiydik.
Atila GÜLER, öğretmenliğe başladığından itibaren eski kalıplaşmış öğretmenlik sınırlarını aşarak ideallerini gerçekleştirmek için eski öğretmenlere göre eğitim ve öğretimde farklılıklar göstermiştir. Sosyal faaliyetlerle ilgili çalışmalar yapmış ve o zamana kadar hiç düşünülmeyen ve yapılmayan müsamereler yapılmıştır.
1957 yılı Nisan ayında o zaman ilçemiz olan Akdağmadeni’nde “Yarım Osman” ve “Doktor” isimli iki piyes oynatmıştır. Yine o zamana kadar 200 yıllık ilçe olmasına, orta okulunun da bulunmasına rağmen böyle bir etkinlik Akdağmadeni ilçesinde düşünülememiş ve yapılmamıştır.
Akdağmadeni’ne giderken otobüse binmek için Hasbek’e yaya 4 saatlik yolu at arabasıyla gittik.Tabi bu gidişimizde piyeslerde oynayan öğrenciler ve oyun ekibi kız öğrenciler ile davulcu ve zurnacımız da vardı. Akdağmadeni’nde “Yarım Osman” piyesini iki gece bir gündüz oynadık. Akdağmadenili öğrenci arkadaşlarımız, bizleri aralarında paylaşarak evlerine misafir ettiler. Bu piyeslerin arkasından halay ekibimiz ve oyun ekibimiz oyunlar oynadılar. Başka arkadaşlarımızca da monologlar yapıldı. O güne kadar Akdağmadeni’nde böyle etkinlikler yapılmadığı için seyircilerimiz içinde bulunan başta Kaymakam Bey olmak üzere hükümet erkanı ve halk tarafından öğretmenimiz Atila Güler ve biz dakikalarca alkışlandık.
Bu müsamereleri seyirciler bir lira ücret karşılığında seyrettiler. Buradan elde edilen gelirle müsamereler için harcanan masraflar ve gidiş-geliş masraflarımız karşılandı. Artan para ile de bu etkinliklere katılan arkadaşlarımızın her birine ödül olarak iki buçuk metre basma alındı. Bunlardan başka yine otarihlerde okulumuzda masa tenisi kuruldu. Teneffüslerde ve okul çıkışında bu spordan faydalandık. Yine okulumuzda voleybol sahası yapıldı, voleybol maçları oynadık.
Bunların dışında Atila Güler Öğretmenin okuttuğu ve mezun ettiği öğrencilerinin % 90’ı okumuş, çeşitli kurum ve kuruluşlarda görev almış olup, şu anda bir çoğumuz emekli oluğu gibi bir çoğumuz da halen çalışmaktadır. Ne mutlu bize ki, böyle çalışkan bir öğretmenin öğrencileri olduk. Saygılarımla.
Ben Yozgat-İli Sarıkaya İlçesi Hasbek Nahiye merkezinden ve Atila GÜLER Öğretmenin ilk öğrencilerinden M.Zeki KAYNARCA’YIM. Öğretmenim Atila GULER, 1956 yılı Ekim ayında okulumuzda ilk öğretmenlik görevine başladı. 0 zaman biz 5. sınıf öğrencisiydik.

1957 yılı Nisan ayında o zaman ilçemiz olan Akdağmadeni’nde “Yarım Osman” ve “Doktor” isimli iki piyes oynatmıştır. Yine o zamana kadar 200 yıllık ilçe olmasına, orta okulunun da bulunmasına rağmen böyle bir etkinlik Akdağmadeni ilçesinde düşünülememiş ve yapılmamıştır.
Akdağmadeni’ne giderken otobüse binmek için Hasbek’e yaya 4 saatlik yolu at arabasıyla gittik.Tabi bu gidişimizde piyeslerde oynayan öğrenciler ve oyun ekibi kız öğrenciler ile davulcu ve zurnacımız da vardı. Akdağmadeni’nde “Yarım Osman” piyesini iki gece bir gündüz oynadık. Akdağmadenili öğrenci arkadaşlarımız, bizleri aralarında paylaşarak evlerine misafir ettiler. Bu piyeslerin arkasından halay ekibimiz ve oyun ekibimiz oyunlar oynadılar. Başka arkadaşlarımızca da monologlar yapıldı. O güne kadar Akdağmadeni’nde böyle etkinlikler yapılmadığı için seyircilerimiz içinde bulunan başta Kaymakam Bey olmak üzere hükümet erkanı ve halk tarafından öğretmenimiz Atila Güler ve biz dakikalarca alkışlandık.
Bu müsamereleri seyirciler bir lira ücret karşılığında seyrettiler. Buradan elde edilen gelirle müsamereler için harcanan masraflar ve gidiş-geliş masraflarımız karşılandı. Artan para ile de bu etkinliklere katılan arkadaşlarımızın her birine ödül olarak iki buçuk metre basma alındı. Bunlardan başka yine otarihlerde okulumuzda masa tenisi kuruldu. Teneffüslerde ve okul çıkışında bu spordan faydalandık. Yine okulumuzda voleybol sahası yapıldı, voleybol maçları oynadık.
Bunların dışında Atila Güler Öğretmenin okuttuğu ve mezun ettiği öğrencilerinin % 90’ı okumuş, çeşitli kurum ve kuruluşlarda görev almış olup, şu anda bir çoğumuz emekli oluğu gibi bir çoğumuz da halen çalışmaktadır. Ne mutlu bize ki, böyle çalışkan bir öğretmenin öğrencileri olduk. Saygılarımla.
M. Zeki Kaynarca
19.02.2006
ANKARA
Hasbek İlkokulu’nu bitirdikten sonra, nasıl olduğunu anlamadan kendimi Ankara Hasanoğlan Atatürk İlköğretmen Okulu’nda buldum. Nasıl olduğunu belki ben bilmiyordum ama İlkokul Öğretmenim Atilla GÜLER çok iyi biliyormuş. Benim, “Ebe Okulu Sınavları” diye girdiğim, annemin de “inşallah kazanamazsın” diye dua ettiği sınav meğer “Öğretmen Okulu Sınavları” imiş. Bu sınavı, Sarıkaya İlçesinden kazanan tek kız öğrenciydim. Atilla öğretmenim, her şeyden habersiz olan beni, ilk sınavı kazanmamın ardından, ikinci sınava hazırlamak için yayladan çağırıyordu. Hiç ücret almadan beni ikinci sınava hazırladı. Bu sınavı da kazanarak öğretmen okuluna gittim.1975 yılında öğretmen okulundan mezun oldum. Bu gün İstanbul İli, Bakırköy İlçesi, Mustafa Necati İlköğretim Okulunda öğretmen olarak 31. yılımı çalışmaktayım. Bu hikayenin tek kahramanı öğretmenim Atilla GULER ‘dir. Benim gibi binlerce öğrencisinin hikayesinde de aynı kahramanın rolü olmuştur. Hayatımın yönünü değiştirdiği, o parlak ışığından bir parça da bana yansıttığı için ona minnettarım. O, hayatımda her zaman örnek aldığım, hayran olduğum bir insandır. O benim için en büyük kahramandır. Ona kendim, eşim, çocuklarım, ve öğrencilerim adına ve en önemlisi de, binlerce eğitimli insan yetiştirdiği için, ülkem adına teşekkür ediyor, Sevgi ve saygılar sunuyorum.
Nebahat (KELEŞ) ŞİMŞEK
1956 yılının güzel bir eylül günü. “Atila öğretmen olmuş.” dediler”. Merak ettim. Hakkında çok az şey biliyordum. Okullar açıldı. Okula vardığımızda ilk karşılaştığım kişi, öğretmen Atila Güler’di. Genç ve dinamikti. Okulu kolaçan ediyor, çevreye düzen vermeye çalışıyordu. Bir çocuk olarak iyi şeyler olacağını hissediyordum. Sevinçliydim. Ümitliydim.
ÖĞRENCİSİ ZEKİ KARASU ANLATIYOR:
Saygıdeğer Hocam zamanında okulumuzun sosyal faaliyetleri oldukça fazlaydı. Her yıl, bilhassa bahar mevsiminde çevre köylere gezi düzenlenir, çevre köylerden de misafir öğrenciler kabul edilirdi. Çevre köylere gizi düzenlendiğinde, dönüşümüzde her öğrenci bir ağaç fidesi getirir ve okul bahçesine dikerdik. 29 Ekim Cumhuriyet, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramları çeşitli etkinlikler düzenlenerek çok coşkulu bir şekilde kutlanırdı. Değerli hocam, 4. ve 5. sınıflar arasından seçtiği öğrencilerden oluşturduğu ekiplerle piyesler düzenler, belirli günlerde köy halkının da bu piyesleri seyretmesini sağlardı. Aynı zamanda bu piyesleri Kaymakam beyin de izlemesi için ya öğrencileri İlçe merkezine götürür ya da onu köyümüze davet ederdi. Bu piyesler, köy halkının kültürel gelişimine çok büyük katkılar sağlamıştır. İlkokuldan mezun olduğum sene (1965-1966 ders yılı) İlkbahar mevsiminde, sanırım Mayıs ayı içerisinde ve güneşli güzel bir günde, sayın Hocam Atilla GÜLER’in öncülüğünde, bizim köye yakın bir köy olan KADIGÜLLÜ köyünde (Kadıgüllü köyü merkez olarak seçilmişti) bütün çevre köylerin okullarındaki öğrencilerin katılımıyla çeşitli etkinlikler ve yarışmalar düzenlendi. Şu andaki düşünceme göre, bu etkinlikler köyler arası olimpiyat yarışmaları denilecek kadar muhteşem olmuştu. Koşu, güreş, bilgi ve folklor yarışmaları yapılmıştı. Bu da, öğrencilerin küçük yaşta başkaları
ATİLA GÜLER’İN ÖĞRENCİLLERİNDEN EMEKLİ VALİ YARDIMCISI NECATİ ÇELEBİOĞLU’NUN ANILARI
Köyümüz Hasbek, Kanak Çukuru denilen bir vadide yer alan 19 köyün merkezi durumunda idi. Köyümüz, 1934 yılında bucak (nahiye) merkezi olmuş. Öğretmenim Atila Güler zamanında (1958-1965) Hasbek köyü ilkokulu, bucağa bağlı 19 köy ilkokulu içinde en eski, en başarılı, en disiplinli en gelişmiş tek okulu idi. Bu köylerin çoğunda ilkokul bulunmuyordu. Okulu bulunmayan köylerdeki çocuklar, genellikle yürüyerek, Hasbek ilkokuluna gelirler, akşam olmadan tekrar köylerine dönerlerdi. Bazıları da tanıdık veya akrabalarının yanında kalırlardı.
Uzun yıllar bucak müdürünün, Jandarma karakol komutanlığının, nüfus memurluğunun ve meteoroloji istasyonunun bulunması ve bir çok tahsilli kamu görevlisinin bu teşkilatlarda görev yapması, Hasbek’te sosyal ve kültürel yapıyı değiştirmiş ve geliştirmiş, eğitim ve kültürel alışverişi hızlandırmış, insanları ve gençleri okuma yazmaya ve modernleşmeye itmiştir. Türkiye genelinde gerek okuma yazma oranı, gerekse üniversite mezunları bakımından Hasbek, haklı olarak, Ülkemizin en gelişmiş ve en fazla üniversite mezunu yetiştiren köyü unvanını devamlı olarak elinde bulundurmuştur. Bunun temelinde de, Cumhuriyetimizin köyümüzdeki ilk nüvesini teşkil eden Hasbek İlkokulu yatmaktadır.
Bildiğime ve anlatılanlara göre Hasbek ilkokulu 1930 yılında açılmış, ve ilk müdürlüğünü de “Kara Muallim” denilen ve büyüklerimizin öğretmenliğini yapmış olan şahıs yapmıştır. Hasbek ilk okulunun daha da kök salarak gelişmesini sağlayan, okula gitmeyen bütün gençleri elinden tutarak kız-erkek ayrımı yapmadan Hasbek ilk okuluna yazdıran, okutan, teşvik eden, bu gençleri okulu bitirdikten sonra da öğretmen okullarına, Üniversitelere ve ebe sağlık okullarına gitmelerine ön ayak olan ve bizzat yine ellerinden tutarak bu okullara kayıtlarını yaptıran ve en verimli dönemimde (1962 yılında) elim birtrafik kazasında kaybettiğimiz eğitim şehidimiz, efsane insan ve ilkokul son sınıf Öğretmenimiz Atila Gülerin babaları rahmetli Ziya Güler’dir.
“KOCA ÇINAR”
Siz, yılların yıpratamadığı, görev aşkı ile yanıp tutuşan insan.
Siz, insan mimarı, geleceğin neslini şekillendiren insan,
Siz, bizlerin geleceğine yön vermiş, bu günlerimizi sağlamış insan.
Siz, öğrencilerin gönlünde “Müdür Dede” olarak taht kurmuş insan
Sizin için ne yazacağımı doğrusu bilemiyorum, elim titriyor, damağım kuruyor.
Sizin eseriniz olan bir öğrenciniz olarak, anam ve babamdan sonra en çok sizin hakkınız var
bende..
Kendisi de bir öğretmen olan, öğretmenliğin ne demek olduğunu bilen bir kişi olarak, verdiğiniz mücadelenin kutsallığına inanan biriyim.
Atila hocam, sizin için ne desem yeterli olmayacağını bilen bir insan olarak diyorum ki; Hey Koca Çınar, Allah size sağlıklı bir ömür versin, o güzel hizmetleriniz devam etsin. Ellerinizden öpüyorum.
15.8.2007
Öğrenciniz Şuayip ÖZCAN
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı
ÖĞRENCİSİ NEBAHAT ŞİMŞEK, ÖĞRETMENİ ATİLA GÜLER’İ ANLATIYOR

“O, HEP GÜNDEMDEKİ ADAM OLDU”
“O, bizi adam yerine koyuyordu.”

Önceki yıllarda öğrenciler okula önlüksüz gelirdi. Önlük nedir bilmezdik. Herkese önlük diktirdi, yaka taktırdı, bizi dağınıklıktan kurtardı. Köylüler, önce önlüklü öğrencilerle alay ettiler; sonra alıştılar ve önlüğü benimsediler. Eğitime öğretime yeni bir anlayış geldi.
O, bizi adam yerine koyuyordu.
Atila Güler, öğrencileri seviyordu. Bizi adam yerine koyuyordu. Çarşamba öğleden sonra tatil değildi artık. Eğitsel çalışmalar yapılıyordu.Bu çalışmalar cumartesi ve pazara da yayıldı. Sınıfların duvarları eğitsel etkinliklerle süsleniyordu. Okulumuz çevrenin en eski okuluydu. Beş yıllıktı. Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretime açılmıştı. İnşaatında büyük mezarın taşları kullanılmıştı. Halk buna itiraz etmemiş, yozlaşmış medresenin yerine bu çağdaş okulu yapmıştı. Hasbek, yeniliğe açık bir köydü. Tüm köy çocukları, iyi birer Atatürkçü ve cumhuriyetçi olarak yetiştiriliyordu.
Atila Güler’in gayretiyle okul, halkın kültürünü diriltmeye ve yaşatmaya başlamıştı. Okulumuzda bir Folklor Ekibi kuruldu. Kızlar türkü söylüyor, erkekler halay çekiyordu. Aynı yıl bir piyes sahnelendi. Herkes görev aldı. Çok büyük emek ve sabırla hazırlanan piyesi sahnelemek için, otuz kilometre uzaklıktaki Akdağmadeni’ne gidildi. Temsil ekibi orada çok alkış aldı, beğeni kazandı, taktir topladı. 1950’li yıllarda, köy çocukları şehirde gösteri yapıyorlardı.O, köyün tüm çocuklarının öğrenim görmesini istiyordu. Okul kapanır kapanmaz öğrencilere parasız kurs düzenler, sınav gününden birkaç gün önce öğrencileri ilçeye götürürdü. Her türlü sorumluluk ona aitti.. Birçok veli , masraflara bile katılmazdı. “Atila götürsün, okutsun.”derlerdi.
Yıllar geçti. Bizler yüksek öğrenim yaptık. O, köyde kaldı. O, artık “Atila Öğretmen”di. Okulun baş öğretmeniydi. Herkesin “Atila abisi”ydi
Halkın derdi, onun derdiydi.
Halk ona güveniyordu, inanıyordu. Çünkü, o herkese değer veriyor, hizmet ediyordu.Halkın derdi onun derdiydi.O, köyün kalkınmasının rüyalarını görüyordu. Halk ile olan ilişkilerinde samimi idi.Her evin kapısını açar, mutfağa geçer “ne pişirdiniz?” diye tencerenin kapağını kaldırıp, bakardı. Yemezdi de. Halktan, onunla ilgili olarak, en çok duyduğum söz: “Kurban olum Atilam, kölen olum Atilam.” idi.
O idealist bir öğretmendi. Tahsil yapmış her insanda onun emeği vardır, yönlendirmesi vardır, hamiliği vardır. Her Hasbekli, ona çok şey borçludur.
O, bizden biriydi. Bizlere çok ulvi idealler verdi. Örnek insandı. Ondan çok etkilendim. Hep, onun gibi îdealist bir öğretmen olmaya çalıştım.
“Her öğretim yılı okullar açıldığında bir yıl gençleşiyorum.”
O, “Her öğretim yılı okullar açıldığında bir yıl gençleşiyorum.” Derdi.. Duydum ki, kırk yedi yıllık şerefli bir meslek hayatından sonra emekli olmuş. Ancak, o emekli olmaz. Olsa da, köyüne , köylüsüne hizmetten geri duramaz. O, ancak, çalışırken hayata veda eder.
Öğrencisi Celal Dağkıran
(Emekli Felsefe Öğretmeni)
ÖĞRENCİSİ ZEKİ KARASU ANLATIYOR:
İlkokulu köyümde okudum. Bizim dönemimizde köyümüzden fazla göç olmadığı için öğrenci sayısı çok kalabalıktı. Biz 5. sınıf olarak 33 kişiydik. Okulumuzun genel mevcudu tahminen 150-200 arasında idi. Her sınıfi bir öğretmen okuturdu. Bizim, 5. sınıf olarak öğretmenimiz değerli hocam Atilla GULER idi. Hocam aynı zamanda Nahiye Müdürlüğü görevini de vekaleten yürütmekte idi.

ile kaynaşmasını, ufuklarının açılmasını sağlamıştır. Etkinliklere katılan her öğrenci, yemeğini (azığını) kendisi getirdi ve guruplar halinde piknikhavasında yenildi. Bu gezi, aylarca köyler arasında konuşuldu. Saygıdeğern Hocam Atilla GÜLER, köyümüzün çocuklarının okumasında (tahsil yapması) bir meşâle olmuştur. Maddi manevi hiçbir emeğini esirgememiş, bir çok dar gelirli ailenin çocuğunun okumasını sağlamıştır. Ben de ilkokulda çalışkan bir öğrenci idim. Hocam da benim okumamı çok istiyordu. Dar gelirli bir aileye mensup olduğum için imkanlarımız oldukça kısıtlı idi. İlkokuldan mezun olacağım sene, benim ve ailemin haberi olmadan, Değerli Hocam, Öğretmen Okulu sınavına girebilmem için müracaatta bulundu ve beni sınav tarihinde İlçemize sınava götürdü.
Ancak, benim de, ailemin de bundan, sınav gününden bir gün önce haberimiz oldu. Köyden ilk defa dışarı çıkmam ve ilçeye ilk defa gitmem nedeniyle sınavda oldukça heyecanlandım ve sınavı kazanamadım. Ancak, Sayın hocamın aşılamış olduğu okuma sevgisini bütün zorluklara rağmen taşıdım ve mutlu sonucu aldım.
Saygıdeğer hocam sınıfa girdiğinde birçok defa, “Kimler okumak (tahsil yapmak) istiyor?” diyer sorar, okumanın faydalarını anlatır ve bizi okumaya yönlerdirirdi. Bu yüzden de, o yıl beşinci sınıfta bulunan ve yıl sonunda mezun olan dokuz kız öğrenciden beşi hemşire okuluna giderek hemşire olmuş, yirmidört erkek öğrenciden onbeşi ise lise ya da yüksek okulları okuyarak hayata atılmışlardır.
Yüce Allah, saygıdeğer hocama sağlıklı ve uzun ömürler versin.
İlimize, ilçemize ve en çok da köyümüze vermiş olduğu emeklerinden dolayı sonsuz teşekkürler saygıdeğer Atile Güler’e.

Köyümüz Hasbek, Kanak Çukuru denilen bir vadide yer alan 19 köyün merkezi durumunda idi. Köyümüz, 1934 yılında bucak (nahiye) merkezi olmuş. Öğretmenim Atila Güler zamanında (1958-1965) Hasbek köyü ilkokulu, bucağa bağlı 19 köy ilkokulu içinde en eski, en başarılı, en disiplinli en gelişmiş tek okulu idi. Bu köylerin çoğunda ilkokul bulunmuyordu. Okulu bulunmayan köylerdeki çocuklar, genellikle yürüyerek, Hasbek ilkokuluna gelirler, akşam olmadan tekrar köylerine dönerlerdi. Bazıları da tanıdık veya akrabalarının yanında kalırlardı.
Uzun yıllar bucak müdürünün, Jandarma karakol komutanlığının, nüfus memurluğunun ve meteoroloji istasyonunun bulunması ve bir çok tahsilli kamu görevlisinin bu teşkilatlarda görev yapması, Hasbek’te sosyal ve kültürel yapıyı değiştirmiş ve geliştirmiş, eğitim ve kültürel alışverişi hızlandırmış, insanları ve gençleri okuma yazmaya ve modernleşmeye itmiştir. Türkiye genelinde gerek okuma yazma oranı, gerekse üniversite mezunları bakımından Hasbek, haklı olarak, Ülkemizin en gelişmiş ve en fazla üniversite mezunu yetiştiren köyü unvanını devamlı olarak elinde bulundurmuştur. Bunun temelinde de, Cumhuriyetimizin köyümüzdeki ilk nüvesini teşkil eden Hasbek İlkokulu yatmaktadır.
Bildiğime ve anlatılanlara göre Hasbek ilkokulu 1930 yılında açılmış, ve ilk müdürlüğünü de “Kara Muallim” denilen ve büyüklerimizin öğretmenliğini yapmış olan şahıs yapmıştır. Hasbek ilk okulunun daha da kök salarak gelişmesini sağlayan, okula gitmeyen bütün gençleri elinden tutarak kız-erkek ayrımı yapmadan Hasbek ilk okuluna yazdıran, okutan, teşvik eden, bu gençleri okulu bitirdikten sonra da öğretmen okullarına, Üniversitelere ve ebe sağlık okullarına gitmelerine ön ayak olan ve bizzat yine ellerinden tutarak bu okullara kayıtlarını yaptıran ve en verimli dönemimde (1962 yılında) elim birtrafik kazasında kaybettiğimiz eğitim şehidimiz, efsane insan ve ilkokul son sınıf Öğretmenimiz Atila Gülerin babaları rahmetli Ziya Güler’dir.
Hocaların hocası Ziya Güler’i kaybettikten sonra bayrağı, 1956’da Pazarören öğretmen okulundan mezun değerli öğretmenimiz Atila Güler devraldı. O’nun engin bilgi ve tecrübeleri, uygulamış olduğu modern eğitim ve öğretim teknikleri, benim ve arkadaşlarımın gerek orta öğretim ve gerekse Üniversitelerin çeşitli bölümlerini başarı ile tamamlayarak ülke yönetiminde görev almalarını sağlamıştır.
Öğretmenimiz Atila Güler, kendisini tamamen Tûrk çocuklarının okuyup adam olmasına ve ülkelerine yararlı hizmetler sunmaları için yüksel tahsil yapmalarına adamıştır.
Öğretmenimiz Atila Güler, bizlerin başarılı olması için eğitim ve öğretim konularında kendi aramızda bilgi yarışması yaptırır, yarışmanın sorularını genellikle okuttuğu sınıfın öğrencilerine, yani bizlere hazırlattırırdı. Bizleri daha da teşvik etmek için zaman zaman bu yarışmaları ödül karşılığı da yaptırırdı.
Bunların dışında, benim hatırladığım kadarıyla-özellikle ulusal bayramlar çok canlı olarak kutlanır, çeşitli etkinlikler yapılır, spor yarışmaları düzenlenir, şiirler okunur, bayramların anlamları ile ilgili olarak sosyal yönü gelişmiş başarılı öğrenciler tarafından coşkulu konuşmalar yapılırdı. Örneğin, sınıf arkadaşımız Faire Işık, çok güzel etkili ve heyecanlı şiirler okurdu. Okuduğu şiirlerden biri de, Orhan Şaik Gökyay’ın “BU VATAN KİMİN?” adlı şiiri idi. Arkadaşımız Faire, bu şiirin dörtlüklerinin son mısralarında yer alan “Sıra dağlar gibi duranlarındır”“Kendini tarihe verenlerindir.” “Cepheden cepheyi soranlarındır.”, ”Alnına ışıklar vuranlarındır”, “Şu kara toprağa girenlerindir.”, “Can verme sırrına erenlerindir.”, “Topun namlusunda görenlerindir.” dizelerini okuyuşunu hiç unutamıyorum.
Atila Güler öğretmenimizin çevre köyleri ile de olumlu ilişkileri vardı. Bu ilişkilerden yararlanarak, özellikle bahar aylarında, ulusal egemenlik ve çocuk bayramlarında, bahar bayramı ile hıdrellez şenliklerinde tören ve kutlamalardan sonra bütün öğrencilerle birlikte komşu köylere ve kırsal kesimlere gidilir, yanımızda götürdüğümüz yiyeceklerle toplu olarak imece şeklinde piknik yapılırdı. Bazen de yine yakın köy ilkokullarının misafiri olarak toplu bir şekilde o köylere gidilir, giderken “Dağ başını duman almış” marşı söylenirdi. O köy okullarına vardığımızda, ev sahibi okulun öğrencileri bizi toplu olarak karşılar ve ağırlarlardı.Komşu köylere bile resmi okul kıyafetleri ile giderdik. Sırtımızda önlüklerimiz, başımızda okul kasketleri eksik olmazdı. Hasbek ilkokulu olarak gittiğimiz son komşu köy ilkokulu Azapbaşlı ilkokulu idi. Bu köye giderken Hasbek köyünün aşağı mahallesinden geçer, yokuşunu tırmanır, Mescitli köyüne varır, oradan da bahçe ve bostanların içinden geçerek, marşlar ve kahramanlık türküleri söyleyerek (Özellikle “dağ başını duman almış”, “Çanakkale içinde aynalı çarşı” v.b) Azapbaşlı köyü ilk okuluna varırdık. Bu köyde misafir edilir, aynı zamanda annelerimizin hazırlamış oldukları azıkları da burada topluca yer, ev sahibi köy ilkokulu öğrencileri ile kaynaşırdık. Komşu köy ziyaretinden dönerken de geç saatlere kalmaz, akşam olmazdan önce köyümüze ve evimize sağ-salim döner, yorgun argın olarak yatağımıza yatar, mışıl mışıl uyurduk.
Okul müdürümüz Atila Güler’in başarılı çalışmaları bunlarla sınırlı değildi. Değerli öğretmenimiz Atila Güler’in, gerek ilçe, gerekse il yönetimi ile ilişkileri son derece canlı ve etkiliydi. Tabi ki, bunda, bir sûre asaleten bir bucak müdürü tayin olmamasından dolayı, kendisinin Hasbek Bucak müdürlüğüne vekaleten bakmasının da önemli rolü olmuştur. Dolayısıyla bizler de, Hasbek ilkokulu son sınıf öğrencileri olarak bir hayli şanslı idik. Çünkü, Atila Güler sayesinde bilmediğimiz görmediğimiz yenilikleri ve modern eğitim tekniklerini ve modern yaşam tarzlarını öğreniyor ve yaşıyorduk. Bu çerçevede yine hatırladığım kadarıyla, özellikle ilk okul son sınıf öğrencisi iken, okul müdürümüz ve sınıf öğretmenimiz Atila Gûler’in girişimi ve talimatlarıyla Hasbek ilkokulunda bir ilk daha yaşanıyordu. O da, Namık Kemal’in ünlü “Vatan Yahut Silistre” adlı piyesinin okul sahnesine konması idi.Bu piyeste son sınıf öğrencileri rol almış, aylar süren hummalı hazırlıklar yapılmış, bütün öğrenci velilerinin katılımı ile söz konusu piyes, başarılı bir şekilde oynanmış ve bütün köylülerden büyük alkış almıştı. Yanılmıyorsam, bu piyesi zamanın Yozgat valisi de büyük bir heyecanla izlemişti. Piyes sahnelenirken çok duygulanan valimiz, göz yaşlarını tutamamıştı. Bu oyunda ben de rol almış, görevimi yapmaya çalışmıştım.
Atila Güler öğretmenin en önemli özelliklerinden biri de, -daha önce de ifade ettiğim gibi- eğitim-öğretime oldukça önem vermesi ve öğrencilerinin yetiştirilmesine ve gelecekte ülkelerine yararlı birer vatandaş olmalarına özen göstermesi idi. Bu bağlamda kendisi dersleri anlattıktan sonra biz öğrencilerine çok yüklü ödevler verir, bizler de, Atila Güler öğretmenden çekindiğimiz için eve varır varmaz ödevlerimizi yapmaya çalışır, ertesi gün de hazırlıklı olarak okula gelirdik. Ödevlerini yapmayanlar ve derslerine çalışmayanlar, Atila Güler hocanın tatlı-sert gazabına uğrarlardı.
O yıllarda ülkemiz sosyal, ekonomik ve kültürel yönden gelişmemiş olduğundan ülke genelinde olduğu gibi, bizler de o zamanki tabirle karamandundan (bir çeşit basit bir dokuma kumaş olsa gerek) yapılmış pantolon-tire gömlek tire işlik giyer, tahtadan veya siyah kaba kumaştan yapılmış çanta taşır, klasik ve geleneksel okul kıyafeti olarak da siyah önlük ve kasket giyerdik. Ayakkabımız da soğuk kuyu veya cızlavıt marka lastik olurdu. Önemle belirtmek istediğim bir husus da, her öğrencinin her sabah okula gelirken mutlaka bir tane meşe odununu okula getirmesi ile ilgilidir. Ancak, her gün sınıfımızın sobalarını okulun hademesi Nuri efendi yakar, biz öğrenciler de takviye ederek, yardımcı olurduk.
Atila Güler öğretmenimizin gerek okul müdürlüğü ve gerekse sınıfımız öğretmenliği zamanında en dikkati çeken özelliklerini şöyle sıralayabilirim.
- Bayramların, önemli gün ve haftaların kutlanmasında öğretmenler ve öğrenciler arasında çok olumlu ilişkiler kurabilmesi,
- Hem okuldaki yönetici ve öğretmenler hem de öğretmenlerle öğrenciler arasında yüksek düzeyde işbirliği sağlayabilmesi. Zaten, bana göre başarının kaynağı da bu olumlu insani ilişkiler ve yüksek seviyedeki işbirliği olsa gerektir. Bu bağlamda törenler, müsamereler, etkinlikler ve spor müsabakaları oldukça canlı ve heyecanlı geçerdi. Her sabah okulun girişinde eksiksiz bir şekilde toplanır, istiklal marşını söyler ve al bayrağımızı göndere çekerdik. Bundan da büyük mutluluk duyardık. Bütün öğrenciler güler yüzlü, sempatik ve bu okulun öğrencisi olmalarından dolayı gururlu, sevinçli ve kendilerinden emindiler. .
Hatırladığım kadarıyla, önlüksüz, ceketsiz, kasketsiz hiçbir öğrenci yoktu. Her öğrencinin oldukça ilginç ve komik lakapları vardı.Gerek öğrenciler gerekse aile reisleri ve bireyleri, bu unvanları ile anılır veya çağrılırdı. Kısacası, o yıllarda gerek okulumuz gerekse öğrenciler çok canlı idi ve sanki şimdiki kolejler gibi bir atmosfer mevcuttu.Bu durumun, Atila Güler öğretmenimizin modern ve farklı bir yöneticilik anlayışından kaynaklandığı açıktır..
Bu çerçevede belirtilmesi gereken önemli husus da şudur: Rahmetli Ziya Güler öğretmenimiz sadece kendi çocuklarını okutmakla kalmamış; zamanın daki bütün köy çocuklarının gerek ilk okula yazılmasını, gerekse ilkokulu bitirdikten sonra meslek sahibi olmaları için öğretmen okullarına, sağlık liselerine, ebe okullarına gitmelerini teşvik etmiş, bir çok kişiyi de üniversite ve yüksek okullara yönlendirmiştir. Örneğin, 1958 yılı son baharında okul çağım geldiği halde ben ilk okula gitmemiştim. Beni harman yerinde (Yanımda rahmetli babam Ömer Çelebioğlu da bulunuyordu.) buğday dolu bozlakların arasından bulup-yakalayan, doğru okula götürüp kayıt yaptıran da rahmetli Ziya Güler öğretmenimizden başkası değildir. Dîğer taraftan, yine kız öğrencilerin okumasının günah diye nitelendirildiği 1960’lı yıllarda, Hasbek köyünde bir çok genç kızı ebe-hemşire yetiştiren sağlık okullarına gönderip meslek sahibi olmalarını sağlayan da yine Ziya Gülerdir. (Örneğin, Elif Türker ve Hafize Akçasoy, ebe-hemşire, İbrahim Çelebioğlu-ziraat yüksek mühendisi, Ömer Mutlu, avukat, Turan Arıkan-iktisat ve muhasebeci, Şakir Şenel-bankacı v.s). Hasbek Köyü kökenli olup üniversiteyi bitirerek meslek sahibi olmuş kişilerin sayısı bugün itibariyle 300’ü geçmiştir. Bu durum, bekli de bir Türkiye rekorudur. Bütün bu nitelikli insanların yetişmesinde ve meslek sahibi olmasında gerek Atila Güler hocamızın gerekse değerli babaları ve hocaların hocası değerli insan rahmetli Ziya Gülerin çok büyük emek ve katkıları söz konusudur. Bu vesile ile bu iki değerli insana ne kadar teşekkür etsek ve saygı duysak azdır.
Şimdi de, ilkokul öğrenciliğimin geçtiği 1958-1964 yılları arasındaki Hasbek Köyünün sosyo-ekonomik-kültürel yapısı ile gelenek ve görenekleri, yaşam biçimleri hakkında bilgi vermek istiyorum.
Öncelikle belirtmeliyim ki, doğup-büyüdüğüm Hasbek Köyünün bütün insanları son derece çağdaş ve ileri görüşlü, okumaya ve okutmaya hevesli ve meraklı idiler..
Hasbek köyünün insanları, o yıllarda sosyal yaşam bakımından ev-tarla, bağ-bahçe üçgeni ile ev-kahvehane arasında hayatını sürdüren insanlardı. O yıllarda, bizzat gördüğüm ve yaşadığım üzere, erkeklerin, (babalarımızın, emmilerimizin, dayılarımızın) giyimleri hemen hemen aynı idi. Başlarında kasket denilen şapka, üstlerinde sako denilen ceket, içinde mintan denilen işlik, altta pantolon vazifesini gören şalvar, ayaklarda soğuk kuyu veya cızlavıt marka lastik ayakkabılar bulunurdu.Yaşlıların başlarında, sargı şeklindeki şapka, sırtlarında yelek, yelek ceplerinde köstekli saat, altta şalvar ve ellerinde baston ve tesbih bulunurdu.. Gençler ise daha modern giyinirler, ceplerinde ayna vetarak, saçlarında ise briyantin eksik olmazdı. Okumakta olan büyüklerimiz de, (Takım elbise-gömlek-kravat ve iskarpin türünden ayakkabılar v.s gibi) köy gençlerinin hiç görmedikleri ve bilmedikleri kıyafetler giyerlerdi. Diğer taraftan annelerimiz, bacılarımız, bibilerimiz de başlarına tülbent ve yemeni örterler, sırtlarına kazak, uzun bir fiston ve entari giyerler, bazıları atkı takarlardı. Ayaklarına da (erkeklerde olduğu gibi) soğuk kuyu ve cızlavıt marka ayakkabılar giyerlerdi.. Ayrıca, çok yaşlı nine ve teyzelerin ellerinde baston ve tesbih eksik olmazdı.
“KOCA ÇINAR”
Siz, yılların yıpratamadığı, görev aşkı ile yanıp tutuşan insan.
Siz, insan mimarı, geleceğin neslini şekillendiren insan,
Siz, bizlerin geleceğine yön vermiş, bu günlerimizi sağlamış insan.
Siz, öğrencilerin gönlünde “Müdür Dede” olarak taht kurmuş insan
Sizin için ne yazacağımı doğrusu bilemiyorum, elim titriyor, damağım kuruyor.
Sizin eseriniz olan bir öğrenciniz olarak, anam ve babamdan sonra en çok sizin hakkınız var
bende..
Kendisi de bir öğretmen olan, öğretmenliğin ne demek olduğunu bilen bir kişi olarak, verdiğiniz mücadelenin kutsallığına inanan biriyim.
Atila hocam, sizin için ne desem yeterli olmayacağını bilen bir insan olarak diyorum ki; Hey Koca Çınar, Allah size sağlıklı bir ömür versin, o güzel hizmetleriniz devam etsin. Ellerinizden öpüyorum.
15.8.2007
Öğrenciniz Şuayip ÖZCAN
Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı
ÖĞRETMENİM ATİLA GÜLER
1948 yılında Yozgat’ın Sarıkaya İlçesi, Hasbek köyünde doğdum. Atila Güler, benim ilkokul öğretmenimdi. Öğrencileriyle çok ilgilenirdi. Hiçbir konuda yardımını esirgemezdi.
Onun öğrencisi iken okulca ya da sınıfça sahneye konulan tiyatro oyunlarında bana değişik roller (görevler) verirdi. Başarılı olabilmek için gece gündüz provalar yapardık.
Yine bir tiyatro oyunu için ben ve arkadaşlarım Fatma Öztürk, Rahmetli Faire Işık ve Melek hep beraber Atila Güler öğretmenimizin önderliğinde Yozgat’ın kazası olan Akdağmadeni’ ne gittik. Orada oyunumuzu oynadık. Oyunumuzda rahmetli Faire Işık, Ayhan rolünde, Fadime Öztürk, Beyhan rolünde, Melek, Yelpaze, ben de Bahriyeli rolünde idim.
Nurlu ÖZDEMİR
MUHTEREM HOCAM ATİLA GÜLER
Hayatınızın kitaba alındığını duyunca çok sevindim ve aynı zamanda da çok duygulandım. Sizin gibi nadir yetişen insanların unutulmaması gerekir. Siz benim gözümde Hasbek Köyünün yetiştirdiği en büyük ve ideal bir ulu çınar, gençliğin önünde bir idolsünüz. Örnek bir insan olarak Hasbek Köyüne yaptığınız hizmetler, yardımlar ve fedakarlıklar unutulmayacaktır.
Davranışlarınız,mücadeleniz ve üzerimizdeki etkileriniz, bizleri yönlendirmeniz, şahsen benim de bir öğretmen olmamda etkili olmuştur. Sizin öğrenciniz olmaktan ve sizden feyz almaktan gurur duyuyorum. Saygılar sunuyor ellerinizden öpüyorum.
Sayın hocam, 1959-60 öğretim yılında ilkokul beşinci sınıfta sizin öğrencinizdim. Özellikle sosyal bilgiler dersinde çoğunlukla tahtaya hep beni kaldırırdınız ve kutlardınız. Bu, bende sosyal bilgiler dersine karşı özel bir ilgi uyandırdı. Sene sonu bitirme sınavlarında sayın hocam Ali BÖLÜK bey (ellerinden öperim), Otlukbeli Savaşını sordu, ben de konuyu en ince teferruatıyla anlattım. Ali bey, babama dönerek, “çocuğa kopya mı verdin?” diyerek suçlayınca, babam hemen savunmaya geçerek, “Ben senin Otlukbeli Savaşını soracağını, nereden bileyim.” diyerek güldü. Ben çok üzülmüştüm. İşte o zaman ayağa kalkarak yanıma geldiniz, kucaklayıp beni öptünüz ve tebrik ederek; “Yavrum sen Ali hocama aldırma, şaka yapıyor.” diyerek teselli ettiniz ve Ali hocama dönüp, “Sayın hocam, lütfen çocuğun başarısına gölge düşürmeyin.” dediniz.
Sonra;
“Ünal sınıfta da her zaman tarih dersinde başarılı bir öğrencidir.” diyerek desteklediniz. Babama dönerek, “Hocam, mutlaka Ünal’ı okutman gerekir.” diye ricada bulundunuz.Bu davranışınız ve yönlendirmeniz benim Sosyal Bilgiler öğretmeni olmamda çok etkili olmuştur.Teşekkür ederim Allah size daha çok sağlıklı, hayırlı ve uzun ömürler versin. Sizi Hasbek Köyünün başından eksik etmesin.
Saygılar sunuyor ellerinizden öpüyorum. Sevgili öğretmenim.
25.02.2007
Ünal GÜNERİ
Kırıkkale Anadolu İletişim Meslek Lisesi
Sosyal Bilgiler Öğretmeni
ÖĞRETMEN OKULUNA GİRİŞ SERÜVENİ
“Baysal okumak ister misin?”
1958 Yılında Hasbek İlkokulundan mezun oldum. Yaz tatilinde kırlarda hayvan otlatıyordum.Aradan henüz üç gün geçmişti ki, akşam eve geldiğimde evimizin avlusunda ilkokul öğretmenim Atila Güler’i karşımda gördüm. Bana ilk sözü ;
“Baysal okumak ister misin?“ Oldu.
Ben de :
“Okumak isterim” deyince ,
“Yarın okula gel.” dedi,
Ertesi gün okula vardığımda, okulda 8-10 ilkokul arkadaşımı gördüm.Öğretmenimiz Atıla Güler, hiçbir ücret almadan bir ay bizi öğretmen okulu sınavlarına hazırladı.
Aynı yılın yaz aylarında sınava girdik.Köyümüzden 5 kişi (Ben Nuri Bölük, Mustafa Kızıl, Mustafa Karasu, Necip Akkuş, Turan Karabacak) sınavları kazandık.Aynı yıl sonbaharda,sözlü sınavlarına gittik.Turan Karabacak hariç 4 kişi okula girmeye hak kazandık. Ancak okula girebilmek için sağlık raporu almamız gerekiyordu. Ben bu ara çok üşütmüş olacağım ki, sürekli öksürüyordum. Hastalık var zanlıyla okula almak istemediler.İşte bu sırada yine hocam Atila Güler devreye girerek beni Kayseri’ye tekrar götürdü.Hiçbir ücret almadan,(zaten bizde para yoktu) beni muayene ettirdi. Sağlık raporumu aldı. Bütün masraflarımızı karşılayarak bizi okula teslim etti. 1964 yılında aynı okulu bitirip öğretmen olarak mezun oldum. Birkaç yıl sonra nihayet kendi köyümde bize bir sürü emeği geçen sayın Atila Güler öğretenimle birlikte çalışma şerefine nail oldum.
Bizim gibi daha nice öğrencinin okumasına vesile olan maddi ve manevi emeğini esirgemeyen Atila Güler’e minnettarım
Kendisine Allahtan sağlık,mutluluk diler ellerinden öperim. Bu davranışın bütün öğretmen arkadaşlara ve insanlara örnek olmasını dilerim.
Nuri (Baysal) BÖLÜK
Emekli Öğretmen
Necdet DOĞAN
KÖYLÜYE VAADİNİ YERİNE GETİRTEN ÖĞRETMEN
Hasbek köyü dümdüz bir arazi üzerinde kurulmuş bir nahiye merkezidir.150-200 haneli ve 1500-2000 nüfusludur. Hasbek’i bir çemberin merkezi kabul ederseniz, merkeze eşit uzaklıklarda 25-30 pare köyün bağlı olduğu bir nahiyedir Hasbek. Hasbek’in geniş arazisi, birkaç sürü koyunu ve sığırı bulunmaktadır. Halk, geçimini çiftçilikle sağlamaktadır. Köy, kış yaz her zaman cıvıl cıvıldır. Her gün Hasbek’e etraf köylerden küme küme insan gelir. Bu insanlar, nüfustaki, karakoldaki, Tarım Kredi kooperatifindeki işlerini görür ve tekrar köylerine dönerler. Hasbek halkı misafirperverdir. Eskiden burada medrese de bulunuyormuş. Bu nedenle, Hasbekliler, çevre köylerdekilere göre daha kültürlü ve daha aydın insanlardır.
İşte böyle bir köye 1956 yılında Atila Güler’in öğretmen olarak atanmasıyla okula karşı duyulan ilgi ve güven daha da artmıştır. Atila Güler’in ilk icraatı, kız çocuklarının okula devam etmelerini sağlamak olmuştur.
Atila öğretmenin müthiş bir ikna yeteneği vardır. Kız çocuğunu okula göndermeyen ana baların defalarca ayağına gidip, onlarla görüşerek, okulun, okumanın faydalarını anlatmış, velileri de buna inandırarak, kız çocuklarının okula gönderilmesini sağlamıştır. Devamlarını sağlamakla da kalmamış, bu öğrencilerin başarılı olabilmeleri için gece ev ziyaretleri yaparak, onların ödevlerini gerektiği gibi yapmalarına yardımcı olmuştur. Nahiyede cehalete karşı savaş açmıştır.Tüm köy halkının gönlünü fethetmiştir. Onun bu mücadelesi sonunda, köyde pek çok şey değişmiş, köye ve okula pek çok yenilik getirilmiştir.
Öğretmenleri Atila Güler’in önderliğinde kız ve erkek öğrencilerin birlikte hazırladıkları monolog ve şiirler, Hasbekliler tarafından büyük beğeni ile izlenmiş, büyük takdir toplamıştır. Köylüler, kendi çocuklarının başarıları ile övünür hale gelmişlerdir. Öğretmen, öğrenci-veli dayanışması, sevgi ve güven ortamında bir daha yok olmamak üzere tüm gönüllere yerleşmiştir.
Bu piyesler, şiirler, halk oyunları, şarkılar, monologlar, o zamanki ilçe merkezi Akdağmadeni’nde, Akçakışla Köyünde de gösterilmiş, onlardan da çok büyük takdir ve beğeni toplamıştır. Kıt olanaklarla gerçekleştirilen bu gösteriler, o zamanki ilçe yöneticilerinin de dikkatini çekmiştir.
Artık, Hasbek Köyü İlkokulu ile bu okuldaki öğretmen ve öğrenciler çevrede örnek okul olarak anılmaya başlamıştır.
Başarısını kanıtlayan öğretmen Atila Güler, biliyordu ki, sadece öğrenciye değil, topluma da örnek ve önder olunması gerekiyordu. Köydeki toplumsal yaşamda da değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyordu.
Köyde en önemli toplumsal yaşantılardan biri de, köy düğünleridir. Düğünlerdeki en önemli işlerden biri de, gelinin baba evinden alınıp damadın evine götürülmesidir. Gelin almaya, davul zurna ile ve kalabalık bir kafile halinde gidilir, gelenek ve görenekler yerine getirilerek gelin, babasının evinden alınır, damadın evine götürülür. Hemen hemen her yarde olduğu gibi, Hasbek’te de geline, damada annesi-babası, yakın akrabaları, eşi, dostu, arkadaşları
tarafından yardımda bulunulur,hediyeler verilir.Nakit para, altın verebilecek olanlar, o anda verirler. O zamanki köy koşulları dikkate alındığında, nakit para veya altın temin etmek ve hemen vermek oldukça zor. Damadın anne ve babası, amcası, dayısı, halası, teyzesi ile diğer yakın akrabalarının neler verdikleri, yüksek bir yere çıkan köylülerden biri tarafından, düğüne katılan herkesin duyabileceği gür bir sesle duyurulur. Nakit para ya da altın veremeyenler de, birkaç koyun, kuzu, at, inek, dana gibi hayvan, veya bağ, bahçe, tarla gibi taşınmaz mal vaat ederlerdi. Vaat edenler çoğunlukla sözlerini yerine getirmez, vaat edilenler yeni evlilere verilmez, sadece tatlı bir vaat olarak kalırdı. Yeni evliler de, bu vaatleri yapanlara saygılarından dolayı:
“Sen, bize düğün hediyesi olarak, şunu vaat etmiştin. Haydi, vaat ettiğin şeyi ver bakalım.” diyemezlerdi.
Anlatılanlara göre, Atila öğretmen, böyle bir olayı daha önce kendi düğününde yaşamış. Şöyle ki, düğününde, Atila Güler’e kayınpederi, bir tosun vaat etmiş. Ancak, daha sonra vaat ettiği bu tosunu vermemiş. Vermeye de hiç niyeti yokmuş. Atila Güler de, gizlice kayınpederinin ahırına giderek vaat edilen tosunu almış ve götürüp kendi ahırına bağlamış. Birkaç gün sonra da bir başkasına satmış.
Artık, Hasbek Köyü İlkokulu ile bu okuldaki öğretmen ve öğrenciler çevrede örnek okul olarak anılmaya başlamıştır.
Başarısını kanıtlayan öğretmen Atila Güler, biliyordu ki, sadece öğrenciye değil, topluma da örnek ve önder olunması gerekiyordu. Köydeki toplumsal yaşamda da değişiklikler yapılması gerektiğini düşünüyordu.
Köyde en önemli toplumsal yaşantılardan biri de, köy düğünleridir. Düğünlerdeki en önemli işlerden biri de, gelinin baba evinden alınıp damadın evine götürülmesidir. Gelin almaya, davul zurna ile ve kalabalık bir kafile halinde gidilir, gelenek ve görenekler yerine getirilerek gelin, babasının evinden alınır, damadın evine götürülür. Hemen hemen her yarde olduğu gibi, Hasbek’te de geline, damada annesi-babası, yakın akrabaları, eşi, dostu, arkadaşları
tarafından yardımda bulunulur,hediyeler verilir.Nakit para, altın verebilecek olanlar, o anda verirler. O zamanki köy koşulları dikkate alındığında, nakit para veya altın temin etmek ve hemen vermek oldukça zor. Damadın anne ve babası, amcası, dayısı, halası, teyzesi ile diğer yakın akrabalarının neler verdikleri, yüksek bir yere çıkan köylülerden biri tarafından, düğüne katılan herkesin duyabileceği gür bir sesle duyurulur. Nakit para ya da altın veremeyenler de, birkaç koyun, kuzu, at, inek, dana gibi hayvan, veya bağ, bahçe, tarla gibi taşınmaz mal vaat ederlerdi. Vaat edenler çoğunlukla sözlerini yerine getirmez, vaat edilenler yeni evlilere verilmez, sadece tatlı bir vaat olarak kalırdı. Yeni evliler de, bu vaatleri yapanlara saygılarından dolayı:
“Sen, bize düğün hediyesi olarak, şunu vaat etmiştin. Haydi, vaat ettiğin şeyi ver bakalım.” diyemezlerdi.
Anlatılanlara göre, Atila öğretmen, böyle bir olayı daha önce kendi düğününde yaşamış. Şöyle ki, düğününde, Atila Güler’e kayınpederi, bir tosun vaat etmiş. Ancak, daha sonra vaat ettiği bu tosunu vermemiş. Vermeye de hiç niyeti yokmuş. Atila Güler de, gizlice kayınpederinin ahırına giderek vaat edilen tosunu almış ve götürüp kendi ahırına bağlamış. Birkaç gün sonra da bir başkasına satmış.
İşte, kendisi de böyle bir olay yaşamış olan Atila öğretmen, bu sosyalyaraya da müdahale etmiş, bunu da kayıt altına almıştır. Gelinin, damadın evinin önüne indiği anda, vaat edilen hediyeleri, kim ne vaat etmişse tek tek not ettirerek listeler çıkartmış, zamanı gelince de, bir grup köy genciyle birlikte, davul zurna eşliğinde vaatte bulunan Ahmet Ağaların, Mehmet Ağaların, Ayşe teyzelerin, Fatma Halaların, Hasan amcaların evlerini ziyaret ederek, vaat edilen malları alarak yeni evlilere vermeye başlamıştır.
Tabii bu hareket, yeni evliler tarafından çok beğenildiği gibi, köy gençleri tarafından da, “Nasıl olsa bir gün sıra bana da gelecek.” Düşüncesiyle gönülden desteklenmiştir. Atila öğretmen sayesinde, bundan sonra, düğünde hediye verecek olanlar, bol keseden vaat etmek değil de, neyi verebileceklerse onu vaat etmeye ve duyurmaya başlamışlardır. Atila Güler de, “Köylüye vaadini yerine getirten öğretmen” olarak ün yapmıştır. Atila öğretmen sayesinde yerleşen bu uygulama, güzel bir gelenek olarak günümüzde de sürmektedir.Atila Güler’in Öğrencisi
Necdet DOĞAN

Atila Güler ile çalışmış amirlerinin hemen tamamı, ondan hep övgüyle söz etmektedirler. Hepsi de Atila Güler’in başarılı çalışmalarını, farklı uygulamalarını öne çıkarmışlardır. Bu amirler arasında, milli eğitim müdürleri, kaymakamlar, vali yardımcıları, valiler, genel müdürler ve bakanlar da bulunmaktadır. Aşağıda bunlardan bir kaç örnek sunulmaktadır.
“Okulun öğrencileri ile çalışanlarındaki uyum bir orkestra gibi” 12 Ekim 2001’de okulu ziyaret eden İlköğretim Genel müdürü Zeki Bilgin İnanlı, izlenimlerini kendi el yazısıyla okulun ziyaret defterine şöyle kaydetmiş:
Ankara Vali Yardımcısı, Ruhi Paker de, 1 Nisan 1998’de Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunu ziyaret etmiş ve duygularını şöyle dile getirmiş:
“Sizi tanıdığım sürede, görevinize bağlılığınızı, öğretmen ve öğrencilerinizle sağlıklı ilişkilerinizi, beşeri ilişkilerinizdeki düzenliliği gördüm, izledim, takdir ettim.”Ankara Milli Eğitim Müdürlüğü İlköğretim Müfettişleri Kurulu Başkanı Hasan Akgül de, Atila Güler’i, diğer okul yöneticilerinden ayıran özellikleri sıralamış:
“Ankara okullarında görevli müdürler arasında sizin ayrı bir yerinizin olduğunu gördüm.”
Sayın Atila GÜLER,
Ankara okullarında görevli müdürler arasında sizin ayrı bir yerinizin olduğunu gördüm.Daha sonra birlikte çalışırken sizin değişik özelliklerinizi gözlemledim.
Bu özellikleri:
- Öğretmenlerle olan içten ilişkileriniz,
- Öğrencilerle kurmuş olduğunuz olumlu diyalog,
- Öğrenci velilerine karşı gösterdiğiniz sıcak ilgi,
- Milli Eğitimin diğer kurumlarında çalışanlarla sağladığınız işbirliği ve dayanışma anlayışı sıralamak mümkün..
Milli Eğitimin, sizin gibi bir öğretmen ve yöneticiye sahip olduğu için çok şanslı olduğunu düşünüyorum.
Tüm öğretmen ve yöneticilerin, öğretmen- yönetici, öğretmen-öğretmen ve öğretmen –öğrenci arasındaki İnsan ilişkilerinin olumlu yönde nasıl kurulabileceği hususunda sizi izlemeleri gerektiğine inanıyorum.
Türk Milli Eğitimi adına sizi saygıyla selamlıyorum.
1 Nisan 1998
Hasan AKGÜL
Ankara İlköğretim Müfettişleri Kurulu Başkanı
Ankara Milli Eğiti Müdür yardımcılarından Yılmaz Bahçeci de, yine Atila Güler’in insan ilişkilerindeki üstün yönünü öne çıkarıyor.
Sayın Müdürüm Atila GÜLER,
Sizinle tanışmak, birlikte çalışmak benim için sonsuz bir kıvanç kaynağıdır. Sizin gibi temiz, dürüst, insan sevgisiyle dolu özellikleri olan kişileri bulmak, birlikte olmak çok güzel benim için.
1 Nisan 1998
Yılmaz Bahçeci
Ankara Milli Eğitim Müdür Yardımcısı
Bir de, Çevre Eski Bakanı Sayın Ziyattin Tokar’ın yazdıklarını okuyalım. Sayın Ziyattin Tokar da, Atila Güler’in, öğretmen- öğrenci, okul- aile-öğrenci ilişkilerini olumlu yönde geliştirmedeki başarısını ve belirlenen ilkelerden sapmamada gösterdiği kararlılığı vurguluyor.
YİRMİNCİ YIL TÖRENİ
Atila Güler’in, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Müdürlüğü görevine başlayışının 20. yılı nedeniyle 29.02.2000 günü, okul personeli tarafından yemekli bir toplantı düzenlendi. Bu toplantıya Ankara Valisi de davet edildi. Emekli öğretmenler de unutulmadı. Yemekte, davetlilerle öğretmenler tarafından Atila Güler’in kişiliği, yöneticilik anlayışı, ve insan ilişkilerindeki başarısı ile ilgili konuşmalar yapıldı, şiirler okundu. .
Toplantıda ilk konuşmayı öğretmenler adına Şerife Şener yaptı. Sayın Şener şunları söyledi.
“Sevgi, bir güçtür, bir enerjidir. Her güç, bir hareket, her hareket ise bir sonuç doğurur. Tüm bu sonuçlar da bize en güzeli en iyiyi verir. İnsan ruhu sevgiyle yeşerir, sevgiyle gelişir.”
Saygıdeğer Konuklar, Değerli Müdürüm, Sevgili Arkadaşlar,
Her mesleğin toplum içinde önemli bir işlevi, her bireyin önemli bir görevi vardır. Ancak kimi meslekler vardır ki onların yeri her zaman toplum içinde farklıdır. Bu meslek grubunun en başında da hiç kuşkusuz öğretmenlik gelir. Topluma faydalı olabilecek şekilde bir çocuğun yetiştirilmesi, yeryüzünün en kutsal görevi olarak öğretmenlere yüklenmiştir.
Değerli Konuklar,
Tarihe baktığımızda; 1923’de okur yazar sayısının, 600 binler civarında olmasını, Cumhuriyetin kuşkusuz en büyük sorunu olduğunu görmekteyiz. Başöğretmen Atatürk’ün başlattığı devrimler arasında en önemlisi, hiç şüphe yok ki, Harf Devrimidir. Bunun yaşama geçirilmesinden, günümüze kadar eğitimde ulaştığımız nokta gurur vericidir. Bu eğitim zincirinin tarihsel bir sonucu olarak, okur yazar sayımız nüfusumuzun yüzde 90’larına ulaşmıştır.
Bu başarıda öğretmenlerin katkısı yadsınamaz.
Söz konusu eğitim zincirinin küçük bir halkasını oluşturan Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda da Cumhuriyetimizin bekçisi başarılı gençlerimizin yetiştiğini görmek hepimizi mutlu etmektedir. Değerli öğretmenimiz, müdürümüz, Cumhuriyetimizin yarattığı eğitim ordusunun bir ferdi olarak kutsal öğretmenlik görevinden sonra okulumuzun yöneticiliği görevine gelmiştir.
Değerli müdürümüz, yorucu, ancak, o derece saygın görevinizdeki başarınızın artarak sürdüğünü görmek bizleri onurlandırıyor.
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunun yakaladığı başarıda, okulumuzu çevresiyle bütünleştirip, velilerimizle yaşattığınız olumlu diyalogların payı çoktur.
Biz öğretmenler için, huzurlu bir çalışma ortamı yarattınız. Öğrencilerimizin, bir sevgi çemberi içerisinde, sağladığınız geniş eğitim olanaklarıyla yetiştirilmesini ilke edindiniz.
Bizler için bir ağabey, öğrencilerimizin “Müdür Baba” sı oldunuz.
Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,
Kişi yaşamını güzel kılan yararlı işlerdir. Başkaları için yaşamı güzelleştirenler, bunun için de onların eğitimlerine katkıda bulunanlar, gerçek anlamda yaşayanlardır. Onların yaşamı yıllara sığdırılmaz. Çünkü yaptıkları iyi işler, her zaman onları saygıyla hatırlatır.
Topluma yararlı olabilmek için iyi yetişmiş insan gücünün öneminin anlayışı içinde olan Müdürümüzü hiçbir zaman unutmayacağız. O’nu öğrencilerimiz de unutmayacak, yaşamları boyunca sevgi ve saygıyla anacaklar.
Değerli Konuklar,
Sevgi, bir güçtür, bir enerjidir. Her güç, bir hareket, her hareket ise bir sonuç doğurur. Tüm bu sonuçlar da bize en güzeli en iyiyi verir. İnsan ruhu sevgiyle yeşerir, sevgiyle gelişir.
Sevgili Müdürüm, siz, okul yaşamını her zaman sevgiyle yönlendirdiniz.
Sevginizle, biz öğretmenler için güç oldunuz.
Söz konusu eğitim zincirinin küçük bir halkasını oluşturan Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda da Cumhuriyetimizin bekçisi başarılı gençlerimizin yetiştiğini görmek hepimizi mutlu etmektedir. Değerli öğretmenimiz, müdürümüz, Cumhuriyetimizin yarattığı eğitim ordusunun bir ferdi olarak kutsal öğretmenlik görevinden sonra okulumuzun yöneticiliği görevine gelmiştir.
Değerli müdürümüz, yorucu, ancak, o derece saygın görevinizdeki başarınızın artarak sürdüğünü görmek bizleri onurlandırıyor.
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunun yakaladığı başarıda, okulumuzu çevresiyle bütünleştirip, velilerimizle yaşattığınız olumlu diyalogların payı çoktur.
Biz öğretmenler için, huzurlu bir çalışma ortamı yarattınız. Öğrencilerimizin, bir sevgi çemberi içerisinde, sağladığınız geniş eğitim olanaklarıyla yetiştirilmesini ilke edindiniz.
Bizler için bir ağabey, öğrencilerimizin “Müdür Baba” sı oldunuz.
Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar,
Kişi yaşamını güzel kılan yararlı işlerdir. Başkaları için yaşamı güzelleştirenler, bunun için de onların eğitimlerine katkıda bulunanlar, gerçek anlamda yaşayanlardır. Onların yaşamı yıllara sığdırılmaz. Çünkü yaptıkları iyi işler, her zaman onları saygıyla hatırlatır.
Topluma yararlı olabilmek için iyi yetişmiş insan gücünün öneminin anlayışı içinde olan Müdürümüzü hiçbir zaman unutmayacağız. O’nu öğrencilerimiz de unutmayacak, yaşamları boyunca sevgi ve saygıyla anacaklar.
Değerli Konuklar,
Sevgi, bir güçtür, bir enerjidir. Her güç, bir hareket, her hareket ise bir sonuç doğurur. Tüm bu sonuçlar da bize en güzeli en iyiyi verir. İnsan ruhu sevgiyle yeşerir, sevgiyle gelişir.
Sevgili Müdürüm, siz, okul yaşamını her zaman sevgiyle yönlendirdiniz.
Sevginizle, biz öğretmenler için güç oldunuz.
Sevginizle, öğrencilerimizin ruhunu yeşerttiniz, geliştirdiniz.
Değerli Konuklar,
Bugün, yorucu, ancak aynı derecede onurlu bir yaşamın, bir öğretmenin yaşamının kendine özgü özelliklerini içeren çok özel bir “Bugün”.
Bir “merhaba” deyin bugüne. Bugüne diyeceğiniz bir merhabanızla, göreceksiniz, dolu dolu bir yirmi yılı selamlamış olacaksınız.
Değerli Müdürümüz için özel bugün’ e, yaptığı işin özelliğini görebilen bir kişinin bilinç derinliğiyle “merhaba” diyebilirsek,
Bu merhabamızla, yalnızca, dünü, bugünü selamlamakla kalmadığımızın, ülkemizin mutlu ve barış içindeki yarınlarına da selam göndermiş olduğunuzun farkına varabiliriz.
Bugünkü özel “bugün” de değerli müdürümüze, nice başarılı yıllar dileğimle hepinize saygılar sunuyorum.
Toplantıda, Okul personelince hazirlanan plaket, Atila Güler’e, Vali Yahya Gür tarafindan verildi. Vali Gür, plaketi verirken, uzunca bir konuşma yaptı, İşte;
ANKARA VALİSİ YAHYA GÜR’ÜN, ATİLA GÜLER’E PLAKET VERİRKEN YAPTIĞI KONUŞMA
Atila Hocamızın, biraz önce söylenen tatlı ve güzel sözlere layık olduğu burada bulunan seçkin topluluğun burada bulunuşundan belli. Herkes için güzel sözler söylenmez. Atila Hocam bunu çoktan haketmiş. Böyle güzel sözlerle kendisini ödüllendirdiniz. Ne mutlu Atila Hocama. Bu plaketi, bunu hazırlayan bütün dostlar adına size takdim ediyorum. Lütfen kabul edin. Bundansonra size sağlıklı mutlu başarılı nice yıllar diliyorum.
Bir küçük anımla başlamak istiyorum.Afyonda Valiyim. 26 Ağustos Zafer Bayramı Afyonda bir hafta süren törenlerle kutlanır. Bu törenler televizyonda da gösterilir.Bir mektup aldım. Mektupta şöyle yazıyor; “Sevgili Vali oğlum, benim Yahya Gür diye bir öğrencim vardı yıllar önce. Sizi televizyonda görünce, “Acaba bu benim öğrencim Yahya Gür mü?” diye düşündüm. Ama en iyisi yazıp da kendisine sormaya karar verdim. Eğer benim öğrencim YahyaGür iseniz gözlerinizden öper başarılar dilerim.Yok değilseniz, yine gözlerinizden öper yine başarılar dilerim.” diye tatlı bir mektup. Bu mektubu yazan benim birinci, ikinci ve üçüncü sınıfta öğretmenliğimi yapan hâlâ İzmir’in bir kasabasında yaşayan şimdi saygıyla andığım bir öğretmen. Sevgili dinleyenlerim, sayın müsteşarım, değerli öğretmenler, okul aile birliği ve burada bulunan herkes, sevgili hocamız hakkında güzel şeyler söylediniz. Sevgili hocam herhalde sizler için, bir öğretmen için en güzel duygu bu olsa gerek. Sizin yetiştirdiğiniz öğrencilerin yıllar sonra karşınıza çıkıp “Hocam ben sizin öğrencinizim demesi”, hele ki, bu öğrenci her hangi bir makamda görev yapıyorsa. Ben şöyle düşünüyorum ki, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde 65 milyon insanız. Her birimizin yaşamında mutlaka bir öğretmenin izleri vardır. Şimdi kendinizi yoklarsanız, ilkokulda, ortaokulda, lisede mutlaka bir öğretmenin izini taşıyorsunuzdur. Hepimiz -ben de dahil- bunu taşıyoruz. Bu topluluğu meydana getiren herkes mutlaka birkaç öğretmenin sırasından geçmiştir. O halde 65 milyon insan sizin önünüzden, sizin sıranızdan geçiyor. Ne mutlu sizlere ki, 65 milyonu yetiştiriyorsunuz ve geleceğin Türk insanını yetiştiriyorsunuz.
Bugün dünyaya açılan bir Türkiye’de Avrupa birliğinin kapılarını zorluyoruz. Dünyanın zengin ülkeler kulübüne davet ediliyoruz. Bunlar, sizin yetiştirdiğiniz insanların Türkiye’yi getirdiği noktadır. Ve tabii ki, bu noktadan çok daha ileriye gideceğiz. Bu da hocam, sizin ve sizden sonraki öğretmenlerimizin insanımızı yetiştirmesiyle katedeceğimiz mesafelerdir.Değerli Konuklar,
Bugün, yorucu, ancak aynı derecede onurlu bir yaşamın, bir öğretmenin yaşamının kendine özgü özelliklerini içeren çok özel bir “Bugün”.
Bir “merhaba” deyin bugüne. Bugüne diyeceğiniz bir merhabanızla, göreceksiniz, dolu dolu bir yirmi yılı selamlamış olacaksınız.
Değerli Müdürümüz için özel bugün’ e, yaptığı işin özelliğini görebilen bir kişinin bilinç derinliğiyle “merhaba” diyebilirsek,
Bu merhabamızla, yalnızca, dünü, bugünü selamlamakla kalmadığımızın, ülkemizin mutlu ve barış içindeki yarınlarına da selam göndermiş olduğunuzun farkına varabiliriz.
Bugünkü özel “bugün” de değerli müdürümüze, nice başarılı yıllar dileğimle hepinize saygılar sunuyorum.
Toplantıda, Okul personelince hazirlanan plaket, Atila Güler’e, Vali Yahya Gür tarafindan verildi. Vali Gür, plaketi verirken, uzunca bir konuşma yaptı, İşte;
ANKARA VALİSİ YAHYA GÜR’ÜN, ATİLA GÜLER’E PLAKET VERİRKEN YAPTIĞI KONUŞMA
Atila Hocamızın, biraz önce söylenen tatlı ve güzel sözlere layık olduğu burada bulunan seçkin topluluğun burada bulunuşundan belli. Herkes için güzel sözler söylenmez. Atila Hocam bunu çoktan haketmiş. Böyle güzel sözlerle kendisini ödüllendirdiniz. Ne mutlu Atila Hocama. Bu plaketi, bunu hazırlayan bütün dostlar adına size takdim ediyorum. Lütfen kabul edin. Bundansonra size sağlıklı mutlu başarılı nice yıllar diliyorum.
Bir küçük anımla başlamak istiyorum.Afyonda Valiyim. 26 Ağustos Zafer Bayramı Afyonda bir hafta süren törenlerle kutlanır. Bu törenler televizyonda da gösterilir.Bir mektup aldım. Mektupta şöyle yazıyor; “Sevgili Vali oğlum, benim Yahya Gür diye bir öğrencim vardı yıllar önce. Sizi televizyonda görünce, “Acaba bu benim öğrencim Yahya Gür mü?” diye düşündüm. Ama en iyisi yazıp da kendisine sormaya karar verdim. Eğer benim öğrencim YahyaGür iseniz gözlerinizden öper başarılar dilerim.Yok değilseniz, yine gözlerinizden öper yine başarılar dilerim.” diye tatlı bir mektup. Bu mektubu yazan benim birinci, ikinci ve üçüncü sınıfta öğretmenliğimi yapan hâlâ İzmir’in bir kasabasında yaşayan şimdi saygıyla andığım bir öğretmen. Sevgili dinleyenlerim, sayın müsteşarım, değerli öğretmenler, okul aile birliği ve burada bulunan herkes, sevgili hocamız hakkında güzel şeyler söylediniz. Sevgili hocam herhalde sizler için, bir öğretmen için en güzel duygu bu olsa gerek. Sizin yetiştirdiğiniz öğrencilerin yıllar sonra karşınıza çıkıp “Hocam ben sizin öğrencinizim demesi”, hele ki, bu öğrenci her hangi bir makamda görev yapıyorsa. Ben şöyle düşünüyorum ki, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde 65 milyon insanız. Her birimizin yaşamında mutlaka bir öğretmenin izleri vardır. Şimdi kendinizi yoklarsanız, ilkokulda, ortaokulda, lisede mutlaka bir öğretmenin izini taşıyorsunuzdur. Hepimiz -ben de dahil- bunu taşıyoruz. Bu topluluğu meydana getiren herkes mutlaka birkaç öğretmenin sırasından geçmiştir. O halde 65 milyon insan sizin önünüzden, sizin sıranızdan geçiyor. Ne mutlu sizlere ki, 65 milyonu yetiştiriyorsunuz ve geleceğin Türk insanını yetiştiriyorsunuz.
Ben valiniz olarak şunu görüyorum ki, sizler genç insanlarımızı, çocuklarımızı şu anda iyi yetiştiriyorsunuz. Çok iyi bir gençlik yetişiyor. Yeni gençlik bizi kat be kat aşıyor. Hatta biz gençliğin düşünce tarzlarına ve onların yapmak istediklerine -doğrusunu söylemek gerekirse- yetişemiyoruz. Yani, gençlik bizim önümüzden koşuyor ve bunu sağlayan sizlersiniz, siz değerli öğretmenlersiniz. O sebeple sizin için, bu müdürlükteki yirminci yılınız nedeniyle burada düzenlenen yemek bence çok anlamlı. Sadece bir yirmi yılın kutlaması gibi değil. Hocam sizin şahsınızda bütün Türk öğretmenlerinin başarısının kutlanmasıdır buradaki yemek. Düzenleyenlere, bu vefa örneğini gösteren sizlere çok teşekkür ediyorum. Emekli Öğretmenler var, “Emekliler” diye levhalarını görüyorum. Mutlaka aramızda da vardır. Onlara, verdikleri hizmetlerden dolayı da çok teşekkür ediyoruz. Görüyorsunuz ki, öğrencileriniz iyi yolda gidiyorlar. Gözünüz arkada kalmasın sevgili öğretmenler. Hocam, ben de yirminci yılınızı kutluyorum, size ve bütün çalışanlarınıza, öğretmenlerinize daha nice sağlıklı, mutlu, başarılı yıllar diliyorum. Aranızdan hemen ayrılmak zorunda olduğum için beni affetmenizi diliyorum. Saat 3 de bir toplantım başlayacak. Ona katılacağım, ama size iyi eğlenceler, mutluluklar dilerim.
ATİLA GÜLER’DEN SONRA ULUBATLI HASAN İLKÖĞRETİM OKULU
MÜDÜRLÜĞÜNE ATANAN ŞERAFETTİN DURSUN NE DİYOR?
“EĞİTİMCİ DEDE”
“Atila Güler, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunu aile ortamına dönüştürmüştür.”
İşte Şerafettin Dursun’un, Atila Güler ile ilgili düşünceleri:
Hayatını eğitime veren büyük insan Atila Güler; ülkenin eğitimle gelişeceğini biliyordu. İyi eğitilmiş insan, kendisine ve topluma yararlı olan insandır.. Mutluluğun sırrı; öğrendikleri güzel bilgileri davranışlara dönüştürmektir.
Atila Güler’in insan sevgisi ile dolu bir yapısı vardır. Hoş görülü ve babacandır. Bu yapısı ile 23 Yıl hizmet verdiği Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunu aile ortamına dönüştürmüştür. Herkes O’na “Müdür Dede” diyordu. Öğretmenler, öğrenciler ve veliler çok seviyorlardı. Okul, mutlu insanların gülücükleri ile çınlıyordu. Herkes okulunu ve müdür dedesini çok seviyordu.
Her şeyin sonu olduğu gibi, Atila Güler’in de emeklilik günleri gelmişti. 01.04.2003 tarihinde yaş haddinden emekli oldu. O, okulunu, öğretmenlerini ve öğrencilerini çok seviyordu. Büyük eğitimci “müdür dede” çok sevdiği okuluna veda ediyordu. Herkeste buruk bir üzüntü vardı. Müdür dedeleri emekli oluyordu. Hiç kimseye nasip olmayan bir emeklilik töreni ile Ulubatlı’dan ayrılıyordu. O, emekli olmakla eğitim hizmetlerine son vermeyecekti. Çünkü
eğitimcinin emeklisi olmazdı.
Atila Güler’in emekliliğinden sonra yeni müdür bekleniyordu, Ulubatlı kültürü, sevgisi, başarısı devam etmeliydi. “Müdür Dede”, okulunda nöbet tutuyordu. Gelecek müdüre nöbeti teslim edecekti. 1 ay okulunda devir teslim için bekledi. 01.05.2003 günü yeni müdür Şerafettin Dursun göreve başladı. Okul bahçesinde devir - teslim töreni yapıldı.
Tüm öğrenciler “Müdür Dede, Müdür Dede” diye tempo tutuyordu. Kısa bir konuşma yaptı. Tüm öğrenciler ağlıyordu. Yeni müdür Şerafettin Dursun konuşmaya başlarken öğrencilerin tamamı “Müdür Amca, Müdür Amca” diye tekrar tempo tutmaya başladılar.MÜDÜRLÜĞÜNE ATANAN ŞERAFETTİN DURSUN NE DİYOR?
“EĞİTİMCİ DEDE”
“Atila Güler, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunu aile ortamına dönüştürmüştür.”
İşte Şerafettin Dursun’un, Atila Güler ile ilgili düşünceleri:
Hayatını eğitime veren büyük insan Atila Güler; ülkenin eğitimle gelişeceğini biliyordu. İyi eğitilmiş insan, kendisine ve topluma yararlı olan insandır.. Mutluluğun sırrı; öğrendikleri güzel bilgileri davranışlara dönüştürmektir.
Atila Güler’in insan sevgisi ile dolu bir yapısı vardır. Hoş görülü ve babacandır. Bu yapısı ile 23 Yıl hizmet verdiği Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunu aile ortamına dönüştürmüştür. Herkes O’na “Müdür Dede” diyordu. Öğretmenler, öğrenciler ve veliler çok seviyorlardı. Okul, mutlu insanların gülücükleri ile çınlıyordu. Herkes okulunu ve müdür dedesini çok seviyordu.
Her şeyin sonu olduğu gibi, Atila Güler’in de emeklilik günleri gelmişti. 01.04.2003 tarihinde yaş haddinden emekli oldu. O, okulunu, öğretmenlerini ve öğrencilerini çok seviyordu. Büyük eğitimci “müdür dede” çok sevdiği okuluna veda ediyordu. Herkeste buruk bir üzüntü vardı. Müdür dedeleri emekli oluyordu. Hiç kimseye nasip olmayan bir emeklilik töreni ile Ulubatlı’dan ayrılıyordu. O, emekli olmakla eğitim hizmetlerine son vermeyecekti. Çünkü
eğitimcinin emeklisi olmazdı.
Atila Güler’in emekliliğinden sonra yeni müdür bekleniyordu, Ulubatlı kültürü, sevgisi, başarısı devam etmeliydi. “Müdür Dede”, okulunda nöbet tutuyordu. Gelecek müdüre nöbeti teslim edecekti. 1 ay okulunda devir teslim için bekledi. 01.05.2003 günü yeni müdür Şerafettin Dursun göreve başladı. Okul bahçesinde devir - teslim töreni yapıldı.
Sevgi, coşku ve mutluluk sağanağı vardı. O anda bir aile bütünleşmesi yaşandı. Ulubatlı’nın farkı işte buydu.
06.03.2006
Şerafettin DURSUN
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Müdürü
MESLEĞE VEDA EDERKEN
Her şeyin, her işin bir başlangıcı ve sonu olduğu gibi, her meslek yaşamının da bir başlangıcı ve sonucunun olması kaçınılmazdır. Öğretmenlik ya da okul müdürlüğü gibi meslekleri sürdürmekte olanların da bir gün noktayı koymaları gerekmektedir. Buna da emeklilik denilmektedir. Mesleğini zaten zoraki-istemeyerek sürdürenlerin, meslek yaşamını noktalamaları, emekliye ayrılmaları kolay olabilir. Onları olumsuz olarak hiç etkilemeyebilir. Hatta, bu kişiler, emekliye ayrıldıkları için çok sevinirler, mutlu olurlar. Ancak, mesleğini severek, isteyerek icra etmekte olanların, noktayı koymaları çok da kolay olmaz.
Atila Güler’in de emeklilik günleri gelmişti. 01.04.2003 tarihinde yaş haddinden emekli olması gerekiyordu. Gelmesini hiç istemediği o gün yavaş yavaş yaklaşıyordu. Daha dün Sivas Pamukpınar (eski adıyla Yıldızeli) İlköğretmen Okulunu bitirerek ilkokul öğretmenliğine başlamıştı. 47 yıllık öğretmenlik ve yöneticilik yaşamı sanki 47 gün gibi ne de çabuk geçmişti.
Hani derler ya, “göz açıp kapayıncaya kadar geçti.” Diye. İşte öyle olmuştu. Mesleğine hiç doyamamıştı. Ömrü yetse, devlet de izin verse, bir 47 yıl daha çalışmak istiyordu. Duyguları çok karışıktı. Tüm çocukluğu, gençliği, öğrencilik yılları, öğretmenlik yılları, yöneticilik yılları bir film şeridi gibi gözünün önüne geliyordu. Bundan kaçınılması, kurtulunması, ya da bunun bir
süre daha uzatılması olanaksızdı. O, okulunu, öğretmenlerini ve öğrencilerini çok seviyordu. İçindeki duygularını şöyle dile getiriyordu.
Ne çabuk geçti o koskoca yıllar bir gün gibi,
Ama ne yazık ki, gelip çattı ayrılık vakti.
Helal ediyorum bütün emeklerimi size,
Bir amca, bir “dede” sıfatı ile
Ayrılmak zor da olsa sizden
Yaşatacağım içimde sonsuz sevginizi.
Her şeyin, her işin bir başlangıcı ve sonu olduğu gibi, her meslek yaşamının da bir başlangıcı ve sonucunun olması kaçınılmazdır. Öğretmenlik ya da okul müdürlüğü gibi meslekleri sürdürmekte olanların da bir gün noktayı koymaları gerekmektedir. Buna da emeklilik denilmektedir. Mesleğini zaten zoraki-istemeyerek sürdürenlerin, meslek yaşamını noktalamaları, emekliye ayrılmaları kolay olabilir. Onları olumsuz olarak hiç etkilemeyebilir. Hatta, bu kişiler, emekliye ayrıldıkları için çok sevinirler, mutlu olurlar. Ancak, mesleğini severek, isteyerek icra etmekte olanların, noktayı koymaları çok da kolay olmaz.
Atila Güler’in de emeklilik günleri gelmişti. 01.04.2003 tarihinde yaş haddinden emekli olması gerekiyordu. Gelmesini hiç istemediği o gün yavaş yavaş yaklaşıyordu. Daha dün Sivas Pamukpınar (eski adıyla Yıldızeli) İlköğretmen Okulunu bitirerek ilkokul öğretmenliğine başlamıştı. 47 yıllık öğretmenlik ve yöneticilik yaşamı sanki 47 gün gibi ne de çabuk geçmişti.
Hani derler ya, “göz açıp kapayıncaya kadar geçti.” Diye. İşte öyle olmuştu. Mesleğine hiç doyamamıştı. Ömrü yetse, devlet de izin verse, bir 47 yıl daha çalışmak istiyordu. Duyguları çok karışıktı. Tüm çocukluğu, gençliği, öğrencilik yılları, öğretmenlik yılları, yöneticilik yılları bir film şeridi gibi gözünün önüne geliyordu. Bundan kaçınılması, kurtulunması, ya da bunun bir
süre daha uzatılması olanaksızdı. O, okulunu, öğretmenlerini ve öğrencilerini çok seviyordu. İçindeki duygularını şöyle dile getiriyordu.
Ne çabuk geçti o koskoca yıllar bir gün gibi,
Ama ne yazık ki, gelip çattı ayrılık vakti.
Helal ediyorum bütün emeklerimi size,
Bir amca, bir “dede” sıfatı ile
Ayrılmak zor da olsa sizden
Yaşatacağım içimde sonsuz sevginizi.
Büyük insan, büyük eğitimci Atila Güler’in emekliye ayrılması da, sıradan bir insanın, sıradan bir eğitimcinin ayrılması gibi olmayacaktı elbette. Olamazdı. Olmadı da. Böyle bir eğitimci, sessiz sedasız emekli olup köşesine çekilemezdi. Ona yaraşır törenlerle uğurlanması gerekirdi. Nitekim öyle de oldu. Atila Güler, şanına yakışır bir biçimde ve Devlet töreni ile emekliliğe uğurlandı.
ATILA GÜLER İÇİN 15 MART 2003 GUNU MÎLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ŞURA SALONUNDA DÜZENLENEN VEDA TÖRENİ
Atila Güler’in emekliye ayrılması nedeniyle Ankara’da ilk kez bir “Emeklilik Töreni” düzenlendi. Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonundaki törene, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu, Ankara Valisi Yahya Gür, Ankara Milli Eğitim Müdürü Murat Bey Balta, Atila Güler’in meslektaşları, öğrencileri, velileri ve eski mezunları katıldı.
Törene davetli olan Milli Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu, aynı gün görevi yeni Bakan Doç.Dr. Hüseyin Çelik’e devrettiği için; dokuzuncu Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel de; aynı gün İstanbul’da Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’la buluşacağı için törene katılamadılar.
Törende, önce bir Sinevizyon gösterisi sunuldu.
İşte O Sinevizyon Gösterisinin Yazılı Metni
1 Nisan 1938 yılında Yozgat’ a bağlı Sankaya ilçesi Hasbek Bucağında yedi çocuklu bir öğretmen ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir Atila Güler. Babası Başöğretmen Mehmet Ziya Güler çalışkan bir eğitim eridir.1956 yılında öğretmenliğe başlayan Atila Güler 1962 yılında babasının vefatından sonra ondan hizmet bayrağını devralmış, babasına layık bir evlât olarak bayrak yarışına devam etmiştir. Bucak Müdürlüğüne vekalet etmenin avantajıyla kız ve erkek çocukları gelecek hayatlarına hazırlamada üştün gayret sarf etmiş, yetişkinlerin eğitilmesi için de meslek kursları düzenleyerek eğitimli kişiler arasına katılmalarını sağlamıştır. 1971 yılında Sarıkaya’da görevliyken zamanın Milli Eğitim Bakanınca “Üstün Başarı” belgesiyle onurlandırılmıştır.
ATILA GÜLER İÇİN 15 MART 2003 GUNU MÎLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI ŞURA SALONUNDA DÜZENLENEN VEDA TÖRENİ
Atila Güler’in emekliye ayrılması nedeniyle Ankara’da ilk kez bir “Emeklilik Töreni” düzenlendi. Milli Eğitim Bakanlığı Şura Salonundaki törene, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin, İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu, Ankara Valisi Yahya Gür, Ankara Milli Eğitim Müdürü Murat Bey Balta, Atila Güler’in meslektaşları, öğrencileri, velileri ve eski mezunları katıldı.
Törene davetli olan Milli Eğitim Bakanı Sayın Erkan Mumcu, aynı gün görevi yeni Bakan Doç.Dr. Hüseyin Çelik’e devrettiği için; dokuzuncu Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel de; aynı gün İstanbul’da Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’la buluşacağı için törene katılamadılar.
Törende, önce bir Sinevizyon gösterisi sunuldu.
İşte O Sinevizyon Gösterisinin Yazılı Metni
1 Nisan 1938 yılında Yozgat’ a bağlı Sankaya ilçesi Hasbek Bucağında yedi çocuklu bir öğretmen ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelir Atila Güler. Babası Başöğretmen Mehmet Ziya Güler çalışkan bir eğitim eridir.1956 yılında öğretmenliğe başlayan Atila Güler 1962 yılında babasının vefatından sonra ondan hizmet bayrağını devralmış, babasına layık bir evlât olarak bayrak yarışına devam etmiştir. Bucak Müdürlüğüne vekalet etmenin avantajıyla kız ve erkek çocukları gelecek hayatlarına hazırlamada üştün gayret sarf etmiş, yetişkinlerin eğitilmesi için de meslek kursları düzenleyerek eğitimli kişiler arasına katılmalarını sağlamıştır. 1971 yılında Sarıkaya’da görevliyken zamanın Milli Eğitim Bakanınca “Üstün Başarı” belgesiyle onurlandırılmıştır.
1972 yılında yurtdışında u246 öğretmenlik yapmak üzere Almanya’ya gönderilmiştir. Görev dönüşünde Ankara Emniyetçiler ilkokulunda dört yıl müdürlük yapan Atila Güler, 29 Şubat 1980 tarihinde Ulubatlı: Hasan İlköğretim Okuluna Müdür olarak atanmıştır.
Başarılı çalışmaları ve insani ilişkileriyle dikkat çeken Atila Güler 1982 yılında “Yılın Öğretmeni” seçilmiş, biri 1983, diğeri de 2000 yılında olmak üzere iki kez “Aylıkla ödüllendirme” belgesiyle ödüllendirilmiştir. Öğrencilerine olan sevgisi ve şefkatiyle tüm öğrencilerin kalbinde haklı yerini alan müdürümüz yaşadığı hastalığı ve ameliyatıyla öğrencilerini bir nebze de olsa korkuttuysa da sağlıklı bir şekilde onların arasına dönerek tüm gönüllere su serpmiştir. Öğrencilerinin Müdür baba, Müdür dede, Müdür amca gibi hitapları sanırız müdürümüze olan saygı ve sevginin büyüklüğünü gösterme adına yeterlidir. 1 Nisan 2003 tarihinde gönlümüz istemese de yasal olarak emekli olacak olan duayen öğretmenimiz 47 yıllık onurlu meslek hayatına 1 üstün başarılı sayılma, 2 kez aylıkla ödüllendirme, 14 takdirname ve 32 teşekkür belgesi sığdırmıştır. İmzaladığı 7500 ü aşkın diplomayla da ayrı bir rekor sahibi olan müdürümüzü saygı ve sevgiyle uğurluyoruz.Yarım asır, sayması bile uzun ki, yaşaması kim bilir nasıldır. 50. yılını kutlayan Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu yönetici, öğretmen ve öğrencileri, 23 yıllık müdürleri Atila Güler’i uğurlamanın de hüznünü yaşıyorlar. Her ne kadar 23 yıllık müdürlerinden ayrılmak istemeseler de, yasalar ayırıyor onları birbirinden.
Türk Milli Eğitiminin sevgi dolu bir neferi daha uğurlanıyor ileriki hayatına. 47 yıllık uzun maratonun semeresi belki de yaşanan sevgiydi ve tabii bir de jübile. Okul, 50 nci yıl kutlamalarıyla birlikte yapılacak bu veda töreni , aynı zamanda da teşekkür anlamında.
15 Mart 2003 günü Şura Salonunda bir araya gelecek olan eski yeni mezunlar hep birlikte uğurlayacaklar Müdür Dedelerini.
Bundan sonra, emekli öğretmen Gülten Kaptan, Atila Güler ile ilgili duygularını, kendi yazdığı aşağıdaki şiirle dile getirdi:
ULU ÇINAR
Ulu bir çınarsın müdürüm sen
Dallarında binlerce öğrenciyi yetiştiren.
Minicik ellere şeker dağıtan,
Başarılı çalışmaları ve insani ilişkileriyle dikkat çeken Atila Güler 1982 yılında “Yılın Öğretmeni” seçilmiş, biri 1983, diğeri de 2000 yılında olmak üzere iki kez “Aylıkla ödüllendirme” belgesiyle ödüllendirilmiştir. Öğrencilerine olan sevgisi ve şefkatiyle tüm öğrencilerin kalbinde haklı yerini alan müdürümüz yaşadığı hastalığı ve ameliyatıyla öğrencilerini bir nebze de olsa korkuttuysa da sağlıklı bir şekilde onların arasına dönerek tüm gönüllere su serpmiştir. Öğrencilerinin Müdür baba, Müdür dede, Müdür amca gibi hitapları sanırız müdürümüze olan saygı ve sevginin büyüklüğünü gösterme adına yeterlidir. 1 Nisan 2003 tarihinde gönlümüz istemese de yasal olarak emekli olacak olan duayen öğretmenimiz 47 yıllık onurlu meslek hayatına 1 üstün başarılı sayılma, 2 kez aylıkla ödüllendirme, 14 takdirname ve 32 teşekkür belgesi sığdırmıştır. İmzaladığı 7500 ü aşkın diplomayla da ayrı bir rekor sahibi olan müdürümüzü saygı ve sevgiyle uğurluyoruz.Yarım asır, sayması bile uzun ki, yaşaması kim bilir nasıldır. 50. yılını kutlayan Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu yönetici, öğretmen ve öğrencileri, 23 yıllık müdürleri Atila Güler’i uğurlamanın de hüznünü yaşıyorlar. Her ne kadar 23 yıllık müdürlerinden ayrılmak istemeseler de, yasalar ayırıyor onları birbirinden.
Türk Milli Eğitiminin sevgi dolu bir neferi daha uğurlanıyor ileriki hayatına. 47 yıllık uzun maratonun semeresi belki de yaşanan sevgiydi ve tabii bir de jübile. Okul, 50 nci yıl kutlamalarıyla birlikte yapılacak bu veda töreni , aynı zamanda da teşekkür anlamında.
15 Mart 2003 günü Şura Salonunda bir araya gelecek olan eski yeni mezunlar hep birlikte uğurlayacaklar Müdür Dedelerini.
Bundan sonra, emekli öğretmen Gülten Kaptan, Atila Güler ile ilgili duygularını, kendi yazdığı aşağıdaki şiirle dile getirdi:
ULU ÇINAR
Ulu bir çınarsın müdürüm sen
Dallarında binlerce öğrenciyi yetiştiren.
Minicik ellere şeker dağıtan,
Beyaz karanfillerle annemizi, anneliğimizi hatırlayan
Yurdumun köylerini anımsatır davul sesleri
Okulumun açılışının ilk günleri
Bırakalım görevlerimizi gururla yeni nesillere
Açıktır Ulubatlı’nın kapıları daima bizlere
Türk bayrağını Ulubatlı Hasan diktiyse surlara
Sen de bu okulu ışıklı bir yuva yaptın hepimize
Tüm çocuklar güzeldir senin gözünde
Bizler yıkılmaz bir kökle bağlıyız bu sevgiye
Pembe Sarayımız Ulubatlı’mız.
Taş merdivenlerde hep müdür amcamız
Bahçemizde uzun uzun öğütler verirdiniz
Kızar över her zaman eğitrdiniz.
Sizi dinlerken bilirdik şefkatle sevildiğimizi biz.
Şu an insanların en mutlusu sensin
Geçmişle geleceği, yoklukla varlığı
Köyler şehirler dolusu minnet duygusunu
Sana kucak kucak getirdi tüm sevdiklerin
Öğretmenlerin ve yetiştirdiğin bütün öğrencilerin
Seni hep ve daima anıp seveceğiz
Selamlarla saygılar sana
Ver ellerini kırkyedi kere kırk yıl
Öpelim öğretmenim.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in Konuşması
Törende daha sonra Milli Eğitim Müdürü Murat Bey Balta ve Ankara Valisi Yahya Gür birer konuşma yaparak, Atila Güler’in öğretmenlik, yöneticilik ve insan ilişkilerindeki başarısını dile getirdiler. Vali Yahya Gür, yaptığı konuşmada; “Keşke tüm öğretmenlerimizi, Atila Güler Hocamıza yaptığımız gibi böyle bir törenle emekliye uğurlayabilsek.” dedi.
Yurdumun köylerini anımsatır davul sesleri
Okulumun açılışının ilk günleri
Bırakalım görevlerimizi gururla yeni nesillere
Açıktır Ulubatlı’nın kapıları daima bizlere
Türk bayrağını Ulubatlı Hasan diktiyse surlara
Sen de bu okulu ışıklı bir yuva yaptın hepimize
Tüm çocuklar güzeldir senin gözünde
Bizler yıkılmaz bir kökle bağlıyız bu sevgiye
Pembe Sarayımız Ulubatlı’mız.
Taş merdivenlerde hep müdür amcamız
Bahçemizde uzun uzun öğütler verirdiniz
Kızar över her zaman eğitrdiniz.
Sizi dinlerken bilirdik şefkatle sevildiğimizi biz.
Şu an insanların en mutlusu sensin
Geçmişle geleceği, yoklukla varlığı
Köyler şehirler dolusu minnet duygusunu
Sana kucak kucak getirdi tüm sevdiklerin
Öğretmenlerin ve yetiştirdiğin bütün öğrencilerin
Seni hep ve daima anıp seveceğiz
Selamlarla saygılar sana
Ver ellerini kırkyedi kere kırk yıl
Öpelim öğretmenim.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin’in Konuşması
Törende daha sonra Milli Eğitim Müdürü Murat Bey Balta ve Ankara Valisi Yahya Gür birer konuşma yaparak, Atila Güler’in öğretmenlik, yöneticilik ve insan ilişkilerindeki başarısını dile getirdiler. Vali Yahya Gür, yaptığı konuşmada; “Keşke tüm öğretmenlerimizi, Atila Güler Hocamıza yaptığımız gibi böyle bir törenle emekliye uğurlayabilsek.” dedi.
Bu konuşmalardan sonra da, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin kürsüye davet edildi. Sayın Şahin şunları söyledi:
“Sayın Bakanım, Ankara’mızın değerli Valisi, Sevgili öğretmenlerim, saygıdeğer misafirler hepinizi sevgiyle saygıyla muhabbetle selamlıyorum.
İnsanoğlu taş devinden yontma taş devrine, oradan cilalı taş devrine, oradan da sanayi toplumuna, şimdi de bilgi toplumuna ulaşmışsa, bu, kuskusuz öğretmenlerimizin eseridir. Eğer bugün Dünyanın öbür ucundaki yakınlarımızla birkaç saniye içerisinde iletişim kurabiliyorsak eğer, geçmişte günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar süren yolları birkaç saatte alabiliyorsak, yine bu öğretmenlerimizin eseridir. Eğer öğretmenler olmasaydı bunların hiçbiri gerçekleşemezdi. O nedenle tüm öğretmenlerimizin elini saygıyla öpüyorum. Benim Ulubatlı Hasan İlköğretim Okuluyla tanışmam onun değerli müdürü Atila Beyle tanışmam çok taze. Bu güzelliklerle geçtiğimiz hafta tanıştık. Bunun iki nedeni var, biri ben meclis lojmanlarında oturuyordum, sizler yakinen takip ediyorsunuz. 58 inci hükümetin ilk icraatlarından biri lojmanları boşaltmak oldu ve bunun sonucu olarak Bahçelievler’e taşınmıştım. İlköğretim okuluna giden iki çocuğum var. Onlara bir okul aramam gerekiyordu. Araştırdım, aldığım bilgi ve sonuç şuydu; “Bahçelievler’de ilköğretim okulları var. Ama size önerebileceğimiz müdürüyle öğretmenleriyle ve egitim kalitesiyle bir okul \var, o da Ulubatli Hasan İlköğretim Okulu” dediler. İkinci yarı yıl başlar başlamaz çocuklarımın biri ikide, biri dörtte, orada egitim görmeye başladılar. Sanki orada yıllardır okuyorlarmış gibi bir hava sezdim çocuklarımda. Şimdi düşünüyorum da, iyi ki çocuklarımı Ulubatlı Hasan İlköğretim Okuluna vermişim. Sizlerle birlikte olmaktan, sizin ailenizin içinde olmaktan büyük gurur ve haz duyuyorum. Kuşkusuz öğrencilerimizin müdür dede dedikleri Atila Güler hocamız belki idarecilik yönünden ilişiğini kesecek ama, ben inanıyorum ki, hayatı boyunca -Allah uzun ömürler versin- eğitimle ilişiğini devam ettirecektir. O, inanıyorum ki, tüm öğretmenlerimiz gibi hep yaşayacaktır. Tıpkı Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri hep yaşadı hep yaşayacaktır. Beni aranızda hükümetin bir üyesi olarak degil, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunun aile birliğinin bir üyesi olarak görün, o sıfatla burada bulunuyorum ve yeniden herkese sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Bu konuşmadan sonra, başbakan yardımcısı tarafından Atila Güler’e Türk Milli Eğitimine yaptığı katkılar ve verdiği emek nedeniyle bir teşekkür plaketi verildi.
“Sayın Bakanım, Ankara’mızın değerli Valisi, Sevgili öğretmenlerim, saygıdeğer misafirler hepinizi sevgiyle saygıyla muhabbetle selamlıyorum.
İnsanoğlu taş devinden yontma taş devrine, oradan cilalı taş devrine, oradan da sanayi toplumuna, şimdi de bilgi toplumuna ulaşmışsa, bu, kuskusuz öğretmenlerimizin eseridir. Eğer bugün Dünyanın öbür ucundaki yakınlarımızla birkaç saniye içerisinde iletişim kurabiliyorsak eğer, geçmişte günler, haftalar, aylar ve hatta yıllar süren yolları birkaç saatte alabiliyorsak, yine bu öğretmenlerimizin eseridir. Eğer öğretmenler olmasaydı bunların hiçbiri gerçekleşemezdi. O nedenle tüm öğretmenlerimizin elini saygıyla öpüyorum. Benim Ulubatlı Hasan İlköğretim Okuluyla tanışmam onun değerli müdürü Atila Beyle tanışmam çok taze. Bu güzelliklerle geçtiğimiz hafta tanıştık. Bunun iki nedeni var, biri ben meclis lojmanlarında oturuyordum, sizler yakinen takip ediyorsunuz. 58 inci hükümetin ilk icraatlarından biri lojmanları boşaltmak oldu ve bunun sonucu olarak Bahçelievler’e taşınmıştım. İlköğretim okuluna giden iki çocuğum var. Onlara bir okul aramam gerekiyordu. Araştırdım, aldığım bilgi ve sonuç şuydu; “Bahçelievler’de ilköğretim okulları var. Ama size önerebileceğimiz müdürüyle öğretmenleriyle ve egitim kalitesiyle bir okul \var, o da Ulubatli Hasan İlköğretim Okulu” dediler. İkinci yarı yıl başlar başlamaz çocuklarımın biri ikide, biri dörtte, orada egitim görmeye başladılar. Sanki orada yıllardır okuyorlarmış gibi bir hava sezdim çocuklarımda. Şimdi düşünüyorum da, iyi ki çocuklarımı Ulubatlı Hasan İlköğretim Okuluna vermişim. Sizlerle birlikte olmaktan, sizin ailenizin içinde olmaktan büyük gurur ve haz duyuyorum. Kuşkusuz öğrencilerimizin müdür dede dedikleri Atila Güler hocamız belki idarecilik yönünden ilişiğini kesecek ama, ben inanıyorum ki, hayatı boyunca -Allah uzun ömürler versin- eğitimle ilişiğini devam ettirecektir. O, inanıyorum ki, tüm öğretmenlerimiz gibi hep yaşayacaktır. Tıpkı Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri hep yaşadı hep yaşayacaktır. Beni aranızda hükümetin bir üyesi olarak degil, Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunun aile birliğinin bir üyesi olarak görün, o sıfatla burada bulunuyorum ve yeniden herkese sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Bu konuşmadan sonra, başbakan yardımcısı tarafından Atila Güler’e Türk Milli Eğitimine yaptığı katkılar ve verdiği emek nedeniyle bir teşekkür plaketi verildi.
ATİLA GÜLER’İN EMEKLİYE AYRILMASI BASINDA DA YANKI BULDU
15 Mart 2003 tarihli Sabah Gazetesinde, Atila Güler’i öğrencileriyle birlikte gösteren resmin,
üstünde,“YARIM ASIRLIK ÖĞRETMEN” başlığı, resmin altında,”Duygusal Anlar Yaşandı” yazısı ve “Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunun Müdür Dedesi Atila Güler, 47 yıllık öğretmenlik mesleğine veda etti. Güler’in veda töreninde duygusal anlar yaşandı.”sözlerinin yazılı olduğu , asıl haberin ise, “Müdür Dededen Hüzünlü Veda” başlığı ile yer aldığı görülmektedir..
Haberde: Ulubatlı Hasan İlkokulunun Müdür Dedesi Atila Güler, 47 yıllık öğretmenlik yaşamına son noktayı koydu. Öğretmen ve öğrencileriyle vedalaşan Güler için düzenlenecek
“Emeklilik Törenine” 9 uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de katılacak. Ankara’da ilk defa düzenlenecek bir törenle çalışma arkadaşlarına veda edecek olan Atila Güler, 47 yıllık öğretmenlik hayatının 23 yılını Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda müdürlük yaparak geçirdi. Atila Güler, 1 Nisan tarihinde resmen emekliye ayrılacak. Güler, dün Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulunda öğretmen arkadaşlarına ve öğrencilerine veda etti. Güler’in veda töreninde duygusal anlar yaşandı.
DEMİREL UĞURLAYACAK
Müdür Dede Atila Güler’in emekliye ayrılması nedeniyle Ankara’da bir ilke de imza atılacak, Güler için bugün düzenlenecek “Emeklilik Töreni”ne 9 uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel başta olmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı üst düzey yöneticileri, veliler, öğretmenler, öğrenciler ve okulun eski mezunlarının katılması bekleniyor.”
Atila Güler’in emekliye ayrılması, Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğünce yayımlanan “ankara” adlı derginin Nisan 2003 sayısında da, “Müdür Dede Emekli Oldu” başlığıyla yer aldı.. Haber şöyle:
Müdür Dede Emekli Oldu!
Milli Eğitim camiasında “Müdür Dede” olarak tanınan ve sevilen Atilâ Güler emekli oldu. Bahçelievler Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu Müdürü Atilâ Güler için 15 Mart 2003’te Milli Eğitim Şura Salonu’nda bir tören düzenlendi.
Törene Ankara Valisi Yahya Gür, İl Millî Eğitim Müdürü Murat Bey Balta ve çok sayıda davetli katıldı. Yaptığı başarılı çalışmalar ve insani ilişkileriyle tanınan “Müdür Dede” Atilâ Güler 1982
yılında Ankara’da “Yılın Öğretmeni” seçildi.
1956 yılında göreve başlayan 47 yıllık duayen öğretmen Atilâ Güler değişik okullarda çalıştıktan sonra 29 Şubat 1980 tarihinde Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu’na müdür olarak atandı. 23 yıl bu okulda görev yapan Müdür Dede, meslek hayatında birçok kez başarı belgeleriyle ödüllendirildi.
OKULA , ÖĞRETMEN ARKADAŞLARINA VE ÖĞRENCİLERİNE VEDA
Büyük eğitimci ve tüm öğretmen ve öğrencilerin “müdür dedesi”, çok sevdiği okuluna veda ediyordu. Herkeste buruk bir üzüntü vardı. Müdür dedeleri emekli oluyordu
Öğretmen ve Yönetici arkadaşları, duygularını, emekliye ayrılırken vermek üzere yazdırdıkları plakete şöyle yansıttılar
Gül gül dolaşır, uçar, konar, bal yaparsın.
Baharda çiçek, yazda petek, kışta karsın.
Bir gün arayan bulur gönüllerde seni,
Emekli olsan da içimizde sen varsın.
Çünkü sen, Ulubatlı Hasanlısın.
Büyük eğitimci ve tüm öğretmen ve öğrencilerin “müdür dedesi”, çok sevdiği okuluna veda ediyordu. Herkeste buruk bir üzüntü vardı. Müdür dedeleri emekli oluyordu
Öğretmen ve Yönetici arkadaşları, duygularını, emekliye ayrılırken vermek üzere yazdırdıkları plakete şöyle yansıttılar
Gül gül dolaşır, uçar, konar, bal yaparsın.
Baharda çiçek, yazda petek, kışta karsın.
Bir gün arayan bulur gönüllerde seni,
Emekli olsan da içimizde sen varsın.
Çünkü sen, Ulubatlı Hasanlısın.
31.03.2003 Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu
Yönetici ve öğretmenleri
Bırakıp gidiyorsun bizi,
Unutacağımızı sanma
Zaman yokluğunuza alışmayı öğretir belki, ama, unutmayı asla.
31.03.2003
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu
Yönetici ve öğretmenleri
5/D Sınıfı öğrencileri de üzüntülerini sitem dolu şu sözlerle dile getiriyorlardı..
Gözümüzden yaşlar akıyorsa,
Keyfimizden değil gidişinizdendir.
Burukluğumuzu belli ediyorsak size,
Kızdığımızdan değil, üzüntümüzdendir.
(1 Nisan-2003)
Ulubatlı Hasan İlköğretim Okulu
5/D Sınıfı Öğrencileri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder